- 1276 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Gözlerimiz Yaşl(ı)andı
Bir gün dersten çıktıktan sonra yolda karşıdan karşıya geçerken bir yaşlı teyze dikkatimi çekti; başındaki yemenisi, gözlerindeki yorgunluğu, yanaklarında kırmızılığı ve ellerindeki kırışığı ile… Arabaların önünde koşuyor, onlara yaklaşıp durduruyor, el frenini boşa almış hızla yokuş aşağı gelen arabalardan can havliyle kaçıyor ama bir türlü yolun karşısına geçemiyordu. Gözlerinden korkuyu çok net okuyabiliyordum, yardım amacıyla yavaşça yanına yaklaştım; birden kolumu tuttu;
“Yavrımm ne olursun beni de karşıya geçir…” dedi Doğu Türkçesiyle.
Benim kolumu uzatmamla bir kurtarıcı bulmuş gibi bana gülümseyerek ve bir o kadar da güvenerek koluma iki eliyle sarıldı ve yolun karşısına geçtik. Sonra bana;
“Yavrım ben neydi onun adı, hıh buldum Metyo otübüsleri ile Kızılay’a getcektim de nerden gedeyo onlar???” diye bir soru yöneltti.
Önce ciddi anlamda Metyo’nun neresi olduğunu düşünmeye başladım, sonra birden gülümserek Metro’ya mı bineceksiniz teyze, hani şu tren gibi olan, yerin altından giden diye sordum.
Teyzem bir hazine bulmuş gibi gözleri parlayarak;
“ Hah babana rahmet kuzumm, ben deyemem ki öyle şeyler gelin gönderdiydi de beni; bin Metyo’ya get oğluna, söyle -hasta olmuşem ben- de, sana tohtur bulsun deye…”
Teyzeyi aldım yanıma, götürdüm Metro’ya. Yol çok uzak değildi ama deş dakikalık yolda hayatımda bir daha bu kadar duayı aynı anda duyabileceğimi sanmıyorum.
“Rabbim derslerinde yardımcı olsun kuzumm…”, “Allah sana, ailene zeval vermesin!”, “Kurban olduğum Allah seni karşıma çıkardı…”, “Allah kötüye uydurmasın yavrımm…”
Bu kadar duanın ardından teşekkür ettim teyzenin ardından, bir de öpülesi ellerine öpüp alnıma götürdüm, öyle ya bu kadar güzel duanın altında kalmak doğru olmazdı…
"Söz ulunun, su kiçiğin" (küçüğün) derler eskiler; küçüğün büyüğüne, atasına saygısının kalmadığı şu günlerde yaşlılar içlerinde oluşan hüznü kimseye yansıtmamak adına küçüğün saygısızlığını zamane genci bunlar diyerek daha da içlerine atıyorlar. Teyzenin gelini yaşlı teyzeyi hiç bilmediği bir yerde hiç binmediği bir vasıta ile Ankara’nın en karışık ve en olaylı yerine yani Kızılay’a gönderiyor, ama sanıyorum ki bundan hiç de huzursuzluk duymuyor. Belki de teyze arabaların önünde koştururken o, sabah kahvesini büyük bir keyifle yudumluyor dedikoducu komşularıyla, hatta kayınvalidesini bile çekiştiriyor olabilir laf arasında, kim bilir?
Çaresiz gözlerle bankamatik ekranına bakan yaşlılara rastlıyorum, belli ki okuma yazmaları yok. Biz gençlerden yardım istiyorlar ama kötü niyetli birine rasladılarsa vay hallerine… Gitti emekli maaşı… Bu tür haberlere o kadar aşinayız ki biz bile yaşlıyı ürkütmekten çekiniyoruz, korkuyorlar bizden, gençlerin tepkisinden… Onlara yardımcı olması gereken güvendikleri kişiler yok ki yanlarında, korkmakta haklılar!
Yaşlılara koruma hizmetini sağlayan ilk kurum Selçuklular döneminde 11. yy’da kurulmuş, günümüzde hala hizmet veren ve Osmanlılar tarafından kurulan Darülaceze de 1895’te kurulmuş ve düşkünleri, yaşlıları korumak amacıyla hala hizmet vermekte. Ne kadar kuruluş kurulsa da bu konuyla ilgili yeterli bir gelişme sağlanacağı kanaatinde değilim. Kuruluşların neredeyse tamamı özel ve paralı! Bakıma muhtaç yaşlıların sadece %6,5’ine yardım ulaştırabilen ücretsiz kuruluşlar da ellerinden geleni yapıyorlar ama iş biraz da bize düşüyor. Bilinçli gençlik yetiştirmekte işin sırrı, "Gençlerin aynada göremediklerini, yaşlılar bir tuğla parçasında okurlar..." der Mevlana. Hiç de haksız sayılmaz bu konuda… Onlardan öğreneceğimiz daha çok şey var, bu yüzden geçmişimizin sahibi yaşlılara geleceğe ışık tutmak için ihtiyacımız var! Onlar bizim geçmişe bakan gözlerimiz, sahip çıkalım…
Zaten üç kuruş olan emekli maaşının azaltılması, genel sağlık sigortası yasası ile yaşlıların neredeyse ölüme terk edilmesi yaşlılara bu ülkede ne kadar değer verildiğinin önemli bir göstergesidir! Yani bir yaşlının elini öperken çektirilen fotoğrafları afiş yapıp her cadde başına asmakla olmuyor gerçek saygı. Ya da 15-21 Mart arası kutlanan Yaşlılar Haftası’nda Huzur Evlerini basın ordusu ila ziyaret etmekle dindirilmiyor dertleri… Oturun bir dinleyin ne diyor onlar itilip kakılmaktan yorgun düşmüş sesleriyle…
Düşünceleriniz mürekkep iziniz olsun, Hoşça Kalın!..
YORUMLAR
"Gelecek geçmişten ders almazsa,akıl karanlıkta yürümeye başlamıştır "der bir düşünür.
Bu anlamda "eskiler" geleceğe ışık tutan "fenerler" gibi de görülmeli...Sanırım Doğan Cüceloğlu hem anlatmış,hem de yazmıştı:Karadeniz'de genç bir muavin,"yaşlı" yolcuya hak etmediği bir davranışta bulunur.
Yaşlı da yılların bilgeliğiyle,
-Umarım sen benim yaşıma gelmezsin,deyiverir.