- 837 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE NİRE , KORE NİRE
Ahmet Şahin Dede, 1929 doğumlu . Büyüklü Köyü’nde oturmakta. Kore Gazisi . Hani Amerika‘nın dünyaya düzen verdiği yıllarda sırf Nato’ya girmek için tam 5000 şehit verdiğimiz savaş…
Evli barklı bir çiftçiyken askere alınmış ve Kore’ye gönderilmiş . “ Vatan borcudur.” demiş; ama Kore’yle vatan arasında bir bağlantı da kuramamış anlayacağınız. Emir demiri kesermiş . Sorgusuz sualsiz düşmüşler yollara.
Koca koca denizler, aşmışlar , büyük büyük fırtınalar atlatmışlar. Emektar Gelibolu vapuru sele suya vermemiş onları .Korkusuzca yedikleri son lokmalar ve gözü kapalı uyudukları son saatler böylece sona ermiş. Kore’nin Pusan limanında karaya ayak basmışlar .Önce silahları iyi bir bakımdan geçirmişler. Hazırlıklar tamamlanıp, tedarikler görüldükten sonra cepheye yollanmışlar.
Cephe olayı da başka bir alem.Aksilik bu ya, cepheye giderken yolları dolaşmış, vurmuşlar yanlış yollara. Yolda rastladıkları bir kadın sayesinde anlamışlar Çin sınırını geçtiklerini. Sonra , gerisin geri kaçalım derken Çin askerleri saldırmış onlara. Sabaha kadar çarpışarak , kurtulmuşlar,
Daha sonra cepheye ulaşıp savaş ve acı gerçeklerle yüzleşivermişler. Öyle anlatıldığı gibi değilmiş savaş. Ne hayale gelir ne de anlatılabilirmiş kolayca…
Savaşı anlatırken gözleri gölgeleniyor Ahmet Dede’nin. Yeniden yaşıyor gibi oluyor o günleri…Toplar gürlüyor, makinalılar takırdıyor; tanklar ağır, hantal gövdeleriyle her şeyi ezip geçiyor…Bu kurşun ve gülle yağmuru altında sağ kalmak Allah’ın bir mucizesi sanki. “ Ayaklarımızın altındaki cesetlere basmamak için dikkat ediyoruz; ama ne mümkün, mecburen çiğneyip geçiyoruz bu ceset tarlasını…Her yan ölüm, her yan ölü dolu…”
Savaş kötü, savaş acımasız savaş karanlıklardan yana . ” Yere yatmış ekinler gibiydi’’ diye betimliyor o uçsuz bucaksız cesetler çöplüğünü.
Cesetler üzerine basarak yürüyüşlerini, koşturmalarını, mermi yağmuru altında yaşama son bir istekle tutunuşlarını , korkularını bir bir yeniden yaşıyor sanki …
Sonra korkuların bile yok olduğu, her şeyden vazgeçilen o bitmez tükenmez günleri geceleri…
Ahmet Dede, tüm yaşamı bir potada eritmiş Kore günlerinde. Tam on ay ölümle yaşam arası gidip gelmiş. Haykırışlar, çığlıklar, yangınlar, top sesleri ,bom-ba sesleri, derken bitmiş bu cehennemi sefer.
Evine dönmüş Ahmet Dede. Kore ikiye bölünmüş. Kurtardıkları topraklarda Güney Kore adıyla devlet kurulmuş. O yıkımların ardından ayağa kalkmış ve Asya kaplanlarından biri olmuş bu devlet. Dünya ticaretinde hatırı sayılır bir sanayi devi olmuş. Hiçbir zaman unutmamışlar Ahmet Dede’yi. Türkiye’de bazı şeyler pek umursanmaz ya, Ahmet Dede’nin umrunda mı . O Üç çoçuğu ve altı torunuyla Büyüklü Köyü’nde anılarıyla yaşıyor .
‘’Vatan için deyince gözleri çakmak oluyor, izin versinler yine giderim savaşa…’’ diyor, Atatürk deyince yüreğindeki minnet duygusu gözlerinden taşıyor.
Ufak zevkleri var. Devletin ona verdiği tabancasını evladı gibi seviyor, okşuyor. Yaş sekseni aşmış, dede demişler, sen yaşlandın tabanca taşıma ehliyetin artık geçersiz duruma düştü. Yıkılmış Ahmet Dede. Torunu almış üzerine bulundurma iznini. Şimdi uzaktan da olsa hasret giderebiliyorlar.
Yüreğinde korku silinmiş .Yüreği de bir, dili de bir . Saklaması yok ,çekinmesi yok . Kendi dünyasında kendi doğruları,kendi eğrileri var .Zig zaglı insanlara da zigzaglı yürüyenlere de tahammülü yok .Bastı mı kalayı yeri göğü inletiyor .
Dede, diyorum; memleketin durumu kötü , ekonomi bozulmuş , ahlak yok , büyüğe saygı , küçüğe sevgi yok . İnsanlar üçkağıtçı olmuş .Sokaklarda rahat gezilmiyor , it kopuk dolmuş her yer …
Uyy , diyor , sebep olanın da , yapanın da , yaptıranın da…