- 1284 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bana Aşkı Tarif Et | Bölüm 2
Ne? Tamam… Bakın… Bu bir aşk hikâyesi değil tamam mı? Yani evet aşk var ama özü bir erkeğe duyduğum aşk değil. Hemen okumaktan vazgeçmeyin ama. Başladığım hikâyenin sonunu getireceğim tabi ki.
İlk buluşmanın hep anlamsız bir heyecanla geçtiğini duymuştum. Ve buna ergen ya da yeni yetme teşhisi koyardım. Anlatılanlara göre, bir erkekle ilk buluşmada heyecandan konuşamaz ve durmadan gülümsersin. Avuç içlerin terler çünkü mutluluk sana o esnada bol hormon salgılama yetileri sunar. Gözlerini daha seri kırpma ihtiyacı duyarsın. Çünkü avuçlarının terlemesi ile aynı sebepten gözlerin de sürekli olarak dolmaktadır. Mutluluk…
Oysaki bizim ilk buluşmamız farklıydı. Anlamsız bir şey vardı ama heyecan değildi. Ben çenemin açılması için mutlaka geçerli bir neden arardım. Ve konuşmaya başladığımda da susmazdım. O ise… Onun gerçek kişiliği hakkında asla fikir sahibi olamadım. Konuşamıyordum. Ama heyecandan değil. Arkadaşlığın bir üst seviyesindeki bir karşı cinsle ne konuşulurdu ki? Hem de yüz yüze? Konuşamadıkça sırıtmak zorunda hissettim kendimi. Etkilendiğim erkekten gerçekten etkilenip etkilenmediğime emin olma sürecini onun yanı başındayken yaşıyordum. Konuşamadıkça ve gülmek zorunda oldukça avuç içlerim terliyordu. Bulunduğumuz ortam sıcaktı. Ve canım nargile istiyordu. Yan masalarda içilen nargilenin dumanını gördükçe tütün hasretinden gözlerim yanıyordu. Gerginlik…
- Bir şey içer misin?
- Yok hayır… Teşekkür ederim.
- İç bir şey işte.
- Canım bir şey istemiyor.
- E bari su iç…
- Bir şey içmek zorunda mıyım?
(Garson geldi.)
- Ne alırsınız?
- Bir kahve bir su, dedi.
Elimden geldiğince ters baktım ve bunun yeterli olmasını diledim. Ben su içmek değil sigara içmek istiyordum.
Bütün akşam ikimizin içinde olmadığı bir iki konu hakkında konuşmakla yetindik. Ama yine de iyi anlaşmıştık. Bana bakışları çok farklıydı. Benim ona bakışlarım nasıldı bilmiyorum. Ama sahnedeki korkunç sesin sahibine baktığımdan daha ilgi dolu olduğu kesindi. Çıkarken hala canlı müzik hakkında söyleniyorduk.
Hava çok soğuktu. Kış yeni başlıyordu ve biz hiç de iyi bir mevsimde denk gelmemiştik. Seda ısrarla mesaj atıyordu. ”Neredesin?” “Cevap ver!” Ben de ısrarla geri dönmüyordum. Eve kadar yürüdük. Saat sekizi geçmişti. Evde kız kardeşim yalnızdı. Gitmeliydim. Ne kadar ara sokak varsa hepsinden geçtik. Yolu mümkün olduğunca uzattım. Pek fazla konuşmasak da aramızda farklı bir çekim vardı. Yani ben öyle hissediyordum. Soğuktan kıpkırmızı olmuş burnuna baktım. Sırıttım.
- Üşüdün sanırım.
- Sen üşümedin mi?
Üşümüştüm. Ama (yapmayacağını bilsem de) olası bir centilmenlik girişiminde bulunmasın diye üşümediğimi söyledim. O da buna inanır gibi yaptı. Uyumlu bir çift olma yolunda ilerliyor idik.
Yolun henüz yarısına gelmişken:
- Şimdi ben sana sorsam ki…
- Ne sorsan ki?
- Sorsam ki?
- Eee?
- Oo bakıyorum sen de bekliyorsun hani, dedi. Sırıtıyordu.
- Ne beklemesi ya, dedim.
- Bir heves sezdim sandım…
- Yanılmışsın!
Adımlarımı hızlandırdım. Önden yürümeye başladım. İçimden kıs kıs gülüyordum. Onun da kıkırdadığını fark ediyordum. O da adımlarını hızlandırdı.
- Tamam tamam. Dur bir dakika.
- Duramam…
- Ya ama bir şey sormam lazım.
- E hadi sor madem.
- Sevgilim olur musun? Hani rahatça elini tutabileyim falan diye söylüyorum.
Gayet olağan bir şey duymuş gibi omzumu kaldırıp indirerek:
- Olur, dedim.
Tek bir kelime ile neleri değiştirebileceğinizi görmek için sadece geçmişe dönüp bakmanız yeterli oluyormuş.
Nerede oturduğunu, ailesinin ne işle meşgul olduğunu, kardeşinin olup olmadığını… Hiçbirini bilmiyordum. Sadece, yoğun bir çekim hissediyordum. Neredeyse “hiçbir” şey konuşmadığım bu genç adamla, aynı zamanda çok şey de paylaşmış gibiydim. Aslında ilgimi çekmesi için hiçbir sebep de yoktu. Karşı cinsle ilişki kontrol listeme kesinlikle uymuyordu. Hem de hiçbir maddesine.
Boyu 1.78 civarıydı. Ufacık gözleri ve sarı kirpikleri vardı. Saçları sarı-kahve arasıydı. Ensesi uzundu (ki bir erkekte nefret ettiğim yegâne şeydir ense). Kaslı bir yapısı vardı. Ama aşırı gelişmişler gibi değildi. Giyim konusunda benden tam puan almaya hak kazanmıştı. İnanın Çorum’da bulunabilecek en iyilerden biri sayılabilirdi.
Ama benim ölçütlerimde biri olmadığını düşünüyordum ısrarla. Hani şu klasik olan iç çatışma vardır ya; kalbim mantığımla ters düştü hesabı…
O gece yine sabaha kadar farklı bir kıpırtı ile dönüp durdum. Gerçekten karnımda kelebeklere yer kalmamıştı sanki. Kalbim ikiye bölünecekmiş gibi hızlı çarpıyordu. Yanındayken bu kadar heyecan duymamıştım oysa. Hatta yanında hiç heyecanlanmamıştım. Fazla sakindim bile denebilir. Fakat kafamı yastığa koyduğum andan itibaren, gerçek bir duygu ile baş başa kalmıştım. Yok, bu aşk değildi. Bunun adı güpegündüz salaklıktı…
YORUMLAR
Merhaba Adige Hilal,
Olanları canlıymışcasına anlatıyorsunuz. Bu güzelliği, yazım hataları ve olayların örgüsündeki bazı kopukluklar gölgeliyor.
Örnek olarak; okula ve eve girişlerin ikişer defa yazılmasını gösterebilirim. Bunların, yazının hemen yayına verilmesinden kaynaklandığını sanıyorum. İki-üç gün arayla verip, iyi bir kontrolden sonra bunların giderileceğini umduğum ve ilerde başarılı olacağınıza inandığım için bu uyarıyı yapıyorum.
Kolay gelsin diyor ve başarılar diliyorum.
aDiGe HiLaL
Veysel Başer
Yorumu yaparken her iki bölümü göz önünde tuttum. Bundan sonra
bu tür uyumsuzlar olmayacağı inancıyla tekrar başarılar.