14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2014
Okunma

Ah, kalbin bulut bulut akan sesi.
Edip Cansever
//bazen dilediğini dilediğince yapmalı insan...
aslında bunları yazarken ellerim titriyor..
yine de anlatmayı deneyeceğim, şahane bir anlatım olmasa da.. sırf eksilmek için bir kez daha...//
bu kadar kedere bulanmış olamazsın
tut beni!
her şeyden önde değil, her şeye rağmen tut..
aslında; ne çok mutluyum bir bilseniz
salataya limon sıkarken, içine hiç çekirdek düşmemesi gibi bir mutluluk bu
aslında özgürlük sonsuz bir boşluktu içine düşerken anladım bunu..
kanatları kırık olsa da, serçeler serçeliğinden ne kaybeder ki dedim..
aslında kimse kimseyi anlamak için değil, yalnızca duymak için dinliyordu sanki..
ne çok şey söyledim, gördüm ki yalnızca kendimi eksilttim..
devasa bir hüküm buldum, cüce yanlarıma uydurdum sabitliğini..
aslında o öyle olmadı..
böyle olsaydı belki öyle olmazdı ama öyle olması gerektiği için böyle oldu.. diye kendimi teselli bile ettim..
aslında ipe sapa gelmez bir tutkuyla öldükleri yerden doğmak için dirilenler de oldu, sonrası yine ölümdü.. mezarlıkların soğukluğunu içimi bir yangın sarınca gördüm, ölüler ne çoktu!
aslında başkasının canını yakmak isteyenler sonradan sadece kendi kalplerinin ritmini bozduklarını anladı..
kalbini karartmak bu olsa gerek, ki gerekliydi teklemesi, yeniden insan olduğunu ve kalbe ihtiyaç duyduğunu hatırlamalıydı kimileri..
açık bir operasyon icab etti, bay ve bayanlar ne çok şeyi pass geçti o akıl masalarının üzerindeyken fikirleri..
ah! hayat çok garip...
aslında garip olan bizleriz belki..
ki herkes bilir, hiçbir şeyin hiçbir zaman göründüğü gibi ve olması gerektiği gibi olmadığını..
yine değildi.. kaygısızdım tüm bunları yazarken.. öyle ki imlalarım bir hataymış veya değilmiş umursamadım. yazmak istediğim için hata yaptım bilerek.. şimdi kalkıp eleştiri malzemesi olmak ne de güzel ve kısa günün bereketine en hakiki örnek, olsa gerek.. olmasa ne gerek.. dilediğini dilediğince yapmalı insan evet...
aslında olmadık şeyler geliyor insanın aklına bazen ve hatta çoğu zaman..
ölenler hep ’başkaları’ oluyor, gitmekle kalmak arasında incecik bir çizgide buluyor insan kendisini
’başkalaşma’ya aç mıyız sahi.. laçkalaşmış maskelerimiz çok sahici değil mi..
aslında önce kendinden gidemediğinde, yahut hiç gidemediğinde ve gidemediğinde kimseden, öyle ya bir yerden de gidemediğinde yani gidemediğinde mi başlar hikaye
kaldığında gitmenin hükmü de mi kalır yani? öyle ya kendinden gitmeli bazen veya hiçbir zaman.. kendine sarılmalı, sarılmalı yahut, velhasıl sarılmalı kendine
gitmeye dair tüm yara bereleri ve ayak izlerini savurmalı.. öyle ya yine de kendinden giderken insan, hep kendine varmalı.. dönüp dönüp koşmalı iyimser yanlarına..
provasız değil mi ki her gidiş? bu tekrarlar da nesi?
huzur! hangi şarkının nakaratında nüksetmişti? ritmini tutturamıyorum hafızama yenildiğimden mi bu?
aslında şimdi anlıyorum ’ağladıkça’ yeşeren gülümsemeler oldu. hayatın kırılgan yüzüne bir tutkalın izini sürdüm. şeffaf bir bantın yapışkan yüzünü yasladım kayıplarıma. işe yaradı mı bilmiyorum. ’ağladıkça’ büyüdüm. ben ağlamayı bilmiyordum o yüzden hep içimden döktüm ıslaklığını gözlerimin. kirpikleri yoktu kalbimin. sessizce bağırdım duyulacağını hiç düşünmedim. evet ben de büyüdüm, sesim geceyi yırttıysa bu benim suçum değil. ben örmek istemiştim yalnızlığı çokluğumla ve çocukluğumla. büyük aklım çocukluğumu omuzlar sanmıştım. hani güneş gülümser ya bazen, dizleri kanayan şiirleri onarır sanmıştım ışık..
aslında ne çok yalanım var, kendim bile inanıyorum alan olmadığında, doğruluğuna mütebessim bir gülümseme bırakıyorum.. ben çok tenhayım bu aralar, ne yana koşsam kendimi karantinaya çekmek için çabalıyorum. yaklaşmayın, sormayın, bağırmayın.. dudaklarımı kanatıyorum anlamadığınızda. ne fark eder, anlamayın.. nasılsa yorulacaksınız ve nasılsa yorulacağım.. o vakit susalım..
fulya/ekim2011