ÜMİT ÜZERİNE
ÜMİT ÜZERİNE
Günün son saatinin de uzaklardaki bir çan kulesinden koparak yokluk içinde eridiği şu an’ı biliyor musun? Bu aynı zamanda yeni bir günün, yeni bir ümidin başlangıcı. Ama bu ümit kimin?
Yeni bir güne uyanık olarak giren; gece mâvisi bir semâda öbek öbek bulutların ay önündeki geçit törenini mahmur mahmur izleyen; gecenin ya da sabâhın ıslak serinliğini ürpererek hisseden; evine geç dönenlerin boş sokaklardaki parke taşlarında akisler bırakan ayak seslerini,bir bekçi düdüğünü, sokak köpeklerinin devirdiği çöp tenekelerinin geceyi kokutan gürültüsünü duyan; çekilen son bir nefesten sonra geceye fırlatılan bir izmaritin boşlukta döne döne inerek yere çarpıp ateş böcekleri gibi kıvılcımlar saça saça yok olduğunu gören… herkezin bu ümitten hissesi var mı? YOK! Bin kere yok!
Ya sen! Kararsız heyecanların, gülen ve ağlayanların, gençlik ve geçkinliğin, bilen ve bilme-yenlerin, olan ve olmayanların arenası olan SEN! İmkânsızı mümkün kılan, kolayı en zor yapan, sevdiğinden korkup sevmediğinde tesellî arayan, en kolayı bilmeden en zoru öğrenmek isteyen, kendini kendinle paylaşırken kendinle bile uyuşamayan SEN!. Senin hissen var mı ümitten?
Saat kulelerinden çın çın dökülen zaman’dan nasîbini insanca alabilenler (yok, yok, insanca deği. Bir tavan arasında, bir kömürlükte, bir köprü altında, bir kuytu sokak köşesinde peydahlanmış bir piç kadar ne olduğu bilinmeyen bir şey bu “insanca” sözcüğü), ya da nasîbini kendince alabilenler, yarasanın kıvrak ve karanlık uçuşu gibi serbest ve rahat olanlar, bu günün dünle yarını bağladığını hissetmeyenler, bekçinin geceyi yırtan düdüğüne sığınarak emniyeti aramayanlar, çöplükleri eşeleyen aç ve zavallı kedileri nefretle taşlayıp kovanlar, bulutlarda sevdiklerinin hayâlini aramayı bilmeyenler, maddeye ruh katamayanlar…Sizin hisseniz yok ümitten.
Ya sen! Aldığı ile verdiğini tartmayan, sözleri ile gözleri bir olmayan, hem kafasıyla hem de kâlbiyle aslını inkâr ederek içinde sürdürdüğü “kâlp-kafa-gerçek” savaşıyla kardeş olan, inandığına “hayır”, inanmadığına “evet” diyen, erdemin her hamura lezzet veren sihirli bir maya olduğunu bildiği “ve bol miktarda mayası olduğu” halde kendi hamuruna bu mayadan hasislik yapan, çünkü ekmekteki lezzetin boyunda değil mayasında olduğunu bilmeyen, her şeyin ama her şeyin derinindeki toprak kokusunu duymayan, aynı silahla her devin öldürülebileceğini sanan ve kendini, bir kumru yavrusu kadar zayıf olduğu halde, bir şahin gibi güçlü görmek isteyen sen! Senin hissen var mı ümitten?
Ümit, zavallıların dayandığı çürük bir bastondur..Ümit, her batan gün ile birlikte biraz ölenlerin ölümünü az da olsa geciktiren, ama devâ vermeyen bir ilaçtır.. Ümit, silleyi yedikçe düşenlerin tekrar ayağa kalkmaları için başlarına dökülen bir bardak soğuk sudur.. Ümit, keli sırma saçlı, körü badem gözlü gösteren bir büyüdür.. Ümit, kendi kendine oynanan bir aldatmaca oyunudur.
Zavallı olmayacak kadar zavallı olan, keli ve körü tanımayan, aldatılmamış ve aldatmamış, felek ve el köteği yememiş SEN! Kâlbini beynine kul eden, beynini kâlbinle kemiren, yarını görmeyen, görmek istemeyen, topraktan toprağa bir köprü olduğunu bilmeyen SEN! Sen, ümîde ihtiyacı olmayacak kadar kendince zengin ve güçlüsün. Kendince kendine sâhip olamasan bile yarınına hükmedecek imkândasın.. Öyle ise ümîde ihtiyâcın ve de hakkın yok!
Ümit, ümidetmesini ben gibi bilenlerin hakkı.. Ümit, gözlerini dünden ve bu günden kurtarabilenlerin, ölümü ve ölmeyi bilenlerin, almadan vermek isteyenlerin, esir olarak esir edenlerin, bilmediğini bilenlerin, hakkına râzı olup daha fazlasını hak etmeye çalışanların, kısaca
seni sevip seni istemesini bilenin hakkıdır.
MG
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.