UMUDA BAKIŞ
Umutlarıyla yaşar insan. Herkes az çok bir hayalin elinden tutmuştur hâlâ da tutuyordur. Gündelik hayatın boğucu, sıkıcı karanlığından ancak hayallerimizle ilişkilendirdiğimiz bir geçitle çıkarız. Bu geçitten geçerken neler yaşanmaz ki dehşetler, mutluluklar, pişmanlıklar, azaplar, işkenceler, yoksunluklar, yolsuzluklar, sevgiler, nefretler… ve daha niceleri… bir insan fıtratı merkezinde varolan, yaşayan izin verilmiş her ne varsa.
İkili ilişkiler, sosyal, kültürel, bilimsel, hatta sanal ilişkilerde bile ( dürüst olmayanlar hariç ) hep bir hayalin parmağı vardır. Hepsi bir gerçekliğe sırtını dayayıp oradan bakar gökyüzüne
Binlerce hayal yaşatırız içimizde. İyi bir iş, iyi bir eş, iyi bir hayat, iyi bir araba, iyi bir eğitim… Mesela benim en büyük hayalim hostes olmaktı yıllar öncesinden sonra nereye ne şekilde müracaat edebileceğimi bilmediğim için standart yaşam çizgisinde lise, üniversite… iş derken bir baktım ki bu hayalim küllenivermiş. Bırakın küllenmeyi emaresi bile kalmamışken yerini dolduranların üstüne yeni hayaller kurmaya başlamışım farkında bile olmadan. Belki, böylesi bir hayali kurmuş olduğum çocukluk yaşımında etkisi vardı böylesi bir değişimde ama sonuçta hayal paydasında birleşen bir olgu olduğu için paylaşma gereği duydum.
Elbette bu hayal üstüne verilebilecek çok cılız hatta yetkisiz bir örnek bunun yanında daha gençlik döneminde ya da olgun yaşlarda, olgun gözlerle ve bilinçle kurduğumuz hayallerimiz vardır ki insan için asıl tehlikeli boyutlara ulaşmış örneklerine yakın çevremizde tanık olmuşuzdur.
Geçen sene, bluğ çağında bir genç kızın evinin penceresinden kendisini atarak canına kıyması acı ve gerçek örneğini bizzat yaşattı bana. Okulda kız arkadaşları tarafından benimsenmemiş, yalnızlığa itilmiş, bir genç kızın hazin sonu benimle birlikte tüm duyanları mateme saldı. Ardından sakinleştirici iğnelerle ayakta durmaya çalışan bir annenin feryat dolu isyanını duyuran o sesi kulaklarımdan hâlâ gitmedi.
Böylesi örnekleri hep duyduk, gördük, biliyoruz. Elbette yeni bir şey değil bu anlattığım.
Asıl altını çizmek istediğim husus yetişkin boyutunda hayallerin yaşamımıza ve benliğimize bilinç bağlamında kattıkları, katarken götürdükleri gerçekler.
Çocukken kurulanlar bir şekilde yaşam kasırgasında kendisine sığınacak bir yer buluyor, mecburiyete daha bir yatkın psikolojik eksenli gereklilikle ya da zamanın ruha enjekte ettiği ilaç tedavisiyle. Yukarıda örneğini verdiğim genç kız gibi henüz kimliği tam oluşmamış, hayat mücadelesini ve kurallarını bilmeyen karanlığı içine hapseden bir aciz içinse, eğer ki yanında bilinçli bir yetişkinde yardım etmiyor ise hazin bir sona da ulaşabiliyor maalesef.
Umutlarının peşinden yıllarca koşmuş, çocukluk, gençlik dönemlerini hep bir hayali takiple yaşarken yaşamın şifresini de çözmüş yetişkin bir birey için hayale bakış muhakkak farklı olacaktır. O deneme yanılma yollarından çoktan geçmiştir. Kimi hayallerini gerçekleştirirken kimiyle bağlarını çoktan kesmiştir.
Gençlerle mukayese edildiğinde elbette pasifize olunmuş bir konumdan sesleniyor gibi görünür duruşu. Hayata bakışı ve belki de kendinden geçmişliği şaşırtır savaşmaya meyilli ve hayatın kurallarını öğrenmeye meyilli genç için.
Nice cesaretlerden geçmiştir oysa o yetişkin. Nicesinden yaralı ya da gazi olarak çıkmıştır.
Hem sonra gündelik yaşamın keşmekeşliğinde onları yaşatabilecek gücüde kalmamıştır artık sınır hattını çizip olanı olduğu haliyle kabullenişi erdem kategorisinde bulduğuyla olduğu haliyle yetinme ismi altında en üst rafa koymuştur bile. Öyle bir hal alır ki artık belki artık savaşmaktan korktuğundan, belki de ağır yenilginin acısını hâlâ benliğinde kanar halde bulduğundan Friedrich Nietzsche ‘in “ umut acıyı arttırır “ felsefi yaklaşımını algı eşiklerine yakın bulurlar. Hiç savaşmamış gibi sanki…
Zaman ile birlikte savaşmaktan yorgun bedenin ve idrakin ter kokusu içinde vazgeçişlerin adı, pes etmelerin adı, arenada başkalarının savaşmalarını seyretmenin hatta taraf tutup bahis bile tutuşmak istemenin adı oluverir bütün gerçeği. Bir yılgınlığın ve umutların içerde yarattığı küf kokusu gelir ki dayanılmazdır artık. En başta bahsini ettiğim hani o kimlik bölünmesi yaşayan ya da tam bulamayan o çaresiz gençten bir farkı kalmaz. Onun gibi ölüme heveslenir. Ama sebebi umutlara bağlamaz onun gibi gizli çok derinde saklı duran sanki bir kuyunun içine seslenilmiş de ordan dönerek yayılan ses gibi anlaşılmayan bir duyuşla hissedilir bu.
Her ne yaşta olunursa olunsun, her ne olursa olsun mutlaka başka bir alternatif vardır. Sonsuzluğun sonunun olmadığı gibi yeter ki izinleri kaldırmayın hayatınızdan. Gözünüze izin versin bakmaya devam etsin, idrakinize izin versin pes etmeyi bilmesin, bedeninize izin verin son gücüne kadar dayanmayı bilsin . Kendimize koyduğumuz engellerdir hayatımızı her daim engelli kılan .Önce bu engelleri kaldırmayı bilirsek sonrası gelir inanın gelir…
Yeter ki tüm izinleri verelim kendimize . Engellere engel koymayı bilelim. Hoyrat ve sağır zamanın tüm duyarsızlığına rağmen hâlâ uğruna savaşabilecek bir şeyler olduğunu, kendimize göstermeye ne gözümüz engeldir bakmayarak, ne idrakimiz engeldir birikmişlerini ucuza satarak. Hayat savaşı bir anlamda insanın kendini bulma savaşı olma özelliğini de taşır. Umutlarımızsa bu savaşlarda her zaman en büyük silahımız olmuştur .Olacaktır. Yaşamak arzusu biz istemeden verildi bize varlığımızla, onu almak da bize düşmez silahı bırakmakla…!
Şükran AY
YORUMLAR
sevgili arkadaşım
her nedense hep yapmamamız gereken şeyleri söylerler, maalesef yapmamız gerekenleri söylemezler. güzel yazında anlatımın la bazı olaylar karşısında yetersiz ve geç kalışımızı gayet açık ve net olarak gözler önüne seriyorsunuz. duyarlı yüreğinize sağlık, sevgi ve saygılar sunarım.
"Umut; fakirin ekmeği " dense de, umut, uçan balonunu kaçırmaktan korkan çocuk gibi, hepimizin ipinden sıkı skıya tutmamız gereken bir olgudur. Umut ipini bıraktığımız an, yaşama sevincini yitirdiğimiz andır.
Sevgili Şükran, yine hayatı irdelemiş sin. Çok güzel bir yazı tebrik ederim.
sevgiler.
Sanırım bu yazı, bir öncekinin içinden doğarak gelmiş, belki daha uzunca kurulan bir hayalin şu an giriş bölümlerini okuyoruz; kimlik ve umut. İnsanlığımızın daha başka hassasiyetlerinede dokunacak diye düşlüyorum bu yazıları. Belki bir seri yazıya dönüşecek. Çünkü bu kalem bunu başarabilecek yetkinlikte, hemde en güzelinden. Soran, irdeleyen, cevaplayan bir kalem çünki.
Evet, umut içimizde hep olmuştur ve olacaktır. Söylendiği gibi, umudu besleyende hayallerdir daha çok. Hosteslik, hiç aklıma gelmezdi, demk oluyormuş. Aslında sorasım geldi; bu hostes o hayal günlerinde hiç uçağa binmişmiydi. Sanmam, sadece hayal kuruyordu, demek gözü yükseklerdeydi ta o günden...
Umut bir hayat dinamosudur, bunu biliyorum...
Çok güzeldi efendim. Yürekten kutladım.Selam,saygı...