Kusursuz
Josef telefonu kapattığında, bastığı yerin ayakları altından kaydığını hissetti. Taş kesilmişti ve uzun bir süre de öylece kalakaldı. Bir süre sonra elleriyle gözünden akan ılık gözyaşını silip aniden ayağa kalktı, koşar adım yürümeye başladı.
Anahtarı almadığını fark edince, bir taksiye binip yolu tarif etti. Taksiciye uzun pencereli, eski ahşap evin önünde durmasını söyledi.
Taksiden para vermeden inişini uyaran şoföre, cebinden çıkardığı miktarı belirsiz parayı uzattı. Adam paranın fazlasını uzatıyordu ki, o çoktan evin köhnemiş kapısından içeri girdi. Taksici şaşkınlıkla uzaklaşırken Josef sarmal merdiveni uçar hızla tırmandı. Kapı açıktı ve içeriden ağlama sesleri geliyordu.
Yutkundu, kapıyı iki kere vurup içeri girdi. Yaşlı kadın yere uzatılmış simsiyah saçları okşuyor ve ne olduğu belirsiz bir şeyler söylüyordu. Polis bir taraftan inceleme yaparken, kadın masanın üzerinde duran açılmış mektubu Josef’e uzattı.
“Bunu bırakmış, bunu bırakmış ve gitmiş” deyip hıçkırmaya başladı. O iki haftada bir Anna’ya temizliğe gelen temizlikçisiydi. Ama bir yakınıymış gibi gözyaşı döküyordu.
Zarf polis tarafından açılmış incelenmişti. Mektubu alıp cebine koydu. Okuyacak kadar güçlü hissetmiyordu.
…
Bitkin bir halde caddeden aşağıya yürümeye başladı. İnsanlar oradan oraya koşuşturuyorlardı o ise anlamsızca ne yaptığını, nereye gittiğini bilmeden yürüyordu. Yürümekten iyice bitkin düşünce gözüne ilişen bir banka oturdu. Ağlarken içinde öfkeli bir ses “Neden Anna neden” diyordu.
Cebine sokuşturduğu mektup geldi aklına. Titreyen yarı öfkeli elleriyle mektubu zarfından çıkardı Görünüşünden bile ıstıraplı olduğu gayet anlaşılır bir mektuptu. Kargacık burgacık el yazısı, birkaç yerinde dağılmış mürekkep izleri. Bir süre gözleri dağıldı. Başını sallayarak “Hiçbir şey Tanrı’nın hediyesi olan hayatı iade etmeyi açıklayamaz” dedi.
Mektubu okumaya başladı.
Sevgili Josef
Bu mektubu ölümün sırlarını tamamen ifşa etmek için yazmıyorum. Sadece bir kısmını bilmeye hakkın olduğunu düşündüğüm için yazıyorum. Bildiklerinin dışındakiler benimle gömülecek ki zaten bence öyle olmalı da.
Ruhum uzun zamandır engellenmesi zor bu duygunun esiriydi. Adını söylemeye dahi korkanlara inat, o hep benimleydi.
Şeytanla pazarlığa oturduk Josef. Ve ölümde anlaştık.
Bolca hayal kırıklığı ile beslenmişim, göbek kordonundan. O yüzden kızma bana, daha doğarken kulağıma fısıldandı “her yaşam kendi aldanışına gebe kalarak doğar”diye. Sonrası mı? Sonrası hep sancı hep istenmeyen bir gebelik.
Bazen aniden gelir ölüm arzusu, bazen de daha yeryüzüne adım attığımız ilk günden itibaren bizimle büyümeye başlar. Şimdi tam zamanıydı içimde büyüyen bu ağacın meyvesini yemek.
Bugün yaşam anlaşmasını feshediyorum Josef. Çünkü gördüm ki insanlar sadece bedenlerini yıkayıp arındırabiliyorlar, ruhlarının kirleri ilk günden beri hep kendileriyle.
Ayaklarımın altındaki zemin bataklık kumu gibi beni içine çekiyor, bugün onca zamandır düşündüğüm ölüm tam karşımda.
Vasiyetim kimsenin haberdar olmadığı şiirlerim ve yazılarımın bir kitapta toplanıp, basılması. Eğer ardımdan bunu yaparsan benim bu dünyadaki yaşam süremin tek mahsulünü alabilmiş olurum.
Kimse ardımdan “kendisiyle ve hayatla yüzleşmeye çekinen bir insan” diye düşünmesin. Tam tersi, ben hayatı karşıma aldım, soydum, sonra didik didik ettim Josef. Ve gördüm ki tutulabilecek tek bir yanı yok.
Hayat otorite, teori, benlik, para, statü, kibir, hınç ... ve yalan üzerine inşa. Ben hayatın bu ritmine uyum sağlayamadım. Keşke hayat kendini benim gözümde yüceltseydi de ben de onu aşağılamak zorunda kalmasaydım. Bil ki bu mektup sana içeriden yazılıyor Josef.
Artık hayatın insanı boğmak hevesindeki dalgalarıyla cebelleşmeyecek olacağımı düşündükçe içimi bir huzur kaplıyor.
Yaşamak uzun zamandır işkenceye dönüşmüştü, kendime işkence çektirdiğim için kendimi cezalandırmak ne ahmakçaymış. Şu anda yaşam mahkûmiyetimin son anlarını yaşıyorum Josef.
İyi biri olmak kimseye zarar vermemek midir Josef? İlla pençelerimizin mi olması gerek kötü diye adlandırılabilmek için… Ben kayıp bir insanım, İçimdeki kartalı serçeye çevirdiğim günden beridir.
Vasatlık!
Ben vasatlığı reddediyorum.
Beni affet…
Anna
Mektup bitmişti fakat Josef hala boş gözlerle mektuba bakmaya devam ediyordu.
Nun
YORUMLAR
Farklı bir dünya da gözlerini aniden açabilmek gibi. ama bir de bakıyorsunuz ki her şey aşina ruhunuza. Demek ki yeterince uzaklaşmamışsınız. Gerçekten kusursuz:(Tebriklerimi bırakıyorum
Anna iyi kılıf bulmuş ölüme. Zaten en iyi cümleler "bunalım ortası" ya da hala sağ iseniz "bunalım ertesi" çıkar bana göre...
Sana bir kez daha hayran kaldım küçük dev.
Amatör bir gencin kaleminden çıkamayacak kadar sağlam ve felsefi sözler ve fakat; ancak amatör bir gencin yüreğinden süzülecek kadar duru ve duygu yüklü bir anlatım.
Kutluyorum. Maşallah.
Çok çok öpüldün güzel şey...
serçenin yağmura tutulması ;
tabi bilemiyoruz anna'nın yaşamından neler geçtiğini,dökülüşünde anlıyoruz kartallar yüksekten uçmazmış mesela,aniden düşüverir bir serçenin konduğu dala ve keser ayaklarının altındaki zemini
aslında içinde taşıdığı değerler vasati değerler değildir ,ama konulan ünlemde bir ironi görüyorum başkaları tarafından bu değerlerin vasat görülmesi
ha bir de yaşama dair farkındalıkları görenlerin seçtiği iki yol var sanki ,ya tutunma ya da s... *oktan bir dünyayı red etme
hepsi bu kadar
sevgiler