- 1121 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
CANO’NUN KÜTÜPHANESİ
CANO’NUN KÜTÜPHANESİ
Tarih: 1980 Ardahan
Hafta sonu olmasına rağmen Sehü kardeşleri ile uyuduğu yatağımdan annesinin seslenişi ile uyandı. Yarım uykulu hali ile duvarlara tutunarak ahıra gitti. Bakır güğüm içindeki su ile el ve yüzümü yıkadı. Odaya döndüğünde annesi kavatlısını hazırlamıştı.
Annesi Söhü’ye,
Sehü; temiz kıyafetlerin burada giyin dedi.
Sehü annesinin verdiği kıyafetleri giydi ve kahvaltı masasına geçti.
Masada duran Bir bardak dolusu inek sütü ile bir yekru (lavaş) ekmeğini yedi. Terek (raf)ta duran defter ve kalemimi aldı. Dışarı çıktığımda Ru duvarın dibinde bekliyordu.
Sehü nerde kaldın? Ağaç oldum!
Meraklanma varırız Ru…
Taş tablet Cano’nun Kütüphanesine kutsal yere vardıklarında saat on olmuştu. Yüzlerine açılan ihtişamlı ahşap kapıdan onları karşılayan kibar, vakur ve alçakgönüllü bir adam duruyordu… Bu Cano olmalı.
Buyurun çocuklar dedi.
Sehü ve Ru şeeeyyy. ‘’Biz kütüphaneye ödev yapmaya geldik’’.
Cano:
Geçin salona çocuklar dedi.
Boş buldukları bir masanın yanı başındaki ahşap sandalyelere oturdular.
Kütüphane raflarını süsleyen yüzlerce kitap ve ansiklopedi yaldızlı süslemeleri ile göz kamaştıran cilt, cilt kitaplar dizisi, Cano’nun her komutu ile kitaplar yer değiştiren sürüvenci katarı oluveriyordu.
Orta masanın kıyısındaki öğrenci benim ödevim (Divânu Lügati’t-Türk)dedi.
Cano kocaman bir ansiklopedi verdi sayfa yüzaltmışüç dedi.
Cano da ki bu bilgelik adeta taş tablet ile bütünleşiyordu. Kütüphanenin salonunun bir başından diğer başına Cano sesleniyordu.
-(Atatürk’ün Öngörüsü) sayfa seksen,
- (Han Duvarları ) sayfa oniki,
-(Orhun yazıtları) siyah ciltli kitap sayfa üç,
-(Kömürün Damıtılması ) sayfa yetmişaltı,
-(Türk Edebiyatında Dini konular)sayfa otuziki
-(Fıransız İhtilalı) kırmızı ansiklopedi sayfa elliyedi,
-(Türkiye’nin coğrafi konumu) sayfa onüç,
-(Ömer Seyfettin.. Kaşağı) kitap kartından bakın numarasına, roman bölümünden alın diye seslendi.
-(Gurbet Şiirleri) Nazım Hikmet Ran istediğiniz şiirini yazın.
-(Halide Edip Adıvar) sayfa yüzbeş…
Derken sıra Sehü ve Ru’ya geldi.
Cano: Ödeviniz nedir? Diye sordu.
Sehü: Ardahan dedi.
Cano; duraksadı Sehü’nün gözlerine baktı. Sehü’nün başına elini koydu en arkadaki boş masaya geçin dedi.
Sehü ve Ru tamam efendim dediler.
Cano: Size bir makale vereceğim bu makaleyi biriniz okuyacaksınız, diğeriniz dinleyecek ve ikinizde buradan hiçbir kitap almadan evinize döndüğünüzde bu makaleden anladıklarınızı, Anne ve babanızın anlattıkları ile birleştirip ödev karalamanızı yazıya dökeceksiniz.
Anlaştık mı?
Anlaştık. Dedi Sehü…
Sehü başladı okumaya…
Bu küçücük şehrin kocaman mert yürekli insanlarının gözünden baktığımda kasabayı süsleyen onca tarihi yapı içinde kendimi bulurum. Dünyanın yedi harikası ve görkemli şaheserler çocukluğumda gözlemlediğim bu şehrin mimarisi kadar beni heyecanlandırmamıştır. Ya ben çocuktum o taş yapılar bana kocaman devasa görünüyordu, ya da gerçekten bunlar salt insan emeği ve göz nuru ile yapılmıştı. Bu kutsallaştırdığım şehir Bir avuç gökyüzüne sığdırılan renga renk uçurtmalar diyarına benziyordu. Bir derinlik vardı kendi içinde insanı hapseden bir his ve onca bastırılan duygular ve bu duvarların ötesindeki mimari yapıyı görebilme arzusu. İçimizde uhde kalmıştır. Özgürce üzerinden geçemediğimiz kura nehri üzerindeki ahşap köprü, gezemediğimiz ve tarihini bile bilemediğimiz Ardahan Kalesi, Paytoncuların mekânının yanı başında Yılmaz Güney filimi yüzünden kapatılan Bizim Sinema, en görkemli ilkokul 23 Şubat, Ardahan’ın arenası Şehir Kulübü… Kocaman kütüphanede binlerce kitap içinde arayıp bulamadığımız Ahmede HANE, Hatıralar, hatıralar… Ey hatıralar nelere kadirsiniz… Köprübaşının kadirşinas esnafı HACİP DİNÇ, Göle yolundaki Bütün bayanların iplikçi amcası KEMAL ÜNLÜ, bütün liseli öğrencilerin yoldaşı PAŞO EMMİ, Sosyal duyarlılığı olan ALİYAR EVGİN ki bu hatıralar olmasa yaşadık diyemeyeceğimiz. Bütün mekânları askerlere tesis edilmiş bir şehir… Yâda resmi dairedir. Her mekân ila bir yanı ile tutsaktır. Üç boyutlu resim gibi... Vazgeçilmeyen bir tutkudur Ardahan… Ki bir kadının doğumu gibidir; sevinç ve acı bir arada… Ardahan platonik aşkım. Memleketim!… Seni seviyorum…
Sehü soluklanır gibi Ru ya baktı.
Ru sen ağlıyor musun?
Sanane dedi. Sen okumana devam et…
Bir insan nasıl olurda yaşadığı şehri tanıyamaz? Yabancıdır kendisine… Yarısı gurbettedir, yarısı hasrette…’’Tanıyın da büyüyün’’Kandil ışığında yavrusuna yol gösteren anaları, ay ışığında harman savuran Babaları… Tanıyın ilim irfan öğretenleri… Tanıyın! Demokrasi ve hürriyet için canını verenleri… İşte bizim gerçekliğimiz budur. Taş tablet üzerine kazılmıştır.
Başarlı olmak, kendinizi geliştirmek ve insanlığa faydalı olmak için…
Kitap okuyun… Ve not tutun…
Başarı ordadır…
Siz büyüdükçe Okuduğunuz kitaplarda büyüyecektir.
Türk klasikleri, dünya klasikleri… Dursun Akçamlar, Orhan Kemaller, Reşat Nuriler, Pir Sultan Abdallar, Necip Fazıllar, Yakup Kadriler, Yaşar Kemaller, Musa Anterler, Nazım Hikmetler, Mehmet Uzunlar, Tolstoylar, Emile Zolalar, Victor Hugolar, daha niceleri…
‘’Sizin için bir ışık olacaktır’’.
Işığınız solmasın…
Yılar geçse de dünyanın neresinde olursanız olun Ardahan’a gidin! Bakın Halk Kütüphanesi duruyor mu?
Yoksa oracıkta bir taş mabet midir?
Sehü:
‘’HALK KÜTÜPHANESİ YAŞIYOOOR’’
Diye bağırarak soğuk terler içinde uykudan uyandı.
Sunay KARATAŞ
YORUMLAR
tebrikler..güzel yazınızı severek okudum...gerçektende bilgi.liyim demek yetmiyor...benim kasabamda evimde binlerce kitabım var...ayda.yılda gidince gözüme okadar güzel geliyorlarki..sanki hepsi tarihin canlı kalıntısı...günlerce okusam genede kitap okumaya doyamıyorum.....kutlarım..böyle bilgilendirici bir yazıyı bizlerle paylaştıgınız için...gül diyarından selam lar