- 689 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SELMA,NUR,AHMET, ZEYNEP ORTAK ÖYKÜ- 16. BÖLÜM YAZARI : SUSKUNBİRADAM
Gözlerini araladı Zeynep. Sırt üstü yatıyordu ve anlamsızca bakıyordu kısılmış bakışlarıyla tavana. Çözmeye çabalıyordu olanı biteni. Hayal meyal hatırlıyordu beyaz önlüklü insanları, koşuşturmaları, eline, koluna batırılan iğneleri.
Bunlar aklına gelince korkudan olsa gerek iyice açtı gözlerini. Büzüştü sanki yattığı yerde. Omuzlarını çekti iyice kendine. Dudaklarının titrediğini fark etti. Ağlamakla ağlayamamak arasında bocalıyordu. Ağlasa rahatlayacaktı. Hissedebiliyordu bunu.
Buz gibi ürperti verdi çevre O’na bir anda. Buz rengi duvarları vardı odanın. Yatağının başucunda maske gibi bir şey asılıydı ve bunu sık sık yüzüne koymuşlardı; hatırlıyordu. Uzun bir demir boruya asılı büyükçe şişeden, damla damla akan sular koluna, oradan da iğneyle damarlarına gidiyordu. İlaç kutuları yanındaki mini dolabın üzerinde duruyordu. Kocaman, silindir şeklinde, tepe kısmı sivrileşen, dışı demir bir alet de orada duruyordu. Bunu da hatırlamıştı. Sık sık yanına yaklaştırmışlar, maskeyle oradan burnuna doğru soğuk bir şeyler vermişlerdi.
Yandaki yatağa baktı; daha bir ürperdi. Çok sevdiği kardeşi Nur’un yatağı da boştu. Yoksa kötü bir şey mi olmuştu? Nur ölmüş müydü ki? Gözlerinden akmaya başladı nehir gibi. Ağlıyordu ve ağladıkça kendine geliyordu aslında.
Annesini düşündü. Hiç görmemişti O’nu burada. Oysa ne çok severdi evde kendisini… Babası da severdi pek evde durmasa da. Kendisi de onları çok severdi. İyi ama neredelerdi? Madem seviyorlardı neden yoktular… Beyninde şimşekler çakıyordu sanki. Sorular hep aynı sözcüğe takılıyor, daha öteye gidemiyordu. “Neden” sözcükleri ardı ardına uçuşuyordu beyninde. Gözlerinden akanlarla yastık ıslanmaya başlamıştı.
Kapıdan beyaz önlüklü, gülücükleriyle sevgi dolu bir abla girdi içeri. Çevirdi başını O’na doğru. Ne kadar güven vericiydi. Buz gibi ürpertilerinin yerini güven dolu bir sıcaklık almaya başlamıştı. Yanına yaklaştıkça garip bir ferahlık yayılıyordu bedenine.
-Canım beniiim… Neden ağlarmış bakim benim tatlı kızım?
Yetmişti bu söz. Ve bu sözden sonra yumuşacık elleriyle okşanan ıslak yanakları Zeynep’i öyle rahatlatmıştı ki… İlk kez görüyordu. “Sen kimsin?” gibi soru dolu; ama gülümseyen bakışlarıyla süzüyordu bu güler yüzlü ablayı.
Mesleğinde çok usta olan Nurcan Hemşire anlamıştı bu bakışlardaki anlamı.
-Artık seninleyim canım benim. Söyle bakim neden ağlıyor melek yüzlüm?
-Sıkıldım, bunaldım. Annem ve babam da beni hiç sevmiyorlar. Buraya bırakıp gittiler. Kardeşim Nur da yok yatağında. O’na bir şey olduysa yaşayamam ki ben.
Nurcan Hemşire de yeni geldiği için bilemiyordu Nur konusunu; ama öğrenmesi gerektiğini anladı. Öğrenmeli ve Zeynep’i rahatlatmalıydı. Sadece Nur’u değil, annesi ve babasını da öğrenmeliydi.
-Ben hemen geliyorum. Bir mendil getirip melek yüzlümün yanaklarını sileyim. Ağlamak hiç yakışmamış bu gözlere…
Gülen gözlerle baktı Zeynep. Rahatlamıştı artık. Bu abla güven vermiş, yalnız olmadığını hissettirmişti Zeynep’e.
Yine gülücükleri ve elinde mendili ile geldi Nurcan Hemşire. Zeynep de içten gülümsedi bu gülen yüze.
-Müjdemi isterim güzelim. Kardeşin Nur iyileşmiş ve evinize gitmiş. Annen ve baban ise seni çok seviyorlarmış. İyileşmen için buraya bırakmışlar. Yasak olduğu için de girememişler. Yarın gelecekler.
Zeynep’in içi içine sığmaz oldu. Hemşire ablasının gelişi ile her şey bir anda kötüden iyiye dönüşmüştü.
Akşama kadar Nurcan Hemşire sık sık uğradı. Zeynep artık rahattı.
Akşam olmak üzereyken, Nurcan Hemşire ve yanında beyaz önlüklü, kulaklıklı bir amca ile 2 kişi daha geldi. O’na “Doktor Bey” diyordu herkes. Demek ki kendisinin de doktoruydu. O da güler yüzlü idi ve sevecendi. “Geçmiş olsun kızım” deyip elini alnına götürdü. Elindeki aletle göğsünü dinledi. Rahatlayan bir ifade belirdi yüzünde. Bu kez gerçekten gülüyordu.
-Yarın taburcu edebiliriz Hemşire Hanım. Ailesine haber verilsin. Hastamız artık her şeyi atlattı.
Bu sözler Zeynep’in beyninde şekillendi; uçurtma oldu, yakan top oldu, okuma, yazma ve her tür oyun oldu. Zeynep mutluluktan uçuyordu. Farkına varmadan Nurcan Hemşire’nin avuçlarına vermişti avuçlarını. Güven doluydu artık.
Mesai bitmiş ve Nurcan Hemşire’nin veda saati gelmişti.
-Bana söz ver bakim minik kuşum. Sabaha kadar ağlamayacaksın ve sabah annen, baban yanına gelecekler. Söz mü?
“Söz” dedi Zeynep ve içten gülümsedi.
……………………………………..
Nurcan eve gittiğinde ev sahibi Rüstem merdivene oturmuş bahçedeki yaptıklarına bakıyordu zevkle. Akşam olmasına rağmen ayrılamıyordu bahçesinden, toprağından. Kiracılarını görünce doğruldu:
-Nurcan kızım. Bu gece komşumuz Ahmet ve Selma size “Hoş geldin” ziyareti yapacaklar. Haberin olsun.
suskunbiradam - 17 Mart 2010 Çarşamba