- 882 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜM EDEBİYATI
-küçük İskender ölmüş biliyor musun?
-Hadi yaaa, çok iyi adamdı, bir şiir yazardı bir şiir yazardı var yaaaaa...
-Hani Hüseyin Cahit vardı biliyor musun, Cansever Eyüboğlu mahlaslı, ölmüş.
-Ciddi olamazsın, en sevdiğim şairdi.
-Nihat Ziyalan Sidney’de kendini yüksek bir binadan atarak intihar etmiiiiiş.
-İnanamıyorum, kaçırdığım bir filmi, bir kitabı bile yoktu. Yazık olmuş.
-Haydar Ergülen kalp krizi geçirmiş.
-Gerçekten mi, bütün şiirleri aklımda, çok süper bir şairdi...
Mustafa Suphi zehirli iğneyle idam edilmiş, Ömer Turan’a araba çarpmış, Altan Alhan Araslı, boğazına kaçan krakerden ötürü boğulmuş, Ertan Mısırlı sakalları ve hayat tarzından dolayı aşırı muhafazakarlarca katledilmiş, Ataol Behramoğlu katıldığı bir direniş mitinginde izdihamda ölmüş, Engin Turgut tinerciler tarafından yakılarak öldürülmüş... gibi gazetelerin üçüncü sayfa haberleri, milletimizin takdire şayan hafızası ve günümüzün edebiyatı ile edebiyatçılarının haline yanmıştım.
Her insanın kıyameti kendi ölümüdür ve öldükten sonra insan kendisinin ne kadar iyi bir edebiyatçı olduğunun farkına varmayacaktır düşüncesine kapıldım bir an. Sonra Nietsche geldi aklıma, beğenilmeyen düşünceleri, öldükten sonra ölmeden önce ’Dosteyevski de kim’ dediği cümle klasik olan ve edebiyat tarihine adını altın harflerle kazıyan Bukowski geldi. Günümüzün edebiyatının çöküşü başladı beyler, alkışlayın. Artık zaten okumayan insanlarımız, hiç mi hiç okumamaya başladılar. Öldükten sonra kıymetinizi anlayacakları da şüphelidir. Sosyal paylaşım siteleri ve internet gibi ortamlarda sizleri beğenen okurlarınız çok ama durun dahası da var: yayınlamaya hazırladığınız kitabı resmen hackleyip internette dağıtan okurlarınız da var. Sadece telif paralarıyla bütün bir kışı geçirmeyi planladığınız kitabınızı, olduğu gibi internet sitelerinde sergileyen okurlarınız. Okunmasın demiyorum, elbette okunsun ve örnek alınsın Dağlarcalar, Kısakürekler, Nazım Hikmetler ya da bütün ’lerler... Ama yaşayan ve hayatını devam ettirmeye çalışılan insanlara da artık bir kulak verilse fena olmazdı hani. Neden? Edebiyat tarihimiz boyunca hep aynı şiirleri, hep aynı romanları ve hep aynı hikayeleri okuyacak halimiz yok da ondan. Burada ’O kadar iyi yazmış ki, defalarca sıkılmadan, bunalmadan okuyor insan’ düşüncesi ortaya çıkabilir. Ama diğer tarafta da sanat yapıyorlar be kardeşim. Yaptıkları sanata karşılık bekliyorlar ve hayatlarını bununla devam ettiriyorlar. ’Ben şair olarak nefes alabilirim’ diyen bir küçük İskender’in, kendisine ait olmayan eserler nasıl oluyor da sosyal paylaşım sitelerinde bir karınca sürüsü gibi gibi çoğalıyor, ’Can Yücel bu kadar basit şiir yaz-maaaaaz’ diyen Hüseyin Cahit nasıl oluyor da yaşamını zorluklar içinde idame ettiriyor, anlaşılması güç olgulardır bunlar. Tabi bir de işin haşmetli devlet tarafı var! Korsana hayır diyen ama Cumhurbaşkan’ı korsan film seyreden haşmetli devlet.
Efendiler, edebiyatın kökü kurumak üzeredir. Pek yeni olmasalar da, kendilerini kanıtlamış ve belli başarılara ulaşmış olsalar ve pek bir şeye ihtiyaç duymasalar da, günün yaşayan yazarlarını ve onların yapıtlarını okumak, onlara değer vermek, kuruyan köke cansuyu vermek demektir. Belki onların bizden böyle bir beklentileri yok, belki onlar yinede ’Sanat, sanat içindir’ diyorlar ama onların yaşarken bir orjinal kitabını okuyup yürekten alkış, onlara güç ve aşk verecektir. İşte o zaman sanat sanata layık olacak ve toplumsallığa ulaşakcatır. ’Bir imzalı kitaptan ne olur’ deme, belki tarihe tanıklık etmiş olacaksın, tıpkı, Ertan Mısırlı’nın Fazıl Hüsnü Dağlarca ile olan fotoğrafının tarihin tanığı olduğu gibi.
ve asla ’Bir kitapla hayatımda ne değişecek ki’ deme:
çünkü bir zamanlar o da odundu...
YORUMLAR
amacına ulaşası bir yazı. inşallah diyelim. final ise ayrı güzel. kaleminize sağlık.
poeticalworld
Saygılarımla...