Sesimi Duyan Var Mı Türkiye
Canım yanıyor bugün, ekranlar depremden dolayı hüzünle dolup taşıyor… Ana haber bültenleri hüznün tellallığını yapıyor… Bazı haddini aşan spikerlerin yorumlarına inat; onların yüreği ve sözleri kanlı şu yorumlarına inat “Deprem her ne kadar Doğu’da, Van’da da olsa hepimiz üzüldük" Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e bütün ülke bir olmuş Van için… Bu yardım olayı biraz amiyane olacak ama yukarıda zikrettiğim şekilde düşünen ve konuşanlara tam bir kapak olmuştur haddizatında… Başka söze hacet yok sanırım.
Acının hüznün memleketi coğrafyası yoktur… Dini dili ırkı mezhebi yoktur anlayana tabi ki… Yardım konusunda ilk arayan İsrail’di… İçimizde “İsrailli olanlar” daha tehlikeliymiş meğer!
Apartmanlar yıkılıyor aslında müteahhitler yıkılıyor, insanlık yıkılıyor…7,2 aslında beyinlerde ve kalplerde hasara yol açmıştır. İnşallah bu kötü ve olumsuz vaziyet bazı iyi ve güzel olan şeylerin önünün açılmasına da vesile olur. Kardeşlik gibi, insanlık gibi, tedbir gibi, saygı gibi ve sevgi gibi… Yaralı yürekler acıdan kabuk bağladı… Polis spikerlere inat orada, asker orada, halk orada… Kol kola el ele tırnak tırnağa beton parçalarını atıyorlar ulaşabilmek için insanlara… Devlet orada, millet orada… İktidar orada muhalefet orada… Bunu sağlamak için illa bu ülkede birilerinin ölmesi ya da felaketlerin olması mı lazım diye sormadan edemiyorum.
Tırlar, minibüsler, kamyonlar, uçaklar vesaire araçlar yardım peşinde… Türkiye yürek yürek Van’a akıyor. Van zamkı olur huzurun, harcı olur birlikteliğin. Her işte bir hayır var şeklinde düşünebiliriz… Acımız çok ama çok büyük tarifi namümkün… Orada yürek yüreğiz işte… Tablo bu… Kara günde yan yanayız… Olay bu… Bazılarının zoruna gidecek belki de ağırına gidecek… Lakin Anadolu etle tırnaktır böyle biline…
Ve enkazın altında can havliyle yardım bekleyenler! Ve onların üstünde var gücüyle toprağı betonu savuranlar… “Sesimi duyan var mı?” diye haykıranlar… Yaşama dair iz arayanlar… Enkazın altında kalıp ölenler… Cesetleri görüp çığlık atanlar… Ben de nasır bağlamış yüreğe sahip olanlara hitaben, sağır kesilenlere hitaben, ayrımcılık yapanlara hitaben haykırıyorum: “SESİMİ DUYAN VAR MI TÜRKİYE?”
Bulunanlar bulunmayanlar… Ve bunların ortasında hayata tutunanlar, tutunamayanlar. Bir de çapulcular, hırsızlar, talancılar vurguncular, toplu hücuma kalkanlar…17 Ağustos’a dadananlar Van’a dadanmasın. Ganimet olarak adlandıranlar batan gemi değil, mallar korsan malı değil! Sakın ha!
Bir apartman, bir apartman daha… Bir arsanın üzerinde bir apartman. Bir apartmanın içinde bir mahalle… Bir mahalle daha… Evler üst üste kondurulmuş ve ölüm de gelip kurulmuş. Bu ne hazin bir türkü? Niye bizim dudağımıza yapışıp kalıyor? Niye üzerimize siniyor depremin ağıdı?
Bir de kayıp gidenler yaşamda… Bir yıldız nasıl akarsa öyle! Bir saman çöpü gibi
depremin dalgasında akıp gidenler… Artçılara kapılmış insani duygular! Giden ten değil bilin, depreme kapılan beden değil, can değil! Bu ne haldir iki gözüm? Önümüzde hiçbir şey net değil…
Canım yanıyor bugün! Hüznüm tavan yapmış. Gözyaşlarım mahkûm gözlerime…
Olmaya ki sele dönsün! Yeni bir felakete zemin hazırlasın. Akma gözyaşlarım akma sakın!
Naklen ölüm canlı yayında. Bir ana iki çocuk; biri yaşama tutunacak, biri… “Kızımmmm!” diye haykıran bir baba… Feryadı yürek yırtıyor. Enkazın etrafında yaralı ceylan gibi geziyor, kınalı keklik gibi inliyor. Allah sabır versin. Şırnaklı iki üniversite öğrencisinin el ele cenazeleri çıkartılıyor enkazda… Yan yana defnediliyorlar memleketlerinde… Yüreğim bu haber ile bin yâre…
Çadır lazım, katalitik, battaniye, su gıda… Sivil toplum kuruluşları orada, belediyeler, üniversiteler… Yardım kampanyaları başlatıldı tüm ülkede… Sesimi duyan var mı Türkiye?
Ambulanslar geliyor ve gidiyor… Siren sesleri kesilmiyor… Etraf toz bulutu… İnsanlar panik halinde… Korku ve kaos depremden hemen sonra kameralara yansıyan… Toz bulutu yükseliyor enkazların üzerinde… Tekbir sesi geliyor çaresiz insanların içinde… “Allah u Ekber” diye… Betondan dağlar var çocukların oynadığı her yerde… Daha demin oturduğu evden eser yok şimdi… Konuştuğu eşten haber yok, sevdiği çocuktan iz yok…
Ambulans helikopterler ve uçaklar Van’da… Hastanelerde can pazarı… Bahçelerde sedyeler… Cezaevinden firar edenler geri dönenler… Yollarda büyük ve derin çatlaklar… Aslında kalpteki, beyindeki büyük çatlaklar ve derin yaralar daha fazla… Akletmemiz lazım, fehmetmemiz lazım; bize bizden başka merhem olan yok diye…
Amerika 7, 2 diyor binlerce kilometre öteden Kandilli 6, 4 diyor… Yardım için önemli, zaman için önemli… Sonra düzeltiyor Kandilli… Kandillinin kandili dakikalar sonra sönüyor, yatsıya dek değil. Depremin büyüklüğü şiddeti anlaşılıyor böylece… Asıl deprem bu, asıl yıkım bu… Basit ama önemli…
Ne hıncın vardı bizlere ey deprem? Fay hattını bulursun elbet… Peki, kimde kabahat? Depremde mi müteahhitlerde mi, belediyelerde mi? Önceden ahkâm kesen çok sonra tedbir alan yok… Hayvanlar dahi telef, kimse bir şey yapamıyor, esef! Kabul et, etme bu böyle! Sen de var halin söyle… Bu devran hep böyle… Bela gelir sonra tedaviye başlanır. Görünen köy kılavuz istemez. Yapılan anons kâr etmez. Açılan yara fitil tutmaz Yaratanın sırrına akıl ermez. Yürekler bir kez daha taziyelendi, kökten.
İşin garip tarafı, işin hazin tarafı, işin insani tarafı ahirde sahneye kondu… Biri can derdinde, biri mal derdinde… İki gözüm henüz acılar taze… El insaf! Henüz ulaşılmayan cesetler var, va esef! Henüz göz yaşlar kurumadı. El hak!
Ahlaki boyutu düşündürüyor asıl beni… İnsani boyutu endişelendiriyor asıl beni… Biz böyle değildik? Ya da bu biz değiliz. Ne söylesek az bazen, ne söylesek çok! Sürer gider bu hikâye… Bir can pazarı daha olana dek!
İşte jeopolitik ve stratejik bir coğrafyanın en mühim güçlerinden bir tanesi… Galiba insanlığımızı depreme verdik. Galiba insanlığımızı fay hattına verdik.
“Ne iş yaparsın?” dedi
“Hamalım.” dedim
“Nasıl yani?” dedi
“Elimden tutmasını bilenin yüreğini taşırım” dedim. Sunay AKIN gibi sesleniyorum tüm ülkeye… Bugün Van’ın hamalıyız böyle biline… Onların yüreğini taşıyoruz, onların hüznünü paylaşıyoruz.
Sesimi duyan var mı Türkiye?