- 2104 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
Bana Nar Demeyin!
Eylül’ü, Ekim’i, Kasım’ı... Kısacası sonbaharı çok seviyorum. Sonbahar mevsiminin bir diğer adı da, malumunuz nar! Öyle güzel, öyle ahenkli bir meyve ki nar, üzerine söz söylememek olmaz dedim. İşin aslı bir çoğunuz bana inanmayacak, hatta belki kızacaksınız ama tadını çok da sevdiğim bir meyve değil nar. Ama renginden, içindeki bereketten, şifasından ve hakkında yazılıp çizilen onca şeyden sonra, elbette Sonbahar Mevsiminin diğer adı Nar Mevsimi olmalı diye düşündüm. Evet evet NAR NEVSİMİ diye bir yazı yazmalıyım dedim.
Oturdum bilgisayarın başına. Aslında bir kaç gün öncesinde okuduğum bir şiir beni çok fena etkilemişti. Şiirin son mısrası beni adeta can evimden vurmuştu ve bir yazı yazmanın artık farz olduğunu düşünmüştüm. Şöyle diyordu son mısrada;
’Katıksız gam, yeni doğmuş keder
Hüzünle yatıp, yalnız kalkıyorum
Göğsümün orta yeri kırmızı nar
Tadıyorum hayatı doyamıyorum’
Derledim, topladım, yazdım yazımı. Ama içime sinmeyen bir şey vardı. Hal böyle olduğu zaman mutlaka yakınlarıma başvururum. Genelde yazar ve asarım yazdıklarımı, kimseye danışmam. Ama bu kez yine içime sindiremediğim için birilerine okuma ve fikir danışmayı uygun gördüm. Tüm gece o yazı yüzünden uykusuz kalmıştım, sabahsa erken kalkmam gerekiyordu. Mecburen bir kaç saatlik uykuyla ve uykusuzluğun verdiği müthiş bir baş ağrısıyla başladım güne.
İlk önce eşime anlattım. Her zamanki heyecanımla; ’sana yazımı okuyum mu?’ diye sordum. Her zamanki meraksızlığıyla cevabı yine değişmedi. ’Boş işlerle uğraşıyorsun, ne diye uykusuz kalıyorsun? Değer mi? Gerek yok, okuma. Hem ben sıkılıyorum biliyorsun:’ dedi. Israr etmedim. Zorla okumamın alemi yoktu. Daha öncekilerden deneyimliydim, eziyete dönüşüyordu.
Bir kaç saat sonra dayanamadım ablamı aradım. ’Fulya yeni uyandım, ben seni kalkınca ararım dedi.’ Gündelik rutinlerin ardından dönüp dolaşıyor, kendimi bilgisayarın başında buluyor, açıp açıp yeniden yazımı okuyordum. Eksik bir şey ya da fazla olan bir şey vardı. İstediğim ahenk yoktu yazıda. Akıcıydı ama bütünlükten yoksundu. Birilerine mutlaka fikrini sormalıydım.
Sonra kapı çaldı, Saliha geldi. Bir kaç gündür görüşememiştik. Görüşemediğimiz zamanın verdiği birikmişliği telafi etmek istercesine hızla bir şeyler anlatmaya başladı Saliha. Eşine ördüğü bereyi, üzerindeki şişlerle beraber adamın kafasında ölçü almaya çalışmış. Bu kadın benden de deli :)) Haliyle ben de ona bir şeyler anlatıyordum. Defter açıktı yine her zamanki gibi. Sonra konudan konuya atlarken sayfayı yenilediğim bir sırada gelen bildirimi tıklayınca, Aysu’nun yazıma yaptığı yorumu gördüm. Hemen fırsat bu fırsat sordum;
’Saliha yazımı okudun mu? Ya içime sinmeyen bir şey var, çok beğenmedim’ dedim.
Saliha her zamanki gibi; ’Hıı evet gördüm. Geçen gün forumda bahsetmiştin, cidden yazmışsın hemen :) ’ diye cevap verdi.
’Okumadın değil mi hepsini’ dedim. Biliyorum artık bıktı benden, kesin okumamıştı.
’Seçil’in yazısına yaptığım yorumu okudun mu?’ diye sordu, konuyu değiştirmek için. (Saliha biliyorum öyleydi, sakın inkar etme :) )
’Yok görmedim ama bakarım bir ara’ diye ben de onu geçiştirdim.
’Yaa n’olur bi bak hadi’ dedi.
’Ne kadar fenasın ya! Benim yazımı bile okumuyorsun, demek Seçil’e yoruma gittin ha! Alacağın olsun, hain domdom :))’ diye kızdırmaya devam ettim onu. Ama gerçekten de keşke okumuş olsaydı, en azından fikir verirdi diye hayıflandım.
’Ne biliyorsun yorum yapmayacağımı. İnan bak yapacaktım. Hatta eve gidince yapıcam zaten. İstersen hemen burdayken yapıyım. Yaa biliyosun ben yorum yapamıyorum, çekiniyorum. Ama bu kez gerçekten yapacaktım, güzel bir konusu vardı’
(Hala yapacak :)) Neyse!)
Sonra Saliha gitti, ben çelişkilerimle baş başa kalmıştım ki telefonum çaldı. Arayan ablamdı. Biraz gündelik şeylerden konuştuktan sonra lafı hemen yazıya getirdim. İçime sinmeyen bir şey olduğunu, çok beğenmediğimi. Ama arkadaşlardan güzel yorumlar geldiğini falan söyledim.
’Okuyum mu sana?’ dedim
’Şimdi mi! Fulya acayip başım ağrıyor, ben sonra okurum bir ara. Adı ne?’ dedi.
’Nar Mevsimi’ dedim. Biraz daha konuştuk kapattık telefonu. Başı ağrıyınca insanın gözü dünyayı görmüyordu biliyorum. Nasıl kızayım ki? Ben de ona benziyordum. Sabah beri çatlayan başım aldığım ilaçla biraz olsun yatışabilmişti ancak. Bu baş ağrılarıma değecek; bir gün kapıma imza almaya geleceksiniz, o zaman da ben vermeyeceğim hah! :))))))))
Dedim bu böyle olmayacak, olan oldu. Bir daha ki sefere daha iyisini yazarım. Gönül ister o kıymetli meyve için en güzelini yazmak ama olmayınca olmuyor. Zaten özümdeki acelecilik de ayrıca başıma dert! Hiç bilmem öyle yazdığım şeyi demlendirmeye falan çekmeyi. Neyse dedim, en iyisi facede de paylaşıyım oldu olacak. Açtım face i, anasayfada Birhan Keskin’in iki satır bir şiiri paylaşılmış;
"dürtme içimdeki narı
üzerimde beyaz gömlek var.."
Allah’ım bu bir kabus olmalı :)) Nar Mevsimi değil, Nar Kabusu bu!
Sonra yine telefonum çaldı. Bu kez başka bir arkadaşımla konuştuk. Yine bildik hoş beş etmeler, hava su muhabbeti, derken;
’Ben de bildiğin, bilmediğin gibi işte, hala yazıp çizip duruyorum. Bıraktığın yerde otluyorum :)) ha haaa ’
’Yaz yaz, gayet başarılısın’ dedi.
’Yaa yok, bi yazı yazdım ama içime sinmedi, okudun mu?’
’Haa şu narlı yazı mı?’
’Evet, evet o! Nasıl olmuş? :))’
Yaşasın, sonunda okuyan, bilen, beni anlayan biri çıktı derken;
’Yaa işin aslı hepsini okumadım. Çok yoğunum bu ara, işim vardı, sabah erken çıktım evden, sadece italik kısımları okudum. Yani başını ve sonunu, o kadar. Ama güzeldi yaa :)’
İyi de, zaten nardan bahsettiğim tek kısım o italik kısımlardı. Yani benim aklımı bulandıran diğer kısımlardı. Konu bütünlüğüne uymadığını düşündüğüm, kendi kendime öz eleştiri yaptığım yerler, tam da arkadaşımın o okumamış olduğu kısımlardı! Ondan da ümidi kestim, kimseden fikir ve öneri beklemiyordum artık. Hırslanmış bir şekilde ’artık önümüzdeki maçlara bakalım’ diye aklımdan geçirip, kendimi telkin ederken, face deki arkadaşlarımın, yazımı okuyup beğenmesi ve yorumlar yapıp sayfalarında paylaştıklarını görünce biraz dağıldı darlanmam.
Defterdeki arkadaşlarda beğenmiş gibiydi. Güzel yorumlar geliyordu ama ben esaslı bir eleştiri bekliyordum. Biri kalkıp ’Ne alaka kardeşim, nar demişsin, nardan başka her şeyi anlatmışsın!’ dese sanki hoşuma gidecekti. Kimse beni anlamıyordu. İçimin karma/şıklığını çözmelerini ve başlıkla içeriğin örtüşmediğini, tuhaf bir dünyam olduğunu anlamalarını istiyordum. Bilmiyorum! Cedric’in dediği gibi (2)8 yaşındaysanız, hayat gerçekten çok zor! :)) du! Yok yok, yirmi yedi :)
Aslında hayat anlaşılması çok zordu, belki de insanlar, belki de ben! Emin değilim :))
Geçen gün değerli bir dostumla konuşurken, sitem etmiştim. ’Yazdıklarımı okumuyor musun? Kötü mü yazıyorum artık?’ diye sormuştum. Bana özel bir durum olmadığını, bu ara kendini dinlemeye çekildiğini söylemişti. Arayıp ona sorsam diye düşündüm, hatta diğer ablamı ya da annemi arayıp onlara okusam diye geçirdim içimden sonra vazgeçtim. Hala rahatlayamamıştım ama bu kadar bencilliğe de hakkım yoktu. Milletin tek derdi ben miydim! Ya da benim yazım mıydı! Sanki Dünya benim yazımın etrafımda dönüyormuşçasına moda girmenin alemi yoktu!
’Bırak şımarıklığı Fulya hanım!’ dedim. ’Bir dahaki sefere daha iyisini yazarsın. Hadi işine bak sen...’
Sonunda akşam oldu. Yazıya dair endişelerimi rafa kaldırdım. Akşam yemeğini yedikten sonra oğlum yanıma geldi. Masumca;
’Anne bize NAR ayıklar mısın?’ diye sordu. Nasıl dolduysam;
’Bana Nar deme! Bana Nar deme! Nar falan görmek istemiyorum!’ diye delirdiğim anı hatırlıyor ve hala utanıyorum.
Biri nar mı dedi? Hayır ben o meyveyi hiç sevmiyorum! Zaten sevmezdim de, bu mevsim nar mevsimi değil bir kere, kestane mevsimi. Evet evet, bir daha ki yazımın adı bu olmalı ; Kestane Mevsimi :)) Vay o kestanenin; vay haline! :))
Saygılar, narlara ve nar sevenlere.. :)
fulya/ekim2011
YORUMLAR
Narıma laf söyletmem, kestaneye de bayılırım be kuzum...
Aşkooool, beni arasaydın ya kuzum fulyaaaa... :)
Yüzümde bir gülümsemeyle okudum yazını...
Sen harikasın yaaa.... :)
(( Seçil Nimet ))
Aaaaooooooooooovvv!!!
Deli mineeeeeyyy?
Kızmadım tabiki ama şimdi kızdım yaneee...:)
Sevgili Fulyaa..harikasın. Kalemşn soluguma düşen bir pençe.Tebrikler
Fulya CODAL
hoşgeldiniz, değerli yazarım..
çok teşekkür ediyorum, onur verdiniz..
eyvallah olsun :)
İki sokak arkaya gidip Nar mevsimini de okudum. Yarısını italiğini falan değil, adetim değildir yazıları yarısına kadar okumak :))
Ben bir sıkıntı göremedim ama yazarın içine sinmeyince sinmez bazen çalışmaları. Ne yapsa güzel görünmez gözüne o yazı. Sen yine bir denemeyi gözden çıkardın. Ben koskoca romanı içime sinmediği için sildim :)) Beraberinde beş ayımı da. Sen bir gece uykusuz kalmışsın. Bence yazar yazdıklarına aşık olmamalı, çalışmalarını düşmanı gibi görmeli, didik didik etmeli, her an gözü üzerinde olmalı, kesmeli, hırpalamalı, gerektiğinde fırlatıp atabilmeli...Ancak bu yolla çalışmalar esere dönüşebilir. Bilirsin aşk gözü kör eder. Hatalarını göremez olur insan...Sen sevme yazılarını yine. (Biz o işi yapıyoruz zaten)
Demek senin beyefendiciğin de yazmaya "Boş iş" diyor :))) Ya bunlardan her evde var besbelli :)) Eğil kulağına bir sır vereyim. Eğer çalışmalarını takip etsin istiyorsan, yazdıklarını ondan gizliyormuş gibi yap. Mesela o gelince özellikle sayfayı kapat. Mahsuscuktan "Yazı dosyamı sakın açma, bişey silersin falan..." deyiver. Bak gör nasıl şeytan dürtecek onu. Neler çeviriyor bu hatun diyecek, içi içini yiyecek, sonunda kendi isteğiyle sonuna kadar okuyacak yazılarını. Sonra da bakacak ki, hakikaten güzel şeyler söylüyor bu kadın. Okumakta fayda var:)))
Eh bana dua edersin bir ara...
Ayrıca bir daha yazını okutacak birini bulamadığında bana gel. Kırmak pahasına da olsa doğrusunu söyleyeceğimden emin olabilirsin:)))
Sevgiler.
Fulya CODAL
üzüldüm romanınız için, yazık olmuş.. sizin boş ve kötü bir şey yazacağınıza inanmıyorum, bir anlık sinirle yok etmiş olmalısınız..
eşlerimizin çoğu bizim bu yazma hastalığımızı anlamıyor, ilgi meselesi. zorlayınca daha da çekilmez hale geliyor. zorlamıyorum artık, beni kendi halime bıraktı :) ama dediklerinizi düşüneceğim :))))
sizin objektif olduğunuzdan hiç kuşkum yok zaten, tekrar teşekkür ediyorum, burada olmanız beni mutlu ediyor..
sevgiyle..
Aynur Engindeniz
Hanımefendiciğim, bu sayfada edebiyat var. Kesinlikle pişmanlıkla ayrılmadığım, şurası da şöyle olmalıydı, ya da şu eksik diyemediğim bir sayfa...Yani keyif için gelinecek bir sayfa...
Teşekkür ediyorum. Sevgiler.
K/ NARIM
Nar diye sevsem,
Bir tanesin..
Açınca, parçalanır yüreğim.
Hangi birini seveyim.?
Size nar demeyeyim ama yazdığım bir şiiri ekleyeyim saygılarımla
Fulya CODAL
eyvallah, teşekkür ediyorum..
işin espirisi, elbette Nâr büyülü bir meyve :)
saygılarımla..
Fulya CODAL
evet, zaten hepsiyle anlaştık, bana da kazançlarından hisse verecekler :)
eyvallah kardeşim..
Sevgili Fulya bu gün bizim yazarlar neler yazmışlar bakayım diye bakınırken önce bu yazıyı gördüm. Baştan sona okudum. ( Vallahi de billahi de okudum ) Sonra '' Nar mevsimi '' ni okudum. Yorumları da okudum. Hep eksik bir şeyler var diyorsun ya o eksiği bulduğumu sanıyorum. O eksik sadece ve sadece bir şapka yani işte şu işaret ki a harfi üzerinde olmalı ^
Millet '' Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane'' ye takmış kafayı...Yürekteki nârı gören yok. Eh biraz da haklılar â yerine a yazarsan olacağı bu.
Fulya CODAL
bugün her gelen yemin etmiş okudum diye :)
teşekkür ediyorum sabrınız için..
saygılarımla efendim, şeref vermişsiniz..,
tamam dediğiniz gibi olsun Nâr :)
"dürtme içimdeki narı
üzerimde beyaz gömlek var.."
Cok güzeldi'n :)
tüm narlar da sana selam iletti ve cokca sevgi... aldin mi ?
bende dahil :)
Fulya CODAL
ne güzel iki satır değil mi sevgili Nar-ı Çiçek..
evet senin adınla da örtüşmüş yazı :)
ama inan sözlerim meclisten dışarı :)
aldım aldım sevgilerini, çok teşekkür ediyorum..
tekrar sevgiyle :)
okudum o yazını ...
ve okumaz olaydım ...
senin yüzünden, hep hüzünle, hep yalnızlığın acısıyla, hep tükenmişliklerin sancısıyla bakıcam artık o çok sevdiğpim NAR'a ...
keşke bıraksaydın da ekşisiyle-tatlısıyla bir meyve adı olarak kalsaydı ...
:(
Fulya CODAL
yaa gülsuyum sen yine güzel güzel ye narını, ekşi tatlı ayırmadan :)
ama başıma gelen onca şeyden sonra, yok yok bana kimse nar demesin artık
pusuda bekliyorum :)
sevgimle..
...madem ki ;
en yakınlarınız bile okumamışsa "o" (..adını söyleyip de -cızdırtmayayım- kendimi) yazınızı...
_heyt be !
dedim kendi kendime :)
ama ve ancak şunu biliniz ki
"0" yazınızdan sonra yazmayı düşündüğünüz "şey" içinde şimdiden söyleyeyim ki "okumama" hakkımı kullanacağım !..
o -niye mi- o ?..
"o şeyi" muhakkak ki "ÇİZMENİZ" gekekiyor da ondan :)
ister haşlama yapınız...isterseniz kızartınız...eliniz mahkûm...okumuş kadar oldum efendim sağolunuz...size afiyet olsun !..
selam ve dua ile "Hani Kırmızı sulu-çok taneli bi sonbahar meyvesi VAR ya" Kardeşim...
.
Fulya CODAL
en yakınlarınız bile okumamışsa "o" (..adını söyleyip de -cızdırtmayayım- kendimi) yazınızı...
_heyt be !
dedim kendi kendime :)
____________________________
harikasınız.. teşekkür ediyorum..
gerçekten öyle oldu :)
saygılarımla..
Yettim Malkoçoğluu :))
Ben geldim ve sonuna kadar okudum Sevgili Fulya :)
İster Nar isterse Üzüm ve hatta Karpuz olsun hiç farketmez eğer mevsim melankoli makamındaysa beraber geçelim notaları değerli yazarım.
Mizah unsurları ile süslenmiş yazınızı beğenerek okudum ve size sadece şunu söylemek istiyorum...
Anlıyorum...
Fulya CODAL
:)
demek ki hepimizin ortak problemine değinmişim sevgili Hamuş :)
hoşgeldin, ne de iyi ettin
eyvallah olsun..
Fulya CODAL
inandım inandım :))
sevgili Roza, zaten bu yazıyı okuyan ve o yazıyı okumayan herkes direk o yazıma gitti :))
eyvallah varolasın :)