- 1855 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
Ardniyetiuslar
ARDNİYETİUSLAR
Ard niyet fabrikası nasıl çalışır? Bu sorunun çözümü için kafa yoruyordum günlerdir. Çünkü bu işi kusursuz ve bilinçli yapabilen belirli bir yüksek tabaka vardı. Fabrika sahipleri… Bu fabrikanın patron ve çalışanlarına ARDNİYETİUS adını yakıştırmıştım. Bunların söz çarpıtma yetenekleri, bobilerde kavram kargaşası yaratma görevini üstlenen gençleri bile şaşkına çeviriyordu. Her zaman insanlara tepeden bakma ve olayları kendi istedikleri mecraya çekebilme yetenekleri vardır. Tamamen kendi çıkarları için kurulmuş, çıkarlarına ters bir durumda bütün değerlerini feda edebilen, yüksek tabaka fabrika sahipleri… Reklam konusunda da çok ustalaşmışlardır. ‘’Reklamın iyisi kötüsü olmaz.’’ Diyen bu familya, yeter ki reklam olsun, bel atına varana kadar çirkinleşmeyi de üstün yetenekleri sayesinde becerebilmişlerdir.
ARDNİYETİUSLAR yine üstün bir avlanma yeteneğine de sahiptirler. Ortamı sürekli kollarlar ve nereden kendilerine bir pay çıkar acaba diye gözlem yaparlar. En iyi pay, en fazla bilinen, tanınan markalar arasından çıkacaktır. Bu nedenle öyle herkesin yanına yöresine yaklaşmazlar, marka gözetirler. Kendi hisselerine düşecek payın büyüklüğü bu oranda artacaktır çünkü. Unutulmaya mahkum oldukları bir anda kendileri için büyük nimettir bu fırsatlar. Ard niyet patronları bu fırsatı kaçırır mı?
Söylemediklerinizi, söylemişsiniz gibi çevirirler. Aklınızdan bile geçmeyen şeyleri akıl ederler ve ‘’İşte böyle düşünüyorsun!’’ diye bir de sizin yerinize düşünce de beyan ederler. Patron olmak kolay değil bu devirde. Hele de ard niyet fabrikası olunca… Bunca malzeme arasından en getirisi olanı seçeceksin, en usturuplu iftirayı atacaksın, bunlar zahmetli iş. Şeytan bile üşenir buna, bu fabrikatörler şeytanı bile şaşırtmışlardır her zaman.
Tipik alışkanlıklarından biri de yanlarında mutlaka bir ya da birkaç bayan bulunur mutlaka. Genelde yönlendiren bayan olur fakat sahneye çıkan erkektir. Dişiden aldığı bazı direktifleri uygulayabilmek için ortamı koklarlar. Koku alma yetenekleri de çok gelişmiştir. Erkek patron önce sahneye yollanır, direktifler yerine getirtilir ve daha sonra kendisi ödüllendirilir. Peşinden de diğer dişiler kendilerini ödüllendirirler ve baş rol oyunculuklarını kaparlar.
Aslında erkek patron, dişiler tarafından tuzağa düşürülmüştür. Dişiler el bile kıpırdatmadan asıl amaçlarına ulaşmışlardır. Bencilliğin doruğunda olan bu dişi karakterler aynı filmi defalarca çevirdikleri için bıkkınlık vermişlerdir. Fakat onlar zirvede oldukları sanrısı ile bir baş döngüsü içindedirler ve bu gerçeği fark etmezler. Çünkü bulundukları yer öyle hassastır ki kimse gerçeği yüzlerine söylemeye cesaret edemez. Birisi ‘’Kral çıplak!’’ deme cesaretini gösterse, başına gelecekleri bilir. O yüzden kolay kolay eleştiri almazlar. Basit kişiliklerde oldukları için ancak övgülerle dost olunabilir böyle kişilerle. Eleştiriyi hazmetmek ise ancak olgun insanların karakteridir çünkü.
‘’Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, eleştirin. Basit bir adamı dost edinmek isterseniz, methedin.’’ Sadi Şirazi
Bu ard niyet fabrikasının diğer çalışanları da ufak tefek ganimetler elde ederler. Fakat asıl büyük pay erkek ve dişi patronlarındır. Grup halinde gezdikleri de bilinen bir gerçektir. Fabrikanın diğer işçileri patronlar için heba olduklarının farkında bile değillerdir. Elde ettikleri asgari ücreti bir matah sanırken kişiliklerinin eridiklerinden habersizdirler.
Geçenlerde ihalesi yapılan böyle bir fabrikayı acaba alsam mı almasam mı diye kara kara düşünüyordum. Belleğimde epey ard niyet biriktirmiştim, bunları kullanabilirim belki dedim. Derin düşüncelere daldığımı gören annem, her zamanki gibi düşünceli halimi sezinledi. Ben de ona ard niyet fabrikasının nasıl çalıştığını anlattım ve ‘’Böyle bir patronluğa talibim .’’ dedim.
Bana verdiği cevap kendimi kendime getirdi desem yeridir. Söze başlar başlamaz bana şu örneği anlattı.
Sokrat’ın asılmak üzere olduğu anı düşün, karısı yanına ağlayarak gelmişti ve haksız yere asıldığını söylemişti kendisine. Sokrat’ın verdiği cevap insanların yoluna bir ışıktır. ‘’Ne yani bir de haklı mı olsalardı?’’ diye verdiği cevap yolunu aydınlatsın senin. Gerisini sen düşün, dedi ve sözlerini şöyle tamamladı.
‘’ Dilini çivi gibi kullanmaktan korkma, nasılsa çivi sadece yaşamında alınacak bir şeyi olanlara batacaktır.’’
Düşündüm… Hayat bir kez yaşanıyordu ve insan bunu kendi doğruları ile kapamalıydı. Böyle bir fabrika asla çalıştıramayacağım, aleni ne düşünüyorsam onu beyan edeceğim. Bu döngüde ben düşündüklerini söyleyen görevi üstlenirken, ARDNİYETİUSLAR ise söylediklerimi çarpıtma görevlerine devam edecekler. Yanlarındaki işçilerde ufak ulufeler ile avunacaklar.
Ama hiç olmazsa ben o anneye layık bir evlat olarak ölmeye çabalayacağım. Belki de sadece bunun için bile yaşamaya ve mücadele etmeye değer.
Kral çıplak demekle kalmıyorum, çıplak kraliçeler var diyorum. Krallarını onlar gönüllerin tahtından düşürdüler. Gönüllerin tahtında olmanın zevkini hiç tadamayacaklar. Korku imparatorluklarında yalnızca zorunlu övgü alacaklar.
Müjgân Akyüz/MAJ
*************************************************************
Twiter ve diğer paylaşım cevaplarından bazı seçtiklerim:
Mustafa Filizman
Bu yazı ÜSTAD’ın bir şiirindeki "öyle bir hayata düştük ki ,hayata kurulmuş pusu" diye bir tesbit yapmıştı,tuzaklar olunca av ve avcı da olacak,muhakkak.Avcı olmayı hiç istemem.Avlanmakta gurur kırıcı.O halde ne yapalım?"aldırma geç diyemem"Akif’in tavsiyesi.
BALZAK ’da şöyle söylemişti;bir yere çıkmak için bir yere basmak lazım.
Siz bu olayın farkına varmışsınız.Değerli yazınızı teprik ederim.
SELAM VE SAYGILAR..
Zeynep Özmen
Şu art niyet fabrikası denen kelimeyi ve elbette ki yazının tamamını okuduğumda aklıma gelen ilk şey "Şeytanın Avukatı" filmi oldu. Hani öyle bir kurgulama vardı ki yazınızda bir an sahne sahne filmi anımsadım sanırım. Hani okurken "evet" ler eşliğinde okudum; düşünce dünyanıza kolaylıkla alıp içinde gezinip kendimce düşünme, sorgulama ama en çok da etkilenme şansına sahip oldum.
Ne düşündüm biliyor musunuz? Şu kelime ‘’Reklamın iyisi kötüsü olmaz.’’ sahi böyle miydi? Altında yatan pek çok sosyolojik neden olsa da bana resmen cinayet gibi görünen ve neden bilmem en korkunç örnek geldi. Meşhur BBG evi kaynanası, Kaynana Semra. Bir anne bu sözün bedelini sanırım söze inandığı için çok ağır ödedi.
Diyeceğim o ki Sokrat haklıydı. Doğrunun ipini hiç bırakmamak gerekiyor diyen yazınızı tebrik ediyorum.
Düşündürdükleriniz için teşekkür ediyorum.
Selam ile...
Mehmet Demir
Ard niyet fabrikalarına karşı iyi niyet fabrikalarımızı çalıştırmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Doğrunun çok zorlu bir yolu olsa dahi, daha onurlu olduğu olduğunun bilmeliyiz. Doğruyu söylemenin ve doğru davranmanın tabi ki bedelleri var. Bu bedelleri göze almadan doğru hedefe varılamaz. Ancak doğruluğun da kötülüğe galip geleceği gün olacaktır. Anneniz çok doğru bir yol göstermiş. Doğruluk yolunda ayaklarımıza taşlar ve dikenler batmıyorsa, gittiğimiz yol bizi yanlış yere götürüyor demektir. Muhabbetle.
Twiter cevapları
*Aslında çıplaklar hamamnındayız, ama gözlerimnizde kalın camlı gözlükler mi var:)
*bobilerde boy gösteren biz gençler hiç olmasa niyetimiz iyi
*geçmişteki çok savaşta kadın yüzünden değilmiiiiiii
*Bu çivi bana batmaz, iyi niyet fabrikasını kalbime kurdum
*bu sözlerinizde çok çarpıtmaya müsait, şeytan diyorki...
*En doğru sözü ve son sözü anneler söyler, devam bence
*o ihale bana kaldı, çarpıtacak söz arıyorum
*methetmekle eleşirmek arası geldim gittim en iyisi teşekkürler:)
YORUMLAR
birilerine geçirme var bir hiciv yazısı sanırım
konu nedir bilemiyorum sevgiler
Müjgan Akyüz
Anladım, anladık, anladınız. Bu bana yetti.
Teşekkürler
lacivertiğnedenlik
Gelelim bu klanlara fikrim şudur, ya dışında kalıp dışardan gözlem yaparsınız ki ben hep bu yolu tercih edenlerdenim ya da içinde kalıp o klanvari grupların içinde yer alıp bir şeylerin kafanıza göre gitmediğini veya beklentileriniz tam olgunluğunu bulamayıştan dolayı bir eleştiri var sanki.Eğer bu grupların içinde yer almayıp dışaırdan gözlem yapıyorsanız hay hay tüm kalbimle saygı duyarım derim ki helal olsun iyi gözlem yapmış bu arkadaşımız.Ben dışarıda kalıp Dünya ve türkiye'deki olup bitenleri dışaıdan gözlemliyorum,ne bir şiirimi dergiye gönderiyorum ne şiirli toplantılara katılıyorum ne belediyelerin verdiği ödülleri önemsiyorum,ne de dergi yöneticilerinin danışıklı dövüşüklü seçilen şiirlerine itibar ediyorum ,ama dışında kalıyorum,görüpte bunların içinde hala yer almak büyük çelişkidir bana göre.İstesem her yerde şiirlerimi yazılarımı adımı beyan ederim .Ama ben de biliyorum bu işlerin nasıl yürüdüğünü ve hiç saygı duymuyorum.Ne sosyal paylaşım sitelerinde yer alan görüşleri önemsiyorum ne de yazıyorum.Her tarafa yayılmayı çok uygun bulmuyorum,her toplantılara katılmayı ,her derneğin verdiği ödülleri aslına bakarsanız red ediyorum,ben yazıyorum ve çıkıyorum ,ne bir ödül ,ne editörlerin ve yayınevlerinin acımasız ve maddi yaklaşımlarını umursamıyorum, ama acı bir biçimde yazıklar olsun diyorum bu gelinen noktaya
Genel anlamda güzel , özel anlamda bu klanın içinde yer alarak eleştiri kokusu hissettim gibi ,şayet böyle değilse çok çok saygımla
sevgiler
Müjgan Akyüz
Şimdi aleni düşündüklerimi söylersem hucüm oluyor, fakat söylemediğimde de içim huzurlu olmuyor.
Ahanda diyorum işte, her tv de boy gösteren, her yere çağrılan hemşehrim Cemal Safi hangi şiir ve yazısında bir sosyal yaraya parmak basmış, görüyor muyuz? Kimin derdiyle dertlenmş?
Popülerlik bambaşka bir şey, popüler olmak zor değil. Yayınevleri ise sadece getirisine bakar. Çok nadirdir başka türlüsü, bazende hatır işi girer araya.
Ben okunsun diye yazıyorum şiirlerimi. Okunması için birkaç paylaşım sitesi kullanıyorum. Arada aşk, bahar, kuş, çiçek, böcek olsa da, yüreğime yerleştirdiğim bir amacım var. İki kelam ile anlatmak istediklerimi anlatmak istiyorum. Benim amacım ille de bir başkasına da amaç olacak diye bir kayıt yok.
Günümüzde hızlı ulaşım yolu bu paylaşım ağları. Düzmece toplantı ve yarışmalar yerine bunları ve kitaplarımı kullanıyorum. İleride başka bir teknik olursa onu da kullanırım tabiki. Yayınevi hiç kullanmıyorum, sadece bastırıyor ve kendim ulaştırabildiğim kadar ulaştırıyorum.
Bu hep böyle gitmez belki, bir gün bu ortam düzelirse o zamanda elbette güzel olur katılmak, şu anki manzara böyle değil ama.
Yazdığım şiirlerden bazılarında da bu anlattığım manzara resmedildi birkaç kez.
Baştan aşağı bir eleştiri bu elbette. En küçük kademeden en büyük kademeye kadar eleştiri.
Teşekkürler
Sevgili Müjgan Hanım,
Yazınızla derin bir mevzuyu anlatmaya çalışmışsınız belliki. Fakat kafanızdaki o mevzuyu anlatmaya çalışırken, yani karşılaştığınız artniyetusları "öyküleştirmeye" çalışırken öyle sıkmışsınız ki kendinizi, ne demek istediğinizi anlamak pek güç oldu. Yani size özel, kapalı, adrese teslim bir yazı oldu.
İronik bir yazı.. Yani bizi çok da ilgilendirmeyen bir yazı. Ne desek gereksiz yere "taraf" durumuna düşeceğimiz bir yazı. Fakat yine de çok özür dileyerek söylemek istiyorum; başka bir ortamda yazınıza yapılan yorumları burada paylaşmanız bana göre pek şık durmadı. Elbette sayfa sizin, bu sadece benim fikrim.
Şiirlerinizi seviyorum. Sanırım en iyisi gidip bir Müjgan AKYÜZ şiri okumak.
Saygılar, selamlar.
Müjgan Akyüz
Bana yapılan yorum elbette artık şahsıma ait oluyor ve istediğim gibi kullanırım, bunu bilmeniz lazım. Şiirler altında bile şairler bunu kullanır.
Sitelerde görünen başarı öykülerine de hiç inanmıyorum, bu kendim için de aynen geçerli. Gerçekte zaten kıstaslar da böyle dostluk ahbaplık ilişkilerine göre belirlenmiyor. Dostlar arasına diğer isimlerde sıkıştırılıyor bazen.
Asıl mesele yazının konusu elbette. Bunu da herkes kendi kapasitesine göre ancak algılayabilir.
İilişkiler bireyden aileye, aileden topluma, toplumdan mahalleye, mahalleden köy, kent, bölge ve ülkeye ve daha sonra da ülkeler arasına kadar bütün hayatı etkilediği muhakkak. ''Bir kötünün yedi mahalleye zararı dokunur'' sözü ne de doğru. ''Doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu'' sözü ya, bu da doğru değil mi?
Gıybet dinimize göre de en büyük günahlardan ve ölü eti yemekle eş tutulmuş. Dini açıdan da gıybet ve dedikodunun konumu belli işte.
Siyasilerin, gazete ve tv lerin ve yandaşlarının olay çarpıtma, sözleri çarpıtma ustalıklarını da biliyoruz. Bir kişiden, bir topluma hatta devletler arası ilişkilere kadar zarar verir iftira. Benim görüşüm böyle yani, görüşlerimi bildiriyorum ve zaten şiirlerimde de çoğu zaman gidişatın kötü yanlarına vurgular yapmışımdır.
Site içi başarı öykülerine ne kendim ne de bir başkası için inanacak kadar da kendimi bilmez değilim. Buradaki krallık ve kraliçelik benim için kıstas olmaz asla. Kimse de kendini kandırmasın. Günümüzde dergiler bile ahbaplık ilişkileri ile yürüyor. Yarışmalar ise daha rezalet, özel davet yapılıyor kazandırılıcak kişiye.
EN ÖZELDEN EN GENELE göndermeler var yazıda. Fakat herkes kendi içindeki kadar algılar bunu. Aynen altta görüldüğü gibi, Mehmet Ali Unsal, okuyup hiç anlamadığım bir yorum yazmış gitmiş mesela.
Çünkü içinde ne varsa öyle görüyor, öyle değerlendiriyor. Kapasite ve bakış açısı meselesi. Nasıl bir kapasite ve donanım ile geldiyseniz, onun karşılığını alırsınız.
Dünyanın gidişatı ard niyetlerin yok olması ile, önyargısız kabul etmeler ile düzelecek diye inanıyorum, elbette böyle bir konu ille sizi de ilgilendirsin diye hiçbir baskım yok yazıda. Ortaya koymuşum sadece. Hatta neden okudunuz bu kadar ilgisizseniz diye bile düşündüm. Çünkü ilgimi çekmeyen bir yazıyı hiç okuma zahmetine bile girmem.
Zahmetinize teşekkürler, selam ile
Aynur Engindeniz
Saygılar.
Müjgan Akyüz
Herkes kendi doğrularını savunacak elbette.
Aynur Engindeniz
Tartışmalar olabilir, renktir. Ama mümkün olduğunca incitmeden ve kimseyi töhmet altında bırakmadan yapılırsa.
Kesinlikle taraf olmadığım bir çekişme de yorumumu günah keçisi haline getirmiş olsanız da, sizinle tartışmayacağım.
Ben de tanıştığıma memnun oldum.
Saygılar.
Müjgan Akyüz
Buradaki krallık ve kraliçelik benim için kıstas olmaz asla.
*****
Siz bunları göz ardı etmişsiniz.
Ben bu yazıyı sadece burada paylaşmıyorum, demem o ki, kapasiteyi siz sınırlamışsınız.
Ama yine ben suçlu olayım varsın.
Siz mutlu olun desem bile çivi batmış bir kere.
Başkasını da karıştırmayın, ona adını burada veremediğimiz ortamda cevabını verdim, tekrar etme gereği duymadım.
Beni ilgilendirecek bir konu bu.
Okuduğunuz bu ''şey'' beğenmediğiniz halde çıkamadınız bir türlü.
bazen kırmamak adına söylenen yalanlarda art niyet değilm mi? burada yapılan eleştrilerde bir oduna çiçek diyene , diğeri evet ne güzel çiçek derse ve biride çıkıp ne çiçeği ya bu odun derse, burada art niyeti kimde aramak gerek. olmamışı oluş gibi göstermek bu art niyet sahiplerinin kullandıkları bir enstürmansa neden bir tane yorumda bile olmamışa olmamış denilmiyor. önce kendi birimlerimizin doğruluğunu tesbit dip, sonra bu birikimlerle yanlış düzeltmezsek buda bir art niyet olmuyor mu? yada ne kadar çok sayfaya yorum yaparsam, o kadar fazla yorum alırım zihniyeti bir art niyet değil mi? o nedenle çok uzakta aramıyorum. bence art niyet buradada her şekilde mevcut. çok güzel bir paylaşımdı. çok ders çıkardım kendi adıma. saygımla.
Müjgan Akyüz
Yalnızca bir çizgi var arada hakaret ile eleştiri arasındaki o ince çizgi kimisine göre hakaret değil gibi geliyor, kimine göre de hakaret gibi geliyor.
Mesela şiirim didik didik edilsin, eleştirilsin, cevabını veriyorum, çok mücadele verdim. Ama '' olmamış'' diye geçip giden biri varsa daha iyisini yapabilmeli ve niye olmadığını açıklayabilmeli.
Bir şey atıp gitmek değildir eleştiri. Eleştiri yapabilmek için karşıdaki kişinin sahip olduğu bilgilerin kat kat fazlasını bilmek gerekiyor.
Konu detaylı, teşekkür ederim, selam ile
Çünkü bulundukları yer öyle hassastır ki kimse gerçeği yüzlerine söylemeye cesaret edemez. Birisi ‘’Kral çıplak!’’ deme cesaretini gösterse, başına gelecekleri bilir. O yüzden kolay kolay eleştiri almazlar. Basit kişiliklerde oldukları için ancak övgülerle dost olunabilir böyle kişilerle. Eleştiriyi hazmetmek ise ancak olgun insanların karakteridir çünkü.
DEgerli hocam candan tesekkürler...gerçekleri imalı olsada anlatmışsınız...
bende o çarkın dişlileri arasında ezildim...sadece deger verdiğim hocamı bir sesli şiirle anlatmam suç oldu...
Ödül verdikleri gün benide yok etttiler...
işte apaçık yargısız infazın bir örneği...
arastırdım..tam 25 kişi şikayet etmiş..nasıl M.a..hocaya övgü şiiri yazar bu sahış diye .
işte bazı kendini bilmez kişilerde onlara yalakalık ve maşa oluyorlar ama hepsinin ipi pazara sonunda çıkıyor...
Allah bizleri art niyetli kişilerin şerrinden korusun...
bu vesile ile siz degerli hocamın mükemmel yazısını canı gönülden teprik ederim..
saygılarımla...