- 2973 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MUHATABINA GÜVENMEK İSTİYORSAN, ÖNCE SEN GÜVENİLİR OL
Güvenden yoksun kişiler, daima karşısındakinin güvenilir
olmasını isterler. Başkalarının güvenilir olmasını bekleyeceğine,
kendin güvenilir ol ki, karşıdakilerin güvenilir olup olmadığını
sorgulayacak vaktin dahi olmasın. Bu anlayışla hayata ilk adımlarını
atanlar, hep doğru bir yörünge de hayatlarını devam ettirirler. İlk
adım son adımı belirler, atalar ne demiş,”ilk tekerlek nerden geçerse
arka tekerlekte oradan geçer.”Güvenilir olayım diye çok çabalama,
olduğun gibi yaşarsan zaten sendeki güvenirlilik kendiliğinden
etrafa koku saçar. Ama ben nasıl davranayım ki, bu insanlar beni
güvenilir bulsun diye düşünerek, hep kendini başkalarının beklentileri
doğrultusunda yaşamaya mahkûm edersen, en güvenilmeyen
kişi olur çıkarsın.
Hayat, kişinin kendine güveniyle başlar, kendinden emin
olmayanlar, başkalarının çok güvenilir olup olmadığını sorgulayarak
zamanlarını boşa tüketirler.”Siz doğru yolda olursanız yoldan çıkmış
olanlar size bir zarar veremez”bu düsturla hayatın ilk adımı atılırsa,
kişi kayıtsız yaşamayı ve rahat hareket etmeyi öğrenir. Rahat insanlar,
yanlış yapma risklerini daima azaltırlar. Ama korku ve tedirgin
yaşayarak, hep hayatını başkalarının bakışları üzerine kurmaya
odaklamış, ya da başka hayatlardaki yanlışları görmeye ayarlanmış
beyinler hayat boyu yanlış yapmaktan bir türlü kurtulamaz. Ne
güzel söylemiş söyleyen “kapını kapa, komşunu hırsız diye suçlama.”
Hayatına doğruluk asla uğramamış olanlar, ne hikmetse kendi
dışlarındaki hayatları, hep yanlış yapmakla suçlayarak, masum olma
rolünü oynamaktan geri durmaz. Günümüzdeki bazı yaşamlara
yakından şahit olmak istediğiniz de, bunları daha iyi görme
imkânınız olacaktır. En güvensiz varlıklar, hep kuşku ve güven problemi
yaşarlar. Devletin içine yuva kurmuş bir grup azınlığın
yaşamını iyice irdelediğinizde, avazları çıktığı kadar her ortamda
başkalarını suçlu ve günahkâr göstererek kendilerini günahsız birer
zavallıymış gibi ilan etme peşindeler. Neden diye sorarsak, bu
adamlar en güvensiz ve daima yanlışları yaşamaktan, doğruyu
düşünecek zamanları olmamış, yıllarca koca bir toplumun hayatını
çekilmez ve yaşanmaz bir cehenneme çevirdikleri halde, bu gün
kalkmışlar, bunlar en kötüsünü getirmek istiyorlar, bunlar sizi bakın
ilerde nelerle baş başa bırakacaklar, bu gün en iyi gününüz diyerek,
o güvenden yoksun korkak ve ürkek anlayışlarını yeniden toplumlara
pompalama derdindeler. Senin hayatın güvenilmeyen bir
pozisyonda olduğu halde, kalkıyor birde başkalarına güvenilmeyeceğini
anlatmaya çalışıyorsun, be gafil bunu anlatma cüretini
kendinde nasıl buluyorsun, insan da bir kızaracak yüz olmalı, ben
de soruyorum işte, sanki yüz varda kızarmasını bekliyoruz.
Psikolojik açıdan kısaca bu olaya bakacak olursak, yansıtma
hemen hemen tüm insanların yaşamını kemiren çok kötü bir hastalık
olarak etkileme alanını genişletmekte. Hırsızlar, herkesi hırsız olarak
suçlamakta, güvensiz her ortama kötülük tohumu ekenler, kötülük
tohumlarını başkalarının ürettiğini, kendilerinin ise çok masum
olduğunu anlatmakta, devleti soyup soğana çevirmiş olanlar, akla-
narak başka taraflarda kendindeki olumsuzlukların bulunduğunu
anlatmakta, yıllarca bu memlekette insanları birbirine kırdıranlar,
kardeşi kardeşe düşman ilan edenler, devletini vatanını seven vatanperverler
olup çıkıyor, daha neler neler, anlatmakla sorunu çözmüş
olmayacağız, sadece biraz düşünelim diye bu örnekleri sıralama
ihtiyacı duydum.
Evet, dostlar önce kendinden başlayacaksın hayata,
başkalarını düzeltmeye çalışanlar, kendilerini bir düzeltsinler görelim,
biz zaten düzeliriz, kimsenin bizi düzeltmesine gerek yoktur.
Hep yaşam denklemlerini başkalarını düzeltme ve kendini de tek
doğru olarak görmeye ayarlanmış hayat felsefeleri, hiçbir zaman
doğrunun kapısından içeriye giremeyecektir. Beşeri sistemlerin ideolojik
temellerine bir baktığımızda, tümünün yapılanma temeli,
başkalarını ıslah etme ve kendine uygun kafalar oluşturmaya
ayarlanmış, herkesi potansiyel suçlu ve günahkâr ilan etmeye
hazırlanmıştır. Böylesi hayatların ne kadar hakikate yakın olduklarını
sorgulamaya gerek var mı bilmiyorum.
Günümüzün çağdaş yaşam diye tanımlandığı hayatında,
herkesin sorgulayan bir müfettişlik görevi yaptıklarını rahatlıkla
görebilirsiniz. Neden bir toplumda müfettişlerin sayısı çok, hiç
merak ettiniz mi? Denetleme, sorgulama, güvensizlik, tek doğru ve
herkesi güvensiz ilan eden yönetimler, halkını rahatlatma, onlara
güvenme yerine, onların birer güvenilmez varlık olduklarını hep
düşünür durur, niçin? Çünkü kendisi, hiç güvenilmeyecek bir yönetim
anlayışıyla yıllardır ezdiği insanları, karşısında kendini hesaba
çeker durumda görmek istemediği için böyle davranır.
Başkalarının ne yaptıkları değil, senin ne yaptığın senin için
önemli olsun. Hep kendi eylemlerin ve düşüncelerinde yoğunlaşır,
onların güvenilir tutarlı ve geçerli bir değer olması için çalışırsan,
kendin için yaşar ve adam gibi adam olduğunu herkes görmüş olur.
Bunu başarmak, başkaları üzerinde onları daima gözetleyip, nasıl
davranıp davranmadıklarını kontrol ederek yaşayıp gidersen, kendini
başkalarını denetleyerek tüketen bir zavallı konumuna sokarsın.
Bu yaşamlar hayatın hiçbir zaman huzurlu ve mutlu yanlarında bir
yer alamazlar, daima tedirgin ve gergin yaşamaya devam ederler.
Tedirginlik, İnsanın kendinden uzaklaşması ve kendi eksikliklerini
görebilecek mekanizmalarının tümünü yok etmesi demektir. Bütün
odaklanması dış aksamlara ayarlanmış varlıklar tabi ki, kendi
güvensizliğinin farkına varmayacaktır. Onun bakışı daima
karşısındakilere olduğundan hep onlarda bir yanlış ve eksik arama
sevdasındadır. Bu eksik diye ifade ettiği, güvenilmez kabul ettiği
davranışları, hayat boyu anlatarak, bir yaşamı, bu anlattıkları üzerine
kurmaktan da zevk alır. Oysa hayat boyu boş uğraşlarla boğuştuğu
halde; kendine özgü bir hayat felsefesi olduğunu düşünedurur. Bu
Köhnemiş ve demode olmuş hayatların, bir değermiş gibi insanlığın
hayatını işgal ettiğini gördüğüm zamanlar, hakikaten insan olmaktan
utanç duyduğum günler çok olmuştur.
Evet, biraz fazla zorluyorum galiba, insan olmak, başka
yaşamların olumsuzluklarına odaklanmak ya da, böylesi hayatları
her gün, günlük konuşmaların baş meselesi yapıp gündemi bunlarla
doldurmak utanç verilecek bir manzaradan daha aşağılık durumdur.
Hayat, yeni bir güne ne katacağım ya da gelecek yeni bir gün beni
nasıl yenilemeli ki, hayatımın her noktasında tomurcuklar patlasın
diye yepyeni düşünceler üzerine kurulmalıdır. Yoksa atılacak her
adım insanı ancak hüsrana biraz daha yaklaştırır.
Muhammedul Emin olmak, kolay değil o nacak güvenilir
olmaktan geçer. Bizler en güvenilir insanın ümmeti olduğumuzu
söylüyorsak, önce insanlar bize güvenmeliler. Bunu yaparken de
birileri bize güvensin diye yapmayacağız. Hayat felsefemiz böyle
olduğundan böyle yapmamız gerektiğini bileceğiz, birilerine şirin
görünme adına değil, Rahmanın kulları yeryüzünde en güvenilir
varlıklar olduğunu bilerek hareket edeceğiz. Böyle bir yaşamda
kendi dışınızda sizin değerlerinizi benimsemeyen insanlar bile
yeryüzünde sizin gibi adil ve güvenilir insanları, emanetlerini
koruyacak ve adaleti gözetecek tek insanlar olarak size yönelecektir.
Bunun gerçekleşmesi için hep başkalarının olumsuzluklarını
anlatarak kendinizi kanıtlama yönteminden vazgeçmelisiniz. Kendi
değerlerimizi yaşamanın, hayatın temel amacı olduğunu bildiğimiz
ve adil davranmak bizim hayatımızın temel gayesi olduğuna
inandığımız zaman yeryüzündeki güvensizlik duyguları, göreceksiniz
kendiliğinden yok olacaktır. Ama bal tutan parmağını yalar
felsefesiyle çıkarlarınızı menfaatlerinizi kendinize yaşam felsefesi
yapıp, sonrada başkalarının güvensiz insanlar olduğunu anlatmanıza
gerek yoktur, çünkü en güvensiz insanlar sizsiniz. Müslüman olmak
dimdik ve dosdoğru olmaktır.”Emrolunduğun gibi dosdoğru
ol…”Anladığın gibi, çıkarlarına nasıl uygun düşüyorsa öyle davran
değil, Allah sana nasıl emretti ise öylece dosdoğru olmalısın ki,
ondan sonra yaşamın daha anlamlı ve gerçekçi tahlilini yapma
imkânın olsun. Yeryüzünde adaleti temsilden yoksun olanlar boşuna
uğraşmasınlar, hep kaygı güvensiz ve tedirgin yaşamaya mahkûm
olacaklardır. Herkes birbirini nasıl alt edebilirme göre hayatını kollamaya
çalışacaktır.
Ben güvenilir bir insanım ya da biz en güvenilir insanlarız
diyebilecek kahramanlara hitaben:”Sizden herhangi biriniz Allah ve
Resulünün verdiği hükme içlerinden bir burukluk duymadan teslim
olmadıkça iman etmiş olamaz.”Allah böyle buyurmasına,
yeryüzünde adaletin temsilcisi olmamızı, hiçbir değer uğruna
dosdoğru yaşamaktan vazgeçmememiz gerektiğini vurgulamasına
rağmen, bizler menfaatlerimizi okşayan sözcüklerle, bal tutan
parmağını yalar, çıkar felsefesiyle yola çıkıp kendi dışımızdakileri
güvensiz insanlar ilan edeceğimize, önce kendimiz olmamız gerektiği
gibi güvenilir olalım. O zaman göreceksiniz dünyanın çehresinin
nasıl değiştiğini ve insanın değişmez sandığınız kaderinin yeniden
nasıl yazıldığını. Bunun tek yolu,”Siz kendi nefislerinizde olanı
değiştirmedikçe Allah sizin durumunuzu değiştirmez” buyruğuna
uygun yaşamaktan geçer.
NOT:2010 İST.
EROL KEKEÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.