19
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
5697
Okunma
Babası vefat edeli henüz bir buçuk ay olmuştu küçük kızımın.. Yazın başlarıydı. Henüz evimizi taşımamıştık Ordu’dan. Kaynımların evinde misafir olarak kalıyorduk. Cenazemizle beraber geldiğimiz zaman; Bu evi kendi eviniz gibi görün, çocukların çocuklarımız demişlerdi. İnanmıştım, güvenmiştim.
Havalar iyice ısınmış, ağaçlar gelin gibi süslenmişti. Bahçenin bir köşesine halı sermişler, kocaman çiçekli minderleri dizmişlerdi. Misafir vardı o gün. Büyük kaynımın bacanağı Aydın ilinden gelmişti. Eltilerim içeride yemek hazırlıyorlardı. Henüz beni de misafir olarak gördükleri için olacak pek işe karıştırmıyorlardı. Zaten çalışacak, yararlı işler yapacak psikolojide değildim o zamanlar. İki kaynım, misafir bey ve ben oturuyorduk serginin üstünde. Onlar sohbet ediyorlar ben de kendi halimde oturuyor ve dinliyordum kendimi verebildiğimce. Çocuklar da bahçede oynuyorlardı. İki kaynımın da en küçük leri olan iki kız 8 yaşlarındaydı. Benim kızım henüz 3 yaşındaydı, misafirimizin kızı da aynı yaştaydı.
Birara küçük kaynımın kızı koşarak geldi babasının kucağına oturdu, babası da onu öpmeye başladı. Bunu gören büyük kaynımın kızı da aynı şeyi yaptı. Baba kız ikisi de birer sevgi yumağı oluşturmuşlardı sanki. Kızımla yaşıtı olan misafir kız birkaç dakika sonra farkettiler bu durumu. Beraber koşarak geldiler o kızçocuğu babasının kucağına oturdu. Kızım tek başına karşılarında donup kalmıştı. Belki birisi çağırır diye bekliyordu, belki de kimin yanına gitmesi gerektiğini kestiremiyor veya cesaret edemiyordu.
Hafifçe rüzgâr esiyordu,dalgalı kumral cılız saçları uçuşuyor bazen kocaman ela gözlerini bile kapatıyordu. Bembeyaz teni birden kızardı, gözleri daha da büyüdü. Yağmurda göle damlayan su taneleri gibi damlalar birikti gözlerinde. Üçü de kızlarıyla ilgileniyor kızımın halini farketmiyorlardı bile. Ben de donup kalmıştım, biraz da kırılmıştım sanki. Bekledim gelip kucağıma oturur diye gelmedi. Çünkü o babasını özlüyordu, baba şefkatine ihtiyacı vardı.
Kızım çok erken yaşta yürümüş ve konuşmaya başlamış zeki bir çocuktu. Daha babası ölmeden şarkı ezberliyor, hatta bazen onları kendi kafasına göre değiştirip yeni sözlerle söyleyebiliyordu. Dağarcığında 15-20 kelimelik İngilizce bile vardı.
Gözlerinde damlamaya hazır yaşlar titreyip dururken birden ağzından şu sözler döküldü: Babam ölmeseydi o da beni alırdı kucağına.
Artık ağlamaya başlamıştı, ama sessizce. Sandım ki amcaları onu da çağırırlar, ama aldırmadılar bile. Misafir bey; Gel kızım, gel yavrum, sen de bir kızım sayılırsın dedi. Kızım koştu ve o adamın diğer dizine oturdu. Çok kötü olmuştum, yanlarında ağlamamak için kalkıp gittim.
Kaynımın bacanağı idi, belki abartılı konuşmaları vardı pek de sevmezdim onu. Kaynımın da sevmediğini biliyordum sadece hısım olmuşlardı ve misafirdi. O gün düşüncelerim tamamen değişti. Ama ondan sonra bir daha hiç görmedim. Çünkü tam biryıl sonra o da çocuklarımın babası gibi kalp krizi geçirip vefat etti. Onun o günkü duyarlı sevecen davranışı hâla içimi titretir ve her aklıma gelişte onun için de dua ederim. Aradan 20 yıl geçti, onun kızı da benim kızım da üniversitede okuyor. Belki şansları yoktu ama ikisi de başarılı birer öğrenci.
Not: Belki özel bir yazı,belki başkaları için bir şey ifade etmez, ama içimde dağ gibi duran bu yükten paylaşarak kurtulmak istedim. Bağışlayın.
Bu şiiri de kızımın o gün acıyla baktığım gözlerine yazmıştım seneler sonra.
GÖZLERİN
Kervan geçmez çöllerde suya hasret gibidir
Düşlerimi giydirir göz alıcı rengiyle
Bazen sevgi yumağı bazen nefret gibidir
Oynaşır duygularım kirpiğin ahengiyle.
Nazarınla gönlüme nur katresi akınca
Yedi âlem gezerim gözlerine bakınca.
Yosunlardan yeşil mi elâ mıdır gözlerin
Dertlerime deva mı belâ mıdır gözlerin?
Ah etse harap olur yeşile dönen bağlar
Akan yaşın yüküyle çıldırır durgun ırmak
Tüm öfkesiyle çağlar geçmek bilmeyen çağlar
Hüzünler kanatlanır ölüme kalır ramak.
Yükselen alevlerle gökyüzünü yakınca
İçim kavrulur tüter gözlerine bakınca.
Cehennemden süzülen ceza mıdır gözlerin?
Bir anne şefkati mi eza mıdır gözlerin?
Bilemem ki ok mudur kirpiğin Zülfikar mı?
Bakışınla göğsüme saplanıyor durmadan.
Tavrına ulaşılmaz üstündeki vakar mı?
Geçip gitmek imkânsız zamanı durdurmadan.
Bazen gülüp gözlerin şimşek gibi çakınca
Dünya gülistan olur gözlerine bakınca.
Günüme huzur salan sabah mıdır gözlerin
Görenlere sevap mı günah mıdır gözlerin?
Beslediğin yağmuru kıskanır kara bulut
Herkes işini yapsın sen ışık ol aydınlat
Bahçıvanın el versin çabanla coşsun umut
Boğazını sık gamın neşenle arzı çınlat.
Müjganla tutuklayıp kelepçeyi takınca
Zindan olur bu dünya gözlerine bakınca.
Yüreğime kor ateş eken midir gözlerin
Kızıl duvaklı gül mü diken midir gözlerin?
AFET İNCE KIRAT