ÇELEBİLER-ABDÜSSELAM ÇELEBİ -PAPAKLAR (SİYASET ARASA BENZER DELİKANLILAR BOĞULUR) ,(YAŞANMIŞ ÇOK SESLİ ÖYKÜLER)
Dünyada ve ülkemizde, adını koyamadığımız bir takım güçler vardır. Aslında adlarıda vardır. Biz bunlara XXL diyelim. X XL güçleri, azınlıklar ve misyoner faaliyetleri ile terör tüccarlarının dikkati çekmemek için kargaşa oluşturma birimleridir. İrtica, türban, sağ, sol, laik anti laik, alevi, sünni ,kürt ,Türk, yerel lehçe ve ırklar, alt ve üst kimlikler Kargaşa gündemlerinden bazılarını oluşturmaktadır., Bu gündemler ihtiyaca göre değişmek6tedir. Parantez açılımları uyduruk senaryo ve yargısız infaz üzerine kurulmuştur. Bu açılımlar eski birlikteliği kıskananların yeni sunumları olarak gündemini hep koruyacaktır. Bu sunumlar aslında modern sömürgeciliğin tarihsel gelişim içerisinde bukalemunlaşarak sosyal bariyerler olarak yerini almasıdır..özgürlüklerin .,insan hak ve hürriyetlerini korumak adına, kendi insanlarını huzura kavuşturmak için, diğer ülkelerin güdümlü demokrasilerinin perde gerisi balans ayarlarından başka bir şey değildir. İçte ve dışta fıtrat gereği dost ve düşmanlar vardır. Bunların iplerinin kimin elinde olduğu hep bilinen soru işaretidir. Bu soru işaretleri tarihle saklambaç oynamaya devam etmektedirler. Bukalemunlaştıklarından uyumda zorlanmamaktadırlar. Malum
"X XL" lar, her ülkede farklı menfaat boyutlarıdır. Türkiye’mizi de coğrafi konumu ve tarihsel babalığı oranında gelişmelerden nasiplendirmişlerdir. Bu nasiplenme, Türkiyenin gelişiminin önüne güncelleştirip tekrar, tekrar konulmuştur, konulmaya devam edecektir Ön yargı ve şartlanmışlık "X XL" ların ana prensiplerinden dir.
"X XL" lar ve dikkati çekilen konular tarih boyunca bizimle beraberdi. Tedaviside mümkündü. Tedavi ve sosyal barış yerine halkımızın özgürlükleri kısıtlandı. Sıkışan halk Avrupa insan hakları mahkemesine bilinçli ya da bilinçsiz yönlendirilmiş oldu. Buda Türkiyeyi tazminata mahkûm ettirdi .Dünya mahkemelerine gitmeyenler yer altına çekilip örgüt kurdular.XXL güçleri bu örgütsel teşkilatlanmaya ışık tutarak yardım etti.Sıkışan halkımız hiç bir şey yapamadığı zamanlar ülkemizin ezilmiş insanlarını sergileyerek kötü reklâmını yaptı..reklam dolayısı ile batı dünyası geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerle ilgilenmiş gibi göründü.oysa batı dünyasının ve uzantılarının bir tek derdi vardı, oda Pazar ve payıdır. işte bu gelişmelerin yoğun olduğu dönemlerden birinin hikayesindeyiz..
1970 li yılların yarısını geçmiştir.. Rusya’daki komünist ve sosyalist tehlikesinin Türkiye’ye sıçramasını istemeyenler, karşıt fikirlere kucak açıyorlardı. Kucak açılan fikirlerin fazlalıkları alınıyor asimile edilerek güdümleniyordu. Bu fikirler Ilımlı İslam, sağcılık, milliyetçilik, alternatif solculuk ve kapitalizm den oluşuyordu. Atatürkçülük de bu gelişmelerden az da olsa etkilenerek farklı yorumlara çekiliyordu. Bu sağ versiyonlu sol söylemli fikirleri üreten dernek ve okullara ’XXL’ güçler-ide destek çıkıyordu.. Bu desteğe Batılı ülkeler, hatta Ortadoğu’daki bazı ülkeler maddi ve manevi babalık yaparak pazar paylarını koruyorlardı. Bunlar arasında din ve diğer meslek liseleride nasibini alıyordu. Bu nedenle Meslek liseleri altın çağını yaşamaktaydı. Öykümüzün Kahramanı Şinasi de devre kayıb ı olarak o,liselerin birinde okuyordu.
Şinasi 15 tatili iple çekmişti. Köyüne kavuşacağı anın sevinci içerisindeydi. Sağ, Sol çatışması, öğrenci olayları doruktaydı.
50 nc denen bir yolcu taşıma aracından indi.Kendi köyü ile ineceği yer arasında 15 kilometrelik yayan set üstü bir yol vardı. Köye gitmek için otobüsten indiği yerde, beş kişinin beklemekte olduğunu gördü. Aralarından iki genç Şinasinin yanına geldi.
Sözcü olan;:
— Devrim baba seni çağırıyor.(dedi)
Şinasi direnecek olsa döveceklerdi. İki gencin yanında bir köy kahvesinin mahzenine indiler.. .
Loş ışıkta seçilen bir masa başında, hafif siyah sakallı, heybetli birisi oturuyordu. Bu adam Şinasi’ye korkudan heybetli görünmüştü. Aslında minyon tipli idi.Şinasi’nin gözleri ışığa alışınca, masanın üstünde bir kitap olduğunun farkına vardı.. Dikkat etti. Kitap bir kaç renkli kalemle çizilmişti. Her renk o,bölümün en az beş defa okunduğunu gösteriyordu. Şinasi içerdeki çağıran kişinin onların deyimi ile;
‘ yeşil komünist’ ler olduğunu zannetti.
Zira devrim babanin onundeki Kuran-ı Kerimdi.K.Kerimdeki İslam sosyalizminin kominizimle benzer yönlerine dikkat çekilen ayetlerin altı renkli kalemle çizilmişti. Altı çizilen ayetler sosyal hayattaki eşitlik ve hak arayışları idi. Herhalde Kominizme benzerlik yönleri araştırılıyordu. Müslüman’ın bu fikri savunanına , o zamanki ismi ile "YEŞİL KOMİNISTLER"olarak adlandırarak İslam birliğine sağ ve sol kavramlarını misafir ediyorlardı.
Alın teri sosyal adalet emek hak ve özgürlük kavramları gibi fikirlere uyan yeşil komünistleri ikame kardeşliği olarak görüyorlardı.
Altı renkli kalemlerle çizilen Bu kitap bir Kuranı Kerim meali idi.
Minyon tipli adamın önünde duruyordu.
Arkasında sıra, sıra özel yapılmış değnekler duvarlara yaslanmış, dişlerini gıcırdatıyordu. Masadaki adamın gerçek adını bilmeyen Şinasi, lakabına devrim baba dediklerini duydu.
Şinasinin daha sonra öğrendiğine göre: Devrim baba iki sene İmam hatipte okuduğundan afsun tutmaz olmuştu. İslamın tevekkül anlayışının farklı yorumlanmasına kızarak, emeği sömürenlerle savaşmak için devrimciliği seçmiş biri idi. Devrim babanın huzuruna getirilen Şinasi içinden bildiği bütün duaları okudu.
Şehitlik güzeldi….. Vatan, millet Sakarya idi…….Gel gör ki gayeler vardı……. Okuması lazımdı…
Şinasinin babası :beş lirayı"torpil kullanarak, faizine almıştı. Faizine alinan bir parayla din eğitimi yaptıracaktı. islam dinini öğretmek için islam dinin haram kıldığı faize baş vurul muştu.
Şinasi gibileri savunduğunu söyleyen, bu insanlar, şimdi Şinasi’yi sıkıştırıyorlardı.
Haklıydılar Şinasi’nin vatan millet sakarya diyen ağabeyleride onları sıkıştırıyordu..Şinasi neyi paylaşamadıklarını bilemiyordu.
Zira dayılar ve uzak akrabaları sol partilere kayıtlı idi. Bu sebeple köyde solcu, okulu ve arkadaşları dolayısıyla okulda sağcı idi.
Okulda birinci saat ,hocalardan biri üstü kapalı 9 ışıkı anlatıyor,bir diğeri üstü kapalı sosyalizmi, bir diğeri yeniden milli Mücadeleyi ,diğeri Atatürkü ,bir diğeri ,arka bahçem diyor ve üretmeciliği anlatıp, aksam her biri ;Kendi vakıf veya ocağına davet ediyordu.
Kafası iyice karişan Şinasinin ,Gerçekte ne gönlünü bilen vardı, nede beynine değer veren vardı. Şinasi sağdan’da soldan’da uzaktı.
Balık burcumdan mı, yoksa fakir ama mutlu, hoşgörüye sahip, bir aileye sahip olmaktan mı bilinmez, hastalık derecesinde duygusaldı. Sağcılık solculukla ilgilenmezdi.. Doğa ve kuş sevdalısı, metafizik olayların büyüsüne kapılmış gençti. 80 öncesinin gençleri, Amerikanın Hiroşima’ya attığı bomba gibi birbirlerine kaba kuvvet bombalarını yağdırıyorlardı. Aklı yeterlerde buna çanak tutuyordu. Onların ön yargıları, çoktan insanları fişlemişti.
Farklılıkları hazmedemediklerinden darağacını kurmuşlardı. Darağacını kuranlarda, darağacı korkusu yaşayanlarda yüzlerini maskelemişlerdi.
Dolayısı ile bin yüzlülük karakter halini almıştı.
Ya ölecek ya sendenim diyecekti. Ne olduğunu Şinasi bile bilmezken herkes şucu ya da bucu diye damgalıyordu.
Söz’de fikir ,Med ve cezirleri Şinasinin düşüncelerini allak bullak etmişti …. Kim haklıydı……. Bu hayalden. Devrim babanın sesiyle uyandı.
Devrim baba:
—sana birkaç sualim var. birincisi din eğitimi alan her Müslüman Atatürk ve sol un düşmanı olmak zorunda mı?.
Şinasi Korkusunu belli etmiyordu ama titriyordu. Dualarla, marşlarla kendini teselli ediyordu. Ağabeylerin şehitlik cennet vatan gibi hamasi nutuklarını hatırlıyordu nafile.
Kendi kendine:
-İmanımmı zayıf niye korkuyorum.…. Acaba ben münafık mıyım ,İnanmış olsam ölümden korkar mıyım..?
Diyordu. Ama can bu.! Bir cesaretle
Şinasi: —bir sigara yakabilir miyim?
(der) (o güne kadar hiç sigara içmemiştir)
‘İstiyor, bir sigara veriliyor ..yakmıyor Kekeleyerek’
-Teşekkür ederim.Bizim milletimiz vefakar bir millettir.. Bir sigara verdin teşekkür ettim. Yemek yedirene minnettardır. İşe girdirene kurban olur ,köle olur …Ya.. birde vatan hediye edene, düşman olmak şurada dursun, neler vermez ki ,,…..
Diyen Şinasiye
Devrim Baba:
-Öyleyse ne diye Atatürk’ü sevmiyorsunuz.
Şinasi korktuğunu belli etmeyerek cevap veriyor
----
-Sevmediğimizi kim söylemiş. İstersen yemin bile edeyim. Sizi tenzih ederim. Ama….. Herkesin işine geldiğinden, kimi sevmiş gibi, kimi düşman gibi göstererek, milleti kandırıyorlar. Kominsti, faşisti, masonu, lionscusu, misyoneri hep sevdiğini söyler .Kimin sevdiğini Allah bilir,yakaya rozet olarak takılanı değil kalbe takılana bak..!
-Türkiye de ilk kapatılanlardan biride mason locaları ama bilmemezlikten gelmektedirler.Atatürk’ün kapattığı bu dernek şimdi Atatürk adına ödül veriyor.Denize döktüğümüz Yunanlı dost olmayı başardı.
-Çanakkale savaşlarındaki düşman torunları(Anzaklar Vs)ilede barıştınız. Ama Kurtuluş savaşındaki Şehitlerin çocuklarını hala imtihan ediyorsunuz. Örneğin Dayım gil solcu ve namazda kılıyorlar, çocuklarına da dini eğitim aldırıyorlar.. Anamın teyze oğullarında her melanet var, çocuklarını da din okullarında okutmazlar ama sağcı. Demek ki:- tarifte ya da uygulamada bir yanlışlık var.
-Sağcılık, solculuk menfaat meselesidir. Fakirlik, işsizlik, türban, eğitim, sağlık gibi Sosyal yarası olan halkta derman bulma umudundadır. Bu umutla bir sağa bir sola koşuyor. Yoksa rejimle fikirle işleri yok.
‘Şinasinin dayılarını soran Devrim Baba biraz yumuşuyor ama sorgusuna devam ediyor’.
Devrim Baba:,
- Her solcu kâfir her sağcı Müslüman mıdır?
‘Şinasi Dayılardan dolayı biraz güven duyarak daha rahat cevap veriyor’.
----- İslama göre Şahadet kelimesi getirip, Allah a, kitaplara, meleklere, peygamberlere, ahir et gününe inanalar sağcıda olsa solcuda olsa, Müslüman’dırlar.
Devrim baba:,
----Sahi İslam da demokrasi varımıdır.?
- (şinasi anlatıyor, irade kullanımından tutunda halife seçimlerine kadar, müftü değil ama can korkusuyla âlim gibi okuyor.)
- Devrim Baba:,
- ----İslam da hak arama varmı?
- şinasi:
- ----İslam da hak arama var. Hatta bir Hz. Muhammed (S.A.)hadisinde ‘haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’ bu hangi tür haksızlık olursa olsun Müslüman eliyle diliyle yetmiyorsa kalbi ile zalime kin tutarak hak arayacaktır. Sonra bizim dinimiz Hıristiyanlık veya Musevilik gibi değil islamın miras hukuku, hak arama hukuku, işçi hakları ile hukuku ile kadın hukukundan aklına ne hakkı gelirse hepsi fıkıh kitaplarında belirtilmiştir. Yani kutsal kitabımızda idare hukuku her türlü yönetim ve yönetilen hukuku vardır. Camilerimizde sadece ibadet yeri değil T.B.M. M. örneğidir. Orda savaşa barışa her şeye karar verilir. İslam başlı başına bir cumhuriyet rejimidir. Birilerinin bu kargaşa hoşuna gittiğinden dünya ve ülkemizdeki din guruplarını toplayıp gelecek nesile uygun yorumlar yaptırmamışlardır. Bizim sıkıntımız inancımızla gelenek, görenek ve kanunlarımızı barıştırmayıp karıştırmışız.. İsa nın hakkını Sezera vermişiz.
- Devrim baba:
- ---------iyi vallaha sizin kitabınızda bütün hukuk var bizim hukukumuza ihtiyacınız yok.
- Şinasi:
- ------------Haklısınız ama zaten bütün yasaların ilk kaynağı kutsal kitaplardır, sonra insan menfaatlerine göre yorumlayarak kanunlar yapmıştır.
-
- Yani yeryüzünden ALLAH-I kovmuş sadece ahirete ve uçakların gidemediği gökyüzüne hapsetmiştir.
Devrim Baba : -niye öyleyse kadınları eziyorsunuz? Şinasi:--Kadın dinimizde kutsaldır. Hep müftüler, diyanet işleri başkanları, yazarlar erkeklerden olduğundan kendi cinsleri lehine yorumlar yapmışlardır ondan.
Sağcılık solculukla ilişkisi yok ortak bir erkek menfaati, hakimiyeti ve kadınları sömürmenin doğu ve batı olmak üzere farklı boyutu vardır.
Hz.Meryem kadındır.oğlan olursa mabede adananacağına söz verilen candır.Doğan çocuk kız olunca ‘Rabbim Kız Oğlan Gibi Değil’ Diye Adanmaktan Vaz geçilir.
Allah; Kızla Erkeğin fark etmeyeceğini, Yirminci Asra Model olsun diye Hz. Meryemi Kutsal Mabette Büyütmüştür.,
Hz. Fatıma’da kadındır aynı zamanda imamdır ve ehlibeytin dolayısı ile şianın harekât merkezidir.
Devrim Baba :
-imamlık nedir????? ………
Şinasi :-İmamlık genel anlamda önder demekse de Sünnilerde cami veya mezhep imamlığıdır.
Şiada ise; İmamlık, imanın yedinci şartıdır. Kayıtsız şartsız alenen inkâr gerektirmeyen konularda itaati gerektirir. Bu nedenle şianın görüşlerinin hâkim olduğu yerlerde, eğer imam şuurlu ise İslami Devlet kurma emir komuta gereği daha kolaydır.. Şiadaki imamet kapısı yerine Sünnilerdeki içtihat kapısı açık olduğundan her gurup kendince içtihat ederek birlik beraberlik,siyasal anlamda engellenir.Her cemaat ve tarikat değişik oluşumlar peşinde koşar.İslami emirleri içti hadi şekilde yorumlayarak reform kaygısına düşer.?
lakin;Yani imamlık diyecek oldu ,şinasinin sözünü kesen;
Devrim baba:
—kafamı karıştırma benim konum senin imametin değil
Şinasi:—af edersin(deyip susar)
- Devrim baba:
--İslam kominizim emi daha yakın,Kemalizim memi yoksa faşizm memi.?
Şinasi Terini silip titreyen ayaklarına aldırmayarak:
— İslam hiçbir fikre gerek kalmadan kendisi başlı başına bir metotlar zinciridir. Bu sebeple bir başka fikre yama olması düşünülemez ancak illa bir yakınlık kurmak gerekirse, faşistliğe ve kapitalizme uzaktır. Kominizim ve kemal izime daha yakındır. Aslında peygamberler mevcut sisteme baş kaldıran en büyük devrimcilerdir.yoksa nemruta ve firavuna itiraz edebilirlermi idi.. Kominizim de Bir de Allah ve ahi ret inancı olsa idi,İslamla aynı misyonda buluşurlardı.ama. Birde Laiklik din aleyhine yorumlanmasa. Kardeşlik eşitlik, alın teri her üçünde de hemen, hemen aynı.
(Şinasi İçimden bir ağabeyler duysa -----Derimi yüzer diye geçiriyor.) Devrim baba Cevaplardan memnun kalmıştı. Hafif tebessüm etti. Ve devamla birden hiddetlendi.
Devrim Baba:,
- -------İşçisinin alın terine hak ettiğinden daha az ücret ödeyen patron sence cennetlik midir.?
- (Diye bağırınca.)
Şinasinin Korkudan benzi atmış bir şekilde hemen.:
----------------- – Cehennemliktir.
Devrim baba:---öyleyse o,cehennemlikleri savunma, namazınıza orucunuza karışmam dünyadaki hele ülkemizdeki siyasi veya sosyal hakkımızı devletten, zenginden alırken sizi karşımızda görmek istemiyoruz. Siz ezanınızı okuyun Allahınıza şükredin. Hak hukuk aramak neyinize. Müslüman adamlarsınız. Sıkıştınız mı hicret edersiniz. Dünya bizim ahir et sizin. Biz dünyadaki hakkımızı ahirete bırakmayız söke, söke alırız.
(Şinasi; İçinden tarihteki değişik isimli Firavunlar, Nemruta, Musa’ya ve İbrahim peygamberlere aynısını demişti. Oysa gerçek sosyal adalet iyi anlaşılmış İslam da vardır. Manevi değerlerin olmadığı yerde idare edenle edilen arsındaki haksızlıklar bile adaletsizliğe en güzel örnektir. Diye geçirdi. Bir anlasa ne olur halim diyordu..)
Devrim Babanın Şinasinin Dayısını unuttuğu belliyiydi. Şinasinin Umudu ise kesilmişti. Fetvalarının işe yaramadığı aşikârdı. Tam Şinasi bunları düşünürken, devrim baba güldü ve kapıyı gösterdi.
Şinasi nasıl çıktığını bilemiyordu. Birde baktı kapıda.
Şinasi köyüne gelmişti.. Ağabeyi Faruk’a durumu anlattı. Ağabey Faruk:
—Onlar dayımların hemdaşlarıdır keşke söyleseydin tanırlardı.( dedi)
Şinasi:—Ama bunlar ılımlı değil uçlardan (dedi). .
- Ağabey Faruk: — Dayımlara rahmetli Kemal SATIR lar, Kasım GÜLEK ler, Melih KÜÇÜK TEPE PINAR Muhlisittin YILMAZ METE ve ’X’ partisinin nin ileri gelenleri gelmişti.(diyerek Faruk ağabey Şinasinin öfkesini yatıştırmak için bir anısını anlatmak üzere söze başladı):
Faruk ağabey:
— 64 seçim öncesi idi. Seçim gezileri başlamış idi. dayımlara geldiklerinde size ne ikram edelim denir. ‘-hiç bir şeye gerek yok her şeyi her yerden alıyoruz ama gelmişken beni göstererek:
—delikanlı biraz dut çırparsa yeriz.
Dediler. Bana iş düştü hemen elli metre yakınımızdaki dut ağacına çıktık arkadaşlarla on dakikada dutu çırpıp
topladık, ikram ettik. İkram sırasında karşıdaki vekillerden bir tanesi yakasından bir toplu iğne çıkartıp, duta batırarak bir, bir ağzına götürüyordu. Çukur ovada yetişmişliğin kültür zenginliği içerisinde merhum Yılmaz Mete söz aldı:
—Duymadın mı? ‘Her şey hesbıynan dut pança, pança’
Diyerek bir pança aldı ve bir kahkaha oluştu. Melih KÜÇÜK TEPE PINAR Kesikseli köyü nerde kaldı diyerek Mecidiyeden bir üstteki köy cevabını alınca:
—Orda bir anım var benim
Dedi
—l950 li yıllardı. Bulgaristan göçmenlerini iskân emrinden dolayı kesik keli köyüne de l5 hane iskân etme durumumuz söz konusu oldu. Fen memuruma ölçümleri yaptırıyordum ki göçmen ihtiyarın bir tanesi:
—bizim yerimiz burası mı?
Diye ilgili memura sordu. Evet, cevabını alır almaz:
—Haydi, kızım kalk
Diyerek kızını kaldırdı. Küçük kesici tahra tipi bir aletle yola koyuluyordu ki oradaki bulunanlar:
—nereye amca
Deyince
- Biraz çalı getirelim tuvalet yapalım.
Dedi oradakiler dediler ki:
—Dur bakalım amca daha evini yap.
İhtiyar döndü:
—Yavrum bu memleket sıcak memleket nerde olsa yatılır. Ama her yerde tuvalete oturulmaz. Tuvalet medeniliğin ölçüsüdür, Onun için önce tuvalet yerimizi kazalım.
(Diyerek)
—kızını alıp gitti. O, ihtiyarın tuvalet örneği temizlik ve Avrupa görmüşlük anısı olarak takdirimi toplayan unutamadığım anılar listesinde yerini aldı.
Şinasinin Abisi anısını bitirmişti. Ki babası malum emrini Şinasiye verdi:
- —Dayın gile git ve ellerini öp.
Şinasi aslında dayılarına kırgındır. Zira neneleri Kara Uşağı kızı (Hanım) Periden süregelen ,Hacer Çelebiden ,Raziyeye düşen ana hakkı tarla mirasını dayıları vermemişlerdir. Anası ise ayıp olur ciheti ile kardeşlerinden hak iddia etmemiştir.
Bunun sebebi ise ,dışa açılımların az oluşu idi.Dış kaynağa yönelmeyince içeride çıkar çatışması kaçınılmazdır.
Malum tarla mirasını şaibeli kılmasına rağmen, dayıların elini öpmek gelenek halini almıştı. Bu gelenek inancın değil örfün gereğidir. Şinasi’nin her köye gelişinde, Babası aile bağları kopmasın diye, dayılarının elini öpmesi için zorla göndermesi bu geleneğin neticesi idi. Bu zorlamalar bir alışkanlık haline geldi.
Böyle bir el öpme anında arabalar göründü. Dayı gillere malum ’X’ partisinin ileri gelenleri gelmişlerdi. Şinasi, dayısının elini öpüp gelenlere hoş geldiniz dedikten sonra bir köşede konuşulanları dinledi.
Misafirler gitmişti. Şinasi konuşulanları çocukça analiz etmişti. Konuşulanlardan bir kısmı hoşuna gitmemişti..
Dayanamayıp, yolda sıkıştırılmamın hıncıyla dayısına hesap sorar gibi, birazda ağlamsı olanları abisine anlattığı gibi anlattı.Sonunda da sorusunu sordu.
Şinasi:
--------Dayı sen (yada ehlibeyt olan) nasıl oldu da solcu oldu?. Bildiğim kadarıyla dini kimliğinden sağ misyona daha uygunsun. Dolayısı ile halkın sana bir saygınlığı var. Ocak torunusun. Halin vaktin iyi. Zenginsin. İlim sahibi ekmeği yenen birisin.Nasıl ’X’ Partili oldun.?
Dayı aksakalını karıştırarak, bütün partilerin anasının tek parti olduğunu, bütün sağ ve sol partilerin bu tek partiden doğduğunu, ’x’ partisinin kuruluşundan bu yana asli üyesi olduğunu, üyeliğin nasıl başladığını bir ara 50 li yıllarda vaz geçtiğini sonra tekrar nasıl aynı partiye döndüğünü bir, bir anlattı.
Dayı:
------- Tekke ve zaviyeler, yeni kanunlarla kapatılmıştı. Tevhidi tedrisat kanununca eski yazı da yasaklandı. Biz bildiğin gibi oğlum 93 muhaciriyiz ’x’partisine neden üye olduğumu öğrenmeden önce anlatacaklarımı iyice bir dinle.:
Dayı bey --:;. Yeğen bizler, Hz. Muhammed’in hakka yürümesinden sonra Müslümanlara önderlik etmesi gereken kişilerin Ehlibeyt soyundan olmaları gerektiğine inanırız..
Buna kaynak olarak ta Kuran-ı Kerim’in Azhap Suresi 33. Ayeti. Bu Ayet şöyle:
“Ey Ehlibeyt Allah sizden her türlü pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek diler.”
Bu Ayetin anlamı, Ehlibeytin doğuştan arı olduğu bu anlamda da imamlığın Ehlibeytin soyundan gelen kişilerin hakkı olduğudur. Bilindiği gibi Ehlibeyt, Peygamberin ailesidir, soyudur. Peygamberin soyu da, yani Ehlibeyt Hz. Ali kanalıyla devam etmektedir. Dolayısıyla önderlik (halifelik) atamız Hz. Ali ve çocuklarının hakkıydı. Ama maalesef bırakın Ehlibeytin imamlığını, ortada müthiş bir Ehlibeyt düşmanlığı bize karşı sergilendi.. Bu düşmanlık aslında başka bir deyişle Ehlibeyteydi. Bu düşmanlığın asıl hedefi İslamdı. Çünkü bu düşmanlığı geliştirenler Cahilliye döneminin azılı putperestleriydiler. Bu düşmanlığın sonuçları günümüze kadar da devam etmektedir. Bu düşmanlık öyle bir hal aldı ki, başta Atamız Hz. Ali olmak üzere bütün soyumuz büyük zulümler gördü. Ve on ikinci İmam Mehdi’nin dışında diğerleri genellikle zehirlenerek şehit edildiler. Hiç biri vadesiyle hakka yürümemiştir.
Yeğen bizim imamların çocuklarından babasının cenazesini yıkayan veya manevi isaret alanlar imamlık postuna oturmuştur.
Bu yıkama olayı manevi bir işaret sayılmıştır. On iki İmamların bizde çok büyük bir anlamı vardır .selat ve selamlarda her zaman on iki İmamlara bağlılıklar dile getirilir.
yani yeğen; on iki İmamlar –bir bütün olarak- bizim temel yapı taşlarımızdır ve on ikinci İmamımız Mehdi’nin bir gün gelip bize mehdilik edeceğine inanıyoruz..
İmamlarımızın isimleri:
1-Hz Ibrahim Hem peygamber imam(A.S)
2-Hz İsmail peygamber ve imam(A.S)
3-Hz Muhammed peygamber imam(A.S)
4-Hz.Fatima Peygamberin kizi imame(R.A)
5- Hz. İmam Ali ( R.A)
6. Hz. İmam Hasan ( R.A)
7. Hz. İmam Hüseyin ( R.A)
8. Hz.İmam Zeynel Abidin ( R.A)
9. Hz. İmam Muhammed Bakır ( R.A)
10. Hz. İmam Caf er Sadık ( R.A)
11. Hz. İmam Musai Kazım ( R.A)
12. Hz.İmam Ali Rıza ( R.A)
13. Hz.İmam Muhammed Taki ( R.A)
14. Hz. İmam Ali Naki ( R.A)
15. Hz. İmam Hasan Askeri ( R.A)
16.Hz. İmam Muhammed Mehdi
Bu sayılan PEYGAMBER ve imamlarımız imamet ayetinden sonra posta oturanlardır.
İmamın kardeşi ve akrabaları da inanç ve itikataları var ise;Ehlibeyttir inşallah
SÜNNİ OLUP HZ HUSYN NESLİNDEN OLANA SEYYİD ,HZ HASAN DAN GELENE ŞERİF, ALEVİ OLANLARA; DEDE ,BABA ÇELEBİ DİYE ADLAR VERİLMEKTEDİR.
Atamız İbrahim peygamberi anlatan Bakara suresi 124. ayete göre;
Bismillâhirrahmânirrahîm
’Ve izibtelâ ibrâhîme rabbuhu bi kelimâtin fe etemmehun(etemmehunne), kâle innî câiluke lin nâsi imâmâ(imâmen), kâle ve min zurriyyetî kâle lâ yenâlu ahdiz zâlimîn(zâlimîne).’
MANASI:
Ve İbrâhîm’i Rabbi kelimelerle imtihan etmişti. Nihayet (imtihan) tamamlanınca da (Allah şöyle) buyurdu: “Muhakkak ki Ben, seni insanlara imam kılacağım.” (İbrâhîm a.s): “Benim zürriyetimden de (imamlar kıl).” deyince; (Allah): “Benim ahdime (imamlık ve önderlik rahmetime, senin zürriyetinden olan) zâlimler nail olamaz.” buyurdu.
İbarhim aleyhisselamın soyundan gelipte zalim olmayan her ehil olan her ehlibeytten olan mümin imamlığa adaydır.Rabbi Teala Ehlibeytten birine işaret buyurmamış veya vahy etmemişse ehlibeyt kendi arasında seçimle imamın ehil olan ehlibeytten seçer .işte yeğen imamsız musluman olmaz bizde imamlık imani anlayışımızdır bilesin.
Bu ayetin hikaye ve ÖYKÜSÜ İSE;
1-HZ. İBRAHİM’İN SARADAN OLAN OĞLU İSHAK ALEYHİSSELAM, ONDAN GELENLER YAHUDİLER VE PEYGAMBERLERİ,
2-HACERDEN OLAN İSMAİL VE EFENDİMİZ MUHAMMED ALEYHİSSELAM YANİ HAŞİMİLER.
Yani Ehlibeyte yahudilerle emmi oğlu ÖNEMLİ OLAN İNANÇ VE ITIKAT.
"SOY ;BAKIR KAPTIR ,INANÇ KALAYI GÖRÜSRSE; İÇİNDE YEMEK YENİR,İNANÇ KALAYI GÖRMEZSE ,INSANİ ZEHİRLER."
Hz. İbrâhîm, Allahû Tealâ’ya teslim olan en önemli ve ulûlazm denilen en büyük 5 peygamber’den birisidir. Teslimi her boyutuyla gerçekleştirmiştir. Onu kafirler -münafıklar ateşe atmak için mancınığın üstüne çıkardıklarında, Cebrail (A.S) kurtarmaya gelmiş "Seni alayım mı, odunları yok edeyim mi?" dediğinde Hz. İbrâhîm’in cevabı: "Allah benim hangi durumda olduğumu bilmez mi?" olmuştur. Ve Allahû Tealâ ateşi suya, odunları da balığa dönüştürmüştür.
Allah, Hz. İbrâhîm’i kendisine dost kılmıştır. Ona "dostum" diyor. Hz. İbrâhîm’in soyundan da gelse eğer insanlar zalimse, yani Allah’ın ahdine sadakat göstermemişlerse, Allah’a ulaşmayı dilememişlerse, vahye ve iç huzura ulaşmamışlarsa, ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini Allah’a teslim etmemişlerse Allahû Tealâ onları imam yapmayacaktır. ve Allah’ın ahdine zalimler eremez. Başkalarına eza veren Zalim kişidir. Başka birine ve kendisine zulmederek aynı soydanda olsalar imamlık makamını kaybeder.
Soy bakır kaba benzer inanç ve merhamet kalayı görmezse yani zalim olursa insanı öldürür. .zalim olmadığı müdetce HZ.ibrahim soyundan her gelen mümin imamdır.Allah iyisini bilir.
Diyen DAYIBEY, devam eder;
------‘Bizler Emevi zulmünden kaçmak için Mekke, Kufe, Diyarbakır, Azrabaycana Hicret etmişiz. HACI Karaman Babanın manevi terbiye aldığı aynı zamanda babası Hz.Seyyid Şeyh Ahmet Hüseyni (Çelebi) Azizoglu Ahmet çelebi,bütün evliya menkıbelerinde olduğu gibi, irşat için ‘göç’ emrini verir. Nereye gideceğini Seyyid Hacı Karman baba sorduğunda ‘
"Her gün ataş yaktığın ocakta (dardağan) ağac bitinceye kadar gidecek, gezeceksin’ yahut"elindeki asa yeşerinceye kadar"emrini alır. Çok yer dolaşır. Bu günkü türbesinin olduğu yere gelir.
.Geçici yurt edinir.Bir gün beş gün geçer. Eşi olan yeter nene bir gün gelir derki :
‘ her gün ateş yaktığımız ocağın içinden bir ağaç fidanı yeşeriyor bende yoluyorum. (veya asan yesermis), sıcak ocakta nasıl biter hayret ediyorum’ der.
(başka bir rivayette elindeki asa yeşerir)
Hacı karaman baba:
‘ dokunma büyüsün bu ağaç bizim yerleşim nişanımız’
der ve orayı yurt edinirler. (Bu ağaç şimdilerde anıt ağaç olarak ziyarettir)
zaman geçer dağlardan taşlardan yabani geyikler gelir yaralarını Yeter neneye tedavi ettirir. Sütlerini sağdırır gider. Yeter nene namaz kılarken elini açar. Gider sabunlar gelirmiş neden diye sorulduğunda
‘hanımlar odun şeleği getirir ken sıkışıyor ‘ yetiş yeter nene’ diyorlar bende gidip şeleklerini kaldırıyorum’. ‘ onun için elimi yıkıyorum’ diyormuş.
Her ikisininde binlerce kerameti yıllarca söylene gelmiştir.
Seyyit Hacı KARAMAN Babanın türbesi şimdiki bu dardağan ağacını olduğu yerdir.HACI KARAMAN MESCİDİN İN KAPISINDA YAZILAN KİTABE ŞÖYLEDİR;
: Ali Saib eroğlunun okuması ile;Burada yazılıp-ki mescid muhammed bin merhum Hızır hacı karamanı Ahmetli tarafından hicri 1088 miladı 1677 ilde tikilmiştir
Hacı karamanın babasının adı Ahmettir. Hacı karaman 16 cı yüzyılın sonu 17 ci ilin başlarında dağ tumas icmasının Çelebiler kendinde yaşamıştır
aynı soydan olan akrabalarının kayıtları;Alisaip Eroğlu Azarbaycanli yazar verdiği bigiye göre : Çar rusyasının arki matelyanından ;
Veli efendinin ogulları hacı muhammed efendi ve ahmet efendidir. Hacı muhammed efendinin ogulları yahya efendi 1849 hacı veli efendi 1851 ibrahim efendi 1858 kahraman efendi 1855 şemsettin efendi 1857 gibi kayıtlara alınmıştır.
Alisaip Eroğlu Azarbaycanli yazar şeceresini araştırmak sisteyenlere;
Eger Türkiyeye göç eden nesil şeceresini düzgün araştırmak isterseniz Osmanlı sultanlığının 1593 ve 1727 yıllarda Karabagdan apardıgı ehalinin siyahıya alınması belgelerine bakabilirsiniz .diye malumat vermiştir.
Azarbaycanli yazar;Alisaip Eroğlu nun ARAŞTIRMALARINA GÖRE;Cem ve semah yerine Karaman ocağında İHYA GECELERİ TÖRENİ DÜZENLENİRDİ KARAMANLI MEVLANASI DENİLEN O ihya gecelerinde okunan;
"Karamanlı mevlanası" Şıx Hacı Kasım Çelebi’nin adına deyilen
"Dadıma yer, ya Eli" ilahisidir:
Eylemişem gerçi çoğ cümle-xeta,
ya Eli! Rhm; eyle gel qıl lütfi-eta,
ya Eli! Adına yer, ya Eli! Şiri-xuda,
ya Veli! Hem Elisin, hem Veli, yerin, göyün lengeri!
Sen Kereminden kanısan, aşiqler imanısan!
Derslikler dermanïsan, natiqi-Quranısan! ...
Gel Kasımı yad eyle, qüsseden azad eyle!
Şerrini berbad eyle, al könlünü şad eyle!
Düzeliş:
Rm;hm,.
Adına yer yox, dadıma yet.
Kereminden yox, keremin.
Derslikler yox, derdliler.
Hacı karaman ın irşat görevini sürdürdükleri o,zamanlar o beldenin sakinlerinden,KARA BAĞDA;
1-Larendelilerle,
2-Çelebiler,
3-Kalpaklılar,(karapapak)
4- Kara Kalpaklılar(Papak)
5-Düz Kalpaklılar,
6-Terekemleler le ;(inancları yönü ile asimile olunma ,yer,yurt değiştirip terk etme)
Yerel Soy İsim Yerine Kullanılan ;
1-Ahmetliler(Ahmetli Milleti)
2-Tomaslılar,
3-Mıncıklılar
4- Karabeşirliler,
5-Kara uşaklılar,
6-Seydi Mahmutlular,
7-Şehvelliler,
8-İshaklılar,
9-Başaratlı lar,
10-Uğrular,
11-fetullah uşağı,
12-Allah kulular
13-Zurnacılar
14-Çukkanlar
15-Selverliler
16-Karauşaklılar
17- Cevatlar
18-Dadaşlar(uğruların bir kolu)
19-Kasımlar
,,,,vs,,,,,,,,,,,,,,Gibi YAPTIKLARI İŞLERLE İLGİLİ LAKAP ALAN;Yerel Lakapları Kimlikleşen aileler irşat davetine icabet etmişlerdir..bu ailelere yapılan irşat daveti Allahı izni ile yerini bulur kerametler birbiri ardınca aşikara yayılmaya başlar..’(ah çekip sözüne dayı bey devam eder)
‘ Bizler, nesilden Muhammed Ali soyundanız gönüldende Türküz, Türk yurduna ve Türk töresine özümüzle sözümüzle elimize(hem yurt, hem uzuv olan el),dilimize (hem gıybet, hem Türkçe dil)Belimize (hem harama kuşak çözmeme, hem nesil soy ve ırk) sahip çıktık. Ehlibeytin kader imtihanı nedeni ile Ememevi lerden bu yana sürgünden, sürgüne, yurttan yurda gezmişiz. Gittiğimiz her yerde irşat görevimizi sürdürmüşüz. Atamızın adını alan Alevilik denen siyasi oluşumumuz sonraları alternatif İslam olarak piyasaya sürülmek istenmiştir. Sünnilerde ehlibeyti ve Aleviliği anlamak istemeyerek bu sürece ortak olmuştur.
Kendi aralarında ;
1-İsmailiyye ,
2-Zeydiyye ,
3-İmamiyye
4-caferi
mezhebsel litaratüre gecen bölünnmeleri bir kenara bırakırsak;Aslında Alevilik mensubu ikidir, üçüncüsü siyasidir; Dolayısı ile üçtür;
1- gönülden olanlar-YOL OĞLU olarak nitelendirilenler
(a-Ali Allahiler
,b-Ali Rasuliler
,c- amelde ayrılanlar,
d- itikatta ayrılanlar,
e-(caferiler)(Hanifi mezhebinin kurucusu imamı azamın babalığı ve hocası imam Cafer sadık kurucusu)
2- nesilden olanlar.BEL OĞLU olarak nitelendirilenler
(a-Ali Allahiler,
b-Ali Rasuliler,
c- amelde ayrılanlar
,d- itikatta ayrılanlar,
e-(caferiler) (Hanifi mezhebinin kurucusu imamı azamın babalığı ve hocası imam Cafer sadık kurucusu)
3-siyasalcılar. KARIŞIK
(a-Ali Allahıler,
b-Ali Rasuliler
,c- amelde ayrılanlar
,d- itikatta ayrılanlar,
e-(caferiler)(Hanifi mezhebinin kurucusu imamı azamın babalığı ve hocası imam Cafer sadık kurucusu)
Gönülden olanlar Türkmenler ve diğer ırklara mahsus insanlar sevgilerinden dolayı, Ehlibeytin zulme uğradığı inancı ile Alevi olmuşlardır.
YOKSA; MEKKE’DEKİ HAŞİMİ ALİ İLE KÜRT KÖKENLİLERİN VEYA TÜRKMENLERİN NASIL KAN BAĞI OLUR. ZAMANLA BUNLARIN ARASINA; ÜNLÜ YAHUDİLERDEN ABDULLAH İBNİ SEBE NİN KURDUĞU MEZHEP VE TABİLERİ İLE ALTERNATİF DİNCİLERDE ALEVİ ALTERNATİFLERİ GELİŞTİREREK ALEVİLİĞİ BÖLÜP; KUTUPLAŞMAYI ARTIRMIŞLARDIR. ÖRNEĞİN;ALİ ALLAHİLER VE ALİ RASULİLER GİBİ;
ÇELEBİLİKTE YANLIŞ ANLAŞILMAKTADIR,.bir soydan var birde;
sozluk ve halk arasondaki anlamları var şöyleki;
Çelebi olma durumu veya çelebice-davranış-çelebi-Osmanlı Devleti’nin ilk devirlerinde şehzadelere verilen unvan.
Bektaşi ve Mevlevi pirlerinin en büyüklerine verilen unvan.
Görgülü, terbiyeli, olgun kimse.
Hristiyan tüccar.
İstanbul ağzıyla konuşan tip. Genellikle kibar ve mirasyedidir. Züppe, çıtkırıldım ve asalaktır. Güzel konuşmayı, şiir okumayı, eğlenceyi ve gezmeyi sever. Kadınlara düşkün ve onlara olan davranışlarında: bencildir. Adının sonunda «zade» vardır: Razakızade, Kınnapzade gibi.
Şehir terbiyesi almış okuryazar kimse.
Efendi, kibar kimse.ye denir"
Genelde,toplumların yapısına göre ÇELEBİLİK tarifi görüldügü gibi değişmektedir.
Yıllarca İslam düşmanları din arayışını elden bırakmayarak, Hz. Aliye ulûhiyet arz etmişlerdir. Bu arz ediş, Allah Resulünün hadisinde geçen
‘YA ALİ SEN KARDEŞİM İSA’YA BENZEYECEKSİN NASIL Kİ ONA ULÛHİYET ARZ ETTİKLERİ GİBİ SANADA ÜLUHİYET(İLAHLIK-ALLAHLIK) ARZ EDECEKLERDİR’
sözü ile tehlike çizgisini işaret buyurmuşlardır. Nesilden Alevi olanlar ise haşimi soyundan Hz. Ali ve Hz. Fatıma ya kan bağı ile bağlananlardır. Diğer Haşim i Soy ları’da bundan nasiplenir.
HUKUKEN VE DİNEN VASİYET YOKSA MAL MİRASCININ-DIR HÜKMÜNE RAĞMEN;Esas acı olan bir zamanlar Seyitlik altın çağını yaşadığından, o,dönemlerde Seyitlerden vergi alınmaz yeşil sarık bağlanır söz ve imtiyaz sahibi olurlardı.
Bu ayrıcalık halk arasında BAĞDAT SEYİTLERİ olarak adlandırılan gurubun doğmasına sebep oldu.
Bu nedenle soy ağacı ve şecere hırsızlığı meşhurlaştı. Bazı kimseler Ehlibeyt soy şeceresini çalarak kendilerinmiş gibi düzenlediler. Bunada MANEVİ EVLAT VEYA YOL OĞLU gibi dinsel fetva buldular.
Bunların şimdiki uzantılarını bilmek için davranışlarını incelemek yeterli. Fiziksel DNA lar (boy bos yüz) belli diyeceğim bir Alman ırkı ile arsında fark var. Davranış olarak ta: ‘aslı kerim olan ecdadının huyunu taşır’. Davranışları soylarına ışık tutar. hal ve tavır koyma yönünden diğer insanlardan farklıdır.bu farklılık her konuda kendini gösterir’..‘bu nedenle bizler nesilden alevi olduğumuzdan gönülden olanlar gibi değişme şansımız yok’..?
Dayı bey; Şia ile sünnilik arasındaki farkın önemlilerinden, ;
1-imanın şartında hayır Allahtan şer şeytandan farklılığı ile imamet ve cihat şartı vardır.İmamet İbrahim Peygamberle başlar kıyamete kadar sürecektir.
bir diğer farkı
2-kadirihum olayı ile veda hutbesindeki Allah Rasulünün ’ size iki emeanet bırakıyorum biri ehlibeytim diğeri kuranı kerimdir’ sözünü ehli beytle sünnetim kelimesinin yer değişmesidir.
.
imam ehlibeytten olmak zorundadır.
3-Ezanlarimizda "Ali Allah’ın dostudur"anlaminda "eşhedü enne veliyyullah"
deriz koyde niye demiyoruz.dersen Ümmeti muhammedi fesada vermemek için ,bize tabi olan cemaatin cogunluğu sunni olduğundan onlarla ortak bir noktada buluşüp fitneye sebep olmamak için.
4.Sünnilerde içtihat kapısı şiada ise imamet şartı vardır.
5-İbadetimiz ise:
1- insanın kendine,
2-insanın insana,
3-insanın hakka şeklinde olmaktadır.
hepsisinde ise cihat şarttır.
a--cihat
1-nefisle cihat
2- dünya ile cihat
3-zalimle cihat (mazlumun yanında olup zulme başkaldırmak)
İnsanı ayaklı kuran olarak biliriz.Allahın tecelliyatgağıdır. ALLAH ile aramızdaki ibadetsel ilişki;
1- Naz,
2-niyaz
3- namaz
0lup, hakka ulaşma vesileleridir.
1-namaz dinin direği,
2-naz aşkın aptesti,
3-niyazsa kulluğun vuslatıdır.
İnsan Yüzü kutsal olup fatihayı şeriftir..Cem, Semah ve sohbetler zikir ve tavaf yüz yüzelik olup, bir makam gönüllenmesidir.
Hakka olan ibadet kuranda yazılan gibidir. Toruna yakışan baba mirası olan Kurana herkesten çok saygı gösterip yaşanıp anlaşılması için özveri ile İslam bayrağını Hz Mehdiye kadar taşıma şerefine erişmesidir. Hayır ALLAHTAN, şer şeytandan olup;
Namazın şartlarından olan HADESTEN TAHARET ise;
Iki kısımdır
1 gözle görülen maddi pislik
2 -Fiziksel KUL hakkı
Yani;
Aklı, gönlü ,sevgi ve aşk yönüyle huzura erdirerek, miraca çıkış vaziyetine getirmektir.
Özellikle her namaza durmadan önce kendini ,KUL HAKKI (Go,Gıybet,Miras ,Alacak,Verecek,Mihir ) yönünden helallik alma,
Helallik alamıyorsa; Fırsat vermesi için ,üzerinde olan kul hakkını
"ödeme niyetini" dili ve gönlü ile Allah’a belirtmesi lazımdır
ve bu haktan dolayı Allah’tan özür dileyip tövbe etmesi .
MUHARREM AYI İSE AŞURE AYI DEĞİL MATEM AYIMIZDIR.
İşte böyle yeğen, yolumuz Alevilikle Sünnilik arasıdır. Barışçıl bir inancın sahibiyiz.Onun için bize SÜNNİ ALEVİLER Denirdi.
(diyen dayı bey bir su içtikten sonra anlatmaya devam eder)
Dayı Bey:
-
Türkiye de Çukur ovaya Gelip,Ceyhan’ın Erenler,Osmaniye’nin Selimiye Kadirlinin Reşadiye(Sumbast(tomastlılar)) Ve Mecidiye Köylerini Kurmuşuz..DAYI BEY;bu köylerin tarihcesi hakkında farklı farklı hikayeler vardır.dini ve fiziki geliş sebpleri ayrı ayrı kurgulanmış ve srasıyla şöyledir.;der ve kesin olmamakla birlikte diye anlatır;
REŞADİYE KÖyü: azarbaycanın’ın Karabağ kasabasının Başaratlı ve Tumaşlı köylerinde beylikler halinde uzun yıllardan beri yaşarlardı. Bu beylikler çok zenginlerdi. Her hanenin 40-50 ye yakın davar koyun ve sığırları vardı. Ruslarla arasının açılması ile bu beyliklerden 6 kişi eşir düşmüştü. Bu esirleri Sibiryaya götürmüşlerdi..İsteklerini kabul etmeleri durumunda esirleri serbest bırakmışlar. Esirler köylerine döndüklerinde Osmanlı devletine kaçmaya karar vermişlerdi. Bu sırada Osmanlı Devleti Balkanlar’la savaş halinde idi. Mahmut beyin başkanlığında 90 haneli bu beylik 1908 yıllarında Aras nehrini geçerek İran a iltica etmişlerdi. Fakat tekrar Osmanlı devletine dönmek zorunda kalınca Sultan Hamit bu beyliği bir kısmını Malatyaya bir kısmını da Ceyhan nehrinin kenarına Abilisli köyüne yerleştirilmiştir. Birazını ise Hemite civarındaki Papak köyüne yerleştirilmiştir. Buraya yerleştirilen bu papaklar ise bu köyü şimdiki adıyla kurmuştur.
Köyleri Mahmut Bey inanç liderleriyle birlikte bu şekilde yerleştirildikten sonra Rusya ya giderek oradaki diğer köyleri ve beylikleri de Anavatana getirmek istiyordu. Fakat Rus kazakları buna izin vermiyordu. Bu teşebbüşünde dolayı Mahmut bey tutuklandı. Tumaşlı köyü ve Şerefli beyliği nin ileri gelenleri adamları toplayıp silahlandırarak Mahmut beyin bulunduğu Post karakolunu basarlar. Orada bulunan kazakları öldürürler. Mahmut beyin kendişinin kurtaran silahlı adamlarla birkaç ay eşkiyalık yaptıktan sonra 60 hane daha olarak Aras ırmağını geçtikten sonra İran ın Hoy şehrine gelirler. Burada İranlılar bu inşanları adeta soyarlar. Mahmut Bey tekrar Rusya’ya gidip oradaki 160 haneyi daha alarak aras nehrini geçmek istedi fakat kış mevsimi olup nehir taşkın olduğundan dolayı 30 hane sulara kapılar ölmüşlerdir.
Mahmut Bey kalan hanelerle Oşmanlı devletine sığınır. Van’a Van dan da Tatucın a oradanda Diyarbakır a geçerler. Diyarbakır dan sonrada Elazığ şehrine geçerler Malatya ya geldiklerinde ise Padişah Sultan Hamit tahttan indirilmiş yerine Sultan Reşit gelmiştir. Sultan Reşit bu beyliği 60 haneyi Toka ta 80 haneyi Adıyaman a 10 haneyi Malatya ya ve kalanını işe Adana ili Kadirli çevresine göndermiştir. Kaymakam ise bu haneleri şimdiki Reşadiye yani Papaklar köyünün olduğu yere yerleştirdiler. Bu Türk aşireti kuzu derisinden yapılmış olan ve papak adı verilen kalpak giydiklerinden kalpak adına izafeten Papaklar denmiştir.Karapapak ,Düz papak, karapapak ve terekeme diye dinsel inançlarına ve soylarına göre isim almışlardır. Şonradan köyün adı padişahın adı olan Reşitten ilham alınarak Reşadiye adını almıştır.
ERENLER-VAĞADİLİ,ABİDİYE (PAPAK) ile Selimiye ve Mecidiye cahan gırağı papağın tarih ve göçleri birbirinin hikayesinin aynıdır.Abidiye -Vagadili ve Erenler diye anılan atalarının kurt yada kuzu derisinden özel yaptırarak giydikleri tahminen bir kilo ile beş kilo arasında değişen şapka yerine kullanılan kalpak yada papak kasketinden dolayı papak ismini alan hemşerilerimiz Erenler (Papak) köyü halkı ise Azerbeyca’na bağlı Karabağ’dan 1900 lü yıllarda gelmiştir. Köy halkının daha Önce (1320)-1904 tarihinde Karabağ özerk bölgesi Gence ili Vagadi-Tezekend köyünde yaşarlarken Rus Çarlığından Osmanlı devletine şartlı olarak geçiş izni alırlar.26 aile, 40 kağnı ile Erivan (Ermenistan) üzerinden Aras nehri üzerindeki Malkara köprüsünü, Alican gümrük kapısını geçerek Çili hudut karakolun’da Osmanlı Devletine teslim olurlar. Iğdır’dan Ağrı Dağı arasından geçerek Doğubeyazıt’a uğramadan, Taşlıça’ya oradan da Ağrı’ya geçerler. İlk göç yılı kışını 1904 yılında Mirzehan’da geçirirler. Daha sonra Muş-Malazgirt-Bostankaya köyüne yerleşirler. Erzurum, Kars ve Ağrı illerinin Rus işgaline uğraması sonucu, burada yaşayan aileler (1331)-1915 tarihinde göç ederek Sivas Tutmaç köyüne yerleşmişlerdir. Tutmaç köyü’ndekilerin yarısı akrabalarının bir kısmını orada bırakarak, Adana Ceyhan’daki Erenler (Papak) Köyü’ne yerleşmişlerdir. Ceyhan’a 8 km mesafede Ceyhan’ın doğusunda Papak Köyü’ne yerleşenlerin bir bölümü, Adana’nın aşırı sıcak olmasından dolayı, tekrar Sivas’a dönmüşlerdir.Köy ilk yerleşim yeri olarak şu an ki Ceyhan’ın bulunduğu yere kurulmuştur. Burada aşırı sivrisinek ve sıcak havadan bunalan köy önde gelenlerin buradan 8 km ileride rakım olarak ta biraz yüksek ve esintisi olan şimdiki mevcut köyün bulunduğu yere yerleşilmiştir. Köyün ilk ismi papak’tır. Köyün kurulduğu yerde daha önceden birkaç kabile yerleşmiş olup bu kabileler çeşitli hastalıklardan ölmüş yok olmuştur. Papak halkı buraya yerleştiğinde komşu köy halkı tarafından nasıl olsa bunlarda bir hastalığa yakalanır ölürler diye düşüncesiyle, kabilenin yerleşmesine tepki göstermemişlerdir. Zamanla kimsenin ölmediğini görünce burada oturan halka bunlar “Ermiş” demeye başlanmışlar ve komşu köy halkı arasında “Erenler”e gidiyorum söylemleri başlayınca köyün adı Erenler Köyü olarak değiştirilmiştir. Köyün ilk resmi adı Abidler yurdu anlamına gelen Abidiye’dir. Ancak, birçok yerde olduğu gibi köyün adı 1960 ihtilalinden sonra Erenler olarak değiştirilmiştir. Papak şimdiki adıyla Erenler köyü, 50 hane 300 nüfusa sahip, gelir kaynakları tarım ve hayvancılığa dayalı Ceyhan’ın rakımı yüksek yazları serin bir köyüdür.
SELİMİYE VE MECİDİYEDE AYNI GEÇMİŞE SAHİP AYNI TARİHLERDE 500 HANE OLARAK KISIM KISIM GELMİŞLERDİR.Reşadiyenin bİr mahallesi sünni olup,diğer mahalleler Anadolu Aleviliği özelliğini orta asya ile birleştirip sürdürürken diğer papak köyleri Alevi gelenekli sünnidir.;Aleviliğin bazı kültürel değerlerini almışlardır
Diyen dayı bey devamla;
Malatya,Amasya ,Tokat ,Sivas ve Konyada benzeri isimli köyler ve aile uzantılarımız mevcuttur.Diyarbakır da soy imsizi aldığımız hacı karamanın amcası veya babası olan Aziz oğlu AHMET ÇELEBİ nin türbesi DİYARBAKIRDA HÜSREV PAŞA Cami avlusundadır. .Abdusselam Çelebi Salih ÇELEBİ İLE daha önce gelen,reşadiye köyüne hemşerilerinin kokusuna yerleşir.
Ancak,Kadirlinin Reşadiye köyünde irşat için yerleştiğinde köyden bazıları aynı soya mensup akrabalardan AZARBAYCANDKİ HACIVELİ EFENDİ ÇELEBİNİN OĞULLARINDAN Amasya’daki Seyit Niğari veya diğer ismi ile Mir Hamza ve çocuklarının dedelik ,şıklık veya üstatlığını kabul ederek Reşadiye köyüne davet edip ona biat edince;Reşadiyelileri İKİ TARAFLI AKRABA OLAN EMMİZADELERİ VE DAYIZADELERİNİN torunu olan Seyyid Niğari evlatlarına bırakıp aile içi sürtüşmelere neden olmamak için Çelebi dedem,akraba arsında dini çekişme olmasın diye Mecidiye köyüne kendisine tabi olanlarla kalkıp yerleşiyor.Salih çelebinin mezarı Reşşadiyededir.AŞIK SEFER O MEZARDA babasının GECELEREDE IŞIK YANDIĞINI ANLATIRDI.SEYYİD çelebinin mezarı ise ENDEL Koçyurdundadır.Abdusselam ÇELEBİ DEDEM Kara uşağı kızı olan eşi Peri (HANIM)Ölünce imam nikahı ile Ceyhanın Erenler (VAĞDİLİ) köyünden Hayransa (Hayrulnisa) isimli hali vakti iyi bir kadınla evlenir kadın elini obasını bırakıp gelmez dede ara sıra beş on günlüğüne eşinin olduğu köye gider,eşinde misafir olur. İrşatlarda bulunur. Daha sonra eski eşi Perinin akrabalarından Medine isimli biri ile resmi nikâhla evlenir. .ilk eşi periden bir kızı olmuştur. Başkada çocuğu olmaz. Büyüklerimiz derdi ki :; ‘insanlar ne bizim dediğimizi yaparlar ne dediğimizden çıkarlar.’ deyip Dayı bey , Çelebi Dedenin bir inanç hoşgörüsünü aktardı:
Büyük dost Kayseriye bağlı Sarız ilçesinden merhum Dede Cafer Efendi köyümüze geldi. Tunceli Dersimden göç edip, köyümüzde ikamet eden Kürt İsmayıl’ ın davetine icabet etmişti. Evine geldi merhum İsmayıl’ın namaza başladığını duyunca:
Sarızlı Cafer dede:
-İsmayıl, İsmayıl ardında namaz kıldığın imamı imtihan edeceğim.soruma cevap verirse yolunu unutmaman kaydıyla nazınla,niyazınla namazına devam edersin.imam soruma cevap veremez, kemalatınıda göremezsem camiye gitmeyeceksin tamammı.?
Merhum İsmail ağadan ses çıkmadı. Sukut terbiye gereği kabuldü. Boyun büküldü. Hükme rıza gösterildi. Merhum Cafer Efendi dede, Çelebi dedenin evine geldi. Selam verdi odasında Farsça mesneviden ‘körlerin’ kıssasını okuyordu.
Mesnevide yazılana göre, ‘Körler gramer ve hafızlık dersi alıyorlarmış.. Körün biri dersten sonra yolda giderken pislik çukuruna düşmüş. Pislik çukuruna düşen kör’ü görenler kurtarmak istemiş. kurtarmak isteyenlerin gücü kuvveti yerinde imiş.ama grameri ve mahreci uygun olmadığından Pislikten kurtarmaya müsaade etmemişler.sebebi ise kendilerinden olmayışları imiş.. Bir kaç kişinin bu nedenle yardım talebi red edilmiş.. En son kendilerinden biri, bir gramer ustası ve kıraat alimi gelmiş. Onunda gözleri körmüş. Bir belagat üslubu ile:
—ya Eba Ömer sen pislik içindesi izin ver yardım edeyim.
Demiş. Pislik kuyusundaki kör kendinden olduğunu anladığı kişiye yardım elini uzatmış. Ancak oda güçsüz olduğundan kurtaramamış. pislik kuyusuna ikisi birden yeniden düşmüş.. Yardımı kabul edilmeyen Bir başka gönül ehli bu olayı görmüş.:
-. İçinde bulunduğu pisliği görmez sesten kurtarıcı cinsi belirler Allah size hidayet versin’.
‘Demiş.’.
Cafer dede bu sohbetin bitiminden sonra çelebi dedenin yanındakilerin dağıldığını görünce çelebi dede ile Kucaklaşır sarılırlar. Ziyaret sebebini soran çelebi dedeye
Sarızlı Cafer dede:
---efendi kurban malum bizim İsmayıl namaza başlamış ben ona imamına bir soru soracağımı bilir ise namazına devam edeceğini söyledim. alımmayasın. Gönül koymayasın. Yol erkânı bunu gerektirir. (Demiş ve Sorusunu sormuş)
Sarızlı Cafer dede:
-Hz. Peygamber miraca çıktığında Allah’ı nasıl gördü ne konuştu.?
Çelebi dede kızmıştır ama kızdığını belli etmemiştir. Hiddetle yerinden kalkıp oturdukları odadaki bir adam boyundaki boy aynasını yerinden alıp, Cafer dedenin önünde tutarak yarım saat kadar seyrettirmiştir. Hiç bir söz söylemeden aynayı yerine koymuştur. Süleyman çelebinin dini törenlerde okunan mevlüdünde:
‘Zatıma mirat(ayna)edindim zatını// Bile yazdım adın ile adımı’
sözünün sessiz tekrarı yaşanmıştır. Görenler duyanlar bir şey anlamamıştır. Büyüklerin sözü hal iledir. Haller ne demiş bilen olmamıştır. Ama iki dost sessiz sözsüz anlaşmışlar. Veda edip huzurdan ayrılan Cafer dede:
—İsmayıl imam bizden. Hakikat tanda marifettdende haberi var. tersi olsa idi üzülecektim (der)
Dayı bunları anlatırken:
—ak akı, kara karayı, yeşil yeşili bilir. Devlet bu renkleri içinde barındıran insanı kâmilleri barışa görevlendirse hiçbir zaman kavga olmaz.( dedi.). Anılardan kurtulan şinasinin dayısı kaldığı yerden anlatmaya başladı.
.-Osmanlının son dönemleri Rusya da güçler el değiştirmişti.
Ermenistan devletinin yeşermesi için,Müslüman Türklerin göçe zorlanması lazımdır.
planlar yapılır.adım adım ermeni hayalinin maşalık görevi Ruslarca yüklenilir.Gerçi; Müslüman yerel güçler, cemaatler: yer, yer örgütlenip çeteleşerek gerilla türü savaşlar veriyorlardı. Bu esnada Rus yetkilileri içlerinde bizim akrabalarında bir kısmının uzaktan destekçisi olduğu cemaat lerden birine yakınlık göstererek yanına çekmeyi başardı.Ve onlara dedi ki.:
----------- Müslüman sizin gibi olur, temiz, dürüst çağdaş, laik, ılımlı, uyumlu, mükemmel ve münevver insanlarsınız. Sizlerle işbirliği yapmak istiyoruz. Size bağlı okullardan, kurslardan tekke ve zaviyeden yetişen öğrencilere icazet ve belge verelim... Sizlerde halkınızın haklarını koruyarak, beraberce yaşama hoşgörüsünü destekleyeceksiniz. Karşılığında her türlü yetkiniz ve söz sahipliğiniz olacak,
( Dayı bey derinden soluyarak, bana bir soru yöneltti’):
---------altının düşmanı nedir bilirmisin,
Şinasi:
--------pastır herhalde
Dayı bey:
-------değildir
--------asittir
---------Değildir
Dayı bey
-----oğul Mevlana Hazretlerine göre altının düşmanı sarı renktir. Bizce de öyle
-----nasıl yani.,?
Dayı bey
-----çoğu zaman kalpazanlar, dolandırıcılar sarı renge boyadıkları altın şeklindeki nesneleri altın diye yuttururlar. Sarraf değilsen renge aldanır sın. Gördün mü her şeyin düşmanı kendi rengi ve cinsidir. Tıpkı ‘kekliği keklikle avladıkları’ gibi. Hatta Rahmetli Atatürk’e bir keklik hediye ederler, Ata:,
-------- Bu sevimli hayvan ne işe yarar
Hediye götürenler:,
------- Bir ağaç dalına ya da çalıya bağlarsın. Güzel, güzel öter. Onun ötüşüne hemcinsleri, diğer keklikler gelir. Avcılarda avlar.
(Atanın kaşları çatılmıştı.)
—Hemcinsine, ırkına ihanet eder öylemi
(Kekliği hediye edenler korkmuştur)
----paşam ……hayvan işte
Paşa:,
-----hayvanda olsa ırkına ihanet edenin yanımda işi yok… Alın bunu götürün..
( Dayı bey: Atatürk le Keklik kuşu, altın ve sarı renk bağlantılıların ı anlatıp, devam etti)
Dayı bey:
Rus yetkililerle anlaşan yetkili grup::, Türk ve İslami cemaatler adına pazarlıklar yapıp fetvalar vererek ‘Emaneti sizden ve ehil olan sahibine veriniz’, hadisiyle ‘Allah ‘a, Resulüne ve sizden olan başınızdaki amir ve emirlere itaat edin’ Ayet mealindeki ‘SİZDEN’ kelimesini hesaba katmayıp göz ardı ederek diğer Müslümanların mücadele güçlerini yok etmişlerdir. Belki de iyi niyetlidirler.’niyetin iyisini mezar, atın iyisini pazar bilir’. Yani oğul senin gibi, düşünen senin gibi inanan ve senden olanların ehil olanlarına itaat edilir. unutma…! Ata baba hemşerileri bunu unutmuş. Anlayacağın oğul hemcinslerine sarı renk olup Rusya ya karşı ılımlı sevecen olmuşlar. Hem cinslerine de keklikleşmişler.’
İşte bu Rus zulmünün arttığı yıllardır. Deden Abdüsselam çelebinin öğrenciliğinin bitme dönemidir. İcazet (belge, diplamo)alması gerekmektedir. Rus imtihan heyeti gelir. Komisyon başkanının yanında eşi’de vardır. Uygun lisanla selamlarını verirler. Erkeklere hoş geldin diyen idare, öğretmen ve öğrenciler. Komisyon başkanının eşinin elini sıkmazlar. Mamanın(hanımın) eli havada kalır. Hoş bulduk diyemez. Hemen çelebi dedem ileriye atılır, bayanı utandırmamak için mamaya:
---------hoş geldiniz diyerek elini sıkar, tokalaşırlar. Ama Mama öfkelenmiştir. Eşini bir kenara çeker
-----------kesinlikle gerici ve yobaz lara belge diplamo vermeyecek sin önce bir kadına nasıl davranacaklar onu öğrensinler sonra icazet ve belge almayı hak etsinler ..
Mamanın tehdidine boyun eğen Rus yetkili eğitim komisyonu başkanı mamanın elini sıkan Abdüsselam dedemden başkasına icazet, belge(diplamo)vermezler. Okulu terk ederken yaşlı Rus eğitim yetkilisi vicdan yarasını tamir etmek için. Aslında yapılanlarıda hoş görmediğinden, okul yetkilisine mamanın duymaz tarafından fısıltıyla:
-------siz hiç tuvalete gitmezmisiniz (başka bir rivayette,-siz köpeğe el vurmazsınız şeklindedir.)
Yetkili
—gitmemek olurmu efendim (el vurmamak olurmu)
Rus yetkili
—tuvaletten sonra kıçınızı yıkamazımsınız.(köpeğe el vurduktan sonra elinizi yıkamazımsınız.)
Okul yetkilisi:
--------- tabii ki yıkarız
Rus yetkili
------Benim eşim yıkadığınız pislik olsa idi. siz onun elini sıksa idinizde sonra sabunla elinizi temizleseydiniz de bana bu adaletsizliği yaptırmasaydınız .(bir daha tekrar eder)-keşke tokalaşıp sonrada elinizi sabunlasaydınız da bana bu adaletsizliği yaptırmasaydınız..(yapılan imtihan zulmüne üzüntüsünü böyle belirtmiştir.)El becerisi görgü imtihanında bir pirinç pilavı pişirtilip kendi kendine servis yaptırılıp, yemesi istenir.denilenler yapılır.tek bir pirinç tanesi dökülmemiştir.aferin alır.
Bu ve benzeri olaylar devam eder gider. Rusya nın desteğini alan, Mevlana diliyle ‘sarı renkli gurup’ beş on yıl rahat eder, Bu süre içerisinde diğer gruplara karşı bir üstünlük elde etmiştir. Halkın güvenini kazanmıştır. Rus güçlerine direnen diğer Müslüman güçlere verilen halk desteği, Rusya destekçisi ve müttefiki cemaat tarafından verilen Fetvalarla halkın bu desteği bitirilmiştir.
Günler ayları,aylar yılları kovalar asimile harekatları, devrimler adı altında boyut değiştirerek atlarımızın karşısına çıkar.Asimile olmakta direnen halkımıza güçlerini toplayan Ruslardan yeni bir yaptırım antlaşmaları dayatılır.. Beklenen olur. Rusya güçleri yeni şartlarla gelirler. Ve ilk sözleri:
------------Müslüman ın akı, karası olmaz. Ilımlısı, ılım sızı’da olmaz..Sizin hocalarınıza göre:, İnsan ya Müslüman dır ya kafir yada münafıktır.Zaman hepinizin aynı olduğunu göstermiştir.Kamplardaki çocuklarınız hariç bir adım bile ilerlemediniz. Bundan sonra eski yumuşaklığımız yok haklarınız kısıtlanacak.Size tanınan ayrıcalıklar kaldırılacaktır.Bizlere karışacaksınız., Kız alıp vereceğiz,. Ana dilinizle değil Rusça konuşacaksınız. Rus kanunlarına muhalefet edilmeyecek. Edenler acımasızca cezalandırılacaklardır.
Bizim çelebilerinde Kerbeladan bu yana toplumlara önderlik yapıp bağımsızlık harekatı başlatmasınlar diye; kesilip biçildiklerinden erkek nesli pek azdır. Asılıp, kesilmeyenler ise tarafsızlığı tercih ettikleri için Sessiz kalmışlardır. Sessiz kalmaları cemaatleri’de, Rusları’da korkutmuştur. Korkmaları Çelebiler soy yönünden Seyyid olmaları sebebi ile Şiadaki İmanın şartlarından olan İMAMET şartı, üstü örtülen İslamdaki CİHAT şartı ile birleşip bir ayaklanma başlatırda, halk bunları destekler sanmalarındandır. Bu sebeple, bizimkilerde sıkışır. Eski Rus müttefiki yeni tövbekar cemaatle yol arkadaşı olarak göçe, hicrete karar verirler..
Aşiret toplanır karar verilmiştir göç başlar, bahada ağır, yükte hafif ne varsa alınır yola düşülür. Kiminin anası kalır kızı gelir kiminin babası gelir oğlu kalır. Bölünmüş ailelerin binlercesi gözyaşlarıyla yola düşerler vatansızlık hasretlik dilde ağıtlaşır
Kara bağda talan var
Göçü uca salan var
Çek kervancı kervanın
Gözü yolda kalan var
Jandarma ve subaylara tenekelerle altın rüşvet vererek Aras nehrine gelirler. Nehir taşkındır. Suları azgındır. Lakin geçilmesi lazımdır. Aras nehri geçilirken her zaman tüm ekmek yemeye alışmış bir çocuk uykudan uyanır
---------ana ekmek isterem.
Anası ekmeği böler ve dörtte birini verir.
Çocuk:,
------Ben yarım ekmek istemem
‘ deyip bağırtıyı basan çocuk, rüşvet almayan diğer yetkilileri ve görevlileri uyandırınca bir yaylı m ateşi başlar. Binlerce kalpaklı telef olur. (diyen dayım)
---------- Siz, siz olun çocuğunuza kanaati yani azla yetinmeyi öğretin. O, çocuk bağırmasaydı onca can ölmezdi. (Der ve davam eder)
Sudan kurtulanlar arsında Hz Zeynel Abidin torunu ,Abdullah Hüseyni soyundan seyit Niğari hısımlarından hacı Karaman sulbünden, Alevilerin dedesi Sünnilerin babası ocak sahibi Abdüsselam ÇELEBİ’DE vardır. Gün ışımıştır Aras nehrine bakan Abdüsselam Çelebi, Fransızca, Farsça ve Rusça bilir. Aynı zamanda şair gönüllüdür. Sığır pisliğinden yapılan ve adına tezek denilen ve yakıt olarak kullanılan nenemin tabiriyle ‘kuyruklu(inek) dağın madeni ‘şey yani Pok parçası’ Aras nehrinin üzerinde yüzerek gitmektedir. Bunu gören çelebi dede:
‘ Kül başına ay Aras
Üstünce tezek akar’
(yazıklar olsun sana ey aras bok kurularını üstünde yüzdürüyorsunda şerefli delikanlıları ve insanları boğuyorsun)
Burada Dedesinin sözüne dikkat çeken şinasinin dayısı. :
--------- Bak oğul. Siyaset Aras a benzer tezekler(pislikler) yüzer gider, Can gibi delikanlılar boğulur. Dikkat adesen Siyasetin Arasında. Boğulmuyasan ,diyerek siyaseti arasa benzet miştir.mal pisliği olan tezek yüzüyor yüzme bilmeyen delikanlılar boğuluyor yani siyasette de dürüst insanlar yok olurken temizleri tenzih ederim, pisliklerin yüzebileceğine işaret buyuruyor. (deyip devam etti)
Hava soğuk Erzurum a gelinmiştir. Çor çocuk üşümektedir. Bir gönüllü bulurlar yakacak isteyip getireceklerdir, Giden gönüllü tezeği bilmemektedir ama görmüştür lisan farkı olduğundan bir türlü anlatamamaktadır neden sonra meramını işaret ederek anlatır tezek sahibi ise veremeyeceğini söyler. Eli boş çelebi babanın yanına dönen gönüllü olanları anlatınca.,Çelebi dede :;
‘ Pok(pislik) nedir ki tarif
Edesin/ Vermeyeler üzül esin/
Altın üstün tezeksen(pislik)
Ele bilersen Kerbelada susan’
Diyerek gönüllüyü teselli etmiştir. Bir sürü meşakkatle Adana ya gelinmiştir. Adana da (bir rivayete göre de Kadirli ilçesinde)Yahudi bir kasabın et kesmesine karşı çıkması sebebiyle nezarete atılır ve Çelebi Dede:
----------Yahu erenler Müslüman biri olmazsa ehli kitabın kestiği yenir ama hepiniz Müslümansınız..? Ben bunların kestiğini yesem niye yurdumdan yuvamdan olaydım. der.
Tahliyesinden sonra çukur ovanın, İLBEYOĞLUNUN deyimiyle;
‘ Çukurova yanar, yanar od olur
Her sineği bir alıcı kurt olur’
İvazına, sineğine razı olarak bataklık ve ormanlık alanına yani şimdiki yerimiz olan Mecidiye (Papak) köyüne yerleşirler. Devlet üç köy öteden Karabacak köyü mevkiinden tapulu muhacir tarlası verir vermesine de yerli halk muhacir tarlalarına göz diktiğinden daha içeriye göçe zorlarlar.. Devletin verdiği tapularsa zaman aşımından başkalarının eline geçer, itiraz ettik adaletin süreci malum. Bu şartlar altında gelen dedem ve dini lideri bulunduğu topluluk şimdiki adı ile Mecidiye (Papak) köyüne yerleşir.
Şinasi:
----- Yahu dayı üyeliği unuttun (diyecek olur. )
Dayı bey
-------şimdi geldim yeğen (der ve devam eder.)
Malumun daha önce hatırlayacağın gibi bizler Ali soyundan olmamız sebebiyle çelebi dedem bizim aşiretin Alevilerinin dedesi yine aşiretin Sünnilerinin ise tarikat babalığını, şeyhliğini Normal insanlarında ocaklığını yapıyordu. Ocak olduğundan insanlar himmet ve şifa için sürekli geliyorlardı. Köyümüzde birkaç çeşit ırk ve inanç olduğundan sürtüşmelerde vardı.
1939–45 li yıllardır. Geçim zordur. kimse tarlasının vergisini verememektedir.. Birbirine kin güdenler hasımlarına tarla yazdırarak vergisini ödeyemeyip hapis yatsın diye tapu devirlerini habersizce yapıyorlardı. Geçim zor olduğundan halktan para pul almamasına rağmen gelen hediyeler Abdüsselam dedemi halkın kıskanmasına yetiyordu. bir defasında evimize sohbete Elazığ dan Musa i kazım efendinin vekili kadiri şeyhi zilfo baba gelmişti. Köylüler ihbar etmişler cumhuriyeti yıkacak diye iki ihtiyarın sırtına ciltli çuvallarla kitapları yükleyerek en yakın yerdeki kösreli karakoluna götürürler zilfo baba Abdüsselam dedeme,
Zilfo baba:
---------- vakit geldi bizi asacaklar der.
Çelebi Dede:
----------------merklanmıyasan zilfo üç gün tutar bırakırlar. Daha asılacak kadar makamımız büyümedi (der).
Gerçektende üç gün sonra bırakırlar. Oysa o akşam seyit Niğari yâd edilir Hacı Karaman hatırlanır Ve Hz. Hüseyin için:
KERBELA AĞIDI
Ged Ali Ekber oğul
Allah’a tapşırdım seni
Nijede Hançer oğul
Allah’a tapşırdım seni
Ekberim Askerim
Ged anan ölsün oğul
Ekberim Askerim
Allah’a tapşırdım seni
Ehli kin durur,her Kebairi
Belki görürler,mah Cemalin
Rahmi Kaferi Leşker eylesin
Allah’a tapşırdım seni
Ekberim Askerim
Ged anan ölsün oğul
Ekberim Askerim
Allah’a tapşırdım seni’
Ardına:AKRABAMIZ OLUP; HACI KARAMNDAN OLMA ,SEYYİD MUHAMMED ÇEEBİNİN OĞLU, SEYYİD HACI VELİ ÇELEBİNİN OĞULLARINDAN; Karbağdan gelip amasyaya yerleşen,MEZHEP KAVAGASINI ÖNLEYEN;
’
Ne aleviyem ne sünni
müslimanam müslüman’
dörtlüğünün SAHİBİ; Şirvanlı olarak bilinen Mir HAMZA Seyyid Niğariden
Ey Muâvîler ümmeti v’ey düşmen-i Muhammedî
Siz küfrânî biz şükrânî siz bir taraf biz bir taraf
Sizler tuğyânî milleti vü bizler Muhammed ümmeti
Siz Mervânî biz Kur’ânî siz bir taraf biz bir taraf
Siz Mervânî-i cehennemî vü biz Muhammed-i cennetî
Siz şeytânî biz Rahmânî siz bir taraf biz bir taraf
Siz Muâvîler askeri biz Haydarîler leşkeri
Siz kahrânî biz lutfânî siz bir taraf biz bir taraf
Siz Yezidî siz pelîdî biz Hüseynî biz şehîdî
Siz butlânî biz hakkânî siz bir taraf biz bir taraf
Sizler düşmen-i Mustafâ vü biz bende-i Âl-i Abâ
Siz hasmânî biz Rahmânî siz bir taraf biz bir taraf
Siz kâtil-i âl-i Zehrâ biz mâtem-dâr-ı Mustafâ
Siz Şimrânî biz hüznânî siz bir taraf biz bir taraf
Siz Haccâcî siz leccâcı biz Kanberî vü peygamberî
Siz nefsânî biz rûhânî siz bir taraf biz bir taraf
Siz şeytânî biz rahmânî zıdd-ender-zıddız-hâsıl
Siz zulmânî biz nûrânî siz bir taraf biz bir taraf
‘ Ey maviler ümmeti
Gelin Allah diyelim
Siz bir taraf, biz bir taraf
Gelin Allah diyelim’
Devamla sadi şirazinin bir şiirini;
‘Senem’a Senin Cemalin
Keşefetdüca Değilmi
Habiba Senin Kemalin
Belagal Vüla Değilmi
İki Zülfin Her Biri
Okunur Berati Velleyli
Birisi Yasini Müseffa
Birisi Taha Değilmi
İki Kaşların Arası
Şeb Kadrik Kabe Kavseyn
Biri Kafı Kulhüvallah
Biri Kul Kefa Değilmi
İki Gözün Nurundan
Halk Oldu Cümle Alem
Biri Nun Vel Kalem
Biri Vedduha Değilmi
İki Leblerin Dibinden
Akar Abı Havzı Kevser
Birisi Nebati Sekker
Birisi Şifa Değilmi
İki Bergüzide İsmin
Senin Ey Habibi Rahman
Biri Ahmedi Muhammed
Biri Mustafa Değilmi
Bu Senin Yolunda Sadi
Seri Canı bil Feda Gıl
Ne Acep Sefası Varmış
Ne Güzel Ziya Değilmi. ’
Kasideleştirerek okumuşlardı. Moskof zulmünden kaçtıklarından yeni vatanlarını ve soydaşlarını seviyorlardı. Bu sevgiyle coşmuşlardı. Şükür babından İlahi dostun hilafet cilvesine ah edip, Kerbela için gözyaşı dökmüşlerdi. Bu tutuklamalar sürerken hakkın rahmeti bir dost yardımını müjdeler.
Şark mahkemeleri istiklal reisi Alisaib URSAVAŞ mebus olarak ilk meclise girdiğinde Abdüsselam ÇELEBİ nin eskinin ilim merkezi Horasan şehrinde beraberce tahsil yaptıkları Krabağlı aile dostları AĞAOĞLU soyadını alan hemşerileri de Anakarayla temas halindedir... O,yıllarda Çelebi hoca dini eğitim alırken Samet AĞAOĞLU nun babası mı yoksa yakınımı fen bilimler tahsili almıştır. Öylede olsa aynı mektebin öğrenci ve velileri olarak birbirlerini tanıma fırsatı olmuştur. Ayriyeten Kara bağda ailece tanışmaktadırlar. Tanışmanın ötesinde, çok uzaktan da akraba olduklarından bir hemşeri şinastlığı ile aile dostlarını arar. Ağaoğlu Abdüsselam Çelebinin Türkiye de izini kaybettiğinden hep aramıştır..Bu aramalar sırasında AĞAOĞLU ,mebus olan Alisaib URSAVAŞ ‘a sorar.Alisaib paşa doğu kökenli olmasına rağmen şark mahkemeleri istiklal reisliği görevini yapmıştır.doğulu hemcinslerini genç Türkiye cumhuriyetine ısındırma harekatındaki başarıları gözden kaçmamıştır. Bu nedenle Çukurova bölgesinde, Anavarza kalesinin güney ve güney doğu sınırlarını kapsayan Sumbas çayı ile Ceyhan nehri arasındaki tahminen 50.000 dönümlük arazi kendisine hediye edilmiştir. Bu hediye bir ödüldür. Sebebi ise şark mahkemesi reisliği görevidir. Hediye edilen yerde 66 hane Çerkez köyü vardır. Zorla veya ikna ile Çerkezler göçürülüp, oraya Alisaib bey çiftliğini kurmuştur. Bu çiftliğin sahibi Alisaib URSAVAŞ Adana mebusu olarak, AĞAOĞLU larından biriyle sohbet ederken, Baba AĞAOĞLU::
—Sizin oralarda Abdüsselam ÇELEBİ diye birinin olup olmadığını araştır. Bul ve ona sahip çık.
Diye emanet eder. Alisaib paşa dedeme sahip çıkar taki hocanın eniştesi ölüp kızı üç oğlan bir kızla dul kalıncaya kadar. Alisaib bey hocanın dillere destan güzellikteki kızı ile evlenmek isteyip, hoca kızını vermeyince destek azalır. Verilmeme sebebi yetimlere yabancı birinin bakamama endişesi ile kültür birliğinin olmayışı gösterilir.
Dayı Beyin, ziya paşanın deyimi ile‘zulmünen abad olanın ahiri berbat olur’sözü gereği Alisaib paşanın hikâyesinin sonunun ne olduğunu bitirmesine Şinasinin sabrı yetmedi.’dayısına:
— Alisaib paşayı boş ver’
’Deyip’, neslindeki Ali soyunu meraklanarak sordu.
Dayı Bey;Prof.Dr. Yaşar KALAFAT’ın araştırmalarından aşağıdaki bilgileri aktardı;
ÇELEBİLER;Cebrail, Aras sahilinde, Hudafer Kapısı’nın yanında oldukça büyük bir kasabadır. Celebiler de denilen bu topluluktan Cebrail ve çevresinde yaklaşık 20.000 civarında bir nüfusu vardır. Bu yörenin toplam nüfusu 70-80.000 kadardır. Bu yöre şimdi tamamen Ermenilerin elindedir. Çelebilerin bu merkezi Türkistan ve Türkiye’den gelen Karamanlar’ın kutsal ocağıdır. Halkı Müslüman-Alevidir.Akkoyunlardandırlar. Bunların torunlarından birisi olan Hacı Kasım Çelebi Baba’yı ve eşi Fatma Ana’yı halkı kutsallaştırmıştır. Halkın bunlarla anlattıkları efsaneler ve halk arasında
yaşayan inanca göre Meral gibi yabanî hayvanlar Ocak’ın sağına kadar gelir Pir’e sokulurmuş. Pir’in etrafında Pir’in hikmeti ile canlı âlem, bitki, insan, alemi sulh içinde yaşarlarmış. Bu ocak şifa ocağı olup buraya gelen hastalar şifa bulurlar ve dertli gelenler dertsiz ayrılırlar.Buraya zincire vurulu gelen hastalar tedavi olurlar ve güle oynaya giderler. Hacı Karaman diye bilinen, ağaç bir kütüktür. Bu kütük bir kabrin üzerindedir. Etrafında siyah taşlar vardır.Bu taşlar 7-8 metrelik bir hisar oluştururlar. Bu mıntıkadan geçen atlı veya piyade herkes bu makamın etrafında 3 defa dolaşırlar. Burası çeşitli dilekler için ziyaret edilir. Çocuğu olmayanlar, erkek çocuğu olmayanlar, çocuğu yaşamayanlar, sıla yolu bekleyenler, ticari ve zirai işleri yolunda gitmeyenler, sevdalık çekenler buraya adak adarlar. Oraya mıh çakar ve mum yandırırlar. "Mıh çahmak" ve "mum yandırmak" bir adak şeklidir. Oradan tutya "toprak"alırlar. Bu "kutsal toprak"tır. Bu topraktan bir çimdik(tutam) yerler. Arzusunu, dileğini söyleyen ziyaretçi adağı "nezir"i makama bırakır. Daha sonra niyet sahibi ziyaretçi şahıs,Hacı Karaman neslinin kutsal adamlarının kabirlerini ziyaret ederler. Bu neviden kutsal 10-15 kadar kabir vardır. Ziyaretçi ziyaret ettiği her kabir taşını öper ve başını taşa koyar daha sonra Hacı Kasım Celebi Baba’nın torunun torunu olan Ali’nin kabrini ziyaret eder. Ali’nin içtiği sudan artan, artığı bütün köy içmek için yarışırdı.Simdi aynı aileden Kasım Çelebi, Aliyan Nağı Çelebi, Aliyan Tağı, Müstakim ve
onların evlatları inanç ve geleneği sürdürüyor. Bunlar Ali’nin kızkardeşinin (bacısının)
çocuklarıdır. Ali amcasının kızı sure ile evlenmiş, çocukları olmayınca ayrılmıştır.
Hacı Kasım Çelebi Baba’nın Ali’inin kızkardeşinin çocukları tarafından sürdürülen bu
inanç geleneğine mensup ve taraftar olanlara "Çelebiler" denilmektedir. Bu tanıma Prof. Dr M.A. Kaşgarlığı’nın ilgili çalışması ve Bektaşiliğin iç bölünmesi itibariyle aldığı isimler itibariyle aşinayız.
Çelebiliğin tanımına dair bilgi alırken onun Şiiliğin kısmen dışında ancak Şiiliğin
varyantı olduğu şeklinde malumatlar edindik. Çelebilerin çok ihtişamlı Nevruz geçirdiklerini Nevruz münasebeti ile "şahlık" kurduklarını, bunun üç gün sürdüğünü, 3 gün zarfında köyü şahlık idare ettiğini öğrendik.Çelebilik bir statüdür ve çelebilik babadan oğula geçer. Bir babanın bir kaç erkek
çocuğu olursa bunların hepsi çelebidir. Çelebi, (Allah’ın tecelli ettiği insan) veya Allah’ın nuru konmuş insan demektir. Çelebinin kız evlâdı da Çelebi’dir. Ali Çelebi’nin hanımı Şura da Çelebi idi Ali Çelebi aynı zamanda müzisyendi. Çelebiler müziği çok sever ve ustaca icra ederler.Semah merakları vardır. (İyi semah yaparlar) Mart aylarındaki semahları daha ziyade cemaat ile yapılır. Serik, Havuzlu, Dok, Dumas gibi köyler Çelebi Türkmenlerin etkisinde olan köylerdir.Çelebilerin Azeri Türkleri arasında prestijleri daha ziyade Sünnî inançlılar arasındadır.Sünnîlerden daha fazla saygı ve itibar görürler. Yöredeki efendiler köyünde itibarları kısmen sınırlıdır. Zira bu köyde "Sünnî Ocağı" vardır.
K.N. Veliyev’e göre, Çelebilerin Anadolu Bektaşiliğinin bir kolu olan Çelebilerle ilgisi
vardır. Çelebilerin Azerbaycan’daki diğer adları Alevilerdir. Bunlarda; "taş öpmek", "mum yandırmak", "çaput bağlamak" çok yaygındır. Bunlar, Ali Allahilere karşıdırlar. Bunlar Ali Allahileri dinsiz kabul ederler.Çelebiler’in Kubatlı ve Zengilan’da itibar ve taraftarları var. Çelebi’nin kız evlâdı da Çelebidir. Çelebiler kızlarını Sünnî inançlı Müslümanlara pek vermezler. Çelebiler de onlardan pek kız alarak evlilik yapmazlar. Çelebiler’in Sünnîlere ve Şiilere yaklaşımları farklı
değildir, aynıdır. Çelebiler dini akitlerinin hepsini yaparlar. Namaz kılar ve oruç tutarlar.
Teseddürleri pek yoktur. Yaşmak vururlar. (Yaşmaklanırlar, yaşmak bağlarlar) Yarı göçebe bir toplumdurlar.Çelebiler de "Kara Cemaat", "Kara Budun" gibi tabirler, Sünnî veya Şii olan kadını tanımlamak için kullanılır. Çelebi aile hayatına Çelebi olmayan bir gelin, bir fert girmiş ise,bu şekilde tanıtılır. Çelebilerde önemli olan belirleyici rolü oynayan atadır. Bir Çelebi bayan Çelebi olmayan bir erkek ile evlenir ise Çelebilik özelliğini yeni nesillere aktaramaz.
Azerbaycan’ın Çelebi Türklerinde bu özellik, Irak’ın Kekai ve Navullı Türkmenlerini
hatırlatıyor. Kara Çadır, Kara Budur, Dedem Korkut mekanın cennet olsun. Buradaki anlamı ile kara iyeye çağırım yapıyor.
Çelebiler’de toplum içerisinde otoriteyi temsil eden unvan "Baba"dır. En yaşlı Baba, en
itibarlı olandır. Çelebiler’de alkollü içki içilmez, içen kimse cezalandırılır. Dini kurallara
uymayan Çelebi’ye verilen ceza toplumun nazarında itibarını, saygınlığını yitirmiş olmasıdır.
Çelebiler’de Baba’nın gelirini "Nezir ve Niyaz" temin eder. Baba çalışmaz. Baba çok mal da yapmaz. Zengin de olmaz. Çok mal ve zenginlik "Benlik Duygusu"nu azdırır. Övünmeye yol açar. Beylik duygusunun aşırısı haramdır. Mülkün sahibi Allah’tır. Benlik-Beylik şirke götürü Çelebi Babasının görevleri, erkek çocuklarının sünnetine, çocuklara ad konulmasında, gençlerin imam nikahlarında halkın ihtilaflarının çözümünde bulunmaktır. Baba, kanın kesilmesinde (kan davasının önlenip barışın sağlanılmasında) "Krş.M. Tezcan, Kab Davası ;Ankara 1981" felaketi önler, şifa dağıtır ve nasihat yapar. Neziri bölmek, yardımı dağıtmak,sözünün dinlenilmesi gibi yetkileri vardır.
Çelebiler almak isterlerse, Sünnî ve Şii aileler Çelebilere memnuniyetle kız verirler.
Hacı Karamanları, Ermeniler de ziyaret eder ve ihtiram gösterirler.
Yazımızın bu bölümü masamızı onurlandıran Sarı Aşık (Aşık Abdullah)dan iki
dörtlükle kapatalım.
"Aşık Karamanlı’dır
Üzün Karamanlı’dır
Yahşinin Tanasından
Yine kar amanlıdır
Ben Aşık tersine goy
Ter teni Tesine goy
Yahşinin gıblesine
Aşığının tersine koy.
(YAŞAR GALAFAT BEYİN AYNI KONUDAKİ ŞU ARŞTIRMASIDA KÜLTÜREL BİR GERÇEK DİYEN DAYI BEY BİLGİ SUNMAYA DEVAM EDER) -
(Yaşar Kalafat(1/1)Adnan Menderes:KARAMANLILAR – ÇELEBİLER)
Çelebiler, Anadolu inanç aleminde Bektaşilerin ve Mevleviler birer konu olarak bilinir. Çelebiler konusunda Prof. Dr. M.A. Kaşgarlı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Uygarlığını incelerken bilgi vermektedir.[1] Kaşgarlı Çelebi kelimesinin hangi toplumlarda ne şekilde geçtiğine dair bilgi verdikten sonra Alman Araştırmacı Marr’ın bu kelimenin XIV. Yy.da Selçuklu Türklerinde geçtiğine dair görüşüne nakletmektedir. Bu sözcüğün idol – ikona anlamına geldiğini ifade etmektedir. Marr’a göre ise tanrı anlamına gelen Çeleb kelimesi Kafkasya kökenlidir. Aynı zamanda kutsal ve soylu demektir. Bu toplumdaki çeşitli soylu kesimler arasında muzisyenlerde vardı.
Çelebiler ile ilgili bizim ilk gözlemimiz Kamil Nerimanoğlu Veliyev’den naklen derlediğimiz bilgilerle oldu.[2] Çelebiler veya Karamanlıların Azerbaycan’da en yoğun Cebrail’di. Burası Aras Nehri ile Hudafer Kapısı arasındaki bölgedir. Halen Ermeni işgali altında olan bu bölgenin nüfusu 70-80.000 iken bu miktarın 20.000’i Çelebi olarak bilinirdi. Yöre halkı Alevi ve Akkoyunlu Türkmenleri olarak bilinmek ve burası “Türkiye ve Türkistandan gelen Karamanlıların Ocağı” olarak bilinir. Ocağın hikmeti ve farklı islamı mezheplerden halk gibi Ermenilerde inanır itibar ederler. Hacı Kasım Çelebi baba ve Fatma Ana Karamanlı diye bilinen bu aileden gelmektedir. Anadolu’daki Geyikli Babalar gibi Karamanlı Ocağının da Meral –Geyik Efsaneleri vardır. Burası Şifa Ocağı olarak bilinirken Kasım Çelebi Baba’nın hikmetleri çevrede anlatılır.
Hacı kasım Çelebi Baba Ocağı üzerinde bir kütüğün bulunduğu bir mezar ve siyah taşlarla çevrili bir surdan ibarettir. Çevreden işgalden evvel geçen atlı ve yaya herkez bu mezarın etrafında 3 defa dönermiş. Burası her türlü dilek için ziyaret edilirdi. Ziyaretçiler dilekleri için burada mum yakar ve buraya çivi çakarlar. Oradan alınan topraktan bir tutam yenilirdi.
Dilekler söylenildikten sonra getirilen adak araya bırakılırdı. Bu mekanda kutsal olduğu kabul edilen 10-15 mezar daha ziyaret edilirdi. Ziyaretçiler mezar taşını öper. Hacı Kasım Çelebi Baba’nın torunun torunu olan Ali’nin mezarı ziyaret edilir. Onun içtiği sudan artan kısmı içmek için halk yarışırdı. Ocak Çelebiler tarafından varlığını halen Bakü’de sürdürürken Çelebilerin kutsal yetenek itibariyle Çelebidirler. Buradaki anlamı ise Çelebi, Allah’ın tecelli ettiği insan veya Allah’ın nuru konmuş insan demektir.
Ali Çelebi aynı zamanda muzisyendi. Çelebiler muziği çok severler ve ustaca icra ederler. Semah merakları vardır. Her yıl Mart aylarında yaptıkları semahlar cemaat ile birlikte olur. Serik, Havuzlu, Dok, Dumas gibi köyler Çelebi Türkmenlerin etkisindeki köylerdi. Çelebilerin Azerbaycan Türkleri arasındaki prestiji daha ziyade sunni inançlı müslüman kesimdedir.
K.N. Veliyev’e göre Çelebilerin Anadolu Bektaşiliğinin bir kolu olan Çelebilerle bir bağlantısı olmuştur. Bunlar Ali Allahilere karşıdır. Onları dinsiz kabul ederler. Çelebiler namaz, oruç, hac gibi dini akaidelerinin hepsini yaparlar. Şiilere ve Sunnilere aynı derecede yakınlık gösterirler. Bunlar genelde yarı göçebe bir toplum idiler. Çelebi bir aile çelebi olmayan kesimi “Kara Cemaat” “Kara Budun” olarak tanımlar. Çelebi bir kimse hayatını bir Çelebi ile paylaşır. Aileye giren ve Çelebi olmayan kadın kara cemaat olarak tanımlanırdı. Çelebi ailesinde belirleyici rolü oynayan erkektir, babadır. Çelebi toplumunda babalık makamı itibarı otoriteyi temsil eder. Çelebilerde alkollü içki içilmez, içen kimse cezalandırılır. Dini vecibelere uymayan Çelebi toplum nazarında itibarını yitirir. Çelebilerde Baba’nın gelirini nezirler niyazlar temin eder. Baba başka bir işte çalışmaz. Para ve mal biriktirerek zengin de olmaz. Çok malın benlik duygusunu azdıracağına inanılır. Benlik duygusunun aşırısı kişiyi azdırır haramdır. Mülkün gerçek sahibi Allah’dır.
Çelebi Babası’nın görevleri, erkek çocukların sünnetine, çocuklara ad verilmesine imam nikahlanmalarına ihtilafların çözümüne mazaret etmektedir. Kan davalarının önünü alır, şifa ve nasihat dağıtır, nezirleri paylaştırır.[3]
Biz 12 Ocak 2003 tarihinde Bakü’de Ali ve Şirvan Karamanların evine gittik. Burası Hacı Karaman Ocağı idi. Ali Karaman’ın ifadesine göre “Soyumuz Ali Çelebidir. Azerbaycan’a 1500’li yıllarda Diyarbakır’dan gelmiştir. Halen Diyarbakırda akrabamız yok ama Adana ve Tokat’da akrabalarımız var. Hacı Elimağ’ı (Ennağı) Besim Ağa beyimdir. Ocağımızın büyüklerindendir. Biz Azerbaycan’da Cebrail Rayonu’nda yerleşmişiz. Bir kısmımız Şirvan bölgesinde Ağdaş ve Seki bölgesinde yer tutmuştur. Onlarda Çelebiler olarak bilinirler. Onlarla tanışıklığımız yoktur. Azerbaycan’da bizden gelen geniş bir Çelebi nesli vardır. Azerbaycan din hadimlerine Seyid denilirken bize nedense Çelebiler denir. Bizim ilk pirimiz Hacı Karamandır. 15.yy.’da yaşamıştır. Hacı Karamanın asıl adı Ahmet Çelebi idi. Ahmet Çelebi’nin Mustafa ve Muhammed isimli iki oğlu olmuştur. Muhammed kolundan Maksut Çelebi, Veli Çelebi ve Hüseyin Çelebi doğmuştur. Hüseyin Çelebi’nin oğlu Büyükal Çelebi, onun oğlu Abdulkasım Çelebi yolunda devam etmiştir. Abdulkasım Çelebi bizim dedemiz onun oğlu Ali Çelebi’nin kızı Fatma Çelebi bizim anamızdır. Abdulkasım Çelebi’nin mezarının bulunduğu Cebrail şimdi Ermenilerin işgalindedir. Bu ocağa şu veya bu köyün bağlı olduğu söylenilemez. Buraya Ahıska Türkleri Gürcistan’dan gelirlerdi. Özbekistan’dan ziyarete gelenler olurdu. Her bölgeden gelenler olurdu. Gubatlı’dan, Cebrail’den, Fuzuli’den, Ağdam’dan gelirlerdi. Karamanlı Ocağı, Azerbaycan’da tanınmış ünlü bir ocaktır. Bu ocağın bütün dertlere şifa olduğuna inanılır, çocuğu olmayanlar delirenler bu ocağa şifa için gelirlerdi. Bu ocak daima ziyarete açıktır. Sadece Cuma günleri gelinmez. Cuma günleri evliyanın hapsinin mahkemeye gittikleri inancı vardır. Daha ziyade pazartesi günleri ziyaret edilir. Ziyarete gelenler koç ve dana gibi kurban getirirlerdi. Kurbanlar burada kesilirler burada birgün kalındığı olurdu. Bakü’ye gelmiş Çelebiler olarak Ocağı biz 5 kardeş temsil ediyoruz. Şifa vermle itibariyle inşallah şifa verme gücü vardır. Halkımız hepimize hürmet ederler. Cemaatımız evlatlarımızı da ocaklı sayar, ocaklılık neslimizle birlikte devam eder.
Ocaklılar arasında yetki hiyerarşisinin belirlenmesi pek uygun düşmez. Benden büyük iki ağabeyim var. Ablam Ramiz’in eşi bizim ağbirçeğimizdir. Çelebi Ocağı konusunda Elsahip Muallim Azizağa 8Ezzağa) Muallim eserler yazdılar. Halen birkaç tane de hazırlanmaktadır. Türkiye’den Abdullah bey bu ocağı incelemek üzere gelmiştir. Ocağımız Şii değil, Sunnidir. Dedemizin zamanında Cebrail’de aslında Sünni-Şii meselesi ortadan kalkmıştı. Dedemiz biraz daha yaşasaydı, bu konu tamamen ortadan kalkacaktı. O, (Ne Sunniyem Ne Şii, Müslüman Müslüman) diyordu.
Bize verilen bilgiye göre Karamanlı Ocağı’nın mensupları yani Kamanlı – Çelebilerin vücutlarının bir yerinde muhakkak “kara bir hal” vardır. Karamanlı bir hanım Karamanlı olmayan bir kimse ile evlenmesi halinde o hal, doğacak çocuklarda da olmaktadır. Bakü’de Karamanlı Ocağından halkın yaptığı her talep Cebrail’deki Hacı Karaman Ocağında olduğu gibi yerine getirildiğine inanılmaktadır.
Bakü Kaçkınlar Mahallesi’nde ziyaret ettiğimiz Ali Çelebinin evinde, ocağa dair yapılmış Telfur Çelebi’nin “Ziyeratkahda Yuhu, Bakü,2001” Elisahip Eroğlu’nun “Yehya Çelebi Hagg Dünyamızın Işığı, Bakü, 2002” Aziz Ağa’nın “Haggın Çoraşları Bakü, 2001” isimli eserlerini görme imkanımız oldu. Bize Elisahip Eroğlu’na ait olan ile Abuzer Abuzerov (Karamanlı eli Çelebi, Bakü 1998) nın eserlerini hediye ettiler. Bunlardan birinci kitapta; dua ve hitap şekilleri, Hz. Ali Aşkı, Çelebi şıh gibi dini mevkiler, Nakşibendilik hakkında bilgiler, Yahya Çelebiye dair geniş malumat, mucizeler, Muaviyeye lanet, Şıh Efendi ve Sunni –Şiilik hakkındaki görüşleri, hikmetli sözleri, seceresi, okunmamış taş kitabeler ve konu ile başka yazarlara ait makaleler yer almıştır. İkinci kitap’ta ise, Hacı Kasım ve Nesli’nin tarihine, mucizeler, hikmetli sözlerine, seyahatlerindeki anılarına dair bilgiler vardır.
Biz Ali Çelebi’nin Yeni Yaşamak Mahalı olarak bilinen Kaçkınlar semtindeki evinde bağlanmış adak bezi, adak kurban yeri ve tavaf olayına şahit olmadık. Burası ziyaret günü olması itibariyle çok kalabalıktı ve ziyaretçilere ikram vardı. Cebrail’deki Ocak’da adak yeri kurban kesme yeri, gibi yerlerin olduğu Meralların sütlerinin sağ olması ve boynuzlarının değişmek için buraya geldikleri ifade edildi. Büyük kabul salonunda resmini çektiğimiz posterler arasında imamların resimleri ve ocağın büyükleri vardı. Ali Çelebi’yi ise gayet iyi kullandığı tanburu ise resimledik. Özel bir sehpanın üzerinde ..........ait çizme, papuç ve eldiven vardı. Çizmenin 1677 yılında Macit Hacı karamanoğlu Mehmet Çelebi diktirmiştir. Hacı Karaman ilkin küçük Hacı Karaman’da (Cebrail’de) yerleşmiş sonradan Çelebiler kendisine gelmişlerdir. Burası Ahmetli olarak bilinmekteydi. Cebrail’deki kutsal kabul edilmiş mezarlar arasında bir peygambere ait mezarın da bulunduğu ifade edilmektedir. Hacı Karaman’ın diğer ismi veya lakabı Hızır’dır. Ali Sahip Eroğlu’nun verdiği bilgiye göre Hızır özellikleri gösterdiğine inanılmaktadır. Buradaki mescid, Muhammed Ibn’i merhum Hızır Hacı Karaman tarafından yaptırılmıştır. Sarı Aşık, Agabelim, Hacı Karaman Hudaferin Köprüsü çevresindeki Şıhlar Üryan hıdır çağdaştırlar. Bunların Şahı Hacı Karaman’dır. Bunlar 16.yy. Samı ile 17.yy. ın başlarında yaşamışlardır. Büyük Şıh Hah Ali Çelebi’yi (babaları) ve Şıh Hacı Kasım Çelebiyi Ruslar tutuklamak istemişler, halkın isyan edebileceğinden korkulduğu için vazgeçmişlerdir. Halk hala “Hacı Karaman Hakkı için” diye ant içmektedir. Karamanlı’ya izafeten “Kara İmanlı” diye kitap yazanlar olmuştur. bir tespite göre Aziz Hacı Karaman’ın babası Efendi Çelebi’nin mezarı Diyarbakır’dadır. Karamanlı veya Çelebilerin Semah’da okudukları zikr metine “Karamanlı Mevlanası” denilmektedir.
Yaşar KALAFAT
DİPNOTLAR
[1] Prof.Dr. M.Aktok Kaşgarlı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Uygarlığına Giriş, Ankara 1984, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Tarihi İnanç Yapısı” Türk Dünyası Araştırmaları, Şubat 1986, sh. 39-74
[2] Yaşar Kalafat Güney Kafkasya, Ankara 2000 sh. 121-225
[3] Y.Kalafat a.g.e 121-125
Dayı Bey Dr. Yaşar KALAFAT’IN araştırma yazınını karşılaştırma yapsın diye Şinasi ye aktardıktan sonra devamla;
-Oğlum Yaşar KALAFAT hocanın gözünden kaçan bir şey var oda,.birincisi ziyaret edilen kütük değil hacı karaman babanın mezarı ikincisi;Bizlerin Ali soyundan olmamız sebebi ile gerek Emev’i zulmü, gerekse tarikat adabı gereği irşat için sürgün yada işaret edilen memleketlerde mecburi ikamet etmeye zorlanmışız.Kara bağa gelişimizde manevi işaret üzerine oradaki Türkmenleri irşat içindir.farklı oluşumuzda, ocaklığın ve çelebiliği icra edişimiz ne Sünni ne alevi seyitler gibi düşünmeyerek orta bir yol çizmelerinden dolayı farklı bir İslami yorumdan kaynaklanmasındandır.
-Bizler sünniliğe biraz daha yaklaşmışız.olmazsa olmazımız
Allahı sıfatların uygun bir bilmek,
peygambere
Ahiret gününek
Kurana ve kuranda emredilene
ve imametin gerekliliğine inamkatır.
SEMAH VE CEM TÖRENLERİMİZİSE; SÜLAYMANCILARIN SOHPETİ,KADİRİLERİN ZİKRİ,
RUFAİNİNŞİŞ BÜRHANI,NAKŞİLERİN RABITASI GİBİDİR; SEVGİDEN MEYDANA GELEN TAŞKINLIKTAN İNŞAALLAH SORGU SUAL GÖRMEYİZ.
Yeğen, Biz Çelebiler ana tarafından Karaman oğlu İkinci Mehmet beyin annesine baba tarafımız ise şöyle
(diyerek) soy şeceresini anlattı.:
—1-Hz.Seyyid Abdullah Hüseyni(Hz. Alinin Torunu Zeynel Abidin’in Torunlarından .)
2- Hz. Seyyid Şeyh Melik Muhammed . (oğlu)
3- Hz. Seyyid Şeyh Muhammed.(AZİZ) (oğlu)
4- Hz. Seyyid Şeyh Ahmet Çelebi ., Azizoğlu Ahmet çelebi) (oğlu)
5- Hz. Seyyid Şeyh Hacı Karaman (oğlu)
6- Hz. Seyyid Muhammed Çelebi (oğlu)
7- Hz. Seyyid Veli Çelebi (oğlu)
8- Hz .Seyyid Abdurrahim Çelebi (oğlu)
9- Hz. Seyyid Hacı Veli Çelebi(oğlu)
10- Hz. Seyyid Muhammed Çelebi (oğulları)
11- Hz. Seyyid -Hacı Abdüsselam (efendi)Çelebi ,
11-a-İbrahim çelebi,
11-b-Hz. Seyyid Yahya Çelebi (Yahya Çelebi nin eşi Niğar Çelebi NİĞAR ÇELEBİ nin babası Ahmet çelebi anası ŞEHRİBAN HATUNDUR)
11-c--Abdurrahim Çelebi(Abdurrahim Çelebinin kızları;
a-Raziye celebi
b-Güher çelebi,Güherden olma Hayriye çelebi (Hayiryenin kızı güher, güherin oğlu hüdaverdi ,kızı bahar ve zarifedir)
(Haci Veli Çelebinin torunlarindan ;Hacı Çelebi Güher Abdurrahim Çelebinin kızı Güher Çelebiyle evlenir ondan kızı "Hayri"hayriye çelebi dogar ,kocası ölünce Rusyadan dul olarak gelir, burda yeniden evlenir bu eşinden çocugu olmaz.Bu eşi kara Hocanin (Cafer çelebinin)babasıdır.
"Tokat -zilede"’kadirli reşadiye’’
b-Raziye Çelebi;RAZİZE Çelebi ,Raziye çelebiden olma Molla kurban Halit elitekin dedesi "Çelebiler Tokat -zilede" ,
12- Hz. Seyyid’e Hacer Çelebi.(Abduselam Çelebinin karauşağı Peri nüfus kayıtlarındaki ismi Hanımdan olan kızı, tek çocuğu)
(Diyen) Dayı bey dedesi Abdüsselam Çelebinin Memleketten Gelirken getirdiği Kardeş yetimlerinide şöylece sıraladı;;
A- Hz. Seyyid Yahya Çelebi vie eşi Niğar çelebiden (Abdusselam Çelebinin Kardeşi ,Mezarı Karabağda), (NİĞAR ÇELEBİYLE YAHYA ÇELEBİ ÖLDÜKTEN SONRA ABDUSSELAM ÇELEBİ EVLENMİŞTİR)
YAHYA ÇELEBİNİN ÇOCUKLARI;
A-Mürsel,( Hz. Seyyid Yahya Çelebinin Oğlu)
b –Seyyid Çelebi (Hz. Seyyid Yahya Çelebinin Oğlu)
c- Mehmet Çelebi (Hz. Seyyid Yahya Çelebinin Oğlu)
Dayı bey dedesi Abdusselam Çelebinin gelirken Karabağdan getirdiği;Kardeşi Yahya Çelebinin yetimlerinden
Mehmet Çelebiye Kızı Hacer Çelebiyi Vermiş, Ondan ;
1-Yahya,
2-Şemsettin,
3-Karaman
4- Raziye Olmuştur.
Raziye yi Seyyid Amcamızın Abdul Cabbar Ve Ökkeş İsimli İki Oğlundan Biri Olan Ökkeş’e Vermiştir.
Mehmet çelebi ile Hacer çelebiden olan Şemşedinin acıklı bir aşk hikayesi vardır.
Mehmet çelebi ile Hacer çelebiden olanlardan biride Şemşeddin çelebidir,. Şemseddin çelebinin acıklı bir aşk öyküsü vardır. Kara bağdan gelirken Çelebi dedenin bacısının oğlu Pürsefa Kara bağlı, Malatya ya yerleşmiştir.kunduracılık yapmaktadır zengindir.Malatya serin sulak yayla bir yerdir. Orda oğlu kızı olur. çukurovaya Efendi babanın yani dayısının yanına gezmeye gelir. Yanında yeni yetişen kızı Ayşe de vardır. Mutasıp uzun boylu yakışıklı ince dalan köy delikanlısı yeni yetme akraba kızı Ayşe yi görünce sevdalanır. Ayşe derde başka şey çıkmaz ağzından. araya dünürcüler düşer Malatya ile adana arasında yeni bir akrabalık köprüsü oluşur. ama kızın anasın gönlü yoktur.düğün yapılır evlenilir.ayşe gelin hamile kalır. Bu arada baba evini özlediğinden Malatya ya gider. yalnız Çukurova nın sıcağına alışamadığından damat beyi zorlayarak Malatya da yaşamaya mecbur etmek ister.bu arada Ayşe gelini kardeşi kemal bir sokak kavsında öldürülür. Acılı baba kızını yanında ister.izinli Malatya ya giden Ayşe gelini geri vermezler.şemseddin çelebi sevdiğinin peşine düşmek ister lakin amcası merhum Mürsel çelebi utan der burada bu kadar akraban varken bir kadının bilmem peşine düşüp gidecek misin ayıp sana deyince aşk kurura ve geleneklere yenilir. Herkes kendi yoluna gider.lakin sevda duman ,duman tüter .ne zaman bir Ayşeli türkü duysa gözyaşları yanağıyla dansederde kimsecikler bilmezdi.hamile Ayşe gelin Babası Pürsefa Karabağlı zenginde olduğundan başka biriyle Ayşe gelini evdendirler.ŞEMSEDİN ÇELEBİ İSE KARAUŞĞINDAN MEHTİ İSMAİL KARAERİN İLK HANIMINDAN OLAN KIZI ZABITA İLE EVLENİR.
Hz. Seyyid Hacı Veli Çelebi nin oğullarında mezarı azarbaycanda olan -Hacı Çelebi ie Güher den olma (Hayri)hayriye çelebidir.GÜHER HACI ÇELEBİ ÖLDÜKTEN SONRA DUL OLARAK GELDİĞİ TÜRKİYEDE ZİLEDEKİ AYNI ADI TAŞIYAN HACI ÇELEBİYLE EVLENİR ONDAN COÇUĞU OLMAZ.(Haci Veli Çelebinin torunlarindan ;Hacı Çelebi Güher Abdurrahim Çelebinin kızı Güher Çelebiyle evlenir ondan kızı "Hayri"hayriye çelebi dogar ,kocası ölünce Rusyadan dul olarak gelir, burda yeniden evlenir bu eşinden çocugu olmaz.bu eşi kara hocanin (Cafer çelebinin)babasıdır
Güherin kızı;Hayriye çelebi önce Salih çelebi ile evlenir, mezarı Reşadiyededir.Salih çelebi ölünce
Çelebi olmayan başka biriyle evlenir.Ondan bir kızı olur adına anasının adı olan GUHER ismini kor.daha sonra Seyyid çelebi ile evlenir.
(Deyip Devamla)
Hacı Karaman babanın, babası Aziz Oğlu Ahmet Çelebinin Diyarbakır da Hüsrev Paşa cami avlusundaki türbesinde olduğunu,diğer akrabalarından:
Eyüp, Sadi Ve Hacı Veli Efendi ile Yasin Ve Hafize Çelebilerin, Mir Sadi(mir sadinin torunu.)İsmayıl ve Akife ALİYEV ‘lerle ,AİLE BÜYÜĞÜ İMAME ŞAHLIK HANIM İLE Diğer Akrabaların Rusyada Kaldığını. Halen Rusya da Akife Ve Kasım Çelebinin yaşadığını. ayriyeten, Amasya’daki Şık Efendi olarak bilinen Mir Hamzanın SEYYİD HIZIR Hacı KARAMANIN torunu SEYYİD HACI VELİ EFENDİN TORUNLARINDAN,Mir Hamzanın Çelebi dedeyle aynı soydan olduğunu, Çelebi Dedesinden duyduğunu söyleyen Dayı bey bir ah çekti…..,
Mekke, Kufe, Diyarbakır, Azerbaycan Üzerinden Türkiye Güzergâhını Göç Yolu Olarak Belirledi. Malatyada Pürsefa Karabağlının, Tokat Zile’de Akrabaların Olduğunu. Soy isim olarak aldığımız dedemiz Hz.Seyyid Hacı KARAMAN’ın horasan erenlerinden olup o günkü ismi ile Kara Bağ civarlarında Hacı Karaman Baba Türbesi olduğunu da sözlerine ekledi.
Dayı bey Çelebi Dedeyi Şinasiye anlatmaya devam etti.: Aleviler ve sünniler arasında Ocakta manevi LİDERİ KEMALTI VARSA ,BAYAN OLAN TEK CEMAAT BİZİZ.Bizde kadın kutsal İSA MERYEMDEN ,EHLİ ABA EHLİBEYT FATIMADAN TÖRMİŞTİR. BU BİZİM İLKEMİZDİR. Deyip devamla;
— Rahmetli Çelebi Dede keramet sahibi idi. bütün virdi Allahı unutmamaktı. Lades çekişir gibi aklımda diyebilme sanatı idi. beş vakit değil 24 saat halk arasında hakla huzurda idi. eli işte gönlü Allah ile oynaşta idi. insanlara, doğaya hizmeti tabiri caizse enayiliği ibadet görür, ibadetleri ise şükür bilirdi. Dua ederken:
‘Ya Rabbi, muradım muradın ola, muradımda muradın ola. Ey kimsesizlerin kimsesi, muratları bize kolay kıl. Ey biz aciz kulların kimsesi’. Yarabbi bizlerin gönlüne birlik, dirlik ver. Elimize, dilime belimize sahip çıkabilme gücü ver. Ya Rabbi akraba imtihanından siyasetten, fitneden bizi koru. Ya Rabbi bizleri vatansız, imansız, onursuz bırakma. Ya Rabbi, açlıkla, zenginlikle siyasetle imtihan etme. Eder sende yar ve yardımcımız ol’ki: dostların yüz karası düşmanların maskarası olmayalım.’.
Salavat şekli ise:
‘Allahümmesalli
ALA Seyyidina Muhammedin
VE ALA Ali seyyidina muhammedin
VE ALA Alihi
VE ALA ehlihi
VE ALA ehlibeytihi
VE ALA eshabihi
VE ALA emcedihi
Ve Ala Haticetul kübra
Ve Ala Fatümetüzzehra
VE ALA HZ.İmam Ali ( R.A)
VE ALA Hz. İmam Hasan ( R.A)
VE ALA Hz. İmam Hüseyin ( R.A)
VE ALA . Hz.İmam Zeynel Abidin ( R.A)
VE ALA Hz. İmam Muhammed Bakır ( R.A)
VE ALA. Hz. İmam Caf er Sadık ( R.A)
VE ALA Hz. İmam Musai Kazım ( R.A)
VE ALA Hz.İmam Ali Rıza ( R.A)
VE ALA Hz.İmam Muhammed Taki ( R.A)
VE ALA Hz. İmam Ali Naki ( R.A)
VE ALA Hz. İmam Hasan Askeri ( R.A)
VE ALA Hz. İmam Muhammed Mehdi (R.A) Bİ ADETİ külli zerretin elfe elfe merre(h).
(yarabbi Muhammed Efendimize onun Hz. Âdeme ve Hz. İbrahim e,Hz. İbrahim den kendisine, dostlarına ve kendisinden kıyamete kadar gelecekYUKARIDA İSİMLERİ SAYILAN 12 İMAM VE nesline kainattaki tüm yaratılmışlar sayısınca ve kainattaki en ufak atom parcasına varıncaya kadar yaratılmış saysınca salat ve selam eyle).
Tövbe ediş şekli ve ise:
Estağfurullah el azame min külli gafletin ve min vesairizzunub’ ve etubu ileyh ve eselullahi velekümüttevfiik Vema tevfikı illallah rabbiyessir vela tuassir rabbi temmim bil hayr,ve yessirlena,Allımmehdina, la havle vela kuvvete illabillahil aliyyül aziim
(Yarabbi büyük ve küçük günahlar bellidir. Onlardan yapıtığım ve yapmağa temayül ettiklerimden özür diliyorum. Ancak görülmeyen bir günah şekli var ki oda gaflettir,bu gibi gaflet, tembellik ve hiç düşünemediğimiz aklımıza gelmeyen edep ve nezaketsizlik günahlarından sana sığınır özür dilerim,,,,,,,,,).dayı bey devam eder:
Dayı bey:
— Çelebi Dedenin Abdest aldığı ibriği çalındığında hırsızı ele vermemiş ama ibriğine günlerce ağlamıştır. Neden ağladığını soran dostuna:
—O,ibrik benim ayıp yerlerimi gördü. Eşyaların kendine mahsus gözü ve şahitliği dili vardır. Şimdi başka ibrik alacağım onlarda görecek ondan utanır ağlarım.
Diye hayâ ve utanma örneği sergilemişti. Buna benzer incelik ve Kerametleri çoktu. Anlatılanlara göre:
1930 ile 40 lı yıllarda ilmi ve dini sohbetlerle halkı aydınlatmaya çalışırdı. Bu sohbetlerden birine kenar köyden sohbete gelenler koyun güden bir çobana rastlar. Çoban nereye gittiklerini öğrenince de ‘bende geleyim diye ısrar eder’ çobanın bir şeyler öğrenme aşkına saygı gösteren yolcular onuda at arabasına alarak çelebi babanın sohbetine gelirler. Çelebi dede sohbet sırasında gelenlerden gözlerin bir süre kapanarak hayatlarının bir muhasebesi ni istemiştir. Bu herkesin kendi kendini denetimidir. Sonuçsa gizlidir. Diğerleri ile gözlerini yuman çoban:
—alabaş karabaş çök, alabaş karabaş koma
Diye bağırarak yerinden fırlar. Herkes şaşırmıştır. Efendi dede:
‘-basarat ha yana getti
Hanı gışırık sedası
Bele dilberi füsunkâr
Bele meclise gelmez
Gelse de sefa vermez
(kalp gözünü açmak isteyen nereye gitti/ Allah,Allah diye seslenin sesine ne oldu/ki alabaş karabaş dedi/ yar meclisine ihtiyaç duymayanın sözü başka olur/meclise gelse de uyum sağlamakta güçlük çeker)
Diye bir maniyi makamla okur. ve oradakilere keramet göstererek anlatır. Çoban dostumuz gözlerini yumunca sürüsüne kurt girdiğini görür. İtlerin adını o,yüzden çağırdı. Bunda utanılacak bir şey yok dervişin fikri ne ise zikri odur. Nasıl yaşarsanız öyle dirilirsiniz nasıl dirilirseniz öyle hesap verirsiniz. Dünyevi uğraşlarınızın kalbinize girmesine müsaade etmeyin. Onları ahiret sahilinin gemileri görün, gemi içine su alırsa batarsınız. Diyerek çobana iltifatlarda bulunmuştur.
Şinasinin dayısı çelebi dedenin Bir başka hatırasını ise, Avar Türklerinden Ceyhan’ın Dağıstan köyüne yerleşen, Hacı Bala Bey’in torunundan rahmetli Lutfiye Yılmaz ve eşi Osman Yılmaz çiftinden duyduğunu söyleyip onların ağzı ile anlatır:
‘-Doktorlardan derman bulamadığımız bir hastalık için, tedavi amaçlı bir hasta götürüyorduk Çelebi Dedeye. Bizimle beraber ziyaret amaçlı kalabalık bir akraba eş, dost gurubuda vardı yanımızda. Sekiz on tavuk kestik. Yolluk olarak hazırladık. Abdüsselam dedenin köyüne yaklaştığımızda, yük olmayak diye gölgelik bir yerde oturup yolluklarımızı, azıklarımızı yedik. Fazla, fazla olduğundan artanı hoca görmesin ayıp olur diye tüm, tüm attık. Kıtlık zamanı olduğundan yem yiyecek kıymetli idi. Elimizi yüzümüz ü yıkadık. İki saat sonra dedeye ulaştık. Dede, Hoş geldin izzet ikram faslından sonra dede latife yaparak:
---tavukları yemeden tüm, tüm niye attınız buraya getirseydiniz israf olmazdı.?
(diye yapılanları ve yenilenleri üstü kapalı anlattı) hem mahcup olduk hem güldük. Akabinde,
Çelebi Dede:
----------bu haber verdiğim olay sizi kandırmasın en büyük keramet temiz ve ahlaklı yaşayabilmektir. Yaşarken de insanlara faydalı olmaktır.
---------- En önemlisi helal, haram, birde şüpheli şeylerden kaçınmaktır.
----------Allahın dostları temessül yoluyla çeşitli yerlerde zuhur ederler.temessül mevcudatta caiz iken, Allah hakkında caiz değildir. Temessül: yansıma, görünme, bir varlığın kendi vucudunun aslını koruyarak başka bir şekilde ortaya çıkması görünmesi demektir.
Temessül, Tenasuh değildir. Allah hakkında temessül olunmaz.
DİYEN DAYI BEY;
ÇELEBİ DEDENİN BİR ANISINI NAKLEDER
Dostlarından biri, herhalde Nurpetli hoca olacak,
Ağa yemeğine davet edilmiştir. Kazancı şaibeli bu yemekten çok azda olsa yemiştir. Çelebi dedeye gelir.
‘dost’ der ‘aşkımı kaybettim kurudum bu nasıl oldu’.
çelebi dede. Bir parça ekmek verir.
‘Bunu ye miğden gusül boy abdesti alsın. Zira Seninde malunun oldugu üzere , helal lokma ibadet lezzetini ve Allah aşkını artırır’.der.
Diye sözünü noktaladı. Bir başka seferinde Reşadiye köyünden Kara Hoca Lakaplı Cafer Çelebi çok hiddetlendiği bir zaman, münakaşa ettiği birinin yüzüne tükürür. Sonra pişman olur. Çelebi Dedeye giderek:
—Efendi kurban. Ben hata ettim öfkelendim falanın yüzüne tükürdüm (deyince)
Efendi dede(çelebi Dede):
—islamda yüz kutsaldır, fatihanın ablemi Kuranın özeti besmelenin sırrıdır.
( deyip) bir beyit okur.:
—Elli davar yüz davar(keçi)
Karşıda elli de var yüz de var(metre cinsi veya sayı)
Öpülmeli ayak
Tükürülmeli yüz de var.
Diyerek Merhum kara hoca lakaplı Cafer hocayı insanların nezaket dâhilinde meşreplerine uygun biçimde sözle terbiyesine dikkat çekip,uygun görmüstur.
çelebi dedem zamanın kutupluk ve inancın barışcıl liderliğini başka deyişle hertarafı gördüğünden semah,cem,mevlevi kadiri,rufai tü kurupların zikir ve sopetlerine katılır birlik ve beraberliği sergilerdi.Bir defasındada Nakşi tarikatına mahsus olan bir hatmede öğrencileri ile hatme halkasına başkanlık ederek oturmuştur.hatme için gerekli olan küçük yuvarlak taşlar her zaman bir torbada muhafaza edilmektedir. O gün için taşlar kayıp olmuştur.kim aldı diye sorulunca salman isimli meczup bir müridin aldığı söylenir.salmanda o an için hatmededir. Çelebi dedem salmana sorar;
-taşları nenedin ay salman
Salman
I efendi gurban cahan suyuna attdım(ceyhan nehri tahinen 2 km lik mesafededir)
Efendi dedem
- salman daşı getir.
- Salman
- -efendi gurban getirdim..
- Daşlar sulu sulu Ceyhan nehrinden ALLAH’ın izni ile hatme yerine gelmiştir.
- Başka bir seferinde haç farizasını yerine getirirken tavaf sırasında kız Hacer çelebi elinde ekiz çocukla
- -bak dadaşı(baba anlamında)iki kızımız oldu ‘der’
- Çelebi dedem
- -ben buraya çocuk dilemeye gelmedim allhı dilemeye geldim kendinden kendini ve ummetin ahvalini istiyorum
diyerek elinin tersi ile itmiştir.yanındakilere çocukları olduğun ve öldüğünü bildirmiştir.
Yurda döndüğünde Osmaniye tren garında karşılanınca kızı hacer çelebi baba demeden
-biliyorum diyerek
keramet göstermiştir.(Diyen şinasinin dayı beyi kaldığı yerden Çelebi dedeyi anlatmaya devam eti.)
Alisaib paşa ya evlenecek insan çoktur. Askeri kimliğin yanında halk desteğini alabilmek için sivil bir evliliğe ihtiyaç duyar. Hoş böyle bir gerekceyede ihtiyaç yok zaten Hacer çelebide zamanının en güzellerinden biridir..daha sonra Hacer çelebi olan annemizi amcamız nikahına aldı diye çiftliğin özel karakolunda bir dayak faslı dolayısı ile iflah olmamıştır. Bu dayak ölümüne sebep olmuştur. İntizardan mı neden olduğu bilinmez rivayetler çoktur. Daha sonra Baş Komutan Atatürk le arası açılanan Alisaib URSAVAŞIN Ankara desteği biter.
.Samet AĞAOĞLU ailesinin hamili kartlık desteği gönül işine yenik düşmüştür. Bu sebeple Alisaib Paşanın desteği Abdüsselam dedeme azalmıştır. Geçim sıkıntısı çeken halkın kıskançlık şikâyetleri sürekli dedemin günü birlik tutuklanmalarına sebep oluyordu. Dedem Nakşîlerin, kadirilerin tarikat şeyhliğini, soy itibari ile Alevilerin Dedeliğini, Caferilerin İmamlığını, halkında dermansız dertleri için manevi doktorluk olan ocaklığını, yaparken merhum Süleyman Silistirevi talebelerinin de ilminden nasiplendiği için, bütün guruplarla aşinalığı vardı. Bu nedenle Dedeme yalvardım.
Şinasinin Dayı beyi:
----dedem, dedem ne olursun tekke ve zaviyeler kanunuyla tevhidi tedrisat kanuna muhalefet etme. Vazgeç. Bizlere de sana da yazık olacak. .Ocak’lıktan, şeyhlikten, dedelikten vazgeç. Namazını niyazını evde yap Allah görür,
( diye yalvarıyordu ama nafile )
Çelebi Dede:
--------ben dedeyim demiyorum millet geliyor istiyor bende himmet dağıtıyorum( diyerek vazgeçmiyordu. Bir ara hiddetlenerek.)
------------Men Kafkaslarda yemende bu memleketin kurtuluşunda sözümle özümle Gazinin yanında oldum. O,bilmiyor bilse bu zulme reva göstermez onun adına oyun eliyirler. Allah biler o yattığı yerde yapılanlara men bilirem ki üzüler. (Diyor ve vazgeçmiyordu.)
Dayı bey:
— Baktım ki olmayacak habersizce kazaya gittim rüştiyeden terk olduğumdan mezun olan arkadaşlarımdan X yönetimi ve başkanla görüştüm. Paranın para olduğu zaman 50 kuruş yardım yaparak x partisine üye oldum. Dedem kurtulacaktı. İnanıyordum. Zaten vatanını seven biriydi. Birleştiriciydi. Hoşgörülüydü. Yaptıklarından değil de sadece fırkaya kayıtlı olmadığından sıkıntıya düşüyordu.
— Ertesi gün köye geldiğimde dedemi malum suçtan içeri almışlardı köyümüzün karakoluna gittim durumu anlattım ilçeye haber ettiler. Durumu öğrenince dedemi serbest bıraktılar.
Bir jandarma diğerine:
-------- suçlu Cumhuriyet düşmanı niye komutan saldı
(deyince diğeri)
----- cumhuriyet düşmanı olsa X kuruluşuna elli kuruş yardım etmezdi .(dedi.)
Dayı bey:
--------- Çelebi Dedem serbest kalmıştı elli kuruştan habersiz görevini yapıyordu 50 kuruş herkesi mutlu etmiş şüpheleri dağıtmıştı.
Şinasi:
---------eee
Dyı bey:
---------- Selçuklu, Osmanlıyı, Osmanlı Türkiye Cumhuriyetini, Türkiye Cumhuriyeti ise demokrasinin gereği C.H.P partisini, C.H.P.si de D.P.yi şu günkü mevcut partilerse kimi etkiden kimi tepkiden siyasal torunlardır. Hal böyle olunca: XX partisinin anası da babası da xxx partisidir. Tek partili dönemden çok partili döneme geçileceği zaman. Bizlerde xx partisine üye olduk. Hatta D.P den delege de olduk. Muhacir tarlalarının tapulama işlemlerinde bir oyundur gidiyor. Herkes toprak derdindedir.. Derken 1950 yılın da seçim olur. xx partisi seçimi kazanır. Kazanmasına da, tarla yönünden mahkemelik olduğumuz teyze çocuklarımızla komşu köyden olan XXX Partisi il başkanının dostluğu bizi malum sağ partide yalnız bırakır. Muhacireten bizlere verilen tarlalar mahkeme dosyalarını incelersen görürsün, Tozlu köyü hudunda kandağın arası denen yerle, Karabacak köyü ile Boz kuyu köyü mevkii sınırları içerisindeki tarlalardı. Devlet verdi yerliler elimizden aldı. Mahkeme i Kübra’da alırız inşallah ‘ deyip, devam etti’. Bizde mahkemeye verdik vermesine de, Kazada davamıza, Tarla mahkememize girecek Avukat bulamadık. muhacireten verilmiş tarlalar yalancı şahitler dinletilerek elimizden alındı. İktidarın nimetine hürmeten şahit bile yoktu. Neticede delege bile olduğumuz sağ partiden ayrılarak sol partiye, eski yuvaya döndük. Anlayacağın insanın siyasi görüşlerini fikirleri değil çıkarları belirliyor. Zamanlada çıkarlar yerini alışkanlıklara, alışkanlıklar ideale dönüşüyor, ideallerse malum parti hastalığına dönüşüyor,
.(diyen şinasinin dayısı devamla)
Dyı bey:
-------- İşte böyle yeğen, X Partisine üyeliğimiz böyle başladı. ÇELEBİ Dedem öldü. Ölürken su ister su gelince içmez: Hz. Hüseynin Kerbela da Şehit edilirken söylediği zannedilen manidar sözü söyler:
‘Su istediğim mağa yamandı
Özce bahtım mağa düşmandı’.
—Zira her devrin bir siyaseti her siyasetin bir Kerbelası her Kerbelanın bir aziz şehidi vardır. Abdüsselam dede şahadet kelimesiyle dostuna kavuşur. Bu serüven bize alışkanlık çocuklara bağışıklık getirdi. Köydeki muhtarlık mücadelesi politikanın tuzu biberi oldu anlayacağın ya tezekleşeceksin ya boğulacaksın ya da 50 kuruşun olacak.
Diyen Dayı Bey hepimiz adına, Kara bağ, halkından, Hacı karaman Ocağından, Seyit niğari bucağından hatta tüm Azarbaycandan özür diliyordu. Nedeni ise,
Dayı bey:
- Azerbaycan diyarına,Kara bağ ellerine yolunuz düşerse dede ocağımız hürmetine, bizim için özür dileyin….?,Göç etmeye zorlanarak dengeleri bozduğumuz için inşallah Rabbim bizi af eder. Orda kalsa idik belkide dengeler bozulmayacaktı.vatan için ölmesini bilse idik Ermeniler katliam yaparak bizim yerlere yerleşmeyecekti. Neylersin kader.
- ( Diye teselli buluyordu.)
Şinasi Dayı beyi dinler. 1980 li yılarda Abdüsselam dedesi ile ilgili bir hatıra söyleşisi gözleride canlanır..:
‘
1980 yılında Ağır Ceza Hâkimi Battal Beyin babasının misafiri ilim sahibi ahlaklı Hatay ilinin Dört ilçesinden Postacı Ziya Baba ile Kadirlinin Sıtır Akçataş köyünde tanışır. Sorgu sualden sonra şinasinin Çelebi Dedeyle yakınlığını ziya baba öğrenince.
Ziya baba:
---------çelebi babayla görüşüyor musun?
Şinasi:
—hayır, görüşmüyorum ölü insanla görüşülürmü(der)
Ziya baba:
‘Allah yolunda ölenlere ölüler demeyin onlar dirilerdir lakin siz bilmezsiniz’
(Mealindeki ayeti okuyarak)
— deden ölmedi. ( büyüklerin ruhaniyetleri Allahın izni ile dolaşır) Manen yaşıyor, yunus deyimiyle:
‘insan olan ölmezmiş
Ölen hayvan imiş’
.--çelebi deden insandı, bedenen öldü ama ruhen yaşıyor, boyut değiştirdi. İstersen görüşebilirsin’ (der)
Şinasi:
-----ya sen görüşüyor musun dedemle(deyince)
Ziya baba:
---------hiç ayrılmadık’ki.(cevabını verir)
Şinasinin Gözleri dalgınlığından kurtuldu. Hatıralardan ayrıldı. Ayrılırken kafasındaki köylünün bir kısmının dedesini neden sevmediğinin cevabını Dağıstanlı Merhum Hacı Hafız Kurbanın sözlerinde bulmanın sevincini yaşadı..
Hacı hafız Kurban:
---‘Peygamberler ve varisleri mutlaka hayatlarında hicret edecek bir Medine bulmalıdır yoksa Mekke deki akrabaları risale tini (görevini) kıskanırlar kabul etmeleri için önce bir Medineleri olmalıdır. ’’
Dayı beyinin anlattıkları Şinasinin kulaklarında yankılanır. sağdan ve soldan her ikisinin 50 kuruş luk siyasetinden uzak kalmaya kendi, kendine söz vermiştir..
Aradan yıllar geçer. Şimdi yarım asırlık yaşı var. sözünü tutamamanın hüznü içerisindedir.. Kafası doğulu, şekli Amerikan vari Batılıdır. Hayalleri ise Avrupalıdır. Değişik bir elli kuruş üçgeninde.. Ve sürekli mırıldanır:
‘ Siyaset Arasa Benzer
Üçgeninde 50 Kuruş Yazar.
Kül Başığa Ay Aras
Üstüncen Tezek Akar’
NOT: Abdüsselam ÇELEBİ 1945 yılında vefatını akrabalarına söylemiş helâllaşarak aynı tarihte hakka göç etmiştir. Mezarı kadirli mecidiye( eski papak) köyünde cami avlusundadır. Halen ziyaretçileri gelir dilek ve duada bulunurlar. Üç ihlâs bir fatihayı Hz. Peygamber efendimize sahabesine ve ehlibeyti ile dedenin ruhuna okuyanın düşüne girip, yardımcı olduğu, Ayriyeten kurak günlerde mezarından bir toprak helalinden kazanılmış bir beze bağlanıp 101 besmele ile nehre ıslatıldığı zaman yağmurun yağdığı söylenir. Türbeyi hoş karşılamadığından şaşalı bir mezar yapılmamıştır. Ruhu şad olsun. …. Ne diyelim; Herkes götürebildiğiyle övünür;
pir sultanım nefesim haktır/
hak diyen kullardan korkum yoktur/
cehennem dediğinde dal odun yoktur/
herkes ataşını burdan götürür...
…. …………………………Yaşanmış hikâyeler.
NOT: (Milli ve manevi Değerler adına yapılanların ölcüsü ve beklentisi olmaz, anlatılanlar kıyaslamalara tabi değildir.nakli bilgiler olup,doğrusunu bilenlerin fikirleri değerlendirilr. Ş.K)
AKLIN KADAR GÖRÜR, GÖRDÜĞÜN KADAR DÜŞÜNÜYORSAN,
VE BEKLENTİN KADAR ESİRSEN
UMUT ETTİĞİN KADAR ÖZGÜRSÜN.
SUÇLULUĞUN SUSKUNLUĞUN KADARSA, HAKLILIĞIN YALINIZ LIĞINA
…ESİRSİN..(Ş.KARAMAN)
KAYNAK ;
Dörtyollu postacı Ziya Baba
(Elazığlı)Zilfo Baba
Yahya karaman
Osman Lutiye YILMAZ
Dağıstanlı Hacı Hafız Kurban
( ruhları şad olsun)
Alisaip Eroglu AZARBAYCANLI araştırmacı yazar
Prof.Dr.Yaşar GALAFAT in eserleri
NOT: (Milli ve manevi Değerler adına yapılanların ölcüsü ve beklentisi olmaz, anlatılanlar kıyaslamalara tabi değildir.BU ANLATILANLAR nakli bilgiler olup,doğrusunu bilenlerin fikirleri değerlendirilr. Ş.K)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.