- 1042 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
TAMAM MI YAVRUM !
’Rahatttttt....Hazırollllll...Uzat kolları bakayım...’ Meğer yanlış komut veriyormuşum. Yıllar sonra bir Milli Güvenlik Dersi öğretmeni Yüzbaşı uyardı ’ Yahu hocam vatandaş hazıroldayken nasıl kollarını uzatabilir diye..Önce bir rahatlat ondan sonra kol uzatsın. İlle velakin o günlerde bilmiyordum bunu. Askerlik mi yapmıştım sanki ?( Ayağım sakat olduğu için askelikten muaftım ) ’ Ses veriyorum...Kormaaaa...Bir iki üç...’ Benim uyumsuz el kol hareketlerim eşliğinde İstiklal Marşımızı ve 5. sınıftan bir öğrenci eşliğinde Andımız okunduktan sonra tüm öğrencileri içeri aldım. Ama arka sıralarda bulunan biri kız, biri erkek iki genç irisi, içeri girdikleri halde sınıfa girmiyor koridorda iftihar tablosuna bakıp duruyorlardı. Derslerle başı hoş olmayan öğrenciler teneffüs zili ’ İçeri’ diye çalınca nedense bu tablonun karşısına geçer ve dakikalarca bakarlardı...Üzüm üzüme baka baka kararırmış ya her halde baka baka sonunda biz de takdirname alırız diye düşünüyorlardı.
Bu iki genç irisi de sivil gelmişlerdi okula...Öğrencilerin kılık kıyafetleri devlet tarafından karşılandığı için öğretim yılı başlarında bu durum normaldi. Seslendim ’ Heeyy siz ikiniz derse girmeye niyetiniz yok galiba, öğretmenler girecek az sonra’...’ Şey’ dedi erkek olanı. Lafı ağzına tıktım ’ Ne şeyi yahu ne şeyi...açın bakalım pergelleri, doğru sınıfa ’... Kız olanı atıldı ’ Hocam, biz okulunuzun yeni resim-iş öğretmenleriyiz. Ben Ayşe Şahin bu da eşim Gazi Şahin ’ Bir ’ Yaaaa ! ’ patlatmışım önce. Sonra da kendi eski günlerimi unutarak içimden ’ Yahu bu Milli Eğitim Bakanlığı da iyice suyunu çıkardı, çoluk çocuğu öğretmen diye yollamaya başladılar okullara’ diye düşünmüştüm...Evet öğretmenlik hayatıma ilk başladığım günü unutarak.
30 Kasım 1978 de Öğretmenlik mesleğine ilk başladığım Antalya- Manavgat İmam-Hatip Lisesi bahçesine adım attığım gün öğrenciler top oynuyorlardı bahçede. Top yuvarlandı ve tam benim önümde durdu. Gerildim şöyle güzel bir şut çekeyim dedim bir öğrenci bağırdı. ’Lan lan lan dur. Vurma’ Beni de öğrenci sanmışlardı...1990 yılına geldiğimizde ben bu anıyı çoktan unutmuştum. Şimdi kestane misali kabuğumu beğenmiyordum.
Önce özür diledim Şahin çiftinden. Sonra tokalaştık, kendimi tanıttım. Onlar da kendilerini tanıttılar. Ankara Sincan’danmışlar. falan filan. Gazi Bey ( Onlar artık genç irisi değil meslektaşlarımdı ) ’ Hocam müdür beye bakmıştık ama yerinde yok ne zaman gelir acaba ’ diye sordu. Müdür....Necati Bey....Onu okulun bütün birimlerinde görebilmeniz mümkündü tek yer hariç: O da makam odası ve koltuğu. Necati Bey’i koltuğunda otururken görmek neredeyse mucizeydi. Bu kadar koltuğa düşman bir idareci görülmemiştir her halde. Adamı elinde süpürke ile sınıf temizlerken bile görebilirdiniz de masasında göremezdiniz. O bakımdan da Necati Beyi aradığımız zaman mutlaka nöbetçi öğrenciye sorardık. Çünkü Necati Bey nerede olduğunu mutlaka nöbetçi öğrenciye söylerdi....
Ben o gün biliyordum Necati Bey’in nerede olduğunu. Yatakhane binasının olduğu bahçedeydi. Bana da eğlence çıkmıştı. Neden mi. Merak etmeyin anlayacaksınız.
Ben bu iki kuzucuk’u yanıma alıp onları bahçeye götürdüm. Onlar önde ben arkada içeri girdik. Uzaktan gösterdim. ’ İşte Necati Bey ’...Şahin Çifti bahçede iki kişi gördüler. Biri tertemiz kıyafetleri içerisinde üzerine damlatmamaya çalışarak önündeki kerestelere vernik süren yaşlı bir zat, diğeri de bahçeye kurulmuş olan hızarda düzgün tahtalar kesmeye çalışan ve kestiği tahtaları çiviyle çakan, üstü başı yırtık pırtık, saçı başı darmadağın, talaşa bulanmış, nefes nefese kalmış orta boylu, hafif tombul bir vatandaş. Tabii ki bizimkiler o yaşlı zata dağru yöneldiler.Gazi Bey ’ Sayın müdürüm ! Biz okulunuzun yeni resim- iş öğretmenleriyiz, ben Gazi Şahin ve Eşim Ayşe Şahin’... Yaşlı zat çok candan bir Rumeli şivesiyle cevap verdi ’ Te be kızanım , ben müdür değılım be yav. Müdür işte budur’ Parmağını uzattığı noktada bir talaştan adam gören Şahin çifti hayretten küçük dillerini yutadursunlar ben çoktan kahkahalar içinde bahçenin çimleri üzerinde tepinmeye başlamıştım. Gazi Şahin’in zaten kırmızı olan yanakları kıpkırmızı oldu. Özür üzerine özür diledi. Necati Bey ’ Hocam özür dilenecek bir şey yok... Müsterih olun’ filan dese de Şahinler bir taraftan özüre devam ediyorlar, bir taraftan da ’ Niçin bize söylemedin ’ der gibi öfkeyle, gülme krizindeki bana bakıyorlardı.
Aslında onlar tamamen haklıydılar. Nereden bileceklerdi bir okul müdürünün yatakhanedeki yatakların yayları iyice bozulduğu ve hatta tek yay üzeriine serilmiş yatakta cambazlık yaparak uyumak zorunda olan öğrencilerinin rahat yataklarda yatması için bir okul müdürünün adeta dilencilik yaparak okula kereste getirteceğini. Sonra okulun bahçesine hızar kurdurup o keresteleri kesip biçerek tam 220 adet karyolanın üzerini tahta ile kaplayacağını...Bunlar ancak rüyalarda olabilirdi. Ama Akmeşe’de her an her şeye hazırlıklı olmalıydınız.
Necati Bey üzerindeki tozları sildi...Sonra biraz da sertçe ’ Sami bey yeter artık kes gülmeyi. Bu arkadaşları benim odama götür. Ben üstümü başımı değiştirip geliyorum az sonra ’ dedi. Şahinleri aldım.Onlara Akmeşe tarihi hakkında bilgiler vererek müdür odasına götürdüm. Az sonra Necati Bey de geldi. Benim normal olarak odadan çıkmam gerekiyordu ama adım gibi biliyordum ki eğlence henüz bitmemişti. Genç öğretmenleri aslında çok seven ama onlara ilk günlerinde muziplikler yapmaya da bayılan ben böyle bir eğlenceyi kaçıramazdım.
Necati Bey tayin kararnamelerini aldı şöyle bir göz attı. Tebrikler, kutlamalar, Ankara’dan falancayı tanırmısın faslından sonra sıra geldi Necati Bey’in beylik konuşmasına...Bu konuşma okula yeni gelen tüm öğretmenlere yapılırdı. Bu fasıldan ben de geçmiştim 1989 da. ’ Evlatlarım ! Burası malum bir yatılı okul. Öğrencilerimize öncelikle eğitim vereceğiz tamam mı yavrularım ! Biz onların anne- babalarıyız gerektiğinde kendi evlatlarımızı bile unutacağız tamam mı yavrum ! Sınıfa girdiğinizde önce temizlik kontrolü yapın olur mu yavrum ! Öğrencilerden notu esirgemeyin. Anlaşıldı mı yavrum ! ’ Beni yine gülme krizi tuttu. Necati Bey ’ Sami hocam yine ne muzırlık geldi aklına da gülüyorsun ’ deyince kulağına doğru eğildim ’ Hocam arkadaşlar öğretmen, meslektaşlarımız... yarım saattir yavrum diye hitap ediyorsunuz’ Necati Bey durdu...Hafiften tebessüm etti ’ Yaaaa ’ dedi. Kırdığı potun farkına varmıştı ama eğlence henüz bitmemişti...Evet evet biliyordum...Daha son nokta konulmamıştı. Sabırla Necati Bey’in son noktayı koymasını bekledim ve de gecikmedi tabii ki.
Necati Bey Genç meslektaşlarımıza döndü. ’ Arkadaşlar biz bu okulda öğrencilerimizle anne- baba ilişkisi içerisindeyiz. O bakımdan onlara hep yavrum diye hitap ederiz. Dil alışkanlığı işte. Ne olur mazur görün. Sakın alınmayın bana olur mu YAVRUM ! ’ Kayış koptu artık...Necati Bey’in şaşkın bakışları arasında ben gülmekten sandalyeden düşerken Gazi Şahin çenesinin çıkmasını önlemeye çalışıyor, Ayşe Şahin ise karnını tutuyordu. Hayatımda o günkü kadar güldüğüm bir başka gün olmamıştır her halde. Pardon oldu.. oldu...Bir gün daha yaşadım böyle...Ertesi yıl Necati Beyin bir iş için İzmit’e gittiği bir günde okulumuzda ilk görevine başlayacak olan bir öğretmene, Gazi Şahin’in ’ Öğrencilere bir baba olacaksın tamam mı yavrum ’ diye öğüt verdiği gün de bu kadar, hatta daha fazla gülmüştüm.
Yukarıdaki Fotoğrafta koltuğuna ancak işte böyle fotoğraflar çektirmek için oturan Sevgili Müdürüm, değerli abim Necati Yeşilyurt’u görüyorsunuz. KUlakları çınlasın....
YORUMLAR
İçine ince esprileride ekleyerek yazmış olduğunuz anılara hayran olmamak mümkün değil.
Sahi hocam, bana neleri hatırlattınız... Şu "korkmaaaa diye ses veren müzik hocalarımız", Sanki bizim Pavarotti olmamız için çabalıyorlar gibiydiler. Yahutda kendileri öyleydilerde alkış bekliyor gibiydiler.
Ah kafa ah... alkışlasana, bak ne notlar alırdın :(
TEBRİKLERİMLE.
sami biberoğulları
Çok güzel bir anıydı. Zevkle okudum. Teşekkürlerimi sunuyorum. Saygı ve selamlarımla.
sami biberoğulları
Değerli Kalem,güzel bir Anı'nızı paylaşmışsınız,akıcı ve güzeldi...Zevkle okudum...Selamlarımla