- 582 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SELMA,NUR,AHMET,ZEYNEP ORTAK ÖYKÜ YAZARI AYHAN SARIKAYA-13-14.BÖLÜM
Ahmet, vicdanın sesini dinlemeye başladıkça kendisini kandırdığını ve karısı Selma’ya karşı haksızlık yaptığına kendi kendini inandırmaya çalışıyordu. Evlilik yemini yapılırken ki sözleri anımsadıkça şimdi yapmış olduğu yanlış karşısında adeta kendi kendini yiyordu…Nikah memurunun;” yağmurda,yaşta hastalıkta ve iyi günde aynı yastıkta kocamak yeminine sadakat gösterememiş, karısı Selma’nın tepki göstermesine sessiz kalmayı yeğlemişti.Kadıncağız yerde göğe kadar haklı diye içinden geçirdi.Karısına suçunu itiraf edip ondan özür dilemekle her ne kadar onun gözünde küçülmüş olduğunu hissetmiş olsa da vicdanen rahatlamıştı.Birlikteliğin gereklerini uygulamak zorundaydı…Her ne pahasına olursa olsun açık yürekli olmak gerekiyordu.Sinsi sinsi hareket etmenin sonu nereye kadar varacaktı.Sonunda tıkanıp kalmakta vardı.Kaçınılmaz bir gerçekti bu…
Gelen telefonun ahizesini kapattığında ikisi de şaşkınlık içerisindeydi. Karısının ne oldu diye soru dolu bakışları karşısında:
- Korkma, tehlikeli bir şey yok. Sadece hastaneye gelmemi söylediler…
Selma:
- İşte çelişki burada yatıyor. Niye acele olarak hastaneye çağırsınlar.
Ahmet:
- Merak etme karıcığım, inşallah korkulan bir şey yoktur. Ben gider şimdi bakarım.Sen evde kal istersen.
Selma’nın heyecanı hat safhadaydı. Canı ciğeri iki kızı vardı. Her ne kadar birisi üvey olmuş olsa da;hiç fark etmiyordu…İkisinin sevgisi de aynıydı.Ha Nur, ha Zeynep sevgilerinde bir değişiklik yoktu.İçten içe Zeynep’in talihinin kötü olduğuna yanıyordu.Uzun zaman ayrı kalmak çok zor bir olaydı.Neyse ki Zeynep’ime de kavuştum ya artık hiç dert değil diye üzüntüsünü üzerinden atıyordu az da olsa…
Kocası Ahmet’in çalıştığı iş yerine gelen kadına da kafayı takmış, sinirleri bozulmuştu. Neymiş efendim;çocukları birbirlerine benzemiyormuş da birisini evlatlık olarak istiyormuş…Kendi açısından düşündüğünde buna asla razı olamazdı…Olamazdı…Onların sevgileri ayrılamayan bir bütündü adeta…Saçını süpürge yapar kızlarını gözü gibi bakardı…
Ahmet:
- Hadi hanım içine dert olmasın, birlikte hastaneye gidelim.
- Tamam, pardüsemi üzerime alayım da.
Bahçeye çıktıklarında karşı komşuları olan Makbule Hanımların, yeni kiracıların eşyalarının taşınması bitmek üzereydi.
Ahmet:
- Hanım, Makbule Teyzelere yeni kiracı geldi. Eve gelirken selamlaşıp,ayak üzeri konuştuk…İyi bir insana benziyorlar…
- Ne iş yapıyorlarmış?
- Polis memuruymuş. Şark hizmetleri bitince tayınları buraya çıkmış.
- Selma:
- Şu kızların sağlık durumları bir yola girsin, yeni komşularımıza hoş geldine gidelim…
Hastaneye geldiklerinde yine heyecanları doruktaydı…Her ikisi de ya kızlarımıza bir şey olduysa düşünceleri,ikisinin de beyinlerini tırmalıyordu…
Doktorun karşısına geldiklerinde meraklı gözlerle doktoru süzüyorlardı.
Doktor:
- Telaşlanmayın Ahmet Bey, buyurun oturun.Kızlarınızdan Nur,tehlikeli durumu atlatmış durumda.Zeynep’in ise bünyesi daha önceden zayıf kaldığı için birkaç gün daha gözetim altında tutmamız gerekecek.Bunun için iş biraz riske girmiş durumda.Yine de bizler,elimizden geleni yapmaya çalışacağız…Şimdilik kızlarınızdan Nur’u alıp gidebilirsiniz…
Selma, heyecanlanmış,gözleri dolmuştu.Titrek bir sesle:
- Zeynep’i görebilir miyiz doktor bey ?
- Şu aşamada mikrobik açıdan risk olduğu için içeriye girmeniz sakıncalı…
Yarım saat sonra Ahmet ve Selma kızları Nur’u alıp hastaneden ayrıldıklarında sevinç ve üzüntüyü birlikte hissediyorlardı…
Nur, annesinden ayrı kalmanın hasretini gideriyordu adeta…Kollarına sarılmış,kafasını göğsüne dayamıştı.Üç gün hastanede kalması ona çok uzun gelmiş olmalıydı ki bir daha ayrılmamak istercesine içsel duygular içerisinde kıvranıp duruyordu.Yüzü solgun,gözlerinin feri uçmuş gibiydi adeta…Annesinden şefkat beklercesine:
- Anneciğim,bir daha hiç hasta olmayacağım ve sizlerden ayrılmayacağım..Sizleri çok özledim!..Çok özledim!..
- Canım yavrum,bizler de seni çok özledik!..Seni çok seviyoruz…Meleğim benim…
- Anneciğim kardeşimi neden hala bırakmadılar…Yoksa kötü bir şey mi olacak Zeynep’e?..Ölecek mi?..İşte o zaman ben çok üzülürüm…Sakın ölmesin!...
Selma, Nur’u öyle şefkatle sarmıştı ki onun üveyliğini bile aklına getirmiyordu. Zaten öyle bir şeyi düşünmek bile istemiyordu.
Eve geldiklerinde;taksi, evin bahçesinin kenarında onları indirip uzaklaşmıştı.
Bahçedeki sert çekirdekli meyvelerden kayısı ve erik ağaçlarının çiçekleri açmış, baharın müjdesini veriyorlarmışcasına gelinlik taçlarıyla etrafa gülücükler saçıyorlardı adeta…
İlk iki cemre sırayla havaya ve suya; sonuncusu da toprağa düşmüş, eski kırıcı soğuklar kaybolup gitmişti. Doğa,kışın miskinliğinden kurtulmuş, baharın kazandırdığı devinim içerisinde yol alıyordu.Arılar vızıldıyor,açan çiçeklerin ilk ziyaretçisi olmaya can atıyorlardı…
Ahmet,Selma’nın kucağından Nur’u alarak,bahçeye girdi.Tam o esna da karşı komşuları Makbule teyzenin kocası Rüstem’i kendi bahçesindeki gülleri budarken görünce:
- Kolay gelsin Rüstem amca…
Yaşlı adam, elinde budama makası ile önündeki güle son darbeyi de vurmuş,diğer dalı kesmeye çalışıyordu.Ahmet’in sözüyle irkildi…Bu komşularını da çok seviyordu.Uzun zamandır Ahmet’lerle de iç içeydiler.Kendi oğullarının ayrılık acısını,onlarla gideriyordu.
- Sağ olasın Ahmet Bey oğlum…Kucağında çocuğunu görünce de :
- Ne o,inşallah hayırdır. Hasta falan mı yoksa kızcağız?
- Sorma Rüstem amca, çocuğu üşütmüşüz. Ortalık derdi işte.Neyse ki korktuğumuz gibi olmadı.
- Aman oğlum, domuz gribi falan olmasın da…
- Şükür ki o beladan uzak kalmışız…
- Neyse yeni komşularınız taşındılar eve değil mi? Bir iki gün içerisinde onlara da hoş geldine geliriz…
- Ahmet oğlum, kiracılardan ve komşulardan yana çok şanslıyım. Allah sizin gibi insanları başımdan eksik etmesin…Bak yeni gelen komşum polis memuru,hanımı da hemşire.Çok iyi insanlara benziyorlar…
-Hadi Rüstem amca sana kolay gelsin…
İçeriye geçip Nur’u yatağa yatırmak isteseler de Nur, yatmak istemedi.Hastanedeki günler,onun için azap olmuştu adeta.Pencereden dışarıya baktı.Çılgın gibi oynamak ve zıplamak istiyordu.
-Babacığım ben ne zaman sokakta oynayacağım?..
- Merak etme canım. Havalar biraz daha düzelsin seni parka götüreceğim. O zaman doya doya oynarsın.
- Peki…
Selma, mutfağa yönelmiş, ocağa çay suyu koymaya ve bir şeyler hazırlamaya çalışıyordu.
Ahmet, salondan karısına seslendi:
- Karıcığım, sen mutfakta bir şeyler hazırlamaya çalışırken, ben eczaneden Nur’un ilaçlarını almaya gideyim…Çocuğun vurulacak yirmi tane de iğnesi var.
- Öyle mi!...Bir de iğneler için hastaneye mi gideceğiz?...
O esnada Ahmet’in aklına bahçede gülleri budayan karşı komşuları yaşlı Rüstem’in sözleri geldi. Kiracılarının hemşire olması…Gizli bir sevinçle karısı Selma’ya:
- Şansımız yaver gitti Selma’cığım.Rüstem amcaların yeni kiracılarının karısı hemşireymiş.Bu akşam hem hoş geldine gider, hem de Nur’un iğnesini aradan çıkarmış oluruz böylece…
Ahmet, dışarıya çıktığında yağmur çiselemeye,mis gibi toprak kokusu burnuna doğru gelmeye başlamıştı.
Rüstem amca,yağmura aldırmadan bahçedeki işlerine devam ediyordu...
Ayhan Sarıkaya