- 861 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İNGİLİZ İLE MISIRLININ HİKÂYESİ!
İngilizler, Mısır’ı işgal ettiklerinde Mısır halkını da diğer Afrika halklarını köle olarak kullandıkları gibi silah zoru ile çalıştırırlar. Öylesine çalıştırırlar ki, nerede ise ayaklarındaki ayakkabıları ayaklarına ağır geldiği için yollarda kendileri bineklerin üzerinde giderken ayakkabılarını bile Mısırlılara taşıtırlar.
İngilizler, bölge ülkelerini işgale çıktıklarında yanlarında mekkâre yerine Mısırlıları kullanır ve ellerindeki silahlarını dahi onlara verir onlara taşıtırlar. Böyle bir birlikle İngilizler işgale giderken bir İngiliz subayı elindeki silah ve eşyasını bir Mısırlının sırtına yüklemiş, kendisi bir bineğin üzerinde ayaklarını sallayarak gidiyor.
Mısırlı hem yükleri taşımakta hem de kendi kendine yüksek sesle ve Arapça söylenmektedir. Subay Mısırlının ne dediğini merak eder ve Arapça bilen rehberine sorar o da “Size küfrediyor.”der. İngiliz subayda mısırlı hamal ile birlikte onun söylediklerini tekrar ederek yola revan olur. Rehber Subay’a neden böyle yaptığını sorduğunda subay’ın verdiği cevap manidardır.
Subay:”O benim hizmetimde bulunsun ve yüklerimi taşısın da varsın birazcık küfrediversin.”
İngiliz Başbakanı Cameron ile Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy birlikte Libya’ya ziyaret yaptılar. Yapılan ziyaretin sonunda kim ne kazandı bilinmez ama Libya’nın ve Türkiye’nin pek de bir şey kazanmadığı zaman geçtikçe anlaşılacaktır.
Mısırlı ile İngiliz subayının hikâyesinde olduğu gibi yapılmış bulunan politikalar bir bir hayata geçirilirken, Türkiye eğer okuduklarımızda bir yanlış yoksa Libya’da yönetimi ele geçirmiş gibi görünen muhaliflerin veya İsyancıların askeri eğitimini özel birliklerimizin verdiği doğru ise son derece vahim bir haldir. İnşaallah öyle değildir.
Devletimizi idare edenler aynı şekilde bu insanlara 300 milyon dolar gibi bir parayı da hiçbir resmi işlem yapmadan elden, sanki vatandaşın cebinden çıkarıp borçlu veya alacaklısına verdiği gibi vermişlerdir.Ne için,kim adına ve hangi resmi makama veya şahsa?!
Türkiye, ülke olarak ve hükümet olarak bu isyanların neresindedir? Hani ülke olarak genel politikamız ülkelerin toprak bütünlüklerini korumaları bizim genel kuralımız idi? Biz kimsenin yönetim biçimine ve toprak bütünlüğüne karışmaz ve saygı duyardık(?!)
Suriye’de meydana gelen olaylarda da Türkiye’nin bir dahli, bir müdahalesi var mı? Varsa nereye kadar ve ne kadar? Türkiye, gerektiğinde Suriye veya benzeri bölgelere askeri müdahalede bulunmayı düşünüyor mu?
Evet, Türkiye büyük bir ülke, hem de Sayın Başbakan’ın sandığından da büyük bir ülke ama ülkenin ham hayaller peşinde koşarken; damarlarında kan yerine emperyalizm ve sömürü dolaştığını tarih boyunca gördüğümüz ABD, İngiliz ve Fransa ile benzeri akbabaların birlikte; bizim ölümüne sebep olduğumuz kardeşlerimizin ölüsünün üzerine çullanması bize bir kazanç temin etmez, edemez.
Arsız sömürgeci devletler sizin üzerinizden atlayarak ve hiçbir ahlaki kural tanımadan Libya ve benzerlerini iç etmek için, sömürmek için çullanacaklarından kimsenin şüphesi olmasın! Tıpkı Türkiye’nin Somali’ye yardım için çırpınırken Sadece İngiltere’nin bu ülkenin kara sularından 450 milyon dolarlık balığı alıp götürdüğünde olduğu gibi, sizde yine bir kenardan olayları seyretmek zorunda kalır ve ellerinizi dizlerinize vurarak hayıflanırsınız.
Sayın Başbakan ve hükümeti , Libya, Mısır, Tunus ve Suriye’de taraf olmakla ve müdahil olmakla ne gibi bir gelir, kar veya menfaat umuyor acaba?Türkiye maddi ve manevi olarak buralarda meydana gelen olaylardan ve desteklediği isyanlardan maddi ve manevi anlamda ne gibi bir menfaat umuyor?!
Bırakın, maddi bir menfaat temin etmeyi ölen binlerce insanın, yıkılan ve harap olan hanelerin, şehirlerin vebalinin altından kim kalkacak. Elbette Batının hedefi de, niyeti de bellidir. Hem yıkmak ve yıkarken kazandığı gibi, hem de yapmak; yaparken kazandığı gibi; birde asıl niyet ve hedef o harap ve viran olmuş ülkenin yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmek ve kendi zenginliğine zenginlik katmak.
Peki, biz ne umuyoruz ve ne yapmayı planlıyoruz? Maddi imkân ve menfaat temin etmekse bu ülke hiçbir yaptığı işten böyle bir menfaat düşünmez ve düşünemezde, onun doğasında böyle bir olay yoktur ve hayatının hiçbir alanında böyle bir şey yaşanmamış.
Düşünce İslam birliği gibi bir hayal ise bunu şu şartlarda ve bu imkânlarla başarmak mümkün değildir, böyle bir çalışma farz edelim olsun çok uzun yıllara mal olacak bir projedir ki; düşmanlarımızda halen uyanık ve bizim davranışlarımızı kontrol etmekte!
Şunu iyi bilmeliyiz ki; Emperyalist ve sömürgeci ülkeler sizin ne dediğinize ve ne kadar bağırıp çağırdığınıza, çevrenizde ne kadar kahramanca haykırdığınıza bakmaz, sizin onların ne kadar işine yaradığınıza, ne kadar menfaatlerine geldiğinize bakarlar.
Ülkemiz, kahraman edası ile uyguladığı taşeron politikaları bırakmalıdır. Bu taşeron politikalar kesinlikle bize bir kazanç temin etmez. Bu tür politikalarla birileri petrolün ve Müslüman ülke halklarının varlıklarının üzerine oturur ve semirirken bizler İngiliz’in silah ve teçhizatını taşıyan Mısırlı kardeşimizin konumuna düşeriz ki ne kadar bağırıp çağırsak ve etrafa küfretsek ne bize; nede İslam ülkelerine bir faydası olmaz, ancak işgale sömürüye payanda olmuş oluruz o kadar.
Bizden Söylemesi…
Mustafa Göktekin
YORUMLAR
İngiliz politikalarının altında yatan felsefeyi çok güzel sundunuz bizlere.Eğer teslimiyetçi,hayranlık ve kendimizi onlara beğendirebilme gayretlerinden sıyrılıp ta gerekli araştırma ve istihbarat faaliyetlerine önem verseydik bizleri görünen yüzleriyle aldatamayacaktı bu emperyalistler.Ve biz onların işlerine yarayacak ve müslüman kardeşlerimizin fitne ve fesat ile devletlerini kaybedecek yanlışlara düşmezdik.İşte yandaş medyanın hükümet politikalarını hatalı yönlendirmiş yorumlarının da bundaki payına bir örnek daha.Allah bu millete acısın da Alemi İslamdan uzaklaşmak bahtsızlığına düşürmesin inşaallah.