OTUZYEDİYE VEDA
37’YE VEDA İstanbul, 17.04.1970
Elvedâ, elvedâ arkamda kalan 37 yıl!. Sizlere sonsuz minnet, sizlere sonsuz şükran…Bana verdiğiniz, benden aldığınız her şey için teşekkür…Vermedikleriniz ve almadıklarınız için
gene teşekkür…Verip almadıklarınız, alıp vermedikleriniz için tekrar teşekkür…
Gecenizle, gündüzünüzle, yaz ve kışınızla teker teker geldiniz ve gittiniz. Dünyaya yeni gelenler oldu sizlerle birlikte, ve de birlikte gidenler…
Ben ise duruyorum hâlâ.. Bu duruş bir zafer mi, yoksa bir yenilgi mi?.. Henüz bilmiyorum..
Eğer bir zafer ise, sağlam adeleler, lüzumlu lüzumsuz, dağınık bilgiler, seksen yarası, doksan yaması ile hamamcı bohçasına dönmüş bir kâlp, yörüngesini şaşırmış, ya da hiç bulamamış bir ruh… İşte bu zaferin değersiz ganîmetleri. Pyrhus bile daha gâlipti savaşında..
Ama, eğer bir yenilgi ise bu, hakîkaten çok acı, kofalmış bir ağaç gibi ortada durakalmak!..
De ki, bu ne bir zafer, ne de bir yenilgi henüz; sadece savaş, dönüşü olmayan bir yol gibi devam eden ve edecek olan bir savaş.. Ama, umut var mı, ya da yok mu, belli değil. Kaldı ki savaşın amacı da O’nu elde etmek: mut’u bulmak…
Kim bu mut, ne, nasıl ve nerede? Uyanıkken görülen bir rüya mı, yoksa sağ memesi dağlanmış, sol elinde bebeği, erkeğinin yanında kılıç sallayan bir kadın mı bu? Belki bir ütopya, belki de insan hiç uyanık değil, devamlı uykuda..gerçek bunların hangisi? Mut, gerçek kuyusunun dibinde mi?. Oysa o kuyuya inen insan bir daha hiç çıkmıyor, gerçeğe eren ondan hiç ayrılmıyor..Şu halde olur ki mut o kuyudadır, olur ki gerçeğin en dibinde mut yatar, olur ki mut gerçektedir!..
Var git öyle ise o kuyunun başına, düşünme, at kendini, güneşsiz, havasız, aşsız kal, ama mut’u bul, mutlu ol!.
Korkarsan şayet gerçekten, kuyunun derinliğinden, o zaman da, ne demeli, kuyudan uzak, kıyıdan uzak, savaşa devam et yıllar yüksekliğindeki dalgalarla…yalan bir cesaretle ve bilinçsiz bir umutsuzlukla çarpış, ve sonunda sen de bir mut şehidi ol…
Belli olmasın mezarın, kimse ziyaretine gelmesin, gelmesin ki utanmayasın korkaklığından taşının altında. Çürüyen etinle beslenen bir ot bitmesin mezarında… bitmesin ki, o otu bir garip koyun yiyerek korkaklığın zehrini başka insanlara bulaştırmasın…
Bil ki korkaklığınca yalnız, korkaklığınca ölümlü ve korkaklığınca mutsuzsun. Mut, cesur olanların, zordan kaçmayan, kolaya tapmayanların içecekleri ölümsüzlük şarabının testisidir.
Bu testinin çamuru “gerçek” kuyusundan elde edilir, istiyorsan eğer, ancak kendin alabilirsin oradan, kendi ellerinle şekil verebilir, kâlbindeki ateşle pişirerek ruhunun parlaklığınca içini sırlayabilirsin…
Sonra, sonsuzluk dolar onun içine şarap şarap, tüketemezsin içmekle, ve içtikçe yücelir, yükselir, “her şey” olursun, ve sen, işte ancak o zaman SEN olursun.
MG
YORUMLAR
megurman
Şiirlerinizde biraz dolaştım.. Her sözcük geldiği gibi kullanılmış eğilip bükülmeden.. hıçkırık gibi..kahkaha gibi..
Ben bu ailede çok yeniyim, bu nedenle çevremi tanımaya çalışıyorum.. Mahalleye yeni gelen birisinin komşuları tanıması gibi..
Tekrar teşekkürler
MG
Esma KAHRAMAN
:) sevgiler Sayın Yazarım.