- 1443 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
Corpus Callosum
Çok üzgünüm. Çok özür dilerim. Ne olur beni affedin. Ama yapamam. Gerçekten yapamam. Size uzun uzadıya her şeyi anlatmak isterdim inanın. Ama bu durumumda bunu yapmam mümkün değil. Ki duymayı en çok hak edenler sizsiniz, bunu da biliyorum. Eğer bu yazılanları okuyorsanız, ki okuyorsunuz bunu görebiliyorum; söyleyeceklerimi duymak öncelikli hakkınız. Ama ne olur beni bağışlayın. En derin yerlerinizle bağışlayın. Bağışlayın ki ben de vicdan azabımı bir süreliğine rafa kaldırıp, işime kaldığım yerden devam edebileyim. Bunu benim için yapabilir misiniz? Görebiliyorum yapabilirsiniz…
Ayrıca bana öyle acımaklı tavırlarla da bakmanızı istemiyorum. Görüyorum bakıyorsunuz. Hey sen! Sen de bakıyorsun. Siz de bakıyorsunuz. Ama göreceksiniz bir gün ben… Az daha ağzımdan kaçırıyordum. Sizi gidi siziler… Aklınız sıra bana oyun edip lafı ağzımdan çalmaya kalkışacaktınız ha? Ki bu düpedüz hırsızlığa girer. Ki hırsızlık ahlak dışıdır. Bu ayıplarınızı anlatabilmek uğruna daha ne kadar “ki” kullanmalıyım söyler misiniz bana? Söyler misiniz? Gerçekten söyler misiniz?
Sizden beni anlamaya çalışmanızı rica ediyorum. Ben öyle upuzun şeyler yazıp, aslında hiçbir ana fikri olmayan, bomboş şeyler yazan, kupkuru bir adam değilim. Ben sadece… Ben… Peki bu kadarını söyleyebilirim. Elimde içi dolu bir kafatası var. Yanlış okumadınız. Okuyamayanlar tekrar okuyabilir. Elimde dopdolu bir kafatası var. Büsbüyük… İçinde de… Hayır hayır ben kafatası avcısı değilim. Hatta ben apavcı biri bile değilim. Ben bu kafatasını… Ben bu… Peki peki corpus callosum…
Corpus callosum. Evet sen? Okumadın mı ? Corpus callosum. Biraz tıp bilgisi olanlar tabii ki bilir bu latince kavramın anlamını. Beynin her iki lobu arasında bilgi iletişimini sağlayan bir çeşit köprü de diyebiliriz. Sihirli bir köprü olmadığını kimse iddia edemez. Hele bir mucize olmadığını kimse… İki ayrı patika düşünün. Ortada kocaman ışıltılı bir boşluk var. Patikalarda ise bin renkli kelebekler. Ölmeden önce birbirleriyle sevişmeleri gerek. Bunun için de ortada var oluşa ait , hayal tuğlalarıyla örülmüş bir köprü gerek. Hay Allah. Ne kadar da şiirsel anlatmışım farkında olmadan. Ama anlamışsınızdır umarım. Bunun gibi bir şey aslında. Kavuşturucu. Kavuşmaların kavramlar sahnesinde dansı. Bilgini bilgiyle tensel nehri. Hımm… Hiç benden beklenmeyen laflar. Ama anlamışsınızdır umarım. Sen? Sen de anladın biliyorum. Görüyorum. Corpus callosum…
Beyin nörolojik olayların takım kurucusudur. Annenizin siz küçükken kulağınıza mırıldandığı şarkıyı, yıllar sonra hiç olmadık bir yerde anımsar ve içinizi tatlı sarmaşıklar sararsa; sevgilinizin sizi ilk öpüşü bu size beyninizin ufak muazzam bir armağandır. İlk öpüşmenizin kokusu , çok zamanlar sonra ansızın bir yerde burnunuza çarparsa bilin ki bu size beyninizin kalbinize sunduğu ılık bir jesttir. Ama belleğiniz size tam bunları hatırlatmaya çabalarken, birden uyandırılıyorsanız bu kaygan rüyadan… Ve tüm anımsamalar sizin damağınızda büyüsüz ve kekremsi bri zehir tadı bırakıyorsa… Bırakıyorsa… Tüm bunları neden mi anlatıyorum ? Tüm bunları anlatıyorum çünkü… Yo yo hayır hayır söyleyemem. Lütfen beni mazur görün. En başta da söyledim yapamam. Yapamam çünkü o zaman siz… Siz okurken… Bunları okurken. Hayır hayır kapadım ağzımı. Söyleyemem. Görüyorum hepiniz duymak istiyorsunuz. Ama ısrar etmeyin ne olur…
En kötüsü de ne biliyor musunuz? Beyninizin size acı sürprizler yapması. En kötüsü ne biliyor musunuz? En kötüsü hatırlayamamak değil; hatırlarken hatıraların renklerinin silikleşmesi. Böyle zamanlarda hatırlamak bile zulüm geliyor insana. Şey… Yani gelebilir. Geliyor da nereden çıktı. Gelir… Gelirmiş… Tıp bilgim iyidir, meraklıyım. Kütüphanemin neredeyse yarısı tıp kitaplarıyla dolu. Hatta size komik bir şeyde söyleyeyim bir gün bir arkadaşım bana “nöromanyak” demişti. Haklıydı da.
Algıladığını göremeyen biri de kör sayılır değil mi? Öyle zamanlarda en iyi dostunuz, yarattığınız kuyular oluyor. Hayır hayır kuyulara bağırmak değil. Kuyulara gömülmek. Öyle zamanlarda acılarınızı dindirmek için en çok siyahınızdan ve onların siyahlarından yardım alıyorsunuz. Öyle zamanlarda tüm belleğiniz sağırlaşıyor. Ve bu sağırlık insanın yüreğine , miskin bir yuva yapıyor tuhaf bir şekilde. Yani… Ben… Miş gibi mi diyeyim yine ? Bunları ben hissetmedim, yaşamadım mı diyeyim size ? Size soruyorum? Ben yaşamadım da öyel duydum, gördüm, dinledim mi diyeyim? EN çok nasıl olmasını istersiniz? Yüreğiniz kanadını kaybetmiş bir kuş gibi mi burkulur o zaman? Burkulmasın. Burkmayalım…
Hayır hayır söyleyemem. Eğer söylediklerim sizi şaşırttıysa, rica ediyorum şaşırmalarınızı cebinize boşaltın. Çünkü ben şaşırmıyorum. Ben şaşırmaları unutalı yıllar oldu. Akıl şaşırmaları kanıksayınca, şaşırmalar kostüm değiştirip, artık gündelik tükenmelerin doğal bir parçası haline geliyor. Ben iyiyim. Corpus callosum da, yani benim biricik köprüm de iyi. Evet o köprünün altına kim olduğunu bilemediğim biri tuhaf bir bomba koydu. Uzun bir süre uyukladı bomba. Ve bir gün, ben yirmibir yaşında patladı. Köprümün ayakları parçalandı. Sevdiğim tüm kesitler incindi. Ama şimdi iyiyim. İkimiz de iyiyiz. Burası çok güzel. Corpus callosum, türlü türlü şakalar yapıp sürekli güldürüyor beni. O benim çok iyi arkadaşım. Corpus… Ben ona hiç kızmadım biliyor musunuz? Ve biliyor musunuz her gece yatmadan önce bana en güzel rüyalarımı besteleyip mırıldanıyor. Biliyor ki benim beynimin bir parçası o. Parçasıydı… Parça… m…
Şimdi gidin hadi. Zamanınızı aldıysam da yine bağışlayın beni. Şimdi gidin. Söylememi de beklemeyin. Ben iyiyim. Tıpkı daha yeni aşık olmuş bir ağaç gibiyim. Kovuğumdakileri artık çok daha berrak bir şekilde anımsayabiliyorum. Ben iyiyim, yapraklarım artık eskisinden bile yeşil ve damarlı. Ama söyleyemem. Belki bir gün, başka bir arafta. Belki bambaşka bir arafta. Sadece… Sadece aslında çok yaşadığımı ama artık yaşamadığımı bilin yeter…
Hey.
Sen ?
Sen de ?
Görüyorum…
Görüyorum , her giz bir tebessümdür aslında tüm kapılardan çıktıktan sonra…
Hadi corpus gidelim artık…
Oktay Coşar