- 3083 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KEYİF EŞEKTE OLUR
"Efendim, biz asıl hatamızı nerede yaptık, biliyor musunuz? Sürekli Atatürk’ü anıp, "ah ile vah ile" elimizde bayraklarla onun gölgesinde kaldığımız için. Ne hikmetse bir türlü de gölgesinden çıkmıyoruz... Oysa O, ışığa doğru, geleceğe doğru ilerlememizi isterdi...
Biliyor musunuz?
2. Dünya harbinden sonra Alman Kadınları "uçan balonlara" adlarını, adreslerini ve tüm iletişim bilgilerini yazarak, savaşta ölen erkeklerinin yerine geçecek "erkek adayı" aradılar. Yeniden çekirdek aile kurdular. Yeniden yapılandılar, sanayide, ekonomide ilerlediler, makine kimyada bir dev ülke oldular.
Oysa savaş sonrası ağızları kokuyordu açlıktan. Ve açlıktan ayakkabı kemirdiler, kedi yediler, sokaklarda küçük evcil hayvan kalmadı. Bu yüzden kedilerini şimdilerde tasma takıp dolaştırıyorlar.
Ya bizler, 2.dünya savaşı sonrası ne durumdaydık?
Atatürk sayesinde Osmanlının ve bizim borcumuz sıfırlanmıştı. Ata altını basıldı. Demiryolları hızla yurdun her bölgesine kuruldu. Sümerbank, Etibank, vb kurularak, yurdun alt-üst toprağından üretilen maden-petrol vb, elde edilenlerle, sanayimize oldukça katkısı olan bir siyasetle toprak reformuyla, tarım-ekonomimiz gelişti. Etibank’ın senelik geliri yükselip, Sümerbank yurdun her iline kuruldu, yerli mallarımızla devletin anaparası nemalandı. Çiftçi "efendiliğini" yaşadı.
Ya şimdi bizim ülkemiz ne durumda?
Ben şu an sadece Almanya ve Türkiye’yi örnek aldım. Hangi ülke aydınlığa doğru ilerlemiş? Cumhuriyet sonrası, Atatürk sonrası Türkiye hangi sanat, ilim ve bilim adamıyla dünya insanına yararlı olacak icadı olmuş. Osmanlı hanları-hamamları-kervansarayları-camileriyle övünürken bizler dikili ağaçları "nakil" diyerek uyduruk, geçici kanunlara sığınıp, asırlık ağaçlarımızı köklerinden söküp, %80 telef ettiğimiz ormanlık alanlarımıza ileride çölleşecek betonlar inşaat ediyoruz.
Oysa eleştirdiğimiz ve kin güttüğümüz "iki kardeş kavmin çocuklarından" biri olan İsrail’e lütfen bir bakar mısınız, çölü nasıl yeşertmiş!..
Bir arkadaşım anlatmıştı:(Mehmet Seviş)
"İsrail tarımda korkunç ilerledi. Öyle ki bir dostum İsrail’de akıl almaz bir görüntüye tanık olmuş. Kendisi ziraat mühendisidir. "GDO, toprak ve nano-teknoloji " konulu bir semineri için gittiği İsrail tarımda ilginç bir başarıya da imza atmış. Arkadaşımın ağzından dinleyelim:
’Sıcak çöl kumlarına İsrailli Çiftçiler bellerine bağladıkları önlüklerinden beyaz beyaz tohum ekiyorlardı. Şaşırmıştım!.. Çünkü hiç toprağı olmayan çölde hangi bitki tohumu ektiklerini görmek için yanlarına yaklaştığımda daha da çok şaşırdım. Küçük dilimi yutacaktım az kalsın. Her bir İsrailli Çiftçinin avuçlarında beyaz beyaz canlı solucanlar vardı. Sıcak kumlara düşen solucanlar kıvrılarak kumun içlerinde kayboluyorlardı. Daha sonra çiftçiler sıcak kumları sulamaya başladılar.
Anlam veremediğim bu beyaz solucan ekimini sorduğumda, beni daha önce ektikleri ve yemyeşil olan tarlalara götürdüler. İşte o anda gözlerim yerinden çıkacakmış gibi açılmıştı. Zira adamların gerçekten bir harika yarattıklarına tanık oldum.’
Efendim, gerçek şu ki o beyaz solucanlar meğerse dört metre kumun altındaki toprağa varıp, her sulama gerçekleştirildiğinde de "yağmur yağdı" sanıp ağızlarıyla yukarı toprak taşıyorlarmış. Sıcağı görür görmez toprağı kumlara bırakıp gerisin geriye, yerin altındaki toprak alana doğru kaçıyorlarmış."
Arkadaşımdan dinlediğim bu mucize buluş Arap ülkelerinde vahalara, sonsuz yeşilliklere kavuşacaklarına işaret değil mi?
Ama nerdee?
Yat kalk, fetva ver, şeriat adına trafikte seyreden kadın sürücüye kırbaç cezası ver, kol kes, beş dakikada bir "muta nikâhı" kıy ve şeriatın yasallaştırdığı "zinayı" helal kıl, haremine bir sürü kadını tıkarak özgürlüklerini kısıtla. Nerede kadın hakları, nerde çağdaş demokrasi, nerede aydınlık ve modern bir yaşam, nerede barış ve huzur?
"Hadi, de get be! " demiş adamın biri ve eklemiş:
"Kılıflarına göre minare uyduruyorlar."
"Sen niyetini temiz tut da camiden kilim çal."
Vay vay vay, deme ya!..
Bizler Arap kültürünü benimsedik. İşimiz gücümüz " hobini gırtlak-püfünü kandil-tombi yatak. "
Osmanlı’nın bir zamanlar Üsküdar’da "Miskinler Tekkesi" imar edip, nerede tembel ve avare varsa o tekkede barınıp, beslendiklerini biliyor muydunuz?
Osmanlı bütçesinin dibine darı eken miskinleri, o tekkeden çıkartamadılar, ama yangın çıkartıp tarihten adını sildiler.
Günümüzde çağın harikası bilgisayarla ödev yapıyor, oyun oynuyor, sohbette dünya 3.cülüğü ile başı çekiyor, işyerlerinde internet yüzünden işler gecikiyor, “kolay yoldan nasıl üne-paraya kavuşabilirim,” düşüncesiyle popüler kültür-sanat yarışmaları adı altında insanların henüz küçük yaşlarda kişisel gelişimine ket vuruluyor. Ders kitaplarımızdan bazı yararlı dersler kaldırılıyor. Güzel Türkçemiz gelişeceğine, farklı dillerle süslenip, unutturulmaya çalışılıyor. Tarih bilgilerimizi yanlış öğreniyoruz.
Akıldan dökülecek daha neler neler var da… Söylenecek çok söz var, ama yazmayacağım.
Atatürk’ün adını anmayı bile hak etmiyoruz biz. Bir adım bile ilerlemedik onun açtığı yolda. Onu rahat bırakalım da ebedi uykusunda hiç olmazsa dinlensin.
Nedense biz Türkler keyfimize çok düşkünüzdür. Hani atalarımızın elli sene önce söyledikleri bir söz vardı:
“Keyif eşekte olur” diye…Acaba o keyfi BİZ hak ediyor muyuz?
Eşek, dedim de aklıma EŞEK ADAMIZ geldi. Sahi o da elimizden gitti mi yoksa?
Efendim, sözün özü tek bir sözcükte gizli.
"Miskiniz...Miskin!.."
Sevgi ve saygıyla
Emine PİŞİREN
08.10.2011
YORUMLAR
"aslında yazacak çok şey var da..."
demişsiniz
bu güzel yazının düşüdürdükleri ve gerçekliği
karşısında da çok şeyler yazmak istiyor insan.
izlenimlerinizi öyle güzel açıklamışsınız ki
büyük bir beğeniyle okudum ve
kısaca "haklısınız" dedim.
saygılar sunuyorum.
emine pisiren
Yorumunuzla yazıyı yalnızlıktan sıyırmışsınız:))
Kim ne anlatıyoruz ki?
"Ee eee" ninni söylemek daha mı iyi ki?
Teşekkür ederim varlığınıza.
Kaleminiz daim olsun.
Ülkem ve uykudaki insanlarımıza aydınlık dolu yarınlar dilerim.
Selam ve saygıyla