Aşk Ve Gül
O’na bakıyorum. Bana Aşk’tan bahsediyor. Vurgusu yok sözlerinin, alabildiğince donuk. Omuzları çökmüş ve bana Aşk’tan bahsediyor. Haline mi bakmalıyım, sözlerine mi diye geçiriyorum içimden.
Bunu sorduğumda, bana Aşk’ı bilmediğimi söylüyor. Kesinlikle çok haklı. Eğer bilseydim, bir ölü’ye Aşk’ı sormazdım. Aşk’tan bahsediyor.
Kılıcını çekmiş ve göğsüme saplamaya hazır. Ucunda gül olsa ne yazar? Diyorum kendime. Bu korkaklık ne? (Hem kendime ve hem de O’na söylüyorum elbette). “Bu diyor, kalbinde Aşk’ı canlandıracak.” “Peki diyorum sapla o halde. Muhakkak ki senden önce de olmuştu bu.”
Ama kılıç? Ama bu öfke? Ama gül? Gelen bendendir diyorum, kabulümdür. Ama nasıl bunlar böyle yan yana? Kılıç göğsüme saplanıyor ve gül de parçalanıyor aslında.
Yüzüne bakıyorum, muzaffer bir savaşçı edasıyla parlıyor gözleri. Ve ilan ediyor: “Nasıl da güzel öldürdüm?”
Hani Aşk? Diye soruyorum takatim kalmamışken Ve gül alıyor sözü eline: “Kılıcı unut, gül’ü büyüt” Derken… ölüyorum. Köküme düşüyorum. Gül büyüyor. Ve AŞK’ı anlatıyor… yanımdan geçenlere…
Azé Ayşe GÖKKAYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.