- 683 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Dilenci
-Kafir kadın. Yine yaptı yapacağını. Sertçe odanın kapısını açıp hışımla içeriye girdi.
Yarı baygın vaziyetteki, kadının ağzını açıp horuldamasına ifrit olmuştu. Kurşun gibi anırıyordu .Haşin esen rüzgarın, kapıyı tokmaklamasına benziyordu.Susacak gibi değildi. Karın boşluğuna bir tekme savurdu acımasızca.Yediği tekmeden dolayı "gık" bile dememişti yaşlı kadın .Geceden aldığı esrar hala etkisini gösteriyordu belli ki. Ne de olsa beleşti. Tadını çıkarmış gece boyunca.Gençliğinin rüyalarında oradan oraya savrulmuştu. Bir ara sesi kesildiyse de; aynı tonla devam etti horlamasına.
Odanın içinde sekiz on kadar yaşlı insan, üst üste balık istifi gibi yatıyorlardı. Kimsenin kimseye tahammülü yoktu, ama elden de bir şey gelmezdi.Yatacak, gidecek hiç bir yerleri yoktu.Yıllarca bakıp büyüttükleri evlatları gün gelmiş, bakmaktan bıkıp sokağın sert kaldırımlarına fırlatıvermişlerdi.
Günlük kazançlarını bu hilkat garibesi küfürbaz kadına veriyor, bazen açbilaç yatıyorlardı.Yattıkları yer ise eski bir kilim üzeriydi.Yazın havaların sıcak olmasından dolayı yorgana battaniyeye ihtiyaç duymasalar da, kışın keskin soğuğun altında it gibi titriyorlardı.
-Kalkın mendeburlar.Leş gibi kokuttunuz evi be.Defolun gidin.Kendi evimde rahat huzur yok!
Bir yetmiş beş boylarında, yüz yirmi kiloya yakın. Gözünün biri çocukken sapan lastiğinden gelen taş ile kör olup beyaza dönmüş, sert kaya tuzu gibi insanın içine tekmili korku yayıyordu bakışları.
Dip boyası gelmiş, civciv sarısı saçları bakımsızlıktan dağılmış, ağzından çıkardığı tükürükleri oraya buraya savuruyordu.
Tekmeyle sarsıyor uyansınlar diye. Kollarına ,bacaklarına bastığını fark etmiyordu yaşlı insanların.Canları yanan yaşlılar ağızlarını açıp hiç bir kelime söyleyemiyorlardı.
Yaşlı kadın hala horulduyor, bir iki sallanmasına rağmen bir türlü kendine gelemiyordu.Masa da duran su dolu sürahiyi başından aşağıya boşalttı.Ne olduğunu bilmez halde ,irkilip burun deliklerine ve horladığı için açık ağzından içeriye dolan suyun etkisiyle bir anda başını kaldırıp acı acı öksürdü. Nefes borusuna giden su burun kemiğini sızlatmış, öksürmekten boğazı yırtılmış, yüzü kıpkırmızı kesilmişti.Bu şekilde uyandırılmaya alışmıştı artık.Hoş öpecek güzel bir çift söz edecek değildi ya.
Ağır ağır ayağa kalkıp üstünü başını düzelttikten sonra dışarıya çıktı.Bu gün ne yapacaktı? Gerçi hiç bir gün ne yapacağını bilmez halde dolanırdı . Genelde oğlunun evinin oralarda gezinir, sonra oğlu arabasına binip ofisine gidene kadar arkasından bakıp ağlardı.Analık iç güdüsüne hiçbir zaman söz geçiremiyordu.Gitmeseydi ne vardı sanki.Görse bile yüzüne mi bakacak “ anneciğim gel artık seni çok özledik yerin bellimi oluyor diyecekti.Öyle olsa arardı…
Başına saplanan ağrının nedeni esrarın etkisini yavaş yavaş kaybetmesiydi. Bayılmıştı bu işe doğrusu.Aynı odada kaldığı,eski subaylardan olan yaşlı adam bir yerden araklamış, gecede beraber çekmişlerdi.Ama alışkın olmadığı için en çok o etkilenmişti. Aklı temizlenmiş hiçbir şeyi umursamıyor gibi uçuyordu adeta.
Aklına kocasıyla beraber geçirdikleri kaza, sonra eşini kaybetmesi,oğlunun gelininin sözünü dinleyerek evden atması. En çokta arabasıyla hiç bilmediği bir kenar mahalleye getirip.” Benim biraz işim çıktı. Yarım saate gelir alırım seni” dedikten sonra ortadan kaybolması dokunmuştu. Sonra ise eve gittiğinde başka bir yere taşındıklarını , komşuların adresi bilmediklerini öğrenince başından aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bir gün dilenirken görmüştü oğlunu..Yeni araba almış ayrıca daha büyük bir eve geçmişti.
Üç yıl sokaklarda yaşamış, gerçek hayatın ne demek olduğunu öğrenmişti. Dişini, tırnağını göstermesen, sana alacak nefesi haram ederlerdi. Şehrin her yerini öğrenmişti.Gidilecek yer vardı.Gidilmeyecek sokaklar. Gerçi her sokak bir tehlike arz ediyordu. Öğrenmişti zamanla.Neler öğrenmemişti ki…
Çoğunlukla haline acıyanların verdiği üç beş kuruşa eyvallah derdi.Aç karnını doyurmak için belki acıyıp iki kaşık yemek verirler diye arka sokaklardaki lokantaların camından içeriye bakardı.Kim bilir belki zengin birinin yemediği bir kaşık yemek çöpe gideceğine ona verilseydi fenamı olurdu yani?
En iyisi çöp tenekesinin yanında durmaktı.Nasıl olsa birileri gelir, tabaklarında ki yiyeceklerin hepsini yiyemezler tam çöpe atılacağı zaman, lokanta sahibinin yada garsonun gözünün içine bakar perişan haline acırlarda belki verirlerdi.Beklemekten yoruldu. Canı sigara çekti.Sağa sola bakındı.Yerleri inceden inceye gözlerini kısarak incelemeye başladı. Kedilerin cilveleştiği arabanın altında henüz yarısına kadar içilmiş sigarayı kestirdi gözüne..Gömü bulmuş gibi o tarafa doğru koştu adeta.Elini uzattı .Alamadı.Bir daha denedi.Olmadı.Uzak kalmıştı.Ama sigarasızlıkta başına öyle bir vurmuştu ki.Ya o zıkkımın kökü sigarayı ordan alacaktı.Ya da alacaktı.Yan yatıp,arabanın altına doğru süzülmeye başladı.Çiftleşmeye başlamak üzere olan kedilerin bu hareket hiç hoşlarına gitmedi.Tüylerini dikerek kızdıklarını belli etmeye sivri dişlerini damaklarına kadar göstermeye başladılar.
Ayağından çıkardığı kırkbir numara erkek ayakkabısıyla kedileri püskürtmek için var gücüyle ayakkabıyı üzerlerine fırlattı.”Kıçınız kopsun.Cenabet mendeburlar.Bir de bana kafa tutuyorlar.Uçkuru düşükler.” Neyse ki kediler başka bir arabanın altında hala sıcaklığını koruyan ateşli cilveleşmeleriyle baş başa kalmışlardı.İzmariti alıp ayakkabısını aramaya koyuldu. Önceliği sigaraya vermeyi uygun gördü.Ayakkabının acelesi yoktu.Uçacak değildiya.Ateş bulmalıydı .İlk önce ateş.
-Ateşiniz var mı?
-?
-Ateşiniz var mı beyefendi ?
Hiç bakmadan yürüyüp gitmişti “koca göbekli ,kalın enseli ,kel kafalı herif “diye geçirdi içinden.
Sanki babasının mirasına ortak olalım diyorum.
-Ateşiniz var mı?
-Var kocakarı .Söndürecek misin?
Yanındaki arkadaşıyla birbrlerine bakışıp gülüştükten sonra uzaklaşmışlardı.Saçı uzun ,halka küpesi olan züppe bozuntuları.Gidin ananızla dalga geçin lan siz …
-Ateşiniz var mı hanım abla?
-Al şunuda çekil başımdan.Leş gibi içki kokuyorsun.
Lan sanki çantamızda en pahalısından parfüm varda biz sıkmıyoz…
İçkiyi kim kaybetmişki ben bulayım.İspirto o ispirto.Sen ne bilirsin.İçmemişindir ki hayatında.Yaktığı sigaradan derin derin nefesler çekerken, ciğerleriyle beraber bayram edip keyfini çıkarıyordu .Birden gözü ayaklarına takıldı.Çorabının yırtık olan yerlerinden üç parmağı ona bakıyordu.Sigarayı izmaritin yarısına kadar içip, baş parmağı ve işaret parmağı arasına sıkıştırıp, arabanın altındaki kedileri isabet alıp fırlattı.Erkek kedi tüylerine düşen ateş parçasıyla, işini bitiremeden acı acı miyavlayarak kaçarken arabanın altından…Diğer kedi ne olduğunu anlayamamış.O da kedinin arkasından gitmişti.Kedinin o hali kadının içten bir kahkaha patlatmasına yetmişti. Sigara kesmemişti.Karnı açlıktan gurulduyordu .Hala lokantaya gelen giden yoktu. Çöp tenekelerinde de bu saatte bir şey olmazdı.Mecbur bekleyecekti...
YORUMLAR
Sokaktan insan manzaraları..Terkedilmiş, yurtsuz kadınlar. İçimi en acıtan konulardan biri.
Gayet güzel işlenmiş.
Bir nesefte okudum akıcı ve anlaşılırdı. Betimlemeler gerçeğe yakın bir görsellik çizebilecek kadar başarılıydı.
Sanırım devamı olabileceği için sonu yoruma açık bırakılmıştı.
Kutladım Kalemini Arkadaşım
Yazmaktan vazgeçme.
"Kurşun gibi anırmak" Sultanca bir benzetme olsa gerek cancağızım. Öykünü okuyunca nasıl da hemen anlaşılıyor sana ait olduğu. Kendince bir dil oluşturmuşsun. Eyvallahın yok:) Kural da neymiş, kanun benim der gibi, sonsuz bir özgüven...Belki de seni okunur kılan bu yapındır. Yani ne olursa olsun orjinal bir anlatım. Daha önce "it gibi titrerdiler" diyen bir anlatıcı görmedim:)) Hayatttan konuları halk diliyle anlatıyorsun. Aşk konularını süs sanatlaının en güzelleriyle...İşte Sultan Hürem.
Buyrun sıkılmadan okuyun...
Sevgiler canım hanımefendiciğim, güzel kardeşim.
Ülviye Yaldızlıı
Beni nasılda iyi tanıyorsun.Göynünden öptüğüm..
Evet herkes kendince bir şeyler dile getirmek ister.
Sevgimle cancazım.