- 1224 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Veda Havası
Kapı aralığından bakıp kaçan bir aklım var;
Ve kimseyi buna inandıramıyorum…
Silkelendim ve ölüm düştü yakamdan.
Kasıklarımda sızlayan can gibi, kadınlığımın avuçlarında peyda olan bir tebessümü çiğnedim az önce… Payıma suskun bir hüzün kaldı.
Yazmak neydi?
Yaşamak,
Nefes alıp vermek
Ve bir gün aldığım nefesi sonsuza kadar içime hapsetmek neydi?
Deli bir mevsim baş gösterdi iklimimde. Nice zamandır yazmayı inkâr eden zihnimin iğfal ettiği kelimelerimi çekip çıkaramıyorum bu hayattan. Ömür biçilmiş bir hikâyenin, kitap aralarına hapsolmasından duyduğu hicap gibi, hicap duyuyorum sıkışıp kaldığım bedenden.
Özgürlüğüme denk bir ölüm muştuluyorum. Gecenin gözlerini kapattığı bir coğrafyanın hengâmeli düğün alaylarına sürüyorum yüreğimi. Toz toprak bir yemin dökülüyor dilimden.
Kalemi kelamına denk bir âdemoğlu yaratıyorum.
Ruhumun ne vakittir kapalı duran kapısı aralanıyor bir gece vakti.
Derin bir nefese muhtaç kalmış ciğerlerimi dolduruyorum; taze bir nefes, serin bir huzur, sonsuz bir ihtişam istiyorum…
Vakti geldi artık diyor içimde peydahlanan delişmen ses;
İçinde salınıp duran orospudan, beynini kemiren sofudan, güpegündüz altını ıslatan kız çocuğundan bir kalemde kurtulmalısın.
Kadın yanını kesip atmalısın cennet anaların ayakları altındadır telkinlerine kulak asmadan.
Yeni bir cennet var etmelisin cehenneminden arda kalan artıklardan.
Senin kaburgandan var olmalı belki de adem.
Kendi içinde en saçma şekilde sorgulanan hayatları boğazlamak isteyen bir cani dolaşıyor fikrimde.
İstesek, yanılsamalara göz kapayabilecek kadar gerçekçi bir düş görmeye başlayacağız.
Yorgunum…
Yoğun idrar kokulu küflü bir duvar kenarlarında bile uyuyup kalacak kadar yorgunum…
Kimseye ilişmeden hayatlarının bir köşesinde kıvrılıp yatacak kadar, belki de küskünlük.
Tokat gibi, beklemediğim anlarda yüzüme çarpan hataların ve ihanetlerin kıyısında, esse bir çığlık, gözümü kırpmadan boşluğa kendimi bırakacak kadar mecalsizim.
Yazıyorum,
Bıkıp usanmadan, denilenlere aldanmadan, ambulans seslerini, çocuk bağırışlarını, zihnimin içinde yüzüme dalgasını vuracakmış gibi gerçekçi duran denizin hışırtısını dinleyerek yazıyorum.
Bir süre yokum aranızda...
Kesip tüm beşerle irtibatımı, hayatın tezgâhladığı alicengiz oyununu çözmeye gideceğim.
Fark etmeyeceksiniz ama;
selamınız karşılıksız kalmasın diye yerime bir korkuluk diktim,
Ve sıkıca tembihledim;
Ben yokken ruhsuz bedenlerinize yüksünmeden yarenlik etsin...
Ekim’2011 Aydın...
YORUMLAR
ne bir yazı bu güzelliğe veda edebilir!.
ne de bu güzellik yazılara/şiirlere veda diye not düşebilir!.
Aylin;
seni okumak zordur bilirim
ağırdır edebiyatın...
hep başa döndürür yazdıkların gözleri
sen hep yazacaksın biz hep
okuyacağızzzz...
gelene kadar
korkuluğun yarenimdir :)
//