- 979 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CİNNET
Her gün olduğu gibi, sabah saat yedi’ de işe gitmek için tramvaya binmiştim. Benimle aynı kaderi paylaşan işçilerle doluydu içerisi. Çoğu uykusunu henüz alamamış, yarı uykulu vaziyette umutsuzca göz kapaklarını kapatıp açıyorlardı. Ayakta duranlar oturanlar kadar şanslı değildi, Çünkü cam tarafında oturanlar karılarının omuzlarına kafalarını koymuşçasına biraz önce doğmuş olan güneşe karşı yüzlerini çevirmiş, mutlu düşler kurarak, inecekleri durağa hiç gelinmeyecekmiş gibi uyumaya devam ediyorlardı.
Bende ayaktakilere göre şanslı olanlardandım, fakat içinde bulunduğum sıkıntılı hal ne gece boyu nede şimdi beni uyuta bilirdi. Cam kenarında sürekli yere düşmekte olan sonbahar yapraklarının çaresizliğini izliyordum. İçlerinden bazıları büyük iş makinelerinin altında can çekiyordu, kimisi düşmüş olduğu ağacın gövdesine sarılmış, yeniden yeşere bilme adına; tanrıya yalvaran insanlar gibi yakarışa adamıştı kendisini.
Bir ara yanımda parlak yüzlü, hafif kirli sakallı bir beyin oturduğunu gördüm. Kısa bir süre sonra otogar durağında indi. Sağ elimin bir şeye dokunduğunu hissettim, kafamı çevirdiğimde mavi renkli bir poşet vardı, tedirgin bir halde içersinde neyin olduğunu merak edip baktım. İçinde siyah renkli bir defter vardı, inen yolcu için önemli bir şey olacağını düşünüp, adres bilgisi yâda herhangi bir telefon numarası görebilirim umuduyla kapağı açtım.
Mavi renkli kalemle yazılmış ‘’Okur musunuz?’’ yazısı vardı.
İkinci sayfasını çevirip okumak istiyordum fakat bir yandan tereddüt ediyor diğer yandan biraz sonra mesainin başlayacağını düşünüp aldırmıyordum, içimde inanılmaz bir merak oluşmuştu, beklide ilk o gün işten kovulmayı göze alıp tramvaydan inecektim. Öylede yaptım! Sanayi bölgesine üç durak varken indim. İlk gördüğüm kahveye girdim ve çay istedim.
Sabırsızlıkla defteri çıkarttım ve şunları okudum;
‘’ OKUR MUSUNUZ?
Evden çıktım. Çıkmadan yaklaşık birkaç dakika önce karımı ölümle tehdit ettim! Niçin böylesi bir delilik yaptım bilmiyorum. Bir psikologa mı gitmeliyim? On dört yıl hayatın tüm renklerini, iyi ve kötü olanı yaşadığım bir insana bu sözü nasıl söyleye bildim! Cinsel bir istek gibi zavallı ve güçsüz bir kadını öldürme düşüncesiyle evden ayrılmam saçmalıktı! Oysa kadınlar biz erkekler için önemli birer varlık değiller mi? Sevmek ve öldürmek! Bu iki birbiriyle barışık olmayan sözcüğü bir araya getiren insan delirmiş olamaz mı? Neden aptalca düşüncenin kokuşmuş kentinde dolaşıyorum ki?
Yoksulluk içinde yaşayan bir kadın düşünün, açlıktan akan gözyaşlarının nedeni sorulduğunda, mutluluktan diyen, üşüyen ve ölen bir kadın düşünün.
Kadınlar neyi ifade ediyor?
Sadece bir erkeğin egemenliği ve boyunduruğu altında yaşamaya çalışan, çocukları için kutsal olan analık duygusunu tüm zorluklara rağmen esirgemeyen, kısacası direnen bir canlı.
Fakir gecekonduların toprak damları altında, onurunu bahçesindeki ayçiçeğine asan
Ve tüm dileklerinde güneşin var oluşuna dualar eden ki üşüyen bir bedeni, çürüyen ayçiçeğini kim hayal etmek ister?
Niçin bir koca karısını öldürmek ister?
Evet, her erkeğin kendine has yasaları vardır. Bu yasalarda kadınların yeri yoktur. Namus için öldürürüz, katil olmak için, kıskandığımız için, gece ve gündüz tüm hareketlerinden şüphelendiğimiz için vahşice öldürme planları yaparız. İçimizdeki iktidarın istediği yalnızca bir kurbanlıktır onlar. Bu karşı konulmaz arzular, öldüre bilmemiz için bizlerden çeşitli gerekçeler ve bahaneler yaratmamızı istemiştir. Birçok Arap ülkesinde gerekçeler daha ucuz ve kolay elde edilebilir. Krallıklar ve iktidarlar erkeğin tüm çıkarlarını korumakla görevlidir. Bu yüzden kırbaçlamak, taşlamak, akşam lambasının etrafına toplanan sivrisinekleri avlamak kadar kolaydır.
Bu ülkelerde yaşayan kadınlara acıyarak bakarız. Hayır, aslında acıdığımızı zannediyoruz! Siyah çarşafa hapis edilenle parlak renkli elbiseler giyen arasında hiçbir fark yok! Onlar zorunlu oldukları için en mükemmel madalyalarını, yani gözlerini gizlemek zorundadır. Erkekler kâinatın bütün ödülünü tanrı tarafından aldıklarını düşünür, zira tanrıların bir emri gibi, kadını öldürmekten, hiçe saymaktan daha kutsal bir sevap yoktur.
Kadın doğurgandır çünkü bu görev ona verilmiştir, bütün horlanmalara rağmen ‘’ doğurur doğurur doğurur’’ ve yeni köle kadınlar yaratır.
Doğurmak nedir? Çok şeydir, ama sadece bir görev. Dinlerde ve dünyada Âdem ve Havanın mucizesidir, insan kendi içinde yeni insanlar yaratır.
Etrafınıza bakın, kadınların nasıl yaşadığına, onların nasıl bir köle olduğuna bakın! Koca bir hiçler yalnızca bir hiç. Bir kadın sığınma evine gidin, gazeteci olduğunuzu söyleyin ve konuşun, kısa bir süre sonra kendi hemcinslerinizden nefret edersiniz. İçinizdeki iktidar sallanır ve vicdan mahkemesiyle baş başa kalırsınız. Bir köye gidin, tarladaki ucuz işçi kadınlar, sayılmayacak kadar çokturlar, toprağı alt üst ederek, buğdayın rahmini yaratan yüce varlıklar, akşam olduğunda yemeği yapan, çocuğunu yatıran, cinsel gecelerde yorgun bedenini kocasına teslim edenler.
Afrika ülkelerine gidin milyonlarcasının aynı kaderi yaşadığını göreceksiniz. Çamur üzerine kurulmuş çadırların içine girin, yâda adaletin sadece petrol tüccarları için var olduğu ülkeye gidin, mutlak bir kadının nasıl tecrit edildiğini göreceksiniz.
Evet, tüm dünya’yı dolaştığınızda kadının nasıl numaralaştığını fark edeceksiniz. İğrenç bir papaz vaftiz eder ve ırzına geçer, dağların ve ormanların kuytu karanlıklarında öldürülmüş bir kadın külüne kuşkusuz rastlarsınız, çoğu faili meçhuldür.
Aslında önemli olan haklardır! İşte tüm insanlık için önemli olanda budur!
Haklar alınmalıdır, kadınlar haklarından faydalanmalıdır.
Devlet hakların annesidir, dilediği zaman mavi renkli eteğini siyaha boyar. Bir ülkede üç yüz kadın bir yılda öldürülür, devlette nüfus kütüklerinde onları derhal öldürür! Aynı devletin mahkemelerinde yargılanan bizlerin, yaşama hakkı hiç bir zaman elimizden alınmamıştır. Öldürdüğümüzü tutanaklarına geçenler, yaşaya bilmemiz için tüm öğün kumanyamızı önümüze koyar.
Peki kadın? Kayıtlarda yalnızca bir ölüdür, bir ölü…
Bütün kadınları, kendi yasalarımıza göre yargılamak, ölümlerini sağlamak, tek sözle bize verilmiş görevdir! Biz! Bıçakla öldüren, kezzapla eriten biz!
Bizi kim doğurdu? Doğuran bir kadın, olmadığından hiç şüphe ettik mi?
Ben, mahkeme ve kanuni işlemlerde cinnet olarak nitelendirilen terimin gölgesine ağır adımlarla yürüyen, işleyeceği cinayeti akıl hastalığına bağlayacak kadar zeki olan bir adam! Dünyadaki ezilen kadınların mücadelesini yerinde bulan, fakat kendi karısından şüphelenen ve onu öldürmenin bir onur olacağını varsayan işsiz, güçsüz, aylak ve aldatılan bir herifim!
Karımı öldürmek istiyorum!
Bu his bir kurt gibi içimi kemiriyor! Kanı ve canı son çığlık seslerini duyarak görme arzusu tüm bedenimi titretmeye yetiyor! Bu duygu tüm diğer erkeklerin duygularını da işgal etmiş olmalı.
Ben bu korkunç düşüncenin karşısında hiç direnemedim ve geçtiğimiz akşam en yakın mezarlığa gittim, sürekli kocası tarafından öldürülmüş kadın mezarı aradım. Üzeri yapısız mezarın etrafında çırpınan bir kuş gördüm. Avuçlarıma aldım, kalbinin atışını hissediyordum, onu boğmak istedim! Çok zevkli olacağını düşündüm! Oysa ben hiç kimseyi öldürmemiştim. Bu zavallı kuşu da öldüremezdim, yağmur hafiften yağmaya başlamıştı, tüm merhametli insanların yapacağı gibi, onu eve götürdüm. Karım gördüğünde ağladı.
Ölü olduğunu düşünüp nerede bulduğumu sordu, evet sordu ve ben o an damarlarımdaki bütün kanın fokurdadığını hissettim. Diyemezdim ki kocası tarafından öldürülen bir kadın mezarı ararken bulduğumu! Aklıma ilk gelen kestirme bir yalan söyledim.
Kalbim hızla çarpıyordu, kuşun yüreği gibi, akşam yemeğini yedikten sonra bahçedeki söğüt ağacı altına oturdum, karımın yanıma geldiğini fark ettim, hemen yanımda küçük bir nacak duruyordu, tam zamanıydı! Evet, kafasına saplamalıydım! Bu ağacı karımın kanı sulamalıydı, mükemmel bir fırsattı! Ama yapamadım! Başaramadım!
Yanıma oturdu ve sordu;
Seni böyle görmek üzüyor beni, neden böylesin?
Olanlar senin suçun değil ki, evet haklısın sana beklide ‘’ Defol git çalış’’ dememeliydim.
Karım bana ‘’defol git çalış’’ demişti! On dört yıllık evliliğimiz boyunca bana hiç böyle bir söz söylememişti! Beni aldatıyor olmalıydı! Paralı bir adam bulmuş ve artık onun için hiç bir şey ifade etmiyor olabilirdim, günlerce içimi kemiren bu kuşkunun sonrasında onu öldürmeyi düşündüm!
Konuşmasına devam etti;
- Bir aydır işsizsin, ciddi bir bunalımda olduğunu düşünüyorum, idare etmek zorundayız, sen yeni bir iş bulana dek..
Doğru! Bir aydır işsizdim! On yıl fabrikasında çalıştığım insanlar çıkışımı vermişti. Bin üç yüz lira maaş alıyordum, gerekirse ücretimden bir kısmını kesin ama lütfen beni çıkarmayın dedim! Dinlemediler ve çıkardılar. Birkaç gün sonra beni yeniden çağırdılar;
‘’Bir yanlışlık oldu gelip işinize başlayın’’ Dediler.
Fabrikaya gittiğimde, önümde bir evrak vardı, imzalamam gerektiği söylendi, okuduğumda şunlar yazıyordu;
‘’ Altı yüz elli liralık maaşa karşılık 08.00 – 19.00 çalışma saati koşulunu kabul ediyorum ’’ bu aldığım maaşın yarısıydı, sinirlendim ve kapıyı kapatıp çıktım, o sıra düşündüğüm şey zenginlikti, camiler, okullar, aş evleri yaptıran bir adam nasıl olurda beni çıkarta bilirdi? Evet, zengin olmak gerekiyordu! Peki, ama nasıl? Çok basit, yıllardır çalıştırdığın işçini girdi – çıktı yapacaksın ve üzerinden binler kazanacaksın.. Bu düşünce sürekli kafamı meşgul etti, içinde bulunduğum psikolojik travmadan kurtulmak istesem de bana verilen ilaçlar sürekli uyuşturuyor ve uyutuyordu.
Söyler misiniz şimdi bana, sizce karımı öldürmeli miyim? Yâda son çözüm olarak kendimi mi öldürmeliyim? İşsizim ve kendi kendime konuşuyorum, karımdan şüpheleniyorum, bu yazıyı okuyan her kimse, beni ve yaşadığı ülkeyi her şeyden önemlisi kendisini sorgulasın..
Ahmet UMUTSUZ ’’
Bu yazıyı okuduktan birkaç ay sonra yerel gazetede;
’’ Ahmet UMUTSUZ adında bir vatandaş, karısını çalıştığı evde bıçaklayarak öldürdü.’’
Cinayeti işleyene yardım etmiş gibi hissettim kendimi.
Haberin devamında şunlar yazıyordu;
’’ Uzun süredir işsiz kalan A. Bir süredir ruh ve sinir hastalıklarında tedavi görüyordu, geçirdiği ağır depresyon sonucu bunalıma giren koca, kendisinden habersiz evlere temizlik yapmaya giden karısının, hayatında bir başka erkeğin olduğunu düşündü. Sabah onu takip etmeye başladı ve çalıştığı evin zilini çaldı. Karısı kapıyı açtı ve oracıkta zavallı kadını çeşitli yerlerinden bıçaklayarak öldürdü. Cinnet geçiren koca mahkemeye çıkarıldıktan kısa süre sonra, daha önce tedavi gördüğü hastaneye sevk edildi.’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.