- 909 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KİMSE BORCUNU UNUTMAZ
Babamın her eve gelişimde verdiği harçlığı çok tasarruflu harcardım. İhtiyaç olmadıkça kesinlikle harcamazdım ve alamayacağım kişilere vermezdim. Böyle olduğum içinde sınıfta yapılan bir “sınıfın en”leri anketinde en tutumlu ben seçilmiştim.
Lise ikinci sınıftayken köye geldiğim bir gündü. Hafif soğuk bir kış gününün akşam saatleriydi. Köye gidecek bir arabayı yolun kenarında bekliyordum. Bana köyümüzün en vasat, kişiliği tam gelişmemiş biri yaklaştı. Bu kişi bir kamu kuruluşunda memur olduğu için benim gibi fazla evrimleşememiş biriydi. Üniversite mezunu olduğu halde hayat fakültesinin yetiştiremediği biriydi. Köyde de pek seveni yoktu.
Birde o zamanlarda moda olan düşünceye sahipti. “Allah’ı inkâr” ediyordu. Bu yönüyle bende hiç sevmiyordum ve hatta nefret ediyordum. Gerçi bu kişi şimdi emekli olduğu halde pek farklı olduğu söylenemez ya. Aynı hamam aynı tas yaşamaya devam ediyor.
Biraz konuştuktan sonra “köye gidecek parası olmadığını” ve benden “param varsa kendine borç vermemi” istedi. Bende hemen elimi cebime atıp 1976 yılının 100 Tl sini verdim.
Ben aslında sevmediğim bu kişiye pek güvenmediğim için içimden “vermezse vermez” diye de düşünmüştüm. Verip vermeyeceği hakkında kesin bir fikrim yoktu. Vermesem de vicdanım müsaade etmezdi. Hem kendim parasız öğrencileri gördüğüm için sıkıntıyı çok iyi biliyordum, hem de hakkımda yanlış düşünebilir ve köylüm olduğu için kırılabilirdi.
Aradan tam iki yıl geçti. Belki o kişi ile hiç karşılaşmamıştık ama benim yinede ödeyeceğine dair ümidim yoktu. Bir gün yine ilçe merkezinde bir sokakta karşılaştık ve iki yıl önce aldığı bu borç parayı unutmamış olmalı ki çıkarıp verdi. O günkü aklımla “demek ki kimse borcunu unutmuyor” diye düşünmüştüm.
Yıllar sonra ilçemizde bende bir kamu kuruluşunda göreve başladım. O kişi ve onunla aynı şahsiyette kamu kuruluşunda çalışan biriyle bende aynı yola gittiğim için beraber benim araba ile gidip gelmeye başladık. Ama onların yolu benim yoluma biraz sapada kalıyordu. Köyün arabasının ücretini veriyorlardı. Hadi işim olduğu günlerde neyse de, işim olmadığı günlerde de aynı ücrete götürmemi istediler. Bende olmaz dedim. Onlar razı olmayınca hafif yağmur yağan bir kış günüydü. Arabayı kenara çektim ve buyurun aşağı dedim. Ayrılan yollarının başında indiler aşağı. Belki hak etmişlerdi ama on yıl önceki acıma duygularımı hatırlayıp indirmesem o günde evlerine bıraksam, bir daha bindirmesem olurdu, bir an için onların seviyesine inmiştim.
Gidip köye hadiseyi farklı anlatmışlar. Hakkımda hayli dedi kodu yapıldı. Bu kişinin biri karakteri müsait olduğu için işinde hayli ilerledi, biri aynı şahsiyetinde devam ediyor.
Bana göre bütün insanlar ödemek niyeti varsa aldığı veya çaldığı borcunu hiç unutmuyor. Ödeme niyeti yoksa istesen de, istemesen de ödemiyor ya da bir başkasını çarparak ödüyor.
Bazen düşünüyorum da dürüst görünüp, hatta beş vakit camiden çıkmadığı halde sahtekârlık yapanları, milyonlarca insanın hakkını bilerek hortumlayanlar ödemeyi düşünselerdi her halde böyle yapmazlardı. Gerçi helâli, haramı bilen zaten baştan hortumlamazdı veya hortumladığını inkâr etmezdi. Hortum işi zaten tek başına pek olmaz. En az üç kişi olur. Boğuşmadıkları sürece hesap mahşere kalır.
Herkes ağzını açtı mı Müslüman olduğunu söylüyor ama kul hakkına uyan insanımız ne yazık ki azaldı.
20/12/2007