- 420 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İşte Yıkıma Uğrayanlar
Toplumda yaygın olarak yaşanan hayat şekli, dinden uzak bir sistem olan ’şeytanın sistemi’dir. İnsanların büyük çoğunluğu, Kur’an ahlakının olmadığı yerde hayat bulan bu sistemin yanlışlarla dolu olduğunun farkında olsa da Allah’tan uzak, samimiyetsiz ve mutsuz bir yaşamı kabul eder ve sürdürürler.
Aslında bu sıkıntılı yaşamdan kurtulmak son derece kolaydır. İnsan, Allah’ın üzerindeki rahmetini ve korumasını kavradığı ve ancak Kur’an ahlakını yaşadığında huzura kavuşabilir.
Ağzıyla iman ettiğini söylemesi, insanı içinde yaşadığı sıkıntılı durumdan kurtarmaz. Bunun için iman kalbe gerçek anlamda yerleşmelidir. İnsan, kalbini Allah’a tam bir teslimiyetle bağlamadığı ve Kur’an’a uymadığı sürece yaşadığı hüzün, karamsarlık, ümitsizliktir; kısacası azaptır.
Bu insanların kendi elleriyle oluşturdukları mutsuzluk, Kur’an’ın, "Öyleyse sen onları (en dayanılmaz azabla) çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak. O gün, ne hileli-düzenleri kendilerine herhangi bir şeyle yarar sağlayacak, ne yardım görecekler. Şüphesiz zulmedenlere bundan önce de bir azab vardır; ancak onların çoğu bilmiyorlar." (Tur Suresi, 45-47) ayetleriyle bildirdiği gerçektir. Allah, yaptıklarının karşılığını ahiretten önce dünya hayatında da verir; bu durum sonsuz azabın henüz başlangıcıdır.
İnkarcı, çeşitli bedensel acıların yanında, ruhsal olarak da azabı yaşar. Olumsuz tüm duygular, ahirette yaşayacağı azabın benzeridir. Ahiretteki sonsuz mekanı ise bedenine ve ruhuna acı tattırmak için özel olarak yaratılmış cehennemdir.
İnkar içinde yaşayanlar Kur’an’ı dinlemez ve Kur’an ayetlerinde söz edildiği gibi okunurken üstün gelmek için "yaygaralar" koparırlar. İslam’dan Kur’an’dan bahsedildiğinde itiraz eder, karşı koyar ya da ortamı terk ederler. Allah’ın varlığını ve yaratmasını savunan Müslümanları dayanaksız ve kanıtsız ifadelerle suçlar, sahtekarca çirkin davranışlar sergilerler.
Yalanladıkları Kıyamet gününde, Allah onları korku içinde süründürür. Yer gök dehşetli sarsıntılarla sallanır, yeryüzündeki herşey yıkılır, dağlar erirken inkarcılar adeta sarhoş gibidirler. Korkunun şiddetinden elleri ayakları dolanır, konuşamazlar.
Dünya hayatında Allah’a, dine yönelik uygunsuzca konuşan, kendilerince ayetleri yalanlayan kişilerin cesaretinden şimdi eser yoktur. “Gebelerin çocuğunu düşüreceği" yani insanların bedensel fonksiyonlarını yitirecekleri o gün, panik içindedirler. Meleklerin saf saf inmesiyle, yalanladıklarının; kıyametin, meleklerin kısacası her şeyin gerçekte var olduğunu anlarlar. Verecekleri hesabın da gerçek olduğunu düşünürler ve şok üstüne şok yaşarlar. Allah onlara, dünya hayatındaki korkularla kıyaslanamayacak şiddette korkular tattırır.
Allah’ın, inkarcılara Kendi varlık delillerini kavramaları için verdiği işitme, görme duyuları ve derileri ahirette aleyhlerine şahitlik eder. Onlar dünyadayken, ahirette organlarının aleyhlerinde şahitlik edeceğine inanmaz ve sakınmazlar. Yaptıklarının birçoğunu -haşa-Allah’ın bilmeyeceğini zannederler.
… Şimdi sen; kendini büyük gören, aklını üstün zanneden, dinin bir dogma olduğunu, bilimle çeliştiğini ve her şeyin Allah’ın “Ol!” demesiyle değil tesadüfler sonucu olduğunu iddia eden inkarcı! Gücün yeterse kıyameti durdur! Dinin de, bilimin de ve senin de asıl sahibinin Allah olduğunu sonunda anladın ama artık çok geç.
Güneş batıdan doğmuştur, artık tevbe kapısı kapalıdır. İmtihan bitmiştir. "Ben şimdi inandım" dersen sana söylenecek olan Firavun’a söylenendir: "Şimdi öyle mi?"
İnkarcının işlediği suç, en büyük suçtur. Kendisini yaratan, can veren, sayısız nimetler içerisinde yaşatan Allah’a karşı isyanı ve nankörlüğü, olabilecek en büyük günahtır. Cehennem de bu suçun karşılığıdır; Allah’ın adaletinin tecelli edeceği mekandır. Allah’a kul olmak yerine, yaratılış amacını reddederek büyüklenen kişiler, "... Cehennem’e boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir. (Mü’min Suresi, 60)
Ahirette onlar, "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster, ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar." (Fussilet Suresi, 29) derler. Kendilerini Darwinizm’e, materyalizme, komünizme, terörizme çekenleri ayakları altına almak isterler. Kendilerini yoldan çıkaranların, en aşağılarda, cehennemin en derin tabakasında olmalarını isterler. Kafirler birbirlerini cehenneme düşürmüş olmakla suçlar, cehennemde kendi aralarında tartışır, şiddetli ve kıyasıya kavga ederler.
Kur’an’ın haber verdiğine göre iman sahiplerinin sayısı her dönemde azdır ve insanların çoğu cehenneme gidecektir. O halde insan için en büyük tehlike cehennemdir. Dolayısıyla dünya hayatında, cehennemden kurtulmak için yapılacak işlerden daha önemli bir iş yoktur.
Bu çok açık gerçek olduğu halde, önemsiz bir konu için aylarca, yıllarca çalışan insan, kendisi için en büyük tehlike olan cehennemden korunmayı aklına bile getirmez. Ateş hemen yanıbaşındadır ama o gaflet içinde, çocuklar gibi oynar, oyalanır:
İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar. Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır... (Enbiya Suresi, 1-3)
Dünyada, Allah’a karşı büyüklüklenmiş, inananlara düşmanlık beslemiş olanlar, karikatür, espri ve fıkralarda konu ettikleri cehennemin hayali bir kavram olmadığını anlarlar. Cehennem gerçektir, hem de öylesine gerçektir ki; bin yıl, 2 bin yıl, 1 milyon yıl değil, sonsuza dek sürecektir.
Dolayısıyla cehennemin en ürkütücü özelliği, azabın sonsuz olmasıdır. İçine bir kez giren inkarcı için çıkış yoktur. Allah’ın Kahhar (kahredici) sıfatının tecellisi olan cehennem gerçeğiyle yüzleşen kişi, en büyük yıkıma uğrar. Pişmandır, çaresizdir, hiçbir umudu kalmamıştır.
Böylece onları yalanladılar ve yıkıma uğrayanlardan oldular. (Mü’minun Suresi, 48)
Fuat Türker