- 924 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Has Şiirin Ayak Sesine Dair
HAS ŞİİRİN AYAK SESİNE DAİR
Mustafa CEYLAN
****************************
Şimdi, GÜLCE EDEBİYAT AKIMI önerdi ya, bir şiirin bünyesinde değişik hece sayıları ile oluşan kıta-kuple vb tarzları; GELENEKSEL HECE ŞİİRİMİZDE BİR MİLİM İLERİYE GİTMEK İSTEMEYEN bazı şairlerimize kulak verecek olursan,
-"Iıhhh !... olmazzzzz!"
-"zinhar yanlış!!!"
-"Siz, bir Gülce’dir tutturmuşsunuz, şiirimizi mi bozmaya çalışıyorsunuz?"
Böylesi itirazlarla ve itirazlar giderek saldırılara, hakaretlere dönüşerek üstümüze gelmiyor mu, ona şaşarım.
Neden mi?
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI’ nın ne kadar haklı olduğunu ve önerisinin ne kadar yerinde olduğunu bir örnekle anlatayım:
Faruk Nafiz Çamlıbel’in HAN DUVARLARI şiiri muhteşem bir âbide gibi karşılarında dururken onu görmeyenlere, Ahmet Haşim’in ARUZLA yazıp, bir şiir bünyesinde çok çeşitli ARUZ KALIPLARINI kullanması, hattâ bir KALIBI PARÇALARA ayırarak, Türk Şiir tarihinin en önemli şiirlerinden O BELDE isimli şiirini de fark etmeyenlere ne diyeyim ki?
Bir örnek daha vereyim.
ELHAN-I ŞİTA...
Evet, şiirin başlığı bu : ELHAN-I ŞİTA
Şairi :CENÂB ŞEHÂBETTİN.
"ELHÂN-I ŞİTA
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş
Eşini gaib eyleyen bir kuş
.........................gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar...
*
Ey kulûbun sürûd-i şeydâsı
Ey kebûterlerin neşîdeleri
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
.........................karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
*
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek
..........................gibi kar
Seni solgun hadikalarda arar.
*
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
..........................karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar!
*
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefid baykuşlar
...........................gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
*
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgan
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda-yetîm-i bî-efgân!-
Son kalan mâi tüyleri kovalar
.............................karlar
Ki havada uçar uçar ağlar.
*
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berk-i semen, cenâh-ı kebûter,sehâb-ı ter...
Dök ey semâ-revân-ı tabiat gunûdedir
Hâk-i siyâhın üstünde şükûfeler!
*
Her şahsâr şimdi-ne yaprak, ne bir çiçek
Bir tûde-i zilâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid...
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek
Her şahsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
*
Göklerden emeller gibi rizân oluyor kar
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girizan,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rizân
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi."
Cenab ŞEHÂBEDDİN
Evet şiir böyle.
Prof. Mehmet KAPLAN bu şiirin veznine dair diyor ki:
"Şiirde şekil ile beraber VEZİN DE DEĞİŞMEKTEDİR. Servet-i Fünuncular MUHTEVA İLE VEZİN ARASINDA DA bir münasebet kurmağa çalıştılar. Hattâ HER VEZNİN BİR RUH HALİNE tekabül ettiğini ileri sürdüler."
Dedikten sonra:
"......Onların VEZİN ÜZERİNDE ÇALIŞMALARI Türk şiirini MONOTONLUKTAN kurtarmıştır. Vezin onların elinde, muhtevayı takibe çalışan hareketli bir mûsiki vasıtası haline gelmiştir. Cenab, Elhân-ı Şitâ’ da VEZNİ ÜÇ KERE DEĞİŞTİRİYOR :
1-Feilâtün............mefâilün.............................................feilün.
(fâilâtün).....................................................................(fa’lün)
2-Mef’ûlü.............fâilâtü................mefâîlü......................fâilün.
3-Mef’ûlü.............mefâîlü...............mefâîlü......................feûlün.
Bunlardan birinci kalıp 1 ve 2 nci ünitelerde; ikinci kalıp 3’ ncü ünitede, üçüncü kalıp 4’ ncü ünitede kullanılmıştır."
Evet, işte bu...
Elhân-ı şitâ, tıpkı "Han Duvarları" veya "O Belde" gibi, edebiyat tarihimizin kilometre taşı olan şiirlerindendir. Bu şiiri böylesi önemli yapan, kar yağışını şekille ve kafiye-ses ritmiyle de anlatmasının yanında, kalıp değişiklikleriyle çizdiği âhenk ve ritmdir.
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI, ne yapmış?
Gülce Edebiyat Akımı, elbette geleneksel KOŞMA türüyle ve AŞK temalı, çoğunluğu (L) ağırlık merkezli kafiyeli yapıya karşı değildir. Hece şiiri, sadece KOŞMA türü değildir. Türk Halk Edebiyatı, Aşık Edebiyatımız veya Tasavvuf Edebiyatımız da çok değişik şekiller-yapılar ve tarzlar da vardır diyor;
Ve
Kendisini tekrar etmekten öte gidemeyen, kendini, mesajını, konusunu, ufkunu yenileyemeyen şiir anlayışına;
İşte bu değişik örnekleri göstererek MONOTONLUKTAN KURTULMAyı ve çağdaş Has Şiire doğru adım atmayı teklif etmektedir.
Mesela önerdiği TOKMAK adını verdiği şiir türünde;
kıtalar-veya kupleler her biri düzenli artan veya azalan yapıdadır.
Tokmak tarzı 4’lüklerden oluşmuş olsa, nasıl olur?
Şeklen şöyledir :
------------------------7+7(a)------------->14 hece
------------------------7+7(b)
------------------------7+7(a)
------------------------7+7(b)
*
------------------------6+7©---------------->13 hece
------------------------6+7©
------------------------6+7©
------------------------6+7(b)
*
------------------------6+6(d)---------------->12 hece
------------------------6+6(d)
------------------------6+6(d)
------------------------6+6(b)
*
-------------------------6+5(e)--------------->11 hece
-------------------------6+5(e)
-------------------------6+5(e)
-------------------------6+5(b)
Böyledir işte. Her ne kadar TOKMAK türü şiir tam böyle değilse de, maksad MONOTONLUK’tan kurtulup, şairin baştan sona aynı KALIP ile şiiri DOKUMASI yerine HECENİN TÜM KURALLARI ile kıta-kuple-bölüm arasında ARTAN veya AZALAN şekilde yeni bir yapı ile şiirini nakışlamasıdır.
*
Yeniliği kabul, alışmış ve bir başka tadı tadmamış kişiler için oldukça zordur. Bunu biliyoruz.
Elhan-ı Şitâ’ da yukarıda gördük, hem de ARUZ KALIBINI, Cenab ŞEHABETTİN şiirin başında ve sonunda 3 KEZ DEĞİŞTİRMİŞ.
Peki, bizim teklifimiz niye "Iıhhhh!!!" Niye "Olmazzzzzzz!!!"
Denediniz mi hiç?
Deneyin bakalım, bel ki çok başarılı olacaksınız.
*
Özetle;
GÜLCE hep şunu dedi: Şekil, şiirde sadece bir "araçtır, asla amaç olamaz, olmamalı da". Önemli olan, esas "amaç" has şiiri yakalamadır. Bu şeklî araçlarla şiirimizi kanat kanat yükseltebiliyor muyuz, Cenab Şehâbettin gibi şiirimizde KAR YAĞIŞINI hissettirebiliyor muyuz, önemli olan budur işte.
*
Neymiş efendim?
GÜLCE EDEBİYAT TEKLİF ETTİĞİ 19 DEĞİŞİK ŞİİR TÜRÜ İÇİNDE, Elhan-ı Şitâ gibi olan şiir yapı ve tekniklerinden :
TEKİL demiş,
ÜÇGEN demiş
YUNUSCA demiş
Bu dediklerinde, Cenab Şehâbettin gibi davranmış. Yeni çağın yeni edebiyat akımı GÜLCE, kökleri mâzide, dalları bugünlerde, çiçek ve meyveleri gelecek yüzyıllara kadar uzayacak bir şiir sancısını çekmektedir.
Buyurun Gülce’ nin kapıları has şiire sevdalı herkese açıktır.
*
Gülce;
Has şiirin ayak sesidir. Bu ses, çağdaş Türk şiirinin sesidir.
Saygılarımla.
Mustafa CEYLAN
11.10.2011/03:33
YORUMLAR
Gülce' den önce, değerli yapıtlarıyla bu muhteşem kalemler, bu usta değerlerimiz, böylesine güzel örneklerle şiire katkı sağlayıp yolumuzu aydınlatmış, statükoya karşı dinamizmi konuşturmuş ve şiirin önünü kapatan engelleri yeniliğe açık şiir anlayışı ve kalem gücüyle hal yoluna koymuşken;
Biz Gülce olarak, yolumuzu ışıtan bu değerlerimizden aldığımız güçle, hemen hemen benzer bir anlayışla üzerinde çalışıp örnekler verdiğimiz hece çalışmalarımızdan dolayı onca hakaret onca eleştiriyi niye yedik? İşte bu ön yargılı, sığ, kalıpçı zihniyetten!
Teşekkürler hocam...
Saygı ve dostlukla...
MustafaCeylan
şairimiz Refika Doğan'a çok teşekkürler,
selamlar, saygılar...
Mustafa Bey,güzel bir paylaşımdı...Tebrikler üstad...emeğiniz daim yüreğiniz kaim olsun...Şiir yazmayı bırakmamış olsaydım denerdim,artık sizin gibi değerli üstadların şiirlerini takip borcumuzdur...selamlarımla
İbrahim ERZURUMLU tarafından 10/11/2011 3:57:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
MustafaCeylan
Şiiri siz bıraksanız,
Şiir sizi bırakmaz ki.
İşte yazıyorum buraya,
yakında çeker getirir sizi aramıza...
*
Teşekkürler,
Selamlar, saygılar...
İslâmiyet’in ilk yıllarında türlü eziyetlere uğrayan Müslümanlara Allah Resûlu (sav) Habeşistan’a hicret etmelerini söyler. Ve bir kısım Müslüman Habeşistan’a hicret eder. Bu durumdan rahatsız olan müşrikler Müslümanların kendi aleyhlerine kamuoyu oluşturmalarını ve ayrı bir devlette daha çok güçlenmemeleri için Habeşistan kralı ile iyi ilişkiler içinde bulunan ve zamanın en büyük diplomatı kabul edilen Amr b. El-Âs’ı Abdullah b. Ebî Rabîa ile birlikte Habeşistan’a gönderir. Amaçları hicret edenlerin geri gönderilmesidir. Müşriklerin elçileri, hicret edenlerin kardeşliği bozanlardan, ikilik çıkaranlardan, Mekke’yi bölenlerden olduklarını iddia ederek iadelerini ister. Habeş kralı Necâşî oldukça âdil ve âkil bir kraldır. Hicret edenleri dinlemeden bir karar veremeyeceğini söyleyerek Müslümanları huzuruna dâvet eder. Müslümanlar ve onları almaya gelen müşrikler kralın huzurunda buluşur.
Uzun uzun dinler Necâşî her iki tarafı da. Putperestlik ile semâvi bir din arasındaki farkı çok iyi bilir. Mekkelilerin sadece:“- Atalarımızdan, dedelerimizden böyle gördük “ merkezinde sıkışan konuşma ve iddialarına Müslümanların K.Kerim diliyle verdiği cevapların İlâhî bir kaynaktan geldiğini anlar. “- Ne yani, üç yüz küsûr tanrıyı bırakıp da bir Allah’a mı inanalım “ diyen Amr b. El-Âs’a şu tarihi cevabı verir:
“ - Bunların bir tek Allah’ından bu kadar güzel sözler çıkıyor da sizin üç yüz küsûr tanrınızın dili mi tutuldu! “
Her doğum sancılı doğumdur elbette. Üstelik doğanın yaşayıp yaşayamayacağı garanti değildir. “ Ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan zordur “ sözünü bir icazet ve fetva kabul edip sadece buna sığınmak ancak ve ancak kuru bir bahanedir. Bir şeyi eleştirmek, kötülemek hatta yerden yere vurmak için bile o şey hakkında bilgi sâhibi olmayı gerektirir ki, “ yanlış söylediğine inandığınız birini, ya da her hangi birini eleştirmek için en az onun kadar, o konu hakkında bilgi sâhibi olmalısınız. Yoksa söylemleriniz dedikodudan öteye geçmez “ diyen sosyolojik tesbitin tokmağından başımızı kurtaramayız!
Şiir adına; şiirin gelişmesi, yaygınlaşması, kalitenin artması, çıtanın yükselmesi adına hiçbir şey yapmayanların, kafa yorma zahmetinde bulunmayanların hatta bu büyük mirası bize bırakanların eserlerini dahi okuma, inceleme zahmetinde bulunmayanların “ Gülce Edebiyat Akımı “ ve onun gibi ortaya bir şeyler koymaya çalışanlara burun kıvırıp, ileri geri konuşmuş olmaları ( eğer varsa böyle bir şey ) ancak ve ancak gülüp geçilecek bir tavırdır kanaatimce. İki kere ikinin beş etmediğini bilmek için dört ettiğini bilmek gerekmez mi?
Değerli Hocam,
Grubunuzun içinde henüz olamasam da çalışmalarınızı ve gayretlerinizi tâkip ve takdir ettiğimi bilmenizi, en hafif ve basit çalışmanın boş oturmaktan, araştırmanın yatmaktan, emeğin mirasyedilikten, mücadelenin kuru övgüden daha üstün olduğuna inananlardan olduğumu bilmenizi isterim.
Eyvallah!
MustafaCeylan
Çok teşekkür ediyorum.
kalbî selâm ve saygılarımla...