- 594 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GARİP BİR DENEYİM
Gerçi korkmuyordum ölülerden. Ama orada yatan ceset öz dedemin cesediydi. Ani olmadı ölüm. 20 günlük bir yataklığın sonunda vefat etti. Köye vardığımda boylu boyunca uzatılmış üzerine bir çarşaf atılmıştı. Öldüğünü bile bile dakikalarca çarşafın üzerinden belli olan kaburgalarını izleyip nefes aldığı hissine kapıldım. Odanın soğukluğu ölümün soğukluğuyla birleşiveriyor odada. Sanki ölmemiş gibi…….. hala orada maddi varlığı aramızda. Bakmaya cesaret edemedim örtüyü kaldırıp. Korkudan değil kimsecikler açmıyor yüzünü, bir de yalnızca ruhun çıktığında yüzde kalan salt maddi örtünün tek başına sevimsiz oluşundan. Hikmet dayım yanına çömelip kaldı. Yüzünün hali çocukken bize kızan büyüklerimizin ‘’Bunu niçin yaptın be çocuğum’’ diyen hali gibiydi. Ağlayamadı……... Muhtemelen babasıyla geçirdiği yılar ve olaylar gözünün önünden şöyle bir geçip geçti. Ben dedemi hiç kış soğuğunda hatırlamam. Çünkü onu biz hep yaz tatillerinde ziyaret eder, görürdük. Ya bir buğday yığınının üzerinde, ya elinde üvendiresi nazlı öküzleri katmış önüne sekerek yürürken. İlle de o alaycı konuşması. Çocukluğumuzda gittiğimiz zaman tereyağında yumurta yeme lüksümüzün olduğu ve arada bir de yağlı çöreğe çatarak mest olduğumuz bir evde ilk defa böyle bir olayla karşılaşıyordum. Yaklaşık kırk yıldır ilk defa bir cenaze çıkıyordu bu evden. Hayat işte… bir yerde imtihan süren bitiveriyor. Kimi erken kimi geç ayrılıyor bu imtihandan. Ama hiçbir zaman bu süre önceden belirlenmiş bir süre değil. Kiminin az, kiminin çok. Kadınların ağıtları geliyor yan odadan. En az ölüm kadar ürkütücü sesler bunlar. Eskiden kağnı arabalarının karakuşlarından bir tek makamla çıkan gacırtılar gibi ölünün de yaşayanın da ruhunu yırtan bir dikenli tel edasıyla uzatıla uzatıla söylenen ağıtlar. Her zaman ürkmüşümdür, nefret etmişimdir ağıtlardan. Neden sonra birisi açıveriyor örtüyü. Hafif bir morluk kulaklarında, ama yine de o sevimli ihtiyar aynı sevimliliğini koruyor. Dokunmak gelmiyor içimden.
Annemin tansiyonu yükselmiş yine… Ölüyü unutup canlıları hatırlıyor birden insan. Dede ile ana-baba acısı bir olmuyor. Tansiyon 20yi bulmuş. Annemin başına bir şey gelmesinden korkuyorum. Dakikalarca ağıt yaktı babasına…. İçimden kızıyorum bir taraftan. Millet cenazeyi unuttu seninle mi uğraşsınlar be kadın diyorum. Ama sevdiğimden… Bir başkası olsa umursamadığımız bir durum aslında bu. Hava zaten soğuk….. uykum da kaçtı… bacanağımla alt katta aşhanaya attılar bizi uyusunlar diye. Üst katta Sarının Armudun sesi zaten yetiyor.
Ve sabah…….
Hayat devam ediyor. Kıyameti kopan nasıl olsa biz değiliz ya kahvaltıya buyurun. Tekrar Alaçam’a doğru yola çıkıyoruz. Mustafa, bacanağım, Adem dayım ve ben. Şimdi cenazede dağıtılacak pide ve meyve suyunun derdine düştük. Köye geri döndüğümüzde öğlen ezanı okunuyor. Camiye girdiğimde cemaat farzı bitiriyordu. Hemen öğlen namazını kıldım. Küçük Murat da orada. Dedemin cenazesinin yıkanmasında bulunmak istiyorum. Sular kaynıyor çay kazanlarında. İsli su kokusunu çocukken de sevmezdim. Bir de pasaklı köy çocuğuna tenzili rütbe eylediğimizden; köyde, o tuvaletin önündeki boşlukta ayrı bir rendeleyerek yıkardı anacağzım bizi. İsli kokulu su ve ne yaparsak yapalım gözümüzü yakan o sabun şimdi ölmüş olan dedemin cesedini yıkayacak. İki tane imam, Küçük Murat, Hikmet dayım, ben, Okan ve tanımadığım tıfılın biri buradayız… babalığın araba garajında, önüne bir mavi branda çekilmiş bir halde. Dayımın dışarı çıkıp çıkmaması konusunda tereddüt oluştu. Cesedin yüzünü açtığımızda yine ağlamaklı bir hal aldı Hikmet dayım; ama yine ağlamadı. Su ılıştırılıyor. Üzerine su dökülüyor. Galvaniz, ayaklı bir cenaze yıkama küveti bu… ne kadar da soğuk. Hastaneden çıkarken tıraş ettirmişler yüzünü halbuki. Ne kadar da güzel yakışmış bu sakal ona. Zaten yakışıklı bir adamdı ama sakal ona ayrı bir güzellik katmış. Bir taraftan su dökülüyor. İmamlar bir taraftan ellerindeki sabunları köpürtmeye çalışıyor. Taharet aldırma işi Murat’a ait. Bir taraftan sular boca ediliyor. Oldukça uzun bir merasimin sonu ... Bir havlu verdiler kafasını kurula dediler. Sağlıklı bir adammış gibi titizlikle kuruluyorum kafasını. Mis gibi de oldu. Dokundukça kendini salmış olan kafa sağa sola hareket ediyor. Kulakları morarmış, yüzü bembeyaz buz gibi. Kefenliyoruz… Cenazeyi tabuta koyup dışarı çıkardık, kapının önüne. Niçin bakmak istemediler ki çocukları son kez. Garip geldi. Ninem balkon çıkmasından aşağıya bakıyor ama ne kadar da uzak bir mesafe gibi bana. Kızları yine ağıtlar yakıyorlar. Helallik alındıktan sonra ebedi istiratgahına yolculuk başlıyor. Ben peşinden minibüsle gidiyorum harman yerine doğru. Pide ve meyve suları minibüste. Yorgunluk çöküyor. Ne ağıtlar ne uğultular kalıyor geride.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.