SAÇMALAYAN İNSANLAR
“Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938)
Ondan sonra,
Bir Emniyet Müdürü, kadın cinayetlerini teşvik etti! Bir vatandaş, (muhtemelen ben), ‘Asıl bu Emniyet Müdürü sorgulanmalı’ dedi.
Bir forum oluşturuldu teknolojinin nimetlerinden yararlanılarak, iştirak eden iki kişi, yoksa üç kişi miydi benimle birlikte, her neyse, iştirak edenler çok değerli fikirler ileri sürdü. Mesela birisi “Türkiye kadar çok saçmalayan insanın bulunduğu bir başka ülke yeryüzünde mevcut değildir,” diye yazdı. Bir diğeri, onu desteklemek için, “Hem saçmalıyorlar, hem de bu saçmalıklarını başka insanlara aktarmak için kitap, köşe filan yazarak topluma zarar veriyorlar,” diye yazdı. Kukumav kuşu gibi bekledim durdum ekranın karşısında bir üçüncü kişi çıksın da, önemli bir şeyler yazsın diye; beklemekten canım çıktı. Dayanamadım, kendim yazdım bir şeyler, uzun uzun: “Tartışılması gereken ayrı bir konu aslında bu… Kalem tutmayı bilen herkesin kitap veya yazı yazması şart mıdır? Bu iş o kadar mı kolaydır? Hiç mi birikim, üslup, zeka, yetenek vs. gerektirmez? Niçin bu kadar çok yazı ve kitap yazılıyor? Üstelik her biri,ya psikiyatri uzmanı, ya sosyolog, ya tarih uzmanı, ya dil uzmanı, ya evlilik uzmanı kesilirler… Geçen gün bunlardan birinin yazdığı bir yazıyı okudum. Zat-ı muhterem boş bulmuş meydanı, atmış tutmuş; neymiş efendim, Türkçe yazım kurallarında Atatürkçülük diye bir tanımlama olamazmış, yok Kemalizm diye bir ideolojiyi bizatihi Atatürk’ün kendisi reddetmişmiş!… Sana ne be kardeşim, dil uzmanı mısın sen, ya da, Atatürk uzmanı mı? Allah’tan böylelerine haddini bildiren birileri de çıkıyor da rahat ediyoruz. Arada evlilik uzmanı kesilenleri de duyuyoruz ya, fikri kendine yetmeyecek, hiçbir uzmanlığı olmayan bu kişiler abuk subuk maddelerle çıkıyorlar ortaya, al başına belayı.. Bu da aynen öyle..
*
Ondan sonra,
Neyse, mevzuyu dağıtmadan şu emekli emniyet müdürüne döneyim ben gene, bu zat-ı muhterem (ismini vermeyeyim) Atatürk Tarihi doktoru imiş, ama toplum bilimci edalarında kadın cinayeti analizi yapıyor. Çağın Polisi dergisine yazdığı makaleden tırtıklayayım, bakın ne cevherler yumurtlamış:
-Büyük şehirlerde gelenek ve göreneklere, dini ve ahlaki kabullere uymayan hareketlerin olduğunu…
-Bunların şehirlere gelen insanları abandone ettiğini…
-Bu kişilerin boşandığı kadını bile “muhtemelen yadırgadığı bazı tutum ve davranışlar nedeniyle”, sırf çocuklarının annesi olduğu için katledebildiğini…
-Batı’da birileri “Hans eşiniz ne güzel, onu öpebilir miyim” dediğinde Hans’ın eşini öptürdüğü gibi o kişiye ikram da edebildiğini… Bizde birebir böyle olmasa da büyük kentlerde geleneklere uyulmadığını…
- Kadın cinayetlerinin günahının sadece erkeğe yüklenemeyeceğini, insan kaynaklı bu olayların haklılık derecesi farklı iki aktörünün olduğunu… Erkeklerin durup dururken cinayet işlemeyeceğini.. Dil ve hareketlerle ağır tahrik karşısında cinayet işlendiğini…
Neyse, daha fazlasını yazmayayım, komik olup güldürmek için bu kadarı yeterli…
*
Ondan sonra,
Daha fazlasını yazmayayım diyen benim, ama buna klavye bile karşı çıkıyor. Aynen şöyle haykırıyor bana. “Bu ne ya, adama bak, büyük şehirde yaşayanlarda gelenek, görenek, dini ve ahlaki kural yok, ne anlayışsa bu takmışlar büyük şehirlere…
Cinayetler de sanki hiç “evli veya çocuklu olmayan kadınlar”a karşı işlenmedi, hepsi karılarını “dil ve hareketle tahrik” sonucu öldürdüler. Koca (veya sevgili-nişanlı) dehşetinden korktuğu için sokakta annesiyle, kardeşiyle yürüyen kadınlar kurbanlık koyun gibi boğazlanmadı, “töre cinayeti” diye diye yüzlerce çocuk yaşta kız aile fertlerine öldürtülmedi, hatta o aile fertlerinden birinin tecavüzüne uğradığında bile “anlaşılmasın diye” kızlar öldürülmedi, kendisini taciz eden adamdan kaçmak için Türkiye’nin öbür köşesine gidip saklanan genç öğretmeni o cani yine de bulup öldürmedi.. Koca dayağından, işkencesinden kaçıp sığınma evlerinde gizlenen kadınları bile o katil kocalar bulmadı… Bunların hiçbiri olmadı mı? Bu emniyet müdürü hiçbirini duymadı mı acaba? Hangi ülkede, hangi işle meşguldü ki?
Bakın, ifade özgürlüğü olmazsa o yönetim şekline ‘demokrasi’ denemez, tamam doğru… Ama böyle bir haber, hem de önemli bir gazetenin manşetinde çıkarsa buna da önce sosyologlar, sonra basın ve sivil toplum kuruluşları tepki göstermelidir. Hiç değilse ‘cinayete teşvik’ anlamında yazılar yazılmasın, yeter artık!…”
“Tamam, tamam, benim albenisi üst düzey klavyem, tamam, haklısın. Bak seninle değişik bir vakayı daha yazıp da daha çok sinirlenelim…
*
Ondan sonra,(medyadan:) Polis dayağı yiyen kadın yine suçlu!…
Fevziye Cengiz isimli kadın vatandaşın İzmir’de iki polisten yediği dayağın görüntüleri VATAN sitesinde yayınlanıyor, isterseniz girip seyredebilirsiniz… Zaten herkes izledi. Sonra Savcı’nın “dayak atan polisleri” hapis cezasız bırakacak ama “dayak yiyen kadını” 6.5 yıl hapse mahkum edecek dava istemi duyuldu.. Doğal olarak tepkiler ayyuka çıkınca İzmir Başsavcılığı polislere yeniden dava açtı.
Şimdi istenen ceza “5 yıl, 9 ay”a çıkarılmış.. Ama mağdur kadına istenen ceza hala 6.5 yıla kadar hapis.. Nedeni neymiş; “memurları itmiş ve tırmalamış”..
Ağzı burnu kan içinde kalana kadar, yerlerde tekme ve yumruklarla dövülen, hakaretlerle itilip kakılarak karakola götürülen kadın “polisleri tırmaladığı için” hapis cezası isteniyor. Bu savcıların hiç mi karısı-kızı yoktur acaba? Vallahi söyleyeyim; eğer o acımasız, Allah korkusuz polisler kadar güçlü olsa aynı durumda her kadın onların da ağzını burnunu kırar, ağzına geleni de söylerdi.. Pardon, “ama olur mu, o da şiddet, yargıya bırakmalı” mı dediniz? Yargıya bırakınca ne olduğu görülüyor işte, adalet olmayan ülkede herkes kendi adaletini yaratmaz mı ? Tırmık da neymiş, bırakın insanı, bir kediye işkence yapın bakalım ne cevap veriyor? Çocuklara toplu tecavüz edenlerin, çocuk tecavüzcüsü ihtiyarların serbest bırakıldığı ülkede “işkence yapanları tırmaladı” diye 6.5 yıl hapis trajikomedi değilse, hukuk cinayeti değilse nedir yahu!
*
Ondan sonra, yeter yav!… Uf, içim karardı! Var mı bana çatmak isteyen biri!… Haydi, sarılın klavyelere, tenkit yağdırın da desarj olun, desarj olayım