Çerçi Zabit'den Günümüze
ÖYKÜ
Hasan DAŞDEMİR
ÇERÇİ KÖR ZABİT’TEN BU GÜNE
Bundan elli, altmış önceleri bizim köylere çerçiler gelirdi. Çerçi Kör Zabit atla iğne, iplik, sabun, bit ilacı, firkete, düğme, şeker gibi şeyler getirir; karşılığında buğday, yün, paçavra* alırdı. “Kör Zabit gelmiş” dediler mi biz sevinerek koşardık. Şeker yiyecektik çünkü Ben daha çok da halkalı şekeri severdim.
Giysiler elle dikilirdi. Babamın buğday satarak Sivas’tan getirdiği Amerikan bezi, iğne iplikle dikilerek anamın ellerinde don ve iç fanila olurdu. Bunların dışındaki giysileri köylüler, kendi ekip biçtiği ürünlerden elde ederlerdi. Haki pantolon keçi kılından dokunur; çorap koyun yününden örülürdü. Daha çok buğday yetiştiği için de hamurlu yiyecekler yenirdi.
Çetin geçen kış günleri,ocakta yanan tezek ateşiyle ısınılır;fitili ve içinde gazyağı olan idareyle aydınlanırdı.
***
Kel İbrahim beş kardeştir. İki çift öküz koşmaktadır. İki çift öküzü satarak biraz da borçlanıp bir traktör alırlar. Toprak bölüşüle bölüşüle küçülmüştür. Nüfusları ise kalabalıktır. Traktör iş gücünün çoğunu açıkta bırakmıştır. Kel İbrahim kardeşi Mınık Ahmet’i de alarak İstanbul’un yolunu tutar. Çoluk çocukları köyde bırakmışlardır. Trenle İstanbul’a varırlar. Feriköy’de o zamanlar Sular İdaresinde çoktan beri uştabaşı olarak çalışan Aziz kea’yı** bulurlar. Onun yardımıyla Sular İdaresinde işe yerleşirler. İstanbul’dan köye gönderdikleri mektuplarla iyi haberleri gelir. O yılarda birkaç kişi de çeşitli yerlerde su işlerinde çalışır. Bunlardan biri de Kör Melik’tir. Gaziantep İlinde su yollarında taşeron olarak çalışır. Köyde inekleri ölmüştür. Karısı Fadik yaya iki saat uzaklıktaki Celallı Bucağına oğlu ile beraber telefon etmeye giderler. “Kööör, irdelenmiş kör” der. “ İnek öldü, ne duruyon oralarda gelsene” Anlaşılıyor ki o zamanlarda Fadik Teyze için inek paradan daha değerlidir.
1960 larda Artan iş gücü fazlalığı, nüfun çoğalması ve kentlerin çekici hale gelmesi köyden kente göçü hızlandırır. Köyde buğday satıp birikim yapan, mevcut hayvanlarını da satarak İstanbul, Ankara, Adana gibi büyük kentlerin kenar semtlerine birer gecekondu yaparak yerleşirler. Böylece bu kentlerin uzak alanlarında bir ur gibi gecekondu bölgeleri oluşur. Bu 1980li yıllardan sonra daha yoğun devam eder. Göç veren bölgelerde genç nüfus neredeyse kalmaz. Bu bölgelerin okulları öğrencisizlikten birer birer kapanır. Bir yandan da köye yol, su, elektrik, telefon gelmiştir. Çerçicilik devri bitmiş, onun yerine çeşitli mal satan bakkallar açılmıştır. Bunlar göçü durduramaz. İnsanlar daha iyi yaşam koşulları aramaktadırlar.
Göç edenler, daha çok devlet kapısında iş ararlar. Bulanlar şanslıdırlar. Kentlileşmek ve kent insanı gibi yaşamak isterler. Fakat buna ne gelirleri, ne de kültürleri elverir. Köyden getirdikleri değerleri yitirirler. Ne kentlileşirler ne de tam köylüdürler. Bir ara kültür insanı olup çıkarlar. Bu kültür “Arabesk” kültürdür. “Batsın bu dünya”, “Tanrım beni baştan yarat” diyen kaderci bir yapı oluştururlar. Bu kuşağın bir ayağı köyde bir ayağı şehirdedir. Kente göçün uyum sorunlarını, yokluğu, yoksulluğu tüm boyutlarıyla yaşamışlardır. Kendinden sonraki kuşağa ise kente geçişte köprü görevi yapmışlardır.
Kel İbrahim Sular idaresinden emekli olduktan sonra yıllar önce boğaz kanserinden öldü. Karısı Nanik Fadime yazları köyde, kışları İstanbul da hala yaşıyor. Kocasının emekli maaşını alıp yiyor. Okmeydanı’ndaki kocasından kalan gecekonduyu yükleniciye verdi, apartman yaptırdı. Üç çocuğundan her birine birer daire verdi. Çocuklarının yardımıyla köye de betonarme ev yaptırdı. Geçen gün köyde gördüğüm de : “Nasılsın Fadime Teyze, sağlığın nasıl” dedim. Bana:
“Dişlerimi yaptırdım ama oğul dutmuyor, ikide bir düşüyorlar, Geçen gün de gözlüğümü kaybettim.Eve girerken ayağım eşiğe takıldı düştüm. Tansiyonum var, tansiyon ilacı kullanıyorum. Dert çok oğul,dert mi soruyooon” dedi.
“Şimdi nerden geliyorsun?”
“Telli Ana’ya kurşun döktürdüm, torunlarım için.’ Torunlarında göz var, nazar değmiş’ dedi.”
Elinde bir tas su vardı.
Bu su okunmuş su, onlara içireceğim” dedi. Bastonuna dayanarak gitti.
Köye tüm emekliler betonarme ev yaptırdı. Yazları köyde, kışları İstanbul’da yaşıyorlar. Duvarları yıkık, damları çökmüş virane evler ölen eski kuşağı, yeni yapılan betonarme evler ise bu kuşağı temsil eder gibi.
Toprağı yalnızca traktör sahipleri ekip biçiyorlar. Tarla sahiplerine ise icar *** veriyorlar. Onlar da aldıkları bu buğdayla un, bulğur yapıp İstanbul’a götürüyorlar.
Köylere şimdi arabalarıyla satıcılar geliyor. Halı, beyaz eşya, her türlü yiyecek satıyorlar. Eskiden gelen çerçilerin yerine artık bu satıcılar dolaşıyor köyleri.
*paçavra: Yırtık yün çorap parçası.
**kea : Halk arasında söylenen bir unvan
***icar :Tarlayı ekip biçenin tarla sahibine verdiği pay.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.