- 893 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YÜREĞİNE ŞİVAN DÜŞEN ŞAİR
YÜREĞİNE ŞİVAN DÜŞEN ŞAİR
Özgen Seçkin
Bu yazıya başlamadan önce, yolu birden ikiye ayrılan bir yolcu gibi hangi yoldan ilerleyeceğimi uzun süre düşündüm.
İmgelerin yolunda mı ilerlesem, hani şu, şairin, şiirinin ardından yürüdüğü yoldan mı?
Yoksa, vasatı yakalayanın, sözcükleri edebiyatın ön saflarına sürüklerken kendisini; ilişkilerinin karşılıksızlık üzerine kurulu oluşuna üst üste vurgu yapma gereği duymak zorunda hissettiği; dostluk gibi, arkadaşlık gibi, aş/k gibi, rakı ikramları gibi destek doğurucu ilişkilerin yolundan mı?!
Şiir, şairi mi sürüklese? Şair, şiiri mi? Ah şu şairlik işi… İki kulplu bir testi… İlişkileri; o konuda dal budak salmışlara bırakalım en iyisi… İmgeli kulpundan tutalım testiyi… Sezgiselin çayırına salalım, bir yetimin; donduğu için kendini suçlu sanan su gibi ürken gözlerini…
“Ancak bir yetimin gözleri olabilir ürken/ donduğu için kendini/ suçlu sanan su gibi”
Son otuz yıl içinde şiir diye yazılanların çoğunluğunda ve pompalanmış beğenilerdeki çoğunlukta, imgelerin gerçek adının varsanı olduğunu düşünüyor, büyük bir bölümünün de kitabî olduğu düşüncesini paylaşıyorum. Daha önceki bir yazımda da değindiğim gibi, şiirin gücü insanda/toplumda edindiği yer kadar ise? Bu otuz yıl içinde yazılanların insanda/toplumda edindiği yer var mıdır? Varsa ne kadardır?
Şiirde yeni arayışlara girenlerin, yaşananı tazeyken görenlerin, emeği yaşamsal imgelerle örenlerin şiirleri, pompalanmış beğenilerin arka odalarına tıkıştırılsa da uç verdiği yerden insanla buluşmakta ve buluşacaktır da…
Son otuz yıldaki pompalanmış beğenilerin yarı mutlu çoğunluğuna gelince; “imge”lerinin varsanı olduğunu anlayabilecekler çıkabilir bir gün içlerinden… Ya da zaman gösterir onlara... Ama birçoğu, bu varsanılarını imge sanmayı ısrarla sürdüreceklerdir.
Eğer şair, olmayan bir şeyi, gerçekte var olmadığını bilmiyor ve varmış gibi alımlıyorsa bu onun yanılgısıdır ve imgeleme ile ilgili değildir. Dolayısıyla şairin bir şeyi, gerçekte var olmadığını bildiği hâlde, varmış gibi alımlayabilmesi/imgeleyebilmesi yanılgı değil, özgün bir gücüdür.
Zaten dışsal şeyin var oluşu dışlanamıyorsa nedeni bulunamayan olarak yapılan imgeler olduğundan daha güçlüdür.
Burada bilinen bir konunun altını çizmek istiyorum; ‘Dışsal bir nesnenin gerçekte var olmadığı hâlde açıkça varmış gibi algılanması, varsanı (hallucinatin)dır. İçsel (ruhsal) olan, yanılgı ile dışsal kaynaklı addedilir.’
Toplumcu gerçekçiliğin unutturulmaya, gerçekçiliğin ötelenmeye çalışıldığı bir süreçten geçiyoruz.
Bazı şairlerimizi bu düşüncenin dışında tuttuğumuzda, gerçekten de kendini toplumcu gerçekçi ve dahası gerçekçi addeden çoğu şairlerin bile bu etkinin güdümüne girdiğini görmezlikten gelemeyiz.
Ne var ki, toplumcu gerçekçiliğin unutturulup gerçekçiliğin (hatta toplumsalcılığın bile) ötelenmeye çalışıldığı bu süreçte bireysellik, ulaşılması gereken bir hedef gibi gösterilmektedir. Oysa var olan bir şeyin bir başka şeyden tam olarak soyutlanamayacağını kaydeden diyalektik düşünce, bireyin hâllerini de çok iyi bilir ve hayattan bireyi soyutlamaz.
Tarihsel birey olabilmiş bireyi önemser, dogmatizmin katılığından, mistisizmin bulanıklığından korur. Sanatın ereğinin sanatın kendisi olduğunun altını çizerken sanatsal edimin hayatın dışında olmadığına vurgu yapar.
Her ne kadar; o iyi insanlar, o güzel atlara binip gitseler de, sürer onların koşusu… Atlarının toynaklarından kalkan toz bulutu, daha gökyüzüne ağmadan, bir yetimin ürkek, donuk gözleriyle, Özgen Seçkin’in, ŞİVAN’daki 96 sayfa mesafeli, ENGELLİ ŞİİR koşusu başlar…
Ülkem çürüyen dilim dediğini söylemeyelim de başı dönmesin devlet-i âlinin. Siste ay tutulmasın; devrilmesin ekmeğin bir doyumluk kuyruğu. Belki o zaman mermi de olmaz evde pişen hamur… Kesmezler ŞİVAN düşmüş bir yüreğin debisini… Rüsva eylemezler bir densizi dünyaya belki… Kim bilir, belki de okurlar şiirlerini… Hükmen yenik saymazlar Şairi…
“Sürdürsem bu kitabı,/assam da gökimgeyi omuzlarıma/bilirim okumazlar şiirlerimi/hükmen yenik sayarlar beni,/güldürürler yine direnen seyirciyi…”
GİDERAYAK
Adressiz adamlar tanır Şair, kimlikleri gurbet, gurbetleri ırak, sesleri dağ uğultusu...
Ve yardım ve de yataklıktandır artık Şairin kalbinin suçu…
(…)
“oysa adressiz adamlar tanıdım/ kimlikleri gurbetti gördüğümde/ sordular ırak mı yolları/ dedim yurtları ayakları altında”
(…)
“suçun yardım ve yataklıktandır, kalbim!”
Şansız hisseder kendini Şair, çaresizdir kırık dökük bir hayatı onarmaya. Şansı yoktur diriltmeye bozkırı…
(…) “Gün batıda şansımız yok/ diriltmeye bozkırı.” (…) “ Çaresizlik mi ah! Şansımız yok bir hayat onarmaya.”
UZUN BİR GECE’de;
Bazen Fırat’ta akar Şair, bazen Kızılırmak’ta… Aşık olur bazen, türkü çığırır Dersim’in dağlarında… Ve kalbini bırakır oralarda
“Varto’da ezildi yüreğim…/Elleri dipçikle kınalanan/ bir kürt kızıyım fırat’ta/ konuktum ama/ belki düşmandım sofralarında”
(…)
“billur gözlerinin morunda/bir damla belirdi/ve süzüldü yanağından;/sanki bir koyakta Kızılırmak/yeniden kıvrılarak/ve bir koyun sürüsünün/ıslatarak ak giysilerini/geçiyordu/ kalabalık bir miting/köprüsünün altından.”
İNCİNEN’de;
Sesi küheylan acılarını serinletir, dağların matarasında, okşasa bir ısırganın yelesini, otluğunu unutur ısırgan, Şairin tenini incitir…
…
“Tüfeklerin içtiği karlı sular/dağların matarasında saklı,/kıskacında geceler kozalağın ve çiğdemin,/iniltilerle yürüyen kağnılar sağır/ezilen bir işçi homurdanan toprak/desem, başıma taylar üşüşür/sesi kendinden küheylan acılar. Okşasam bir ısırganın yelesini/unutup otluğunu tenimi incitir/…”
BİR BİLGE ÜLKE İÇİNDE başlıklı şiiriyle sonuna gelmiştir ŞİVAN’daki ENGELLİ ŞİİR ile başlattığı koşunun…
“Ama bu deney hep sürer; çünkü gidenler dönmüyor geri” derken bir dilekte bulunur gidenlerden. Son arzusunu söyler gibi; ateş olacak, ateş böceği olacak, rüzgârı aydınlatacak, sağanağı yalayacak bir bildiri…
…
“Oradan bir bildiri uçurabilseler, yaşayanlara keşke!
O bildiriler kim bilir ateş olur, ateş böceği olur, rüzgârı
aydınlatır, sağnağı yalar ve yeniden ölür.”
Turgut Uyar ağbimin kulağıma fısıldadıklarıyla bitirmek istiyorum sözlerimi; şiir üzerine, gerçekten yeni olan şiirle, yeni bir şeyler öğrenebiliriz ancak; şiir üzerine yazılanlarla değil.
Ne dersiniz? “okumazlar şiirlerimi/hükmen yenik sayarlar beni,” dizelerine inat, okuyalım mı Özgen Seçkin’in şiirlerini…
Ali Rıza Kars
Kurgu düşün sanat edebiyat dergisi eylül/ekim2011