- 3326 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ÖRDEK ...AMA YEŞİL BAŞLI GÖVEL ÖRDEK DEĞİL......
1999 Yılı maalesef ülkemiz için acılarla dolu bir yıl oldu...O yıl hepimizin malumu olduğu gibi bir Marmara depremi yaşadık...Onbinlerce canı toprağa verdik...Ülke çapındaki bu felaketler yanında ben şahsi olarak da çok kötü bir yıl geçirdim. Deprem felaketinden bir kaç gün sonra arabamızla kaza yaptık...Ölü ya da yaralımız yoktu çok şükür ama yirmi bir yıllık bir öğretmenlik hayatından sonra zar zor satın alabildiğim Hacı Murat’ımız artık kullanılamaz hale gelmişti...O sırada eşimin memleketi olan Fethiyedeydik...Kazadan sonra Afyon- Sandıklı’ya, yani görev yerime geldik...Bu sefer de ev sahibimizin bizi evden çıkarma kararıyla karşılaştık...Malum hikaye Almanyadan oğlu geliyormuş...Kısacası o sene felaketler de aksilikler de üst üste geliyordu...Sonunda 1990 dan ameliyatlı olan midem dayanamadı ve o da bir mide kanamsıyla arz-ı endam eyledi...İşte Yeşil başlı ve de gövel olmayan ördeğin hikayesi de ben hastanede yatarken başladı...
Hastanede yatışımın üçüncü günüydü...Eşim başımda, diğer dört çocuğum da evdeydi...Çocukalrımdan üçüncüsü zihinsel engelli olduğu ve onu evde yalnız bırakmamak için evlatlarım sırayla geliyordu yanıma...O gün sıra iki numaralı oğlumdaydı...Geldi...Elimi öptü...Hal hatır sordu...Biraz sonra sıkıştım ben...’Oğlum git bana bir ördek getir’ dedim. Oğlum şaşkın şaşkın yüzüme baktı.’ Baba ördeği ne yapacaksın? Hastane bahçesinde havuzda var bir iki tane ama alsam kızarlar’ diye cevap verdi...Gülme krizine girdim...Nerdeyse zaten kanamalı olan midem bu sefer de kramp yüzünden arıza yapacaktı.’ Oğlum o ördek değil benim kastettiğim...Şimdi tuvalete git orada göreceksin içine çiş yaptığımız beyaz bir şey var. İşte onu al da gel’ dedim.
Oğlum gitti.Neredeyse yarım saat oldu ortalıkta yok.Ben yan yatakta yatan bir hastanın ördeği ile rahatladım...Az sonra oğlum da geldi. Geldi ama ne geliş.Elinde tuvaletten söktüğü pisuvar.
’ Ya baba bu ördek de ne kadar ağırmış...sökene kadar anam ağladı’ dedi...Sonrasını anlatmaya gerek var mı? Sandıklı Devlet Hastanesi topyekun gülme krizinde. Artık dikişleri çatlayan mı dersin. Gülmekten çenesi tutulan mı hiç sormayın. Zaten 1999 un yüzümüzü güldüren tek olayı da bu oldu. Şimdi ne zaman bir ördek görsem aklıma bu anım gelir.Kendi kendime Bu kadar güzel bir hayvan ile o malum öredeğe niçin aynı isim konmuş diye merak ederim. Bir de yeşil başlı gövel ördek ya da yeşil ördek gibi daldım göllere türkülerini yakan aşıklar bizim ördek için ne zaman bir türkü yakacaklar diye beklerim hep.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
BEN ANADOLU’YUM
Bir yanımdan şafak sökerken bir baştan bir başa
Her gün selam veriyor güneş kurda kuşa.
Dört mevsim bir yaşarım, yok cihanda böyle eş,
Akşam sefasından ufuklardan batıyor güneş.
İşte ben Anadolu’yum, yiğidim çatıktır kaşım,
Bir babanın öz oğluyum, yedi kardaşım.
Yedi oğlum var biri Arastır, bir ucunda serhat,
Bir kızım var Dicledir, bir oğlum var Fırat,
İki ikizim var Seyhan, Ceyhan kıskançlık verirler yada,
Her nesneye can verilir, yeşil Çukurovada.
Bir oğlum var, uzun boyludur rengi kızıl ya,
Bir kızım vardır, kaşları hilaldir adı Sakarya.
İşte benim ben, ben Anadoluyum.
Ben Türküm, Kürdüm, Zazayım, Lazım, Çerkezim, Dadaşım
Dedik ya bir babanın öz oğluyum, yedi kardaşım
Ben Karadenizde Lazım Hazar denizinde Abazım
Bir elimde kemençe bir elimde sazım.
İ
şte benim ben, ben Anadoluyum.
Ağrı Dağında güvercinim. Bitliste Ahlat, Vanda Gevaşım
Ben Bingöl dağlarıda çobanım, Muş ile kardaşım.
Hakkaride Ahmed-i Hani Feqiye Teyrana kuşum
Ben Cizre yollarında Mem-u Zin ile yoldaşım
Batman da petrol, Diyarbakır ovasında pamuk, Melikahmet dükkanın da kumaşım.
Siirtte Koçero Mardinde Süryani Antepte Şahin, Urfada Halil-ul Rahman sofrasında aşım.
Ben Erzincanda Terzi Baba Elazığda Gaggoşum.
Ben Munzurda alevi, Sıvasta kızılbaşım.
İşte benim ben, ben Anadoluyum
Ben Hatay da Arabım Habib-i Neccara yandaşım
Ben Malatya, Adıyaman, ben Maraşım,
Ben Kayseri, Kırşehir, Kırıkkale, eğilmez başım.
Ben Yozgat, Tokat, Ankara vatan duvarında taşım.
Adana, Antalya, İzmir, Bursadan hoşum
Sakarya, İzmit, İstanbul aşkıylan sarhoşum
Egede efe Trakyada Roman Marmarada Mamoşum
Ben Yurtta sulh Cihanda barışım
Ben Kuranı Kerim in ışığında çağdaşım
Ben Anadolu erenleri Mevlana, Yunus, Hacı Bektaşım
Ey sevgili kendine gel ,sen bensin ben sizim.
Çanakkalede yatan binlerce kefensizim.
Beni benden ayırmak ne mümkün, Aynı bedenim, aynı kemiğim, aynı tırnağım, aynı dişim.
Ben anayım, ben babayım, ben dayı, yegenim, ben eşim.
Ya Rabbi sana arzu-yu niyazım var ayırma beni haktan.
Ya rab koru beni düşmanlardan dış mihraklardan.
Otuz beş yıldır ne baharım var ne yazım, mevsimde kışım.
Ben üzgünüm, ben kırgınım, ben ağlayan gözlerde yaşım.
Ben GÜRHANım, garip ozanım, bu topraklarda vatandaşım.
Bingöllü Şair Hacı Gürkan
FRANSIZLARIN İDAM EDEMEDİĞİNİ BİZ NASIL İDAM ETTİK? - GENÇ VAİZ İBRAHİM EDHEM’İN ACI SONU--4. BÖLÜM-
Savcının iddialarıyla ilgili savunması istenen İbrahim Edhem Efendi,İddianamedeki suçlamaları reddetmiş, kendisinin kanunlara itaatkâr, maarifperver( eğitim sever ) ve çağdaş bir İlmiye mensubu olduğunu, vaazlarının da bunu
ispat etmekte olduğunu anlatmış ve çağdaşlaşma konusunu işlediği Maraş’taki vaazını dinlemek için halkın Ulu Cami’nin içini ve dışını doldurmasını örnek vermiştir. Eski vaizlerin aksine kendisinin vaazlarında çağa ve fenne uygun
konuşmalar yaptığını savunan İbrahim Edhem Efendi, abdesti anlatırken bu mecburiyetin insanların sağlığı için faydalarından bahsettiğini örnek vermiş ve bu şekilde dinin emirlerini fen ve çağın gereklerine göre anlatmasından
dolayı Maraş’taki bazı hocalar tarafından tehdit ve tekfir (dinden çıkmakla suçlamak) edildiğini anlatmıştır. Hatta Fatih Camii’ndeki vaazından sonra bir hocanın kendisini çağırarak “sana nasihat edeceğim, sakal bırakmalısın, parmağından altın yüzüğü çıkarmalısın, pantolon ve lastiği çıkarmalı, şalvar,pabuç giymelisin” dediğini kaydeden İbrahim Edhem Efendi, giyim ve vaaz yöntemi olarak kendisinin “Yeniyi “, yukarıda bahsedilen örnekteki hocaların
da “eskiyi ve irticaı” temsil ettiğini savunmuştur. Sarığı halkın hüsnü rağbetini temin için sardığını, yoksa kalpaklı veya fesli birinin de dini anlatabileceğini belirten İbrahim Edhem Efendi, Abdülhalim Çelebi’den aldığı tavsiyename
ile gittiği Halep’te Mevlevihane’de misafir kaldığını, burada ve camilerdeki Arapça vaazlarında vurguladığı ittihad-ı İslam fikrinin halkın Fransızlara karşı isyanına sebep olduğunu ve bundan dolayı FRANSIZLAR TARAFINDAN İDAMA MAHKUM EDİLDİĞİNİ Kilis’e geldiğinde öğrendiğini söylemiştir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Maraş, Malatya, Elazığ ve İstanbul camilerinde halkı Milli Hükümeti tanımaya ve ona itaat etmeye davet ettiğini savunan İbrahim Edhem Efendi, Mütareke yıllarında Taksim’de bir Fransız askerinin bir hocanın
sarığını yere attığına şahit olduğu için savaş kazanıldığında Ayasofya Camii’ndeki vaazında “Ey millet Türk’ün yere atılan fesini, sarığını çamurdan çıkaran Hükümetimizle ordularını ve Türkiye Cumhuriyeti’ni takdis ediniz” dediğini ve Milli Mücadele’nin başlarında aldığı özel izinle, Mustafa Kemal ve Fevzi Paşalar, Hoca Rasih ve Abdullah Azmi Efendilerden oluşan bir heyetle birlikte cephedeki askerlere konuşmalar yaptığını anlatmıştır.
Pazarcık’ta Ahi Dağı’nda zaferin kazanılmasında konuşmalarıyla askerlere moral vererek emek veren ve zekât kabul etmediği için “Kuva-yı Milliye’nin maaşlı propagandacısı” diye hakaretlere uğrayan birisinin “Mürteci” olamayacağını savunan İbrahim Edhem Efendi, kendisinin gönülden Cumhuriyet taraftarı olduğunu, İmalat-ı Harbiye’de (Ankara’da silah yapım atölyesi) çalışan kardeşlerini, anne ve babasını geçindirmek için çalışacağı yerde onları bırakarak, millet ve memleketin ihyası için uğraştığından dolayı mahkûm edileceğine hayıflanmıştır. Casusluk için Anadolu’ya gelen Mustafa Sağîr olayı ve diğer yargılamaları ile tanıdığı ve adaletine güvendiği İstiklâl Mahkemesi’nin huzuruna çıkmaktan endişe değil şeref duyduğunu vurgulayan İbrahim Edhem Efendi, kendisini teceddütperver( yenilikçi),
cumhuriyetperver, maarifperver, millet ve memlekete hâdim( hizmetçi), ulema kıyafetinde Avrupa’ya aşık, memleketi için canını fedaya hazır, asrî bir ilmiyeciyi mahkemenin mahkûm değil, takdir edeceğine emin olduğunu ve
bu şekilde adaletin tecelli edeceğine inancını belirtmiş ve bera’etini talep etmiştir.
Evet.. Fransızların - halkı Fransızlara karşı isyana teşvik ettiği için-
Milli Mücadele karşıtlarının ’’ Milli mücadelenin propagandacısı’’ olduğu için
Gerici ve yobazların kılığı kıyafeti sebebiyle saldırdığı genç Vaiz İbrahim Efendi. İstanbul İstiklal mahkemesinde kendisini ne kadar savunursa savunsun hava civadır.
Çünkü İbrahim Edhem Efendi çok büyük bir suç işlemiştir.
Evet..İbrahim Edhem efendi vaazlarından birinde kız çocuklarının çağdaş bir şekilde yetiştirilmesi amacıyla açılan İnas Mektepleri hakkında ’’ Bu mekteplere çağdaş bir eğitim alsın diye gönderdiğimiz kızlarımızdan on altısının hamile olduğunu duyuyoruz. Bu mudur çağdaşlık?’’ Demiştir.
İbrahim Edhem Efendiyi en sonunda idama kadar götüren asıl suç işte budur. Bunun dışında gerçek manadaki tek suçu o meşhur risalesini Valiliğin izni olmadan bastırmasıdır.
Bugün nasıl ki ’’ Okullarımızda kız çocuklara namaz değil bale öğretilmelidir’’ Diyenler çağdaş- ilkokul çocuklarını alıp camiye götüren öğretmen gerici olarak yaftalanıyor ve Cumhuriyet düşmanı olarak görülüyorsa o günlerde de durum aynıydı ve rahatlıkla diyebiliriz ki bugünlerin temelleri o günlerde atılmıştı.
Her neyse...
Tabii ki bir mahkemede her zaman son sözü mahkeme başkanı söylerdi. İstanbul İstiklal mahkemesinde de öyle oldu ve Mahkeme başkanı İhsan Bey son sözlerini söyledi İbrahim Edhem’in yüzüne karşı:
“Bu milletin san’at sahasında, irfan sahasında, iktisat sahasındaki kabiliyetlerinin
inkişafına ( gelişmesine ) mani’( engel) ve esasat-ı İslamiyeye muğayir( İslami esaslara aykırı) tehlikeli bir zihniyeti
taşıyorsunuz. Masum ve mazlum halkı, dini âlet vesile ittihaz ederek, selamet ve saadet-i memleket namına muvafık addedilemeyecek( uygın görülmeyecek) nâ-becâ (yersiz,uygunsuz) harekâta teşvîkkâr( kışkırtıcı) bir yol takip ediyorsunuz. Ef’âlinizle irtikâp ettiğiniz cürüme nazaran( İşlediğiniz suçlara nazaran ) cezanızın daha pek çok icap edebilirdi. Yalnız sinninizin (yaşınızın) küçük olması ve ıslah edeceğiniz hakkında Hey’et-i Hâkimede bir kana’atin tahassulü cezanızı bir sene olarak tayine sevk etti. Cenab-ı Hakktan temennimiz ıslah-ı hâl etmenize ma’tûftur.”
İhsan bey ve İstanbul İstiklal Mahkemesinin diğer üyeleri Her şeye rağmen vicdanlı ve kendilerince de dindar insanlarmış. İbrahim Edhem’in faaliyetlerini hem gelişmeye hem de dine aykırı bulmakla beraber yaşı küçük olduğu için fazla ceza vermedikleri gibi bir de Allah’tan bu genç adamı ıslah edip doğru yola getirmesi için duacı olduklarını belirtiyorlar.
Ama Şark İstiklal Mahkemesi farklıydı ve maalesef bizde taa o günlerden bugünlere değişmeyen bir durumdur: Bir mahkeme size berat kararı verirken bir başka mahkeme idam kararı verebilir. Sanki ülkenin her mahkemesinin kendine göre kanunları varmış gibi.
***
İbrahim Ethem’in Urfa’da da vaazlarına devam ettiğinden bu sırada şeyh Sait ayaklanması çıkınca Şeyh Sait’in de sözleri olan bir takım sözleri söyleyenlerin toplandıklarından bahsetmiştim.
Haliyle İbrahim Ethem Efendi de ifadeye çağrıldı. İlk sorgulaması sonrasında kefaletle serbest bırakıldı ancak bir kaç gün sonra direkt şark İstiklal mahkemesinin huzuruna çıkartıldı.
Şimdi daha da dikkatli takip edin lütfen.
Evet.. İbrahim Edhem Şark istiklal Mahkemesinin huzurunda...
İşlediği suçlar:
a) Milli Hükümet’in kuruluşundan sonra bu hükümet şekline karşı bir tavırla meydana atılarak Hükümetin icraatını tenkit ve zayıflatmak için irticai fikirlerini sözlü olarak açıkladığı gibi yayınlamış olduğu “İslâmiyet’te Ahlâk ve Tesettür” eseriyle bu fikirlerini yaymasından dolayı İstanbul İstiklâl Mahkemesi’nce mahkûm edilip daha sonra affedilerek tahliye edilmiş olan ve bu mahkûmiyetinden bir ders almamış olarak benzer faaliyetlerine devam etmek.
b Mersin’de Hükümetin misafiri olarak hayatını devam ettirmekte olan Şeyh Sünusi ile görüşmek ve fikirlerini ona da
anlattıktan sonra Şeyh Sünusi tarafından Mısır’da ikamet etmekte olan Şehzade Mehmed Selim Efendi’ye hitaben yazılan ve “bu zat geldi, arzu ve gayesi fikrimize uygundur, kendisine gereken yardımın ve desteği yapınız...” ifadelerini de içeren bir mektubu aldıktan sonra Adana, Urfa, Besni, Malatya, Elaziz ve Diyarbakır’a giderek halkı isyana teşvik etmek
c) Hükümetin yıkılması, vatanın parçalanarak bir kısmında Kürdistan kurulmasını hedefleyen isyanı kolaylaştıran telkinlerde bulunmak
SONUÇ: Doğu bölgesinin ayrılarak vatanın bölünmesini amaçlayan isyan hareketine maddeten ve fiilen katılmış olduğu anlaşılan İbrahim Edhem Efendi’nin “Ceza Kanunu’nun 45.maddesinin bu tür fiillerle ilgili fıkrası delaletiyle birinci babının birinci faslına müzeyyel madde-i kanuniye ahkâmına tevfikan idamına müttefikan karar verilmiştir”
YORUMLAR
Anderun gaybanasi ördek
Göztepe acilde kantinden bir gecede tam onyedi ördek almıştım bir zamanlar. Allah'tan kantinde ördek tükendi de kantincinin aklına bu kadar ördeği ne yaptığım sorusu geldi. :-)
Vallahi bilmezdim ördek nedir ne işe yarar diye.
Babama inme indiğinin gecesi (akşamüzeri vurmuştu) acilde tansiyon düşürücü ilaçlar verildi. Bu ilaçlar vücuttaki tuzu bir an önce atma için idrar söktürücü özelliğe sahipler. Dolayısıyla babamın ilafsız yirmi dakikada bir çişi geliyor. Birazcık işiyor hoop ördek çöpe birazcık işiyor hoop ördek çöpe :-)
Acilden nöroloji servisine aldılar. Felçli olsa da bağırsaklar felç melç dinlemiyor çalışıyor. Ula hadi küçüğü ördekle hallettik, ee bunu nası halletçez. Dedik küçük için ördek iş görüyorsa büyüğünü anca devekuşu paklar.
Sonra temizlemeyi de, silmeyi de, bezlemeyi hapsini bir biiiir öğrendik.
Şükrolsun o devreleri atlattık, ama hayat bu belli mi olur piyangonun kime ne zaman vuracağı
Allah bütün dertlilerin devasını borçluların edasını hastaların şifasını versin :-)
Selamlar, saygılar
sami biberoğulları
Öncelikle geçmiş olsun da ördekleri niye çöpe attığınızı anlamadım.Ben de o Göztepe Hastanesine yattım 2009 Aralık ayında Anaaaaa...Bu gün tam olak dördüncü sene-i Devriyesi. Evde, mutfakta düşüp ayağımı kırmıştım.
O gece bana bir ördek aldı çocuklar. Hastaneden çıkana kadar onu kullandım. Evde de bir iki gün kullandım. Şimdi de hatıra diye sklıyorum.
O alt alma olayına gelince: Yahu İzmirde hiç bir refakatçısı, yakını olmayan birinin bile altını altım iyi mi?
İnsan bir kere hastaneye girmeye görsün. Ona bile alışıyor vallahi.
Velhasılı kelam hayat ikimize de hep '' Çile bülbülüm çiile '' Şarkısını söylemiş.
Selam ve sevgilerimle.
Ağyar
Ben bu yazıyı okumamışım.Şimdi okudum..Tabi sizin ördekle benim ördeğin isim benzerliği var.Acılarınızı bile bu kadar güzel anlatabiliyor olmanız..yetenek bu dedirtiyor insana..ben olsam ğlaya ağlaya anlatırdım bunları..sevgiler...
sami biberoğulları
Gördüğünüz gibi hayatta hiç bir şey ağlamaya değmiyor.
abartıyorsunuzdur sökmemiştir hangisi yaptı bunu merak ettim iğrenç bir espri olcak ama hastane ördeği de içini şeyle doldurunca göl olmuyormu zaten ördeği de içine siz yapıverin ay çok iğrenç oldu
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler
selam...güzel yazınız beni gülümsetti...teşekkürler...severek okudum..insan başına gelmeyince bilmiyor deyilmi..zaman herşeyi öyretiyor...hst ne kapısına düşünce.....tekrar geçmiş olsun...gül diyarından selam lar
sami biberoğulları
sami biberoğulları
Merhaba, Türkçe'nin cilveleri...Bir öğretmen de yemek için şiş kebabı kastederek, öğrenciye birbuçuk şiş getir diye para vermiş...Çocuk demirciden birbuçuk metre metal şişi okula getiriyor...Çok anlamlı bir anı olmuş...teşekkürler...