- 3259 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
iki çocuk bir aşk
İki yıl önce ayrıldığı kocasının evinin önünde durdurdu arabayı.
Maden işletmesi sahibi bir babanın tek kızıydı. Ne fakirlik görmüştü, ne açlık. Gençlik yıllarında âşık olduğu, işsiz bir delikanlıyla evlendi.
Babasının evinde olduğu gibi lüks eşyalar giyemiyordu, çünkü kocası’nın bunları karşılayacak zenginliği yoktu.
Annesi kızına sürekli :
- Güzelliğine ve titizliğine, yaşamış olduğun iki odalı bir gece kondu hiç yakışmıyor. Derdi.
Evliliğin ilk yılında: her türlü zorluklara rağmen, göğüs gereceğine dair yeminler etse de, o hep lüks yaşamın özlemini duymaya devam etti.
Babasının ölümünden sonra yalnız kalan annesi: kızına sürekli ayrılması konusunda baskı yapıyordu, büyük miras kaldığını duyduğunda, tüm düşüncesi değişti, kocasına şimdi beş yaşında olan oğullarının velayetini verme şartıyla ayrıldılar.
Arabasından indi, tahta kapıdan içeri girdi.
Aylardır oğlunu almanın planlarını yapıyordu. Adam ısrarla bu fikrinden vazgeçmesi gerektiğini söylüyor, boşanma sürecindeki sözüne sadık olması gerektiğini hatırlatıyordu.
Evin bahçesine geldiğinde kocasını yazı yazarken gördü. Zayıf orta boylu ülke gündemini sürekli takip eden bir adamdı.
Kadın samimi şekilde kocasının sırtını sıvazladı. Hemen karşısına oturdu.
Gülümseyerek:
- Eee nasılsın?
— İyiyim peki ya sen?
— Eh iyi diyelim. Biraz sıkıntım var! Bunun sebebini sen biliyorsun!
— Bilmez miyim?
Bir süre sessiz kaldıktan sonra. Adam yanında hiç kimse yokmuş gibi davranarak yazısını yazmaya devam etti.
Kadın kısık bir sesle konuşmaya başladı:
- Söyle bakalım
— Ne söylemeliyim?
—Çocuğu verecek misin?
— Biliyorsun ki vermeyeceğim. Zamanı geldiğinde ancak mümkün olabilir, şimdi bu konu hakkında konuşma lütfen!
Çekingen tavırla:
— İkimiz için doğru olacak bir şey düşündüm ama!
Adam kalemi bırakıp, gözündeki gözlüğü çıkartıp, dikkatle karısına baktı.
Konuşmasına devam etti:
- Şöyle söyleyeyim, bildiğim kadarıyla gazetelere ve dergilere gönderdiğin makalelerle geçimini sağlıyorsun. Masandaki içtiğin ucuz sigaradan bunu anlıyorum. Oysa ben öyle değilim, babamdan kalan yüklü mirasa sahibim. Oğlumuzu her sabah senden alacağım, her gün akşam burada yatması için getirip teslim edeceğim ve karşılığında sana yüz lira her akşam çocukla göndereceğim. Kabul mü?
Bütün bir günü konuşarak öldürdüler, adam bu teklifi kabul etti.
Konuştukları gibi kadın oğlunu sabah erkenden teslim aldı.
Bir buçuk yıl böyle geçti. Adamda hiçbir değişiklik yoktu. Yine aynı sigarayı yine aynı eski elbiselerini giyiyordu, Sürekli bu kadar parayı ne yapmış olabileceğine dair düşüncelere dalıyordu. Ve çoğu kez bu düşüncelerinin hepsinde onun kumarbaz olduğu kararına varıyordu. Onun için adi bir sahtekârdı adam.
En son ki görüşmelerinde adamın gülümsediğini fark etti. Bu bile ondan nefret etmesine yetiyordu.
Babasından kalan paranın çoğunu çocuk için ödemişti.
Günlerce düşündü..
Onu baştan çıkartmayı ve zehirleyip öldürmeyi bile!...
Yine bir sabah çocuğu almaya gittiğinde, biraz sohbet ettikten sonra:
- Bu akşam bana yemeğe gelir misin? Çevredeki insanlar iki düşman olduğumuzu düşünüyor, bu durum beni inanılmaz rahatsız ediyor, katiyen çocuk hakkında ne yeni bir önerim nede en ufak talebim olacak. Yalnızca baş başa bir akşam yemeği yemek istiyorum.
Adam bunu hiç düşünmeden kabul etti.
Akşama elinde kadının en sevdiği çiçekle evine gitti. Kapıyı çaldı.
Yüzünde bir gülümsemeyle kapıyı açtı. Çiçekleri kokladıktan sonra vazoya yerleştirdi.
Akşam yemeğinde kocasının sevdiği soslu makarna da vardı. Masada rakıda vardı saatlerce çok az konuştular ve sürekli içtiler.
Kadın sordu:
- Bu gece burada kalır mısın?
Sarhoş olan adam bu teklifi de geri çevirmedi.
Her ikisi de boşandıkları günden bu tarafa hiçbir kimseyle beraber olmamışlardı. Kadın adamın ellerinden tutu ve onu dudaklarından öptü. Yalnız olmanın o vahşi ve korkunç yanıyla yüzleşmişlerdi. Gece boyunca seviştiler, sabaha doğru adam sızıp uyudu.
Bunu bir fırsat olarak düşünen kadın ne yapacağını düşündü, öldürme fikrinden vazgeçmişti, bunu ona yapamayacağını anladı. Kapının hemen girişinde gördüğü çantayı karıştırmaya başladı, içinde adamın aylardır yazdığı öykülerin dosyası vardı. Verilmesi gereken en büyük ceza aklına gelmişti! Dosyayı çalmaktı! Öylede yaptı.
Ertesi gün olduğunda adam evine döndü. Çantasında dosyanın olmadığını fark etti. Telaşla karısına gidip sordu:
-Dün gece burada bir dosya unutmuş olmalıyım, onu verir misin?
Kadın bundan habersizmiş gibi:
- Sahi mi!! Çok üzgünüm ama burada dosya yok!
Günlerce düşündü, aylardır titizlik gösterdiği yazılar yok olmuştu. Bütün gün öğleden akşama kadar meyhaneye takılmaya başladı. Bunun farkına varan kadın hiç üzülmüyordu. Hatta babasının parasını yediğini düşünüp:
- Aşağılık pis sarhoş. Diye mırıldanıyordu.
Bir akşam çocuğu babasına teslim etmek için eve geldiğinde hiç kimse yoktu. Birkaç defa kapıyı tıklasa da ses çıkmadı, dayanamayıp içeri girdi.
Mutfakta yere düşmüş vaziyette kocasını gördü.
Adam kalp krizi geçirip ölmüştü. Günlerce kendine gelemedi, birkaç defa bayıldıktan sonra hastaneye gitti, tahlil için kan verdi ve evinin yolunu tuttu.
Sürekli kendini suçluyor:
- Affet beni affet. Diye haykırıyordu.
Öyle ki kocasının cenaze törenine bile katılmadı.
Oğlunun eşyalarını almak için kocasının evine gitti. Eve girdiğinde ilk evlilik günlerini hatırladı, aslında çok sevdiğini düşündü. Paraya olan açlık ve yoksul yaşam korkusu ayrılmaları için büyük bir neden olmamalıydı gibi sözler mırıldanıyordu. Yatak odasına girdiğinde her şeyin yerinde durduğunu fark etti. Sehpa üzerindeki evlilik resimlerini görünce, yatağa uzanıp saatlerce resmi okşayıp ağladı. Orada o küçük odada soğukta ve ayazlı gecelerde bedenini ısıtan insanın ölmüş olmasını düşünmek onu mahfe diyordu.
Birkaç hafta sonra doktordan gelen telefonla hastaneye gitti.
Eve gelen ziyaretçiler sebebiyle kan tahlilini almayı unutmuştu.
Doktor odasına girdi:
- Sonucu almayı unutmuşum, buyurun bir şey mi var?
Doktor gülümseyerek konuştu:
- Tebrik ediyorum hamilesiniz. Dedi.
Aklına o gece geldi, kocasının dışında hiçbir kimseye kendini teslim etmemişti. Buruk bir sevinçle oradan ayrıldı.
Kocasının ölümünden sonra, cenaze masraflarını karşılayan avukatın bürosu, yolunun üzerindeydi, oraya uğrayıp yaptığı harcamanın karşılığını vermek istedi.
Avukatla konuşmaya başladı:
- Her ne kadar boşanmış olsak bile o benim kocamdı, sağlık sorunum yüzünden cenaze işlemleri ile ilgilenemedim, duydum ki masrafların tamamını siz karşılamışsınız, bunu ödemek istiyorum.
Avukat:
- Öncelikle baş sağlığı diliyorum, kocanız ölmeden birkaç gün önce bana uğramıştı. Benimde aklıma size uğramak geldi, fakat işlerin yoğunluğu nedeniyle bunu gerçekleştiremedim, kendisine bir şey olduğu takdirde size bir mektup iletmemi istedi, dilerseniz şimdi onu vereyim.
Kadın şaşkın vaziyette:
- Elbette
İnce uzun bir zarfı uzattı.
Mektubu okumaya başladı.
’’ Kendi düşüncesinden çok, çevresindeki insanların düşüncelerine değer veren karım, Güçlü bir rüzgâra kaptırdığı bedenin, umarım bir uçurum kenarına sürüklendiğinin farkına varmıştır. Aramızda hiçbir olumsuzluk olmamasına ragmen, kendi geleceği adına benimle boşanmıştır. Yinede onu affediyorum.
Kendisi ile bir buçuk yıl öncesi, günlük bir miktar para karşılığında, oğlumuzu ona teslim etmem için anlaşma yaptık. Biliyorum ki bu parayı oğluna daha fazla zaman ayırmak ona olan sevgisini daha çok göstermek için verdi. Bu beni oldukça mutlu etti.
Bana vermiş olduğu paranın tamamını oğlumuz adına açtırdığım banka hesabına yatırdım. Oğlumuzun geleceği için bu parayı kullanma hakkına sahiptir. Kayıp olan dosya biliyorum ki yalanlasa da karımda. Ondan rica ediyorum içindeki tüm öyküleri oğlumuza okusun. Annesiz büyüyen bir çocuğu en iyi kitaplar anlar, bu yüzden her akşam ona masallar okudum, babasız büyüyen bir çocuğu en iyi anneler anlar, bu yüzden ona babasını okusun.
Geriye kalan yalnızca eski bir evim var. Her gün yaşadığım ülkede günde beş kadın öldürülüyor, beş kadın beş çocuk demektir, beş çocuk biliyorum ki beş bin meşaledir.
Onu da namus ve töre cinayetine kurban gitmekten korkup, evinden kaçan kadınlara bağışlanmasını istiyorum. ‘’ Kadın Sığınma Evleri ‘’ne olabilir.
D.D
Selamlar ‘’
Kadın sol elini karnına götürdü ve şunu söyledi:
- İçimde büyüyorsun, içimde büyütüyorum canım seni…
YORUMLAR
Geriye kalan yalnızca eski bir evim var. Her gün yaşadığım ülkede günde beş kadın öldürülüyor, beş kadın beş çocuk demektir, beş çocuk biliyorum ki beş bin meşaledir.
Onu da namus ve töre cinayetine kurban gitmekten korkup, evinden kaçan kadınlara bağışlanmasını istiyorum. ‘’ Kadın Sığınma Evleri ‘’ne olabilir.
.....Büyük bir beğeniyle okuduğum anlamlı ve duygulu bir öyküydü. Özlellikle son yıllarda yaşadığımız töre ve namus cinayetleriyle finalin bağlanması çok ama çok anlamlıydı.
.....Usta kalemi kutluyor ve saygılarımla selamlıyorum.