- 564 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Mehmet Tanrısever Fiyaskosu
Hür Adam…
Gittik, seyrettik, gördük!
Şahsım namına bile büyük bir hayal kırıklığı olan filmin, hizmet-i Nuriye namına da sıkı bir darbe olduğuna şahit olduk!
Taraf olmasına lüzum yok, hatta muarız dahi olsa fakat ehl-i insaf olmak şartıyla
ve dahi Risale-i Nur’ların dahi bütününü okumasına lüzum yok, birkaç eser okusa, birkaç meseleden tam manasıyla haberdar olsa,
hususen de Tarihçe-i Hayat okumuş olsa ilmel yakin bilir ki, bu film açık ve seçik Üstad Hazretleri’nin hayatıyla imzaladığı davasına, şahsi gayretlerine ve ihlasına, muhafaza etmek için “ saçlarım adedince başım olsa feda olsun” dediği hakikat-i İslamiyeye nasıl iftira edildiğini alenen anlar.
Evet açıkça söylüyorum, “Büyük prodüksiyonların adamı” Mehmet Tanrısever ve ekibi ve dahi temsil ettikleri zihniyet Üstad Hazretlerine iftira etmişlerdir.
Bırakınız kendi yalan beyanlarını, olmayan bir şeyi varmış gibi iddia etmelerini, Üstad’ı yalanlamalarını… senaryo dahi kendi kendisini yalanlamıştır.
Risale-i Nur yalanladıklarını ispat eder, insafı olan bunu taktir eder.
Fakat sadece senaryodaki ve canlandırılışındaki abuklukları fark eden herhalde bu haklı kınamamızı tasdik eder.
Bir belgesel çekiliyor madem neden –sonuç ilişkisini net ifade etmelisiniz. Bütün bir hayatı yansıtmak elbette zordur da, en azından yansıtabildiğiniz kadarını tam bir bütünlük içinde aktarabilmelisiniz.
Üstad’ın şahsi hayatı diye bir şey söz konusu olmazken hele de –kendi nazarını kastediyorum- sizin senaryoda ifadeleriniz, aslında Risale-i Nur davasının hakikatlerini Üstad’ın hayatı etrafında izah etmek olmalıdır. Film boyunca görülen saçmalıklar bunun zıddını yaptıklarını ispat ediyor…
Üstad’ın sakal meselesine dair izahatı havada kalmış… Yanına gelen talebesi sakalını kesmek istemesine verilen cevap havada kalmış.. hakikati tam ifade etmiyor.. Üstad hakkında eleştiri meselesi olan sakal bırakmaması böyle noksan ifade edilmemeli idi. Orada fıkhi bir mesele var.
Kaldı ki, aynı talebe, Üstad’ın “bu sarık bu başla çıkar” dediği şeairin kıymetlilerinden olan, sarığını muhafaza etmesi hakkındaki müdafaasına rağmen ilerleyen sahnelerde, Üstad hazretlerinin yanına şapkasıyla geliyor ve Üstad’ın filmde en ufak bir tepkisi yok!
Sakal kesiyor diye, sakal kesmek istesin, ama sarığını muhafaza ederken yanına serpuşla gitsin de itiraz etmesin. Bu talebe en has talebelerinden üstelik de.. Yazıktır!
Risale-i Nur’un en mühim bir vazifesi de en kıymetli şeairden bir diğeri olan İslam harflerini müdafaa etmek iken ve zaten Üstad’ın bu hakikat için mücadelesi hayatının sonuna kadar devam etmişken, hatta filmde de bu ifade ediliyorken rezalet öyle bir sahnede patlak veriyor ki, talebelerine “artık Risaleleri Latin harfleriyle basalım” diyen Üstad oluyor, itiraz eden talebeleri oluyor (!) Ve hatta bu Ahmet Hüsrev Üstad oluyor ki, bu talebesine Tevafuklu Kur’an’ın yazılması vazifesini veren Üstad ve ihlası neticesinde ona nasib olan yine Hüsrev Üstad.. ve Risale-i Nur’ların tamamını yazmak yine Hüsrev Üstad’ın hattıyla ona nasib olmuş… Öyle bir rezalet ki, filmde hayatını vermek pahasına şeairin muhafazası anlatılırken birden sahne değişir, Üstad İslam harflerini feda eder, Latin hurufuna cevaz verir hatta “olur mu öyle şey Üstad’ım “ diyen talebelerine kaşlarını çatar, lafına laf söyletmez (!)
Ruz-i mahşerde Üstad şeair-i İslamiye namına yakanıza yapıştığında bakalım ettiğiniz bu haltla yine gözleriniz yaşararak övünebilecek misiniz? Sadece Üstad değil, peşinizden sürüklediğiniz gençleriniz de “bu hakikati bize niye yanlış anlattınız” deyu yakanızda bitiverecek!
Hazret-i Ali (kv) nin Latin hurufuna İslamlar içinde cevaz veren alimleri Ulema-i’s Sû’ tarifinden Pensilvanya’nın haberi olmadığını sanmıyorum! Mehmet Tanrısever filmi Pensilvanya’ya onaylatırken, herhalde bu sahne gözlerinden kaçmamıştır (!) Böylesi bir katle nasıl göz yumulur, ne namına göz yumulur, ne karşılığında göz yumulur? Vicdan bu kadar dar olmamalı….
Bu film tam bir fiyasko!
Bir belgesel böylece yarım yamalak da olmaz.. Bu tamamen senaristlerin beceriksizliği! Üstad’ın hayatında düstur edindiği hakikatler – mesela iktisat ve kanaatle hiç kimsenin zilletine girmemek gibi- öyle basit ifadesi olan bir cümle ile geçiverecek gibi kıymetsiz hakikatler değillerdir! Bir hediye kabul etmemek meselesi defalarca tekrar edildi de, bunun kaynağı olan iktisat meselesi tek cümlede işlendi. Bu katldir.
Merak ettiğim şu ki, Risale-i Nur’da film boyunca anlatılan hakikatlere dair onca güzel ifadeleri varken neden dört-beş cümleden öteye geçemedikleridir? Risale-i Nur bu kadar kısır mıdır? Yahut film sahiplerinin anlayışı bu kadar mıdır? Yok “filmi seyreden herkes anlasın” diye yapsalar, Risale-i Nur açık ifadelerden sığ değildir.. Aşina olmaya lüzum yok.. Dikkatle bakılsa kafi…
Hele Atatürk ile beraber olan sahnesi öylesine sıkıştırılmış ve yapmacık ki, hele de Türkiye’nin ve hususen de Kemalistlerin ve anti Kemalistlerin gündemine bu cihetten düşen bir diyalog öylesine gereksiz ki, Üstad’ın buna da ihtiyacı mı var ki.. Bu bir hakikatse de böyle iki arada bir derede ifade edilmesi ve bu tepkiyi alacağı bilinerek hazırlanması hiç hoş değildi.. Üstad şahısların ne zaman derdine düşmüş? Şahıslardan yana hiç yakınmayan Üstad basit bir muhbire neden bu görüşmeyi anlatmayı lüzumlu görsün? Başka bir şekilde anlatma yolu bulamamışlar mı?
Hakikatleri hayır anlatamadılar da, bir belgesel olabilmesi için hayatın her safhası da işlenmeli… Ben maalesef bunu da göremedim. Noksan bir belgesel nasıl belgesel olur bilemedim. Üstad’ın bir mezarı bile yokken, Isparta’dan bir mezar taşını göstermeleri de ayrı bir abukluk… Herkes de bilir ki, Üstad’ın mezarı bilinmez. Malumatı olan da hususi şahıslardır.. Cenab-ı Hakkın tasarrufunda belki bilirler.. Ama herhalde bunu ilan etmezler!
Neden noksan diyorum.. Zira filmi Üstad’a dair bir bilgisi olmayan, Risale-i Nur’dan da haberi olmayan birisi izlese –ki, bizim yanımızda misafirimiz vardı ve böyle idi- tüm bu çelişkileri hiç akıl yürütmeden rahatlıkla fark edecek… Zerre şüphe yok buna!
4 milyon TL sarf edilmiş bir filmin sinema kalitesi açısından da zayıflığını izleyenler taktir edeceklerdir. Tek beğendiğim sahne filmin giriş kısmında Üstad’ın çocukluğunda Kur’an okurken önüne düşen çınar yaprağının sahnesi… Kalitesi seçilen tek sahne.. en azından bir hakikatin de zıddı değil! Buradan ötesi Üstad’ın hayatını karalayan, Nur hizmetinin temellerini sarsan yalanlamalar ve iftiralara giden sahnelerle dolu!
Şimdi onların da filmin giriş kısmında arkalarına aldıkları cümleleri biz yüzlerine okuyoruz:
“Lafız mananın tabiatı müsaade ettiği ölçüde süslenmeli... Şekil, muhtevaya göre resmedilmeli; resmedilirken de mealin izni alınmalı...Üslubun parlak ve revnakadar olmasına önem verilmeli, fakat gaye ve maksat da asla ihmal edilmemelidir...Hayal geniş bir hareket alanıyla desteklenmeli, ancak hakikat da hiçbir zaman incitilmemelidir."
Manayı bozdunuz.. Lafzı konduramadınız!
Şekillendirdikleriniz, muhtevayı bozdu!
İzin aldığınız makamlar meali bozdular!
Gayeniz ve maksadınız maksatlı! Üslubunuz bozuk!
Hayaliniz hakikate erişemedi bile…. Hakikat nasılsa size erişecek!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.