- 472 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İslam ve Savaş
Hemen her gösteri ya da yürüyüşte savaş kışkırtıcılığı yapanlara tanık oluruz. Yahudilerle, Hıristiyanlarla, Rusya ya da İran’la savaş sloganları atanlar olur. Oysa İslam’da şiddet ve saldırı yoktur; İslam’da savunma savaşları vardır. Fitne, kavga ya da savaş çıkarmak; bunlar İslam dışı tavırlardır.
İslam’da durup dururken fetih savaşı yapılmaz. Saldırı yapıldığında can güvenliği olarak Müslümanlar kendilerini korurlar. Peygamberimiz (sav)’in zamanında yapılan savaşların tamamı savunma savaşıdır. Örneğin Hendek Savaşı; adını, korunmak amacıyla kazılan hendekten alan savaştır.
Dönemin inkarcıları cahil kişilerdir; kin ve nefretten gözlerini kan bürümüş, eli kanlı katillerdir. Müslümanların namusuna, onuruna, kişiliğine yönelik saldırıda bulunduklarında Peygamber (sav)’imiz Müslüman genç kızlar, çocuklar, anneler için en doğru olanı seçmiş savunma savaşları yapmıştır.
Bütün peygamber ve elçiler kan dökerek, savaşarak değil fikri cihadla dini yaymışlardır. Peygamberimiz (sav), 23 yıllık peygamberlik yaşamı süresince yalnızca 2 ay savaşmıştır. Bu savaş da yukarıda da belirttiğim gibi saldırı değil, savunmaya yöneliktir.
İslam’ın şiddet dini olduğunu iddia edenler, kendileri bir saldırıya maruz kaldıklarında nasıl bir yöntem izlerlerdi acaba? Bundan makul ne olabilir? Bu düşüncedeki kişi, annesi, babası, eşi, çocuğu ya da yakınları öldürülse nasıl davranırdı? Her ülke, her insan bir saldırı karşısında nefsi müdafaa yapar. Cahilce, halkın bir kısmının bilgisizliğinden yararlanarak İslam’a, Kuran’a, dine, Peygamber (sav)’e saldırmaya kalkışmak, kılıç ve kanla yayıldığı iftirasını atmak çok ilkelce bir davranıştır.
Kur’an ayetleri, Kur’an’ın bütünü göz önünde bulundurularak değerlendirilmeye çalışılmalıdır. İslam’da, insanları din değiştirmeye zorlamak, "Dinde zorlama yoktur" (Bakara Suresi, 256) ayetiyle yasaklanmıştır.
Haram aylar (süre tanınmış dört ay) sıyrılıp-bitince (çıkınca) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun. Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse yollarını açıverin. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Tevbe Suresi, 5) ayeti kaynak alınarak Müslümanların, baş eğdirdikleri bir düşmandan salıverilme koşulu olarak Müslüman olmasının beklendiği iddia edilemez. Dinde zorlamanın olmaması buyruğu bu olasılığı ortadan kaldırır. Ayetteki, "Eğer tevbe edip namaz kılarlarsa ve zekatı verirlerse" ifadesi, onların düşmanlıktan vazgeçme yollarından birinin ifadesidir. Dolayısıyla düşman, "ya İslam ya ölüm" gibi tehdit ve zorlama dolu bir seçim yapmak durumunda bırakılmaz.
Bakara Suresi 190. ayette, "Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez." buyrulur. Ayette çok açıktır; savaş, savaş açanlara, saldıranlara karşı yapılır. Savaş izni savunma amacıyla verilir. Nisa Suresi’ndeki "... Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. İşte size, onların aleyhinde apaçık olan ’destekleyici bir delil’ kıldık. (Nisa Suresi, 91) ayeti ise hangi durumda düşmanların öldürülebileceği iznini gösterir.
Tevbe Suresi’nde anlatıldığı üzere müşrikler Müslümanlarla saldırmama konusunda anlaşma yapmışlardır. Ancak bu anlaşmayı ihlal ederek haram aylarda Müslümanlara saldırmış ve öldürmüşlerdir. Allah, Müslümanlara haram aylar çıktığında müşrikleri buldukları yerde öldürme izni vermiştir.
"... Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir. Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir. (Bakara Suresi, 191, 192) ayetinde ise savaşın hangi durumda sona erdirileceği bildirilir. Ayetin sonundaki Allah, bağışlayandır esirgeyendir" ifadesinden Allah’ın barışı istediği açıkça görülür.
Yine Bakara Suresi’ndeki ,"(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur." (Bakara Suresi, 193) ifadesiyle düşmanın savaştan vazgeçmesi durumunda düşmanlığın da bitirilmesi emredilir.
Diğer yandan, " Eğer müşriklerden biri, senden ’eman isterse’, ona eman ver; öyle ki Allah’ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu ’güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.’ Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir." (Tevbe Suresi, 6) ayeti, müminlerin yardım isteyen inkarcılara karşı nasıl bir tutum izleyeceklerinin güzel bir ifadesidir.
Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir. (Mümtehine Suresi, 8,9) ayetleri de yukarıdaki ifadeyi pekiştirir.
Allah savaşı değil barışı beğenir. Allah sevgiyi, güzelliği beğenir; kardeşliği, dostluğu beğenir. Allah insanları düşmanlık etsinler diye değil, tanışmaları amacıyla ayrı ayrı halklar olarak yarattığını haber verir.
Savaş, girdiği ülkeyi felç eder. Savaş nefsi müdafaa amacıyla yapılır ve Allah orada zafer verir, mutlaka galip kılar. Düşman atom bombası da atsa, son teknolojik silahları da kullansa, Allah mazlum olanı sonunda kesin olarak zafere ulaştırır.
... Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kafirlere mü’minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (Nisa Suresi, 141)
Fuat Türker, Haber Hilal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.