- 901 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
Siz, Olmasaydınız...
-İki katlı okulun, alt katında giriş sol taraftaydı sınıf-
Orta sondayım,bıyıklarım yeni yeni terliyor...Bir acayip düşlere uyanıyorum.Kalktığımda sevinçten fırlayamadığım,korkulara,hezeyanlara kapıldığım düşlere gebe oluyor sabahlar..."Ya" ile başlayan cümleler kuruyorum,sonunu getiremediğim."Ya da" diyorum;asıp kesiyorum ne varsa ondan gayrı,onsuz zamanları doğruyorum.Parçaları denizlerde kayıp...Ummana dönüyor yüreğim,yelkeni ondan olmayan tüm gemileri alabora ediyorum.Yansın evren itfası ben olayım.Su desinler; ateş atayım üzerlerine...
"İbrahim!"
"Buyur, Hocam"
"Pardon, Öğretmenim!"
"Hah,şimdi oldu"
Gülüşmeler başladı sınıfta..En kızdığım anlardı bunlar…beni,onun yanında kişiliğimle,
davranışımla ilgili zor duruma düşüren kim varsa, düşmanım oluyor.Kara kaplı defterin sayfaları dolup taşıyordu, dizginlenemez benliğimde.
"Ne gülüyorsunuz?" diye, haykırdığım an fark ettim ona giden mektubu...O da ne? Talât, Nagehân’a yanları fırfırlı bir mektup uzatıyor.Olabilir. Ancak, itiraz etse ya yok alamam benim bir sevdiğim var dese ya. Hatta, onun yanında rencide olmuş,yüzüm kıpkırmızı iken bu yapılır mı ha,yapılır mı? Daha dün,okulun bahçesinde ..."Söz vermedik mi? Bugün Ekim’in beş’i,ömrümüzün sonuna kadar,yağan bu yağmur gibi rahmet olacağız birbirimize...Sırılsıklam âşıklarız ama sıkılmayacağız birbirimizden." Okula gelişimsin,dünyaya gülüşümsün,nefes alışımsın ya…Neden? Neden?
Talât’a attığım kafanın hırsı geçmemiş olacak ki, yerdeyken de tekmeler savuruyordum, suratına suratına.
Ders Türkçe ki,Nizam hoca’nın dersi…vay anam vay! Sol taraftan yediğim okkalı tokat’ın şiddeti geçmeden kendimi dışarı attım. Yerde, kanlar içinde yatan Talât bitmişti artık.Onun, yaşama hakkı yoktu.Bu saatten sonra, okulda, bitmişti.Bütün ümitlerim,hayallerim,geleceğim bitmişti.
Ne yapacaktım ben?
Nagehân, o mektubu neden aldı? İçinde neler yazıyordu? Cevap verecek mi? Beynimin içi kazan gibi kaynıyordu.
Boynumda eğreti duran kravatı çıkarıp atmıştım çöpe…Gözlerim kan çanağına dönmüştü ağlamaktan…Neye ağlıyordum? Nagehân’ a mı,yediğim tokat’a mı? Yoksa…
Birden aklıma, komşumuz Kasap Ahmet abi geldi.Dükkanına doğru,koşarak gidiyordum. Gördüğüm ilk çeşmede durakladım.Elimi yüzümü yıkadım. Biraz nefeslendim! Ağladığım belli olmamalıydı.
“Selamunaleyküm Sabri abi,Ahmet amca yok mu?”
“Yook,mal almaya gitti.Ne vardı? Ben yardımcı olayım.”
“Ha olur,olur.Babam, adak kesecekte keskin bir bıçak istedi.”
“Öyle mi? Tamam, al şunu işiniz bittiğinde hemen getir olur mu?”
“Tamam,tamam getiririm.”
Keskin bıçağı,gömleğimin altına sakladım.Okulun dağılmasına bir saatten fazla vardı.O saate kadar,idman yapmalıydım.Talât, yanıma geldiğinde ilk hamlede saplamalıydım bıçağı.Yaşama hakkı yoktu onun…Nagehân kısmını sonra çözerim…Elbette ona da söylenecek bir çift sözüm vardı.
Allah’ım,neden böyle oldu? Neden?
Okulun karşısındaki bahçede saklanmış avımı bekliyordum.Ne kadar ağaç varsa nasibini aldı elimdeki keskin bıçaktan.Her biri, bir Talât’tı benim için.Sapladıkça, hıncım iyice artıyordu.Son ağaca, bıçağı tam saplıyordum ki,elimi havada gördüm.
“Yavrum,sen ne yapıyorsun böyle?”
Başımı havaya kaldırdım veee…Nizam hocaydı,elimi tutan.
Yerin dibine girmiştim.Ölseydim de,bütün bu olanları yaşamasaydım.İçimden bir ses; “Boş verr” dedi .”Nasıl olsa,hayatın kaymış bir bıçakta Nizam’a sallasan ne olur? Hayır,hayır Fizikçi olsa olurdu da…Nizam Hoca,aman Allah’ım” ben neler düşünüyorum.
“Yavrum senin neyin var? Bu hırçınlık niye? “
“Hocam,şeyyy”
“Nagehân mı mesele?”
“Evet”
“İyi de yavrum,konuşmak varken bunlara ne gerek var.”
“Hocam,ama mektubu görmedin mi?”
“Gördüm tabiki,sen bir hışımla çıktıktan sonra gördüm hem de.Mektup dediğin, bir kere mektup değil,davetiye…Talât’ın abisi evleniyormuş,o da davetiyelerini Nagehân’a vermiş.”
“Ne? “ Olduğum yere çökmüştüm.
“Bak yavrum,şunu unutma her kim ne yaparsa kendine yapar.İnsanları, anlamadan dinlemeden kendince karar vermek,yargısız infaz olur. Sen bu bıçağı…Tövbe tövbe, ver bakayım..”
“Hocam,verin o mübarek ellerinizden öpeyim.
"Siz, olmasaydınız….”
YORUMLAR
herşeyin mutlaka bir sebebi vardır, bize düzen sonuçlardan ders almaktır.
değerli ve samimi bir paylaşımdı,
saygılarımla,
İbrahim ERZURUMLU
İbrahim ERZURUMLU
Merhaba,
Anı öykünüzün başına koyduğunuz resmi çok beğendim.
Virgülleri yerli yerinde kullanmayışınız iyi anlatımızı sekteye uğratıyor. Sayın Mustafa Kürkçü'nün belirttiği ifade
benim de dikkatimi çekti. "İnsafsız yargılama" yazmış olabileceğinizi düşündüm.
Başarı dileklerimle saygılar.
İbrahim ERZURUMLU
İbrahim ERZURUMLU
Gençliğin deli kanıyla ne fevri kararlar vermedik ki...Gizli veya aşikar bir el bizi hatalarımızdan uzaklaştırdı.Vefalı olmak ne güzel,teşekkür etmeli insan...Ayaklarımız üzerinde doğru düzgün durmamıza yardım eden herkese teşekkür etmeli.Saygılar...
İbrahim ERZURUMLU
Beğenerek ve takdir ederek okuduğum bir öykü. Hele hele mesleğim gereği sıkça karşılaştığım bu tür davranış biçimlerini güzel bir yazıyla dile getiren muhterem kalemi kutluyor, saygılar sunuyorum.
Not:
Aşağıya kopyaladığım bölümde bir kelimenin kullanımı biraz yanlış gibi geldi bana. Lütfen tekrar göz atar mısınız ?
“Bak yavrum,şunu unutma her kim ne yaparsa kendine yapar.İnsanları, anlamadan dinlemeden infazsız yargılamak olmaz.Sen bu bıçağı…Tövbe tövbe, ver bakayım..”
"...infazsız yargılamak.." ; "yargısız infaz" olmalı değil miydi ?
İbrahim ERZURUMLU
İbrahim ERZURUMLU
Ahh ahhh
Bu yanlış anlamalar-ön yargılar olmasa ne güzel olacak.
Konuşarak anlaşma varken...
Çok değerli bir paylaşımdı dost.Kalben selamlarımı yolluyorum.