- 2166 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İNANÇLAR ve DİNLER
Şamanizmi dinsizlik olarak görüp, islâmiyeti ona üstün kılanlar için ve ben gibi araştırıp bilgilenmek isteyenler içindir.(Müslümanlık buysa
Ben Şamanistim o halde dediğimden yargılamya kalkanlar oldu da!)
Din bilimcilerin “kitaplı dinler” olarak ifade ettiği semavi dinler, eski dinlerin ve inançların etkisinden kurtulamamışlardır. Bu olgu İslam dini ve Şamanizm için de geçerlidir. Orta Asya’da Şaman ya da Gök-Tanrı inancım taşıyan Türkler İslamiyeti kabul ederken, Müslümanlığı Arap Yarımadası’nda ortaya çıktığı şekilde değil kendi kültür ve eski inançlarıyla uyumlu olabilecek özellikleriyle birlikte benimsemişlerdir.
Türkler Müslüman olduktan sonra Şamanizm, tasavvuf şeklinde Horasan Erenleri vasıtasıyla Anadolu’ya yayılmıştır. Horasan Erenleri’nin en büyüğü mutasavvuf Ahmet Yesevi’dir. Onu izleyenler Hz. Mevlana, Hacıbektaşı Veli, Ahi Evren Veli, Hacı Bayram Veli Mir. Bu kişiler tasavvuf yoluyla Şamanizmi Türk tarikatları bünyesinde asırlarca yaşatmış ve günümüze kadar gelmesine sebep olmuşlardır.
Arap orduları içindeki “bedevilere”, fethedilen yerlerde vaad edilen ganimet, Türk yurtlarında tarihin ender rastladığı vahşete ve toplu katliamlara yol açmıştır. O tarihlerde Türkler arasında en yaygın din anlayışının başında Şamanizm, budizm yer almaktaydı. Bazı bölgelerde ve Türk topluluklarında ise Hıristiyanlık, Musevilik, çintuizm ve birçok farklı inanç ta hüküm sürmekteydi. Bu nedenle bu kadar çok sayıda ve birbirinden farklı dinlerin aynı coğrafi bölgelerde birarada kavgasız yaşaması, muhtemelen Türkler’de başlangıçtan beri varolan tolerans düşüncesinin bir ürünü veya toleransın gelişip yerleşmesine neden olmuştur.
Şamanizm, İslamiyette “tasavvuf olarak temelleşmiştir. Bütün Türk tarikatları tasavvufa dayanmaktadır. İlk mutasavvuf Ahmedi Yesevi’dir. Şamanizmi İslami akidelerle birleştirerek İslam tasavvufunun kurucusu olmuştur. Ahmedi Yesevi müritlerine “Horasan Erenleri” adı verilmiş ve bunlar, Anadolu Türkler tarafından fetholunca Anadolu’ya göç etmeye başlamışlardır. Göç edenlerin en önde gelenleri : Mevleviliği kuran Mevlana Celaleddini Rumi, Bektaşiliği ve Kızılbaşlığı kuran Hacı Bektaşi Veli, Ahiliği kuran Ahi Evran Veli’dir. Özellikle Bektaşilik’te ve Kızılbaşlık’ta Şamanizm tamamen yaşamaktadır. Ahilik te Şamanizmden doğmuştur.
Türkler bedevi İslamı aynen benimseme yerine kendi inançlarıyla harman edip yeni bir sentez oluşturdular. Bu sentez İslamın Orta Asyalılaşması olan ve başında Hoca Ahmet Yesevi’nin bulunduğu İslamın sufi yorumudur. Sufılik yani “tasavvuf, İslamiyetin siyasal mücadelelere, hırs ve menfaate alet edilmesine tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu kimseler daha sonraları tıpkı Musevi, Hıristiyan ve Budist rahipler gibi kendilerini halktan ayıran giysiler “sof giymeye başladıkları için bunlara sonraları sufi adı verilmiştir. Araştırıcılara göre Türkler arasında İslamiyeti, Emevi Müslümanlığın resmi sözcüleri ve orduları yayamamışlardır. Dinin şer’i kurallarını önemsemeyen, dini sufice yorumlayan, halkın benimseyeceği biçimde ifade eden ve halkın eski inançları ile yeni dini kaynaştıran “sufiler” olmuştur. 9. ve 10. y.y. da Türkistan’ı adım adım arşınlayan dedeler, babalar, atalar ; tıpkı şaman dedeler gibi menkıbeler, nasihatler anlatan, halk üzerinde sevgi ve saygıdan kaynaklanan nüfuzları olan kimselerdi. Daha sonra bu dedeler, babalar göçlerin başında, uzun süren yolculuklar sonunda Anadolu’ya ulaştılar. Bunlar Anadolu’da, dede, baba, abdal ve gazi gibi ad ve unvanlarla Orta Asya’daki misyonlarını sürdürmek için dergahlar açtılar : Mevlana’lar, Hacı Bektaş Veli’ler, Ahi Evran Veli’ler, Abdal Musa’lar, Sarı Saltık’lar, Taptuk Emre’ler, Yunus Emre’ler bu coşkun ırmağın Anadolu’daki kollarıdır.
Şaman kendi çocukları arasında samanlığa en çok ilgisi olanı seçer ve geleceğe dayalı gizli bilgiyi de vererek yetiştirir. Bu durum aynen Anadolu Aleviliği’nde dede yetiştirme biçimine taşınmıştır. Şaman giysisindeki özellikler Bektaşi giysilerine de yansımıştır. Şamanlar ( kamlar ), tanrılar ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılırdı. Alevi ve Bektaşi tarikatlerinde de içilen içkiye “içki”, “rakı”, “şarap” denilmeyip, şaşmaz bir kural olarak tolu ya da dolu denilmesi ve içilen içkinin dem anlamına gelmesi benzerlik nedenlerini aydınlatmaktadır. Türkler’in İslamiyeti kabulünden bugüne yaklaşık on asır geçmesine rağmen bugün, günlük yaşamımızdaki birçok kültürel, sosyal öğe İslamdan önceki izlerini taşımaktadır.
Anadolu’da orta yaşın üzerindeki insanların çoğu, güneşin ve ayın ilk görülmesi sırasında, ya da ay hilalken niyaz eder, dua ederler, kutsarlar. Bunlar İslam da yoktur. Eski Türk inancı olan Göktanrı (Kök-tengri) inancından kaynaklanmaktadır. Akarsuların, kaynakların, göllerin, bazı ağaçların kutsal sayılması onların kesilmemesi doğa inançlarından kalmadır. Eski Türklerin Yer-su (yar-sub) kutsallarıdır.
Mevlit okutmak, Kur-an’ı müzikle okutmaktır. Süleyman Çelebi’nin eserleri, Kur-an’ın ayetleri, Hz. Muhammet ve Hz. Ali’nin hayatının müzikle okunması İslam da yoktur. Bu gelenek, eski Türk inançlarından kaynaklanmaktadır. Şamanlıkta müziksiz ayin yapılmazdı. Ayinde, Şaman davulu, tefi veya kopuz olmadan şaman töreni olmazdı.
Kapıdan içeri girilirken eşiğe basılmaması da eski Türk inancından (Şamanizmden) kalma bir inanıştır (semboldür). Eşik kapıdır. Kapı ise yeni bir dünyaya açılmaktadır. Bu nedenle saygındır, kutsaldır. Anadolu, Balkanlar ve Türkistan’daki din büyüklerinin yattığı yatırlar kitleler tarafından ziyaret edilirken eşikleri niyaz edilir, o kapıdan şefaat beklenir. Anadolu’da evlenip yeni evine giren gelin, yeni evine (yeni hayata) girerken evin eşiğini niyaz edip eve öyle girer.
Şamanın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz v. s. yabani - zazarlı hayvan şekilleri çizerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler şaman giysilerinden aynı izleri taşımaktadır. Türkmen halı ve kilimleri üzerindeki akrep, yılan, kırkayak gibi hayvan resimleri, eski Türk inanış ve geleneklerinden kalma özelliktir. Bunun amacının zararlı olan resimdeki hayvanları kaçırmak olduğu kabul edilmektedir.
Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır. Yine, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir şaman inanışıdır.
Günümüzde bazı batılıların ilgi duyup tekrar uygulamaya başladıkları şekline ise Neo-Şamanizm denir.
Şamanizm ; Hermestod, Kabbela ve Epifani tefekkürü ile olgunlaşmıştır. Mısır (Menfıs) gizli mabedinden geçen bu tefekkür (Epifani ile) İtalya’ya, oradan da Fransa’ya ve İngiltere’ye geçmiştir. Bu tefekkür Orta Çağda uyumuş, haçlı seferleri ile yeniden uyanmıştır
Şamanizm’in başlangıçta Batılılar’ca çoktanrılı bir din zannedilmesindeki ana etken, Şamanizm hakkında yeterince bilgisi olmayan ilk Batılı gezginlerin Şamanizm hakkında Batı’ya aktardıkları yüzeysel bilgilerden kaynaklanmıştır. Her şeyden önce, Asya Şamanizm’inde tapınma yoktur, ki bu da bir din olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Şamanizmin tanımında bilim adamları aynı fikirde değildir, bu hem şamanizmin içinde barındırdığı farklı yön ve öğelerden hem de şamanizmin çok farklı coğrafyalarda, aynı temelde ama çok farklı şekillerde var olmasından kaynaklanmaktadır.
Son araştırmalar şamanlığın Türkler’e özgü olmayıp bütün Asya’ya yayıldığını (Samoyedler’den Endonezya adalarına kadar) göstermektedir ki, araştırmacılar, artık Amerika Kızılderilileri’ni de Şamanizm kapsamında ele almaktadırlar.
Şamanizm’de İnisiyasyon
Şamanist inisiyasyonda her şaman adayı rüyalar, trans, ruhların isim ve fonksiyonları, şaman teknikleri, ‘gizli dil’ gibi bazı konularda bir eğitimden geçirildikten sonra şaman olabilir. Asya Şamanist inisiyasyonlarında sırra (mister) erme denilen “inisiyatik ölüm” ya da “cehenneme iniş” deneyimi Sibirya ve Orta Asya’daki Şamanist Türkler’in (Yakutlar, Altaylılar vs.) tradisyonlarına göre, hami-rehber ruhlarca, yeraltı denilen öte-alemde veya spiritüel gök katlarında gerçekleştirilir. Bu deneyim, fiziksel olarak, genellikle, orman, kır, mağara gibi toplumdan uzak ve kutsal sayılan bir yerde gerçekleştirilir. Şaman (Kam) adayı önceden hazırlık eğitimini almış olsa da, sırra (mister) erme denilen bu deneyimi yaşamadan adayın şamanlığı resmîleşmez. Bu deneyimi ancak gereken hazırlık eğitimini almış şaman adayları geçirebilir. (Hazırlık eğitimi, ancak, dalgınlık, olup bitene ilgisizlik, birtakım nöbetlere tutulma gibi ön belirtiler gösteren adaylar arasından, bir iç çağrısı alma ve mağaralarda haberci rüyalar görüp hami-rehber varlıklarıyla irtibata geçme gibi ilâhî “seçilme” belirtileri göstermiş olana verilir.) Davulu transa girmeyi kolaylaştıracak bir şekilde kullanmayı öğrenmiş aday, birtakım acı verici sınavlara tâbi tutulduktan sonra, ölüm deneyimini yaşamak üzere, transa girer. Şaman adayı birkaç gün süren bu deneyim boyunca, ruh ve beden bağları gevşemiş halde yatar. İnisiyasyonlardaki cehenneme iniş ya da ikinci doğuş denilen bu olgular Şamanizm’de şaman adayının vücudunun sembolik olarak parçalanması suretiyle organlarına ayrılması ve sonra bu parçaların birleştirilmesi veya etlerinden sıyrılmış kemiklerinin etlenmesiyle vücuduna yeniden kavuşması olarak simgelenir. Sırra erme denilen bu süre zarfında, hami-rehber varlıkları şamanın ruhuna şamanlığı için gerekli her şeyi öğretirler. Öğrettikleri arasında meslek sırları, “gizli dil”, hastalıkların özellikleri, iyileştirilme yolları da bulunur. Bu işlemler bittiğinde ve hipnotik uykudan çıktığında, aday kendini birtakım güçlerle donanmış ve bir hayli değişmiş halde bulur. Artık yalnızca bedensel gözleriyle değil, ruhani gözüyle (kalp gözüyle) de görebilmektedir.
Ezoterizm Portalı
Şamanın trans deneyimi ve psişik yetenekleri [değiştir]Şaman’ın davul ve dans unsurlarıyla gerçekleşen, uçuş denilen transında posesyon hali sözkonusu değildir. Yani trans halindeki şamanın hiçbir hal ve hareketi idrak ve iradesi dışında değildir. Şamanın transında, kendi başına yaptığı bir şuur deneyimi sözkonusudur. Bununla birlikte şaman, gerekirse bir ruh ile –posede olmadan– bağlantı kurabilir. Bu, kimilerine göre, şuur ve kişiliğin kaybolmadığı gözlemlenen bir medyumluktur. Şamanın ruhsal yolculuğu, teozofik terimlerle, astral seyahat, akaşik okumalar, ruhlar âleminin yüksek bölgelerine nüfuz etme ve diğer ruhlarla posede olmadan bağlantı kurma gibi çeşitli yönlerde gelişir. Usta şamanların Demir-Kazık yıldızına kadar yükselebildikleri söylenir. Şifacılık, geleceği bilme, obsesyona uğramış insanları obsedörü kovarak obsesyondan kurtarma, çift bedenlenme (dedublüman), fasinatörlük ve büyü (maji)yapabilme şamanlarda sıkça rastlanan yeteneklerdir.
Alem
Asya Şamanizm’inde üç âlem sözkonusudur: Yer, yeraltı, Gök. Fakat bunlar sembolik ifadelerdir. Yeraltı terimi Asya’nın kimi Şamanist tradisyonlarında öte-alem anlamında kullanılır, kimi Şamanist tradisyonlarında ise ölüm olayının akabinde yaşanılan kargaşa ve vicdani hesaplaşma dönemini ifade etmek üzere kullanılır. Dolayısıyla, bazı Şamanist tradisyonlarda yeraltı denildiğinde, genellikle öte-alemin titreşim düzeyi kaba ve yoğun ortamları sözkonusudur. Yeraltı deyiminin bu anlamda kullanıldığı şamanist tradisyonlarda öte-alemin huzurlu ortamları ise “gölgeler diyarı” gibi başka ifadelerle belirtilmektedir. Yakut Türkleri, Çukçiler ve Yukagirler, insanın üç “can”ı olduğunu kabul ederler. Ölüm olayında biri mezarda kalır, biri “gölgeler diyarı”na iner, üçüncüsü ise Göğe çıkar. Ölüler, bir süre sonra, yeryüzünde tekrar doğabilirler. Uygurlar, inandıkları sürekli olarak tekrar doğma olgusuna “sansar” adını verirler.
Asya Şamanizm’ine, özellikle Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin tradisyonlarına göre, insanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Kutsal Gök’ten oluşan üç ortam, merkezlerinden geçen, direk ya da kazık denilen bir eksenle birbirine bağlanırlar. Bu eksen “Göğün göbeği” ile “Yer’in göbeği” arasında yer alır.
Bu kavram Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin tradisyonlarında şöyle açıklanır: İnsanların yaşadığı Yer, ölülerin göçtüğü “yeraltı” (öte-âlem) ve spiritüel anlamdaki Gök’ten oluşan üç alem ya da ortam, merkezlerinden geçen bir eksenle birbirine bağlıdır. “Yer’in göbeği” ile “Göğün göbeği” arasındaki bu eksenin geçtiği, bu ortamların ortasındaki delikler ya da açıklıklar bir tür geçittir. Şamanlar, “uçuş” (trans deneyimi) sırasında bir ortamdan diğerine geçerken bu irtibat geçitlerinden yararlanırlar. Aynı şekilde, ölenler de öte-âleme bu yolla göçerler. Öte-âleme giden şamanlar oraya “Yer’in deliği” geçidinden geçerek gider, yine bu delikten ya da kapıdan dönerler. “Yer’in ekseni” kavramı Altay, Yakut ve Uygur tradisyonlarının yanısıra, Başkurt, Kırgız, Kalmuk, Çukçi, Buryat, Samoyet, Koryak, Moğol, Tibet, Fin, Lapon ve Estonya tradisyonlarında da bulunur.
Altay, Yakut ve Uygur Türkleri’nin tradisyonlarına göre, şamanın “Yeraltı”na inebilmesi veya “gökler”e çıkabilmesi için önce “Yer’in Ekseni”ne çıkması gerekir. “Yeraltı”na inmesi gereken Altay şamanı “uçuş” yolculuğunda önce “demir dağ”a (Temir taikşa) tırmanır. Yer’in Ekseni”ne çıkması işte bu sembolik “dağ”ı aşıp “Yerin Göbeği” denilen delikten girmesiyle mümkün olur.
Şaman gölgeler diyarı’na giderken öncelikle “Yerin göbeği”ndeki bu delikten “Yer’in Ekseni”ne ulaşmak, sonra da “Yeraltı”nın cehennemi kısmından geçmek zorundadır. Ölen kimseler de bu yolculuğu yaparlar ki, bu yolculukta ölünün geçemediği takdirde azap çekmesinin sözkonusu olduğu bir köprü’yle karşılaşılır.
Kuzey ve Orta Asya Şamanizm’inde yeraltı âlemi 7 veya 9 katlıdır. Ölüm olayı ile beden terk edildikten sonra kimileri yeraltı katlarındaki ortamlara, kimileri ise Gök katlarındaki ortamlara giderler. Şaman da, trans deneyimi sırasında, yapacağı uygulamanın amacı ve türüne göre, ya yeraltı âlemine iner ya da Göğe çıkar. Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için Göğe çıkması, fakat bir ölünün ruhuna eşlik etmek, hastanın ruhunu geri getirmek (ölmemesini sağlamak) veya yeryüzünü terk etmek istemeyen ölüleri ‘gölgeler diyarı’na götürmek için Yeraltı’na iner. Fakat herhangi bir nedenle Göğe çıkacak bir şamanın önce yeraltı denilen âleme inmesi gerekir. Yani hiç kimse “Yeraltı”na (öte-âlem) inmeden Göğe çıkamaz.
Vikipedi, özgür ansiklopedi.
YORUMLAR
Kaynaklarımın Vikipedi özgür ansiklopedi olduğunu belirtmiştim fakat kolaylık olması açısından açılımını da yapmak durumundayım elbette.
Fuzuli Bayat, Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2006.
Fuzuli Bayat, Türk Şaman Metinleri, Efsaneler ve Memoratlar, Piramit, Ankara, 2004.
Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, 2000.
Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux
Şamanizm, Mircea Eliade
Semboller Ansiklopedisi
Divan-ı Lügat-it-Türk
Engin Bellisan
Bunların ışığında ortalama düşncelerimi toplayarak, günümüzde din ve inançların b denli saptırılarak toplumumuzun ve genç beyinlerimizin nasıl izole edilmeye çalışıldığını gördüğüme isyn olar bu konuyu işlemiş bulunmaktayım.
Hiçbir dine ve inanca saygısızlık ya da karşıtlık gibi bir durumum inanç olarak tarzım olamadığı gibi, düşüncem de olamaz efendim.
Her kitap indirildiği çğdaki gibi yaşanamaz elbette, onu özel kılan düşüncesinin değişmezliğidir bence.
Bu düşünceyi hangi ünvanlı bilim adamı sıfatını verdiğimiz kişi yapıyor günümüzde?
Bir/iki çıktı ve sonları ne oldu emperyalistlerce?
Susturuldular, ekmekleri ile oynandı, ünvanlarını almaya güç yetirilemeyince işlerinden ,mevki ve makamlarından edildiler.
Sayın Erol hocam, ne güzel bir saptamada bulunmuşsunuz söylediklerime:Türklerin İslamiyeti kabulünden önceki ritüellerini olduğu gibi yaşatmanın, islamiyeti dışlamak anlamında olduğu aşikardır ve "gelenkler ile dini kabulleri bir potada harmanlayıp, özünde de dine aykırı olanların elendiği, olmayanların sürdürüldüğü" bir sentezden çok farklıdır..
Bu yorumunuza karşı olacak bir söz etmediğim gibi, anlatmak istediklerimin de bunlar olduğu hususunda hem fikiriz elbette.
Hiçbir inancın, din olgusuna karşı bir gücü içeremiyeceği mantıken olamayacığından, herhangi bir inanç şekinin din den edemeyeceğide açıktır sanırım.
İslamiyet in nereden doğmuş olduğu bu bilgilerle ortada olduğu gibi, günümüzde bizlere anlatılan ve yaşatılmak istenen şekliyle bu olmadığı da kesindir.
Din sorgusu yapmak inanç sistemini sarsmak değil, güçlendirmak amacını taşıdığı gibi, Kutsal kitabımız olan kuran-ı kerimin de oku ile başlamasının açık delili değil midir sizce de?
Kısacası ben kafamdaki isyanlarımın nedenini, okuduklarım ve bilgilendklerim karşısında gerçekleştirerek böylesi bir tartışma zemini hazırlamış olarak, fkir katkılarınızı yorumlarınızla almış bulunmaktayım.
Sizlerin değer vererek cevaplamış olmanız karşısında saygılarımı kabulünüzü rica ediyorum.
Teşekkürlerimle.
Türkler Müslüman olduktan sonra Şamanizm, tasavvuf şeklinde Horasan Erenleri vasıtasıyla Anadolu’ya yayılmıştır. Horasan Erenleri’nin en büyüğü mutasavvuf Ahmet Yesevi’dir. Onu izleyenler Hz. Mevlana, Hacıbektaşı Veli, Ahi Evren Veli, Hacı Bayram Veli Mir. Bu kişiler tasavvuf yoluyla Şamanizmi Türk tarikatları bünyesinde asırlarca yaşatmış ve günümüze kadar gelmesine sebep olmuşlardır.
bu kısım size mi ait bilmiyorum ama çok ciddi bir söylev olmuş , kime ait olduğu bence çok önemli , neden çünkü böyle bir tesbit yapmak için , dinler tarihi uzmanı olmak gerekli , mastır gerekir , dç. dr luk hatta prof. luk ister bu tarz bir tesbit bir yazı ile ortaya konulması ve gerçek olduğunu varsaymak bir çok esere muhalif olmak olur , şamanizm ile tasavvuf aynı gibi lanse edilmesi çok garip.
aynı olmuş olsa neden isim değişikliği yaşansın ki ve neden bu saymış olduğunuz islam büyükleri şamanizm tasaavvuf dememişler gibi binlerce soru akla takılır ..
ama ben bu kısma inanmadığımı belirtmek isterim , ve bu kısım bir alıntımı yoksa sizin yazınız mı olduğunuda bilmek isterim ...
inanç ile alakalı bir yazı kesinlik taşımalı bence , çünkü kültür den bahsetmiyoruz koca bir din olan islam'dan bahsediliyor...
şamanizm ile tasavvuf büyüklerini böyle iç içe aldığınıza göre geçerli ve kabul edilir bir kaynaktan göstereceğinizi umarım...
saygılar...
"Şamanizmi dinsizlik olarak görüp, islâmiyeti ona üstün kılanlar için ve ben gibi araştırıp bilgilenmek isteyenler içindir"
Diye başlamış yazı ancak ileriki safhalarda;
"Her şeyden önce, Asya Şamanizm''inde tapınma yoktur, ki bu da bir din olmadığını açıkça ortaya koymaktadır."
deniliyor..
Şamanizm bir inanç sistemidir, yazıda bahsedilen hususlar da aslında bunu işaret ediyor..Ancak tek tanrılı inanç sistemine uymayan bir anlayıştır, daha çok ilkel çağlarda ritüellerle örtüştüğü anlaşılıyor...
Dinsizlik olmadığından hareketle, yazar aslında kendi ifadesiyle "din" dışı bir olgu olduğunu ifade ediyor..
Gelenekler ile din ve İslamiyetin birbirine karıştırıldığı anlaşılıyor yazıda..
İslamiyet ya da diğer tek tanrılı dinler, geldiklerinde gelenekleri değiştirmemişlerdir ki zaten..Dinin yenbi tanımı ile uyumlu olmayan gelenkler dışlanmıştır sadece...
Örneğin namaz kılma, oruç tutma özelliği olan bir dini kabul ettiklerinde , Türkler bu arap yarımadasında uygulanıyor diye almamazlık etmemişlerdir..Alınmayan hususlar geleneklerle ilişkili davranışlardır ve İslamı farklı yorumlama gibi değerlendirmek yanlış olur kanaatindeyim..
Zaten İslamiyetin Arap yarımadasında zuhur etmiş olması, dünyanın diğer taraflarında da Arap yarımadasındaki gelenekler gibi uygulanmasını gerektirmez elbette, çünkü bütün alemlere geldiğini kendisi ifade ediyor İslamiyet...
İslamın temel özelliklerini reddederek bu sefer de Türklerin İslamiyeti kabullerinden önceki yaşayışı, o zamanki geleneklerle birlikte sürdürmek isteyenler de elbet vardır ve günümüzdeki şaman anlayışı daha çok buna yakındır...
Türklerin İslamiyeti kabulünden önceki ritüellerini olduğu gibi yaşatmanın, islamiyeti dışlamak anlamında olduğu aşikardır ve "gelenkler ile dini kabulleri bir potada harmanlayıp, özünde de dine aykırı olanların elendiği, olmayanların sürdürüldüğü" bir sentezden çok farklıdır..
Günümüzde de hala o dönemlerden kalan geleneklerin varlığı bu senteze dayanmaktadır zaten...Ancak Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra Alemler hususunda yazılan bölümleri, "Can" ve "sansar" olarak ifade edilen inanışları İslamiyete göre terketmişlerdir.
Türklerin şaman inancını bırakıp neden İslamiyete geçtiklerini de irdelemek gerekir bu bağlamda...
Bir sosyal çevre, hangi zorunluluktan hareketle geleneklerinden bazılarına ters dahi gelen bir Din kabulünde bulunmuşlardır?Hatta kabulün de ötesinde dünya üzerinde bu yeni dinin en büyük savunucuları olmuşlardır?
Yeniden ilkel çağlardaki anlayışa dönme arzusu ile birlikte cevaplandırılmalıdır bu soru..
batıda tektanrılı dinlerden uzaklaşıp, özellikle doğu dinlerine budizime özellikle ilgi gösteren, arayışlar içerisinde olan bir kesim vardır, evet, doğrudur...
Türklerde de bu yönde arayışlarda olanlar olması elbette makuldür, budizm ya da şamanizmi ya o dönemlerdeki gibi, ya da yeni yorumnlarla uygulayanlar olacaktır...
Ancak, asırlardır Türklerin bayraktarlığını yaptığı İslam inancını bu türden fanteziler ile yaralamaya kimsenin cüret etmemesi gereklidir...
Dileyen şaman olur, dileyen müslüman...Bir diğerini aşağılamaktan ziyade, kendi inançlarını anlatmaya çalışmalarında daha çok fayda vardır diye düşünüyorum..