- 1425 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Liz'e...
ah eskiyen, bağışlayan ve ağrıyan yanım..
Sevgili Lizbeht
Bir yerde okumuştum. İnsan sevdiğini en son nasıl görürse aklında hep öyle kalırmış. Seni en son nasıl gördüğümü düşünüyorum. Hüzünlü gibiydin, hüzünsüz gibiydin. Aşık gibi bakıyordu gözlerin ama uzak gibiydi sözlerin. Bazen seni bu denli sahiplendiğim için kızıyorum kendime. Aşk tek bir insanın kalbine yüklenemeyecek kadar ağır. Bu hissi bu kadar dolu yaşamak beni yoruyor. Sormadan edemiyorum. Aşkı yaşamak duruken, durduğumuz yerde kıpırtısız, öylece beklemek.. Anlatması zor.. Yani hayat olasılıklar için fazla kısa, bizimse beklemelerimiz olması gerekenden daha uzun, fazlaca uzun. Başka nasıl anlatılır bilemiyorum.
Kendimi gündelik işlere adıyorum. Kendimi adadığım yegâne gerçek sen olduğun için verim alamadığım ne çok şey var. Salondaki lilyumdan medet umuyorum ukalâca. Çiçek bile küsmüş gibi bana. Güneşi severdi eskiden. Şimdi perdeleri açsam da işe yaramıyor. Sen seçmiştin beraber gittiğimiz o seradan. Otantik olan her şeye tuhaf bir ilgin vardı. Yapraklarını öpmüştün hatta. Bu kadar aşkla sevilen bir bitki daha evvel hiç görmemiştim. ’Aşk’ koymuştum adını. Senden mahrum kaldığım nice geceler ne çok dertleşmiştik aşkla..
Bugünlerde paha biçilmez dalgınlıklar edindim. İçimde tarifsiz bir sıkıntı büyüdükçe büyüyor. Amaçsızca kendimi sokağa atıyorum. Herkes bir anda manâsızlaşıyor. Gözüm karşıdan geçen kıza takılıyor. Telaşı, bende olmayan eksikliği yüzüme vuruyor. Telaşımı düşünürken, heyecanımı da yitirdiğimi fark ediyorum. Sonra yazdıklarını düşünüyorum. Her zaman yanımda olacağını bilmek, inanılmaz bir güven veriyor. Öyleyse neden hep daha fazlasını bekliyorum. Varlığından yoksun kalacağım zamanlarda da dayanabileceğimin sözünü vermemiş miydim sana..
Amaçsızca dolaşıp eve dönüyorum. İçimdekileri bastırmak için yazmaya başlıyorum sana. Mozart’ın kırkıncı senfonisi bile isyan bayraklarını çeken ruhuma kâfi gelmiyor. Sesini açtıkça açıyorum. Sonra aniden bir şey olmuş gibi ayağa fırlıyorum. Pencereye koşuyor, perdeyi aralıyorum. Her şey olması gereken sıradanlıkta devam ediyor dışarıda da. Yeniden yazmaya devam ediyorum. Bu kez isyanım asilikle yer değiştiriyor. Beşinci senfoniyi açıyorum. Delirmem an meselesi. O delirmediyse ben de delirmem diyorum. Tuhaf tuhaf düşünceler sarıyor aklımı. Mozart aşık mıydı acaba? Belki o da delirmenin tarifini yapmak için onca besteyi bırakmıştır geriye.
Herkesin bir öyküsü var. O adamla kadını düşünüyorum. Bir defasında bahsetmiştim sana. Kimse anlamamış aslında ama ben eminim aşık olduklarına. Yazdıklarını okuyorum yeniden, adam şöyle diyor;
’yaşamak yalnızca seninle anlamlıyken, bu kadar yalnızlaşmayı hak ettik mi dersin?’
...ve kadın cevap veriyor;
’yanıldık belki, nasıl üzüldük.. şimdi hangi aynaya baksam kimliksizim, geciktik.. uzak şehirlerde akşam vaktidir şimdi’
Sanırım Mozart’dan hiç haberleri yok onların. Biz de beraber hiç Mozart dinlemedik. Şimdi fark ediyorum. Onca havadan sudan söz ettik. İnançlarımızı masaya yatırdık. Ne çok kavga ettik. Ne çok barıştık. Bir defasında şiir okumuştuk birbirimize. Sen okurken ağlamamak için zor tutmuştum gözlerimi. Ben okuduğumda gülmüştün sen, hınzırca. Nasıl kızmıştım. Sonra pişmanlıklarından söz ederken hıçkırarak ağlamıştın. Utanmıştın benden. Oysa en çok o halin gitmiyor gözümden. Ne çok sevmiştim seni o an. Ne çok büyümüştün içimde; tüm çocuk yanlarını kucaklamıştım, bağışlamıştım, kendimce herkes adına affetmiştim seni..
Sevgili(m).. Nasırlarına dokunma artık. Hepimiz için ölüm yakın, yaşamaksa şimdi, şu an bekliyor bizleri. An’ı yokla! Olmadık kıskançlıklar için fazlaca kanamış diz(e)lerim var. Seninle ben uzaklaştıkça yakınlaşamıyoruz artık. Uzaklar yakınları unutturdu. Unutmak insani bir duygu değil miydi? Öyle ise nasıl mutlu olamıyoruz sence? İnsanız ya, o biçim.. Unutamayacağım bir gerçek var; çoksun! Bilemediğin kadar çok. Tırnaklarımı söker gibi bir şey çokken az oluşun. Yokluğun; yokluk değil! Varlığın; varlık değil.. Nereye düşeceğini bilmeyen bir yağmur damlası gibisin.
Biz sadece zaman arayışındayız. Zamanı avuçlarında tutmayı başardığında mutluluğun gülümseyeceğine inanıyorum. Daima kalbimi kanatmaya devam et, seni beklerken de seviyorum. Vivaldi dinliyorum. Şimdi daha huzurluyum...
En derin sevgilerimle...
Mikael
-geçmişbirzaman-
fulya/ekim2011
YORUMLAR
Bu ara hissettiklerime,sabrettiklerime,anlamlandırmaya çalışıp,gerçekliği ve samimiyetinden emin olmaya çalıştığım sevgi sözcüklerinden kendi hissettiklerime bir köprü kurmaya çalışırken çokca denk bir zamana düştü kaleminizden dökülenler.Büyüyü bozmadan soğukta buharlaşıp uçmadan seriye devam etmek istiyorum tabiki tebriklerimi bırakarak....
Sevgi her daim sevgi.Sevginin bitmediği eksilmediği yerde mutlu olmak için her zaman bahanesi vardır insan.Zamanın,an'ın tadını yaşamayı bilmeli insan.Mutluluk tepsi ile sunulmuyor önümüze.Bizde sadece bizde bitiyor mutlu olmak.Ha Vivaldi dinleyerek,Ha Mozart dinleyerek,ha bir çocuğun gözlerinindeki gülüşü görerek.Aldığımız her nefes bir mutluluktur.Zamanı avuçlarımızda tutamayacağımıza göre,kayıp giderken zaman onunla koşmasını bilmeli insan ...
Sen yazdıkça büyüyorsun şair
yaşamın arka penceresinden sarkıyorsun derinliğe
bildik şeylerin uzağına düşüyor kalemin
farklı yüzlerimize dokunuyorsun
biliyorum ki yazmayı seviyorsun
ve bil ki ne çok sevdiriyorsun yazmayı / bizlere
her daim beğenim ile
tebriklerimi bıraktım şair / saygımla