İnsanı Kamil /den inciler(Abdulkerim Ceyli)-4
Ben bu halimi hayli gizledim.. Ama ne kadar gizleyebilirdim ki?..
Sonunda; Okkalar, kilolar, batmanlar bitti.. Tartacak bir ağırlık ölçüsü kalmadı.. İşte.. Bu zamana kadar gizleyebildim..
Artık onun ağırlığını tartabilecek bir dirhem kalmadı.. Onun tartacak bir karşı ağırlık bulunmadı..
Düşündüm, taşındım; Ağırlık zaferimi, tetkikte, incelemede buldum.. Ama onu; Tahkik ayarı ile de perkittim.. güçlendirdim.. Sağlama erdirdim..
Sonra ellerimi kına ile boyadım.. Gözümü uyur uyanık bir halle de sürmeledim..
İşte o zaman; Gözümü, esastan tam olarak açtım.. Kilitleri kırdım..
Ve.. O zaman bana;
- Nerede?..
Diye hitab etti.. Ben de;
- Arada..
Şeklinde bir lisanla cevap verdim..
İş bu halden sonradır ki; Aşağıdaki beytleri dile getirdim.. Nefy ile isbat, yokla var arası bir dizi şekline soktum..
Bence gerçek olan o: Yok oldu birdenbire;
Mademki varlık, teşhir edeniyim habire..
Hayal onu, taa uzaktan gördü gerçekten:
Kudret olarak varlık iktidarına göre..
Sen olamazsın kurulan bir duvardan başka;
Haznelerin var o haznedar olduğu süre..
Ben işte şu duvarım o dahi onun için;
Gizli haznedir bilirim gördüğüme göre..
Ve sen onu elinde bir kalıp olarak tut;
O, onun için bir ruhtur, ibretine göre..
ALLAH güzelliğini artırsın, zira oldu;
Yüce ilâhın cemalı meşhur olduğu süre..
Parlaklıkta senden başka kaim olan yoktur;
İşi anla ki, suretlerini seyrin süre..
Yukarıdaki inci dizisi halindeki nazımları duyduktan sonra, halimle hallendi.. Heyecan dalgamdaki mehtabı devre başladı..
Sonra..
evet sonra;
şu nazım beyitleri sıraladı..
Ama hiç bir şeyi ifşa etmeden..
Ama ne güzel ifşa etti..
Haliyle ehline..
Saklı güzellikler dizisi, örtüler de kendinden;
Yılanı ısıranı, sihri dahi görücülerden..
Sarhoşlar tadınca şarap bir hoş surete büründü;
Sarhoşlarla ayan oldu göründü perdelerinden..
Mehtap onun hayaline girdi tamam olup aldı;
Ondaki huylardan her neki bulunmaz gibilerden..
Atlılar merkezinde kınacı nakışların gördü;
Onu yazmayı istedi başladı saç tellerinden..
Kayserin tacını giydi tebaasına uyaraktan;
Oranın mülkünde saltanat aldı çevrelerinden..
Sonra, tümden halkın mülkiyetine de sahip çıktı;
Ne varsa yeşil beyazlardan, kırmızı bitkilerden..
O’nun sayılan tüm güzellikler sahibi bildikçe;
Âmir’in bildiği Leylâ’dakine benzeyenlerden..
Onun özünde saklı duran azizlik hepten çıktı;
İç güzelliğidir neki var belli güzelliklerden..
Onun yukarıdaki tatlı hitabını dinledim;
içindeki kurtuluş ifade eden manayı da anladım..
İşte o andadır ki, olan ve olacak oldu;
bunun üzerine de yemin ettim..
Bu yemin üzerine ahdine vefa gösterdi, dönmedi; bozmadı..
Yeni libasına büründü; eskilerden soyundu..
Ve.. ufuklarda cemalini göstermeye başladı..
Artık onlardan hiç bir şey, onun için olmadı..
Ne ne için olabilirdi.. İkilik mi var ki; Bir şey, bir şey için olsun..
Sonra..
Akılların ve düşüncelerin uzak gördüğü her neki var; hepsi onun bir beyanı, açıklaması babında zuhura geldi..
Sırları ve ruhları onu can evine yaklaştırdı..
Bir bereket geldi ki;
Onun kuşatması için dehşetler saçtı..
Artık olduğu yerde soyundu.. Bir nokta üzerinde mekân tuttu..
Sonra, kuşatma, sarma çemberini uzattıkça uzattı..
Evet, bunları yaptı.. Ta ki, hicap örtüsünü kaldıra..
Ve açıktan açığa bana hitab ede..
Beklenen hitabını yaptı..
Nüzul eyledi..
Bana hitabını sonra yaptı..
Ama kim?..
kendisi ile bulunduğum zat..
— Şark gariplerinden biri.
Demiştim ya..
İşte o..
Amma zahirde o..
Batında anlattığım vasıfların sahibi..
ALLAH rahmet eyleye..
Şöyle söyledi;
Var veya yok, nefyedilen veya bakî kalan benim;
Hissedilen, vehmedilen, yılan ve efsuncu benim;
Benim bağlanan ve çözülen, içilen, hem de sakî:
Hazine, fakir de benim; hallakım, halkım da benim..
Kadehlerimle içme, zira onda tiryak zehirim var;
Başka arama onu bağlamıştır bağlarım benim..
Beni zimmetlerle koruma, dahi ahdimi bozma;
Varlığımı sabit kılma, yok da görme bakî benim..
Ne bana bir yabancı, ne de bana uzanan bir göz yap;
Her neyi ki aynım yaptın; şevklerim kaybettin benim..
Beni gördüklerinde ol, dolu kadehlerimden iç:
Çözme kuşağı belimden, giyme zıd elbisem benim..
De: Şuyum, şu değilim vasıflarımla huylarımla,
Ben, soğuyum, ama şu kalb yanar ateşimle benim..
Susuzluk benimledir, ama ceyhun da boğmam da var;
Yük aynımdır, ama hiç bir yük yoktur boynumda benim..
Ağırdan ağır çekimi hafiflettim hava sakim;
Hayvanat halim anlatır, şevkim şenliğimdir benim..
O, kanatlarda bir kuştur, boyunlarla bir devedir;
Ama ne devedir ne kuş.. geçen işaretim benim..
Ne göz var, ne de görmek gerçek uzanan bir sırrımdır;
Ne ecel var ne ömür, ne de fanim var, bakîm benim..
Yukarıda geçen şiirde bir;
— O...
Var ki, bu;
— HU...
Manâsına gelir..
Bu nedir, şimdi onun üzerinde duracağız..
O;
Bir cevherdir..
Mahiyettir..
Çeşitli yönleri olan, zahirde hiç bir belli yön çizilmeyen öz varlıktır..
İşbu varlığın kendisine ekli iki arazı vardır..
Maddi bir tabirle; Kendisine gelen.. Ya da; Kendisinde bulunan.. iki hâl..
Ve ikinci bir manâ..
O,
Bir zattır..
Özün de özüdür..
Bunun da iki vasfı vardır ki..
aşağıda bu manâlar iç içe anlatılacaktır.. Bulup çıkarmaya bakılmalı..
Biraz tafsile geçelim..Yukarıda bahsi geçen cevherin kimliği;
a) İlimdir.. Bilgidir..
b) Güçtür.. Kuvvettir.. Veya, güçler ve kuvvetler..
(Bizdeki çeşitli kuvvetler, manâsına da gelebilir..)
Belki de;
Alîm ve Hakîm’dir..
Bizzat bilen, bizzat hâkim bir şekilde hükmünü verip sahip olandır..
Anlatılan iki vasıf, ALLAH’ın yüce varlığından ki sıfattır ki; Kuvveler süzgecinden süzülür gelir..
Yani; Duyguların inbiğinden.. Fakat o gelenleri kuvvelerden, kuvveleri de onlardan ayırmak mümkün değildir..
Ayrıca burada KUVAYI: Nebatî, hayvâni nefis, insanî nefis şeklinde almak da mümkündür.. Bunların maddî tabiri: Üçlü bir saç ayağı gibidir..
İşte.. meydana çıkan ilim ve hikmet bu üçlü kuvvet şeklinde çıkar..
*****devam edecek..
Bendeniz de aynı eserin de özünden faydalanarak,gönlümce sarahat sağlamak amacıyla aşağıdaki şiiri terennüm ettim,ondan gelen bir ilhamla.....
Öze /le ÇAĞRI
I.PERDE
Bilesin ki
Allah (cc)
yar ve yardımcın olsun
sıfat ve isimleriyle bilinir
zatı ,bir emirden ibarettir
huzurunda divan dur / eğil
isim ve sıfatlar O’na dayanır
ancak / özdedir
vücut olarak değil
herhangi bir şeyin
varlığıyla dayandığı zat
isim ya da sıfattaki / özdür
özün sıfattan talebi / akıl edip bulsun
zat tabirini kabul eden şey
isterse var / mevcut
ister / Anka olsun
süphan olan
Allah’ın zatı yüce
bir ve tek
kendi nefsiyle kendine yardır
öyle ki
her var ve yok / yalnız onunla vardır
zira o nefsiyle kaimdir
halkı kendi nurundan var etmiş
kimliğinde / özü, isimleri
sıfatları birbirine yar etmiş.
ezelden ebede böyle olunca
O yüce zat;
her surette / suret olup görünmüş
her sıfatta / türlü vasfa bürünmüş.
II.PERDE
sayıya gelmez / kemalleri
hadsizdir / hudutsuzdur
kendi kendine / bürünmüş, perdelenmiş
cüz akıl, küll’ü idrak edemez.
bil ki / bu konuda idrak,
idraksizliği idraktir.
öze miraç olmadan
kul celali bilemez
kemali / kemal bilir
anla ki / Allah’ü tealanın zatı
örtülü / âlemlere perdeli
tekliğinden ibarettir / deriz.
O sultan, aziz olan zat’a
imanı /göz görmeden ederiz
şeyin bilinmesi
anlaşılmasıyla olur
anlaşılmak olunca gaye
şey şeyi münasip,dengiyle
yahut ,kamil zıddıyla bulur.
vayy, böyle iken iş
ne kalır kulun eline
zıt yok ki, zatına denk
kıyas edip, biline
her kuş bu meydanda ötemez
dinleyen hem
izinle
söz söyleyen susar.
fehimler teslim olur / diz çöker.
davalara girişmez
ilim süphan Allaha
zati yönden ilişmez.
III. PERDE
bu böyledir dedi
lütfedip
mukaddes kuş
ve
uçtu yüceler yücesi zat derinliğine
bütünde eksiksiz yüzüp /gezdi.
kainatta kayboldu / göçtü
her zerre’de ve kül’de
müsavi hakikati bulmakla,
ayan beyan açık halde olmakla
isim ve sıfatta araladı perdeyi
bildirdi ki
mutlak / bir vücut gerekli.
ancak
zatiyle asla bilinmez
olsa da olur
olmasa da denilmez.
basiret dediğin şu iş
tendeki bu gözedir
bir yitirilmiş varsa / yar
O’na değil
Bizedir
IV. PERDE
duymalısın ey nefsim
Kur’an sana seslendi
cennet ,cehennem / sende
bütün aleme halife sen
duy /duy çağrıyı lütfen
sensin muhatap dendi
maksat sensin
ya sin
Alanya /007
hacı ali bayram