- 696 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yemek
YEDİRENİ SEVEN KASABA
Genç adam, bir kasabada doğup büyümüş, liseye kadar da hiç dışarı çıkmadan bu kasabada okumuştu. Okumayı aşkla, şevkle sevmesi ve okulunu ve öğretmenlerini ciddiye alması sonucu, tecrübelerden, kendisini seven ve güzel faydalı şeyler öğreten öğretmenlerine azami sevgi göstererek, büyük şehirde Üniversite kazanmış, sonrasında iş bularak oraya yerleşmiş, Üniversiteden tanıdığı bir kızla da evlenerek temelli büyük şehirde yaşayan insan olmuştu. Ama yaz tatillerinde ve bayramlarda kasabadan kopamıyor ve özel günlerde kasabaya geliyordu.
Hem bayram, hem de yeğeninin düğünü dolayısı ile uzun zaman görmediği kasabaya gene gelmişti. Her gelişte kasabasının değiştiğini görmekteydi genç adam. Son zamanlarda gelişim kitaplarına merak saran genç adam, kendini geliştirdiği için mi öyle gelmekteydi kasabayı? Bunun farkına varamamaktaydı. Ama adam geliştikçe kasaba gelişmediği için geriye doğru gittiğini zannetmekteydi işte.Ama o nasıl gelişiyorsa kasabası da o oranda gelişmekteydi. Kendisi farkına varamasa da ..
Adam bayramda önce yaşlı dayısını ziyaret etti. Dayısı yeğenine hal hatır sorduktan sonra oğlunun ne yaptığını sordu. Genç adam, oğlunun başarılarında söz ettikçe dayısı susmaya başladı. Oğlu ülke genelinde hem okulda hem sporda dereceler elde etmişti. Dayısının onu takdir ve tebrik sanırken dayısının aniden “ Burada pideci Şevket var ya onun oğlu da başarılı bu sene meslek lisesini kazandı” demez mi ? Genç adam yaşlı dayısına hayret etti. Adam bacısının torununun üstün başarıları ile değil de , sınavda daha düşük puanla bir meslek lisesine girmeye hak kazanan insanın başarısı ile gurur duymaktaydı. Pideci Şevket’in oğlu olmak başarılı olmaya yetmekteydi. Genç adam düşündü de dayısı ne babasını ne de annesini, ne kendisini sever, başarılarında takdir ederdi . Üniversiteyi kazandığı zamanda dayısının kendisini takdir etmediğini hatırlayınca, oğlunun üstün başarılarını tebrik etmemesini de doğal buldu.Dünya çapında başarılar elde etseler de onlardan bir tebrik ve takdir dolu sözler duyamayacağına olan inancı daha da arttı.
Biraz hoş beş sohbetten sonra, genç adam kalktı ve diğer akrabaları ile bayramlaşmak üzere başka evlere gitti. Gittiği her evde eften püften şeyler konuşuldu. Genç adamın bilgisini, gençlere olan katkısını, yaptıklarını değil de, maaşını sormaktaydılar ve “ ne de iyi maaşın var ya” diye maaşını çok görmekteydi insanlar. Maaşa da ne kadar meraklı bu millet diye düşünmeye başladı.
Aradan bir hafta geçtikten sonra yeğeninin üç gün üç gece kapı önünde yapılacak olan düğününe gitti adam. Kasabada yaşamadığı için ve okuyarak güzel meslek sahibi olmasından dolayı, kasabanın okumayan takımı ona karşı soğuk ve sevgisiz bir tavır takınmaktaydılar. Kimse gelip ona “ Hoş Geldin “ demedi . Birkaç kişi hariç. Genç adam düğün boyu, orada olmaya gayret etti. Canı sıkıldığı zaman gezdi. Canının sıkılması onunla ilgilenmemelerindendi.
Düğünün tek çelengini simitçi Tacettin getirmişti. Düğün boyunca herkes iddiaya girerek düğüne takım elbise ile genel simitçi Tacettin’e iltifat ettiler. Onunla ilgilendiler. Simitçi Tacettin bey düğünün yıldızı olmuştu. Kasabanın delisi “ Deli Halil” de ilgi ve sevgi gören şahsiyetlerdendi. Adam okumuş ama değer yok, pideci Şevket, Simitçi Tacettin ,Deli Halil düğünün gözdeleri , Kaymakamdan Belediye başkanına kadar herkes bunları sevmekte, iltifat etmekte. Neyse düğün bitti genç adam rahatladı. Gene de kasabanın ileri gelen kadınları, akrabaları “ Damadın dayısı düğüne fazla gelmedi” diyerek dedikodu etmeden de duramadılar.Yani mantık. Sen gel heykel gibi otur, sana heykel muamelesi yapalım. Sevgimizi bu pide yapan, simit satana verelim. Onlar olmasa aç kalacağız mantığı. “Yiyen Kasaba” , acaba “ Okuyan adam “ ı sever miydi?
Adam kasabasını hakki manada sevmekte, gençlerin selam veren, büyüklerini hakiki manada seven, hal hatır sormasını bilen, okuyan yazan, anlayan insanlardan faydalanmasını isteyen bir gençti. Başıboşluklara karşı çıkar, onları geliştirmek için eleştirirdi. Bu eleştiri asla kötülemek için değil, gençlerin gelişerek önce kendilerine, sonra ailelerine, kasabalarına, sonra da vatana ve millete faydalı olmaları içindi. Ama Okuyanı anlamayan kasaba onu kibirli, kimseyi beğenmeyen insan olarak algılanmaktaydı. “ Ben derim yazı tahtası, o anlar mangal haftası” misali bir diyalogdu bu.
Adam düğün bitince, esnaf arkadaşına uğradı. Orada da lokantacı Naci’nin methiyesini dinledikten sonra, biraz ilerde diğer yiyecek satan esnafın methiyelerini dinledi. Kimse kasabada güzel okullar kazanan gençleri takdir eden konuşmalar yapmıyor, varsa yoksa Pideci Şevket, Simitçi Tacettin.
İçinden adamın, Pideci Şevket ile Simitçi Tacettin’in Kasaya heykeli dikesi geldi. Yetkisi olsa bunları çok seven halka kıyak olarak bu adamların heykelini hemen dikerdi. Bir ara Belediye Başkanına ”Bu adamların heykelini niye dikmiyorsun, bunların heykelini dikersen bu kasaba seni milletvekili seçer” diyesi geldi ama sonra düşüncesinin komikliğinin farkına vararak bundan vazgeçti.
Genç adam bayramın ve düğünün tamamlanması ile şehirdeki evine dönünce, insanların midesinden başka bir şey düşünmediği ve midesini dolduran insanları kutsallaştıran, buna mükabil beynini dolduracak olan insanlara karşı soğuk davranmalarını empati ile anlamaya çalıştı. Kendisi okuduğu ve halende okumaya devam ettiği için şükretti. Kendisi yemek için yaşamıyor, yaşamak için yerken, yediklerini üretenleri kutsallaştırmıyor, onların sadece araç olduğunu anlıyordu. Keşke kasabası da anlasaydı onu.
Adam bir süre sonra işine bakmaya başladı. Kasabanın yiyen insanlarını unutmanın, kendisi ve çocuklarını geliştirmeye kendisini adamanın en akıllıca yol olduğuna karar vererek haline şükretti.
TURAN YALÇIN-TOKAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.