- 2234 Okunma
- 23 Yorum
- 0 Beğeni
Gemiden Atlayan Boğulsun
Tekrar dikiş attım ruhuma ve en güzel spor ayakkabılarımı giydim sokağa dökerken vücudumu. Artık rüzgar kaplayabilir tenimi pamuk ellerin hiç dokunmazken ve artık daha iyi kovalayabilirim umutsuz lambaların aydınlattığı sokakları gündüz vakitleri. "Yok, olmaz. Verme sıranı. Aşk kuyruğunda benim yerime de bekle. Ve her kim ben önce gelmiştim derse, sakın onunla göz göze gelme." Kıskanırım, çocukken kolay dökülür gözyaşı belki ama beni büyüttükten sonra ağlatmandan daha çok korkarım.
İmbata tutulmuşum anlayacağın. Şimdi saçlarını kurutabilir kıskanç rüzgar başlatan nefesim. Tekrar kar şu kağıtları bir ara, belki bu defa farklı çıkar diye umutla seni koklamaya ve sen mum dokunuşlara müptela. Oysa ben mutluluktan torun sahibi olmuşum bile. Ve gözlerini bir kenara bırakmama alışkanlığına tutulduğumdan beri sayfalara sığdıramıyorum güzelliğini. O yüzden kayısı marmelatı, tatlı bir sözden ibaret sadece. Belki sürülmedikçe iz bırakmayacak ya da ufacık temaslarla en güzel alışkanlığımız olacak bağışıklık kazanmadan aşka. "Kalbime uzan ve en üst rafa ulaş. Ansiklopedide "U" harfinde oku kim olduğumu ama sakın ismimi sayıklama. Bir kere bile söylersen gerçek olur yoksa, dokunamazsın bir başkasına."
Aydınlatmana gerek yok, pencereden seyredebiliyorum çilekeş saksılarını. Öyle sıkı sarılmışlar ki kokuna... Çiçekler bile sana çekmiş, zerrelerin dökülüyor yeşilin şefkatli kollarında. Gözlerimiz birleşiyor bir umutsuzluk vakti. Ben seni hayal ederken... Onlar sokağa bakarken güzel bir yalandan öteye geçemiyor şu ılık yağmurlar. Benim için ise seni görebilme ihtimalim demek oluyor saç tellerimden kayıp giden itiraf dökümleri. Çünkü biliyorum, bir tek yağmurlu zamanlarda uğrarsın benim bastığım topraklara. Başka yok, değil zaman alır gönlümü ve geri getirmesini bilmez.
Bir çırpıda tanımak istiyorum seni hem de sözcüklerin gürültüsü olmadan. Sadece ayak gürültün kalsın, öylece serserin yap beni. İyi erkekleri sevemez kadınlar, sevse bile bağlanamazlar. Kadın anayasası 7. maddeyi okudum, o yüzden soy iyi hallerimi ve neşterinle şekil ver kalp yarıklarıma. En anaç hallerine boyanıyorum yüzünü yakınlaştırdıkça, çekilme aynamdan. Hem de hiç... Ve sonra,
"Yine geç aynı kaldırımdan. Mahallemin kızı ol. Kasap Hayri’nin yahut bakkal Necmi’nin. Fark etmez. Başın önde, hafif mahçup, ufalan adımlarınla yuvarla sevgi sözcüklerini kollarıma." Sonra bir fısıltı yerleşsin ve belki hiç benim olma ama hep gözlerimdeki damarlar seni tutsun kollarından. Günü seni görebileceğim sokak saatlerine böleyim ve ıskaladıkça sevdamı bırakayım nadasa.
"Gel. Mahallemin kızı ol. Bu semtin önyargılarına pencere açsın güzel gözlerin bir balyoz gibi dokundukça. Ve hiç gitme. Buradan sev birini. Ben olmasam bile..." Sana dokunmadan yaşamam mümkün ama varlığına uzak asla...
Buraya kadar gürültücü, uzaktan sevmekle yetinen, iflah olmaz bir platonik aşık gibi görünmüş olabilirim. Esas duruşumdan fazlası değil bütün hislerim aslında. Kendimi evrenin karmaşık yapısında, kudretsiz bir yabancı olarak algılamaktan sıkıldığım, şeftalinin kabuğu tadındaki günlerden beri, farklı bir rol üstlendim. Huzursuzluğumun son bulduğu bir ilkbahara uyanış gecesini terasta kutlarken, arkadaşımın getirdiği birkaç kutu biranın yalancısıydım. O bile benim kadar aşık değildi ancak dilinden hiç düşürmüyordu sevgilisini, yüzüne söyleyemediği sevgisine rağmen sevgilisi varmış gibi. Aşk bu, kimsesiz bırakıldıkça daha kuvvetli iz bırakır bizim gibilerin vücudunda. Üstelik bizim kadar olmuş, mahalle kategorisini bir türlü aşamamış delikanlılar için sevmek zaruri bir eylemdir. Sevdiğini işaretlersin, duyurursun eş dost takımına ama çok değil, kulaktan kulağa yayılmayacak kadar. Sonra kızcağız için kurtuluş yoktur. Tesadüfen öğrenmese bile bildiğiyle yetinir ama en çok da utanır bizim gibi bir delikanlının kafasına takılı bırakıldığı için. Ama en beteri benim gibi olanlar, yemin ederim. Semti uzlaşılmaz, sokakları rüzgarsız, çöp bidonlarında kedi bile barınmayan hanelerin dibinde yeşermiş, afili bir kadına ilgi duyuyordum. Ne kadar "Gel" desem, o kadar kaçacaktı ayakları. Ama işaretledim bir kere... Bir söz, bir yemin... Ben de evlensem, o da evlense, çoluk çocuğa da karışsak umrumda bile değil. Sapık mı demiştiniz? Evet, duyar gibi oldum. Yüzüme baksanız, sadece sert görünüşlü ve hafif kirli sakalın çok yakıştığı, kalın bir adam dersiniz bana. Yaşımı boş verin, evli değilim. Mahallemin kızı olmasa bile, gecelerimin yıldız parıltısı kız da bekar. Ve ben bilmiyorum kaçıncı gün bugün, her gün ondan bir şey çalıyorum. Ona ait parçacıklarla besleniyor yüreğim. Kimileri tuttuğu takımın attığı golle tatmin olur, kimileri tavla galibiyetlerini erkeklik sayar. Ben de ondan bir çok şey çalıp, kendimin yaptıkça evcilleşiyorum, mühim bir adam oluyorum adeta. Sanki parça parça, gün gün, dakika dakika sahip oluyorum ona. Bir zaman sonra bütün parçalardan sevgili yapacak halim yok ama seviyorum işte ve sevdiğim bir şeyi yapmak suç bile olsa, umrumda değil. "İşte geçiyor, çıktı ofisten" diyorum ve yakasını bırakmadığım bir akşam saati daha gelip çatıyor. Yavuz hırsız iş başında...
Topuklu ayakkabılarının umursamadığı taşlara basarken peşi sıra, zırhımı delen bir acı hissediyorum yüreğimin ırmaklarında. Zehir bulaşmış gibi, tutamıyorum içimde, derhal çıkmak istiyor. Kesiliyor ellerim ve havanın üşütemediği derim ardına dek açıyor pencerelerini. Sevgilim yürüyor. Vitrinlere göz ucuyla bakarken, beğendiği bir elbisenin görüntüsünün arkasından belirsem ya ben... Olmuyor, çok hızlı, hiçbir şeye tam olarak vermiyor dikkatini. Bugüne dek işten erken çıkıp bir erkekle buluştuğunu görmedim ama o gün neden bugün olmasın ki? Her gün aynı karanlıkla uyanan şu tembel beynim, daha kompleks bir hikaye üretemiyor. Belki en acı çekmeye müsait olduğum yerdir sevdiğim kadını bir başkasının kapması. Fransız görünüşlü bir erkek yeterince elem verici keskinlikte kavrayabilir bedenini gözlerimin önünde, bilmiyorum. Ama şuracıkta adam alıverse kollarına onu ve dudaklarına tutkuyla yapışsa, kafayı adama değil de biricik sevgilime takarım yine, değişemem. Sonra ne mi olur? Takibe devam ederim. Hatta o andan itibaren en büyük beklentim, bir an evvel birlikte olmalarını beklemek olur. Tuhaf ama öyle hissediyorum düşününce olasılıkları. Yok, küçülen ben değilim. Böyle mazeretsiz bir sapıklığa uzanıyor beynim ama farksızım sağlıklı beyinleri toplamış sizlerden. Düşünün şimdi, bu güzelim kızın, sevgilisinin adaletine sığınmış, masum vücudunun gazetedeki çıplak mankenlerden ne farkı var ki? Veya filmlerdeki açık seçik, sansürlenen, üç beş dakikalık sahnelerden? Benim için hepsi aynı ve iyi bir fikir gibi geliyor kulağıma, Fransız bozması bir çapkınla birlikte olması. Az evvel, bir terasın uçurumu andıran kıyısında bira ve sigara tüketirken başlattığım duygusal harekatın böyle iğrençlik noktasında biteceğini ben bile hayal etmezdim, değil ki siz beni seyredenler. O yüzden içine düştüğünüz hayal kırıklığını gayet iyi anlıyorum ve esas oğlan olmaya soyunmadan, esas oğlan olabilmeyi başarıyorum. Arzu ettiği kadar yargılayabilir insanlar beni ama mahkum da ben değilim, olası Fransız tipli sevgili ödeyecek nihayetinde hesabı ve ben onu sevmeye devam edeceğim. Bu arada lafı bölmek zorundayım, sıkı durun, büyük ve tanınmış bir kitapçıya girdi.
Kapalı ve temizliği kusursuz bir yerde adımları çok daha gürültücü ve dikkat çekiciydi aslında. Benim haricimde pek çok göz kalabalığına tutulmuştu rüyalarımın kraliçesi. O belirli bir şey arıyormuş gibi raflar arasında ayrım yaparken, ben elime alelade bir kitap geçirmiş, sanki onu satın alacakmış gibi peşinden akıyordum güzel kadınımın. Hangi başlık altına sığındı kıpırtısız yüreği dikkat bile etmedim ama birkaç kitapla aynı anda ilgilenirken yanına mağaza çalışanı, uzun saçlı bir adam sokuldu. Durur muyum hiç? Olabildiğince yaklaştım duymak için konuşmalarını. "Anlıyorum. Madem öyle, size bu kitabı önerebilirim" dedi adam. Sonra kitabın birkaç yaprağını açtı sanki okutacakmış gibi. Bakıyordu güzel gözleri bir mucizeye inanırmış gibi çırılçıplak. "Pek çok yönüyle irdelemiş adam. Hayrete düşürecek tuzaklarla dolu üstelik. Ablası üzerine kurgulanmış. Şizofrenik bir evrende başlıyor, sonrasında hayatının bağımsız bölümünde tekrar ablasını bulduğunu anlatıyor. Süper. Mutlaka okuyun." Peşin bir gülümsemeyle karşılık vermişti güzel sesini yuvarlamadan önce. Sonra nefesini bu mesafeden bile hissetim, harikaydı. Kutusundan çıkartılmış bir inci gibi karşısındakini kendine bağlayan gözlerini savurdu ve "Benim de bir ablam var. Komşu şehirde yaşıyor. Önümüzdeki hafta gideceğim yanına. Bir hafta tatilim boyunca ablamdayım. Desenize bu kitap ilaç gibi gelecek bana" dedi. Kitapçı elindeki kitabı kapattı ve uzattı ona. "O halde doğru adrese teslime diyorum bunu. Geçmişle hesaplaşma, iç içe yaşamlar ve dürtüyle işlenmiş günahların izahatsizliği..." Sonra aldı kitabı, minicik bir teşekkür sonrası kasaya yöneldi kitapla. Dikkat çekmesin diye biraz oyalanıp aynı raflara yöneldim. Görevli adam yokken ortalıkta aldım aynı kitaptan. Onunla ortak bir paylaşım alanı keşfetmekten çok daha fazlası vardı ellerimde. Az evvel işittiklerim de büyük bir ip ucuydu ayrıca. Şimdi yüreğimi mahallemden dışarı fırlatan terasa gitmeli ve hafifçe sigaramı tüttürüp kitabımı yaşamalıydım içimde. Sevdiğim kadın evine, ben ise onu daha çok kalbime...
"Gel ey aydınlık hava! Gülümseten ağaç parfümleri ve törpülenmiş renklerin siyahı bölen kuşkuları... Benim gibisin şehir. Mahvolmaya müsait, itirazsız ve teşhirci." Kitaptan on sayfa kadar okuduktan sonra ilk sayfasına tarih atarak koydum kenara. Sonra yılda birkaç kez kullanabildiğim ajandamı aldım kucağıma. Elimde bulmaca çözmeye yarayan bir tükenmez kalem, artık ucuzladığına inandığım geçmişime ait anımsayabildiğim ilk sahneyi elbisesiz bıraktım bir çırpıda. Ajandanın çizgili beyazına sürüldükçe rahatladı ellerim. Sabah uyanır uyanmaz esnemiş ve pencereden doğan ışığı yüzüme serpiştirmiş gibi. "Benim de bir ablam var. Öyle güzel ki... O anlatıyorsa ben de muhakkak anlatmalıyım. Biri okusun diye değil, ben yazmış olayım diye."
"Hiç öyle görmemiştim ablamı. Her zaman bir şekilde küçük anne olmuştu benim için. Güçlükle anlatabildiğim durumlarımda bile, ince ve kırılgan ruhumu derhal anlar, ona göre yüzünü yumuşatarak tavır alırdı sustuğum zamanlar. Hep en kötü ihtimali beklerken, o bir kez daha umduğumdan zengin düşünürdü. Bu kez ilk defa çok gerçekçi geliyordu gözleri. Daha evvel muhtelif olaylar karşısında çok ağlamıştı benim için. Üniversiteyi kazandığımda arabaya binerken elimi havaya kaldırdığımda, beni askere uğurlarken ve evlendiği zaman... Daha pek çok hatıra belki ama bu kez ben de onun beni hiç görmediği kadar zavallı, düşkün ve hastalıklı bir adamdım. Uzun hikayemi özetleyerek bile yoldan geçen herhangi birine anlatsanız, içi sızlayarak bakardı gözlerime. Küçülmüştüm, üstelik gövdemi düşürmemeye çalıştıkça incelerek, bakışlarımdaki tutkulu dalgınlığı istesem bile gizleyemeyerek. O alışkın değildi mucizeler peşinde koşan, hayalperest, küçük kardeşinin onlarca haksızlık neticesinde insanlar tarafından yerle bir edilmesine. Ama ben de onu böyle görmeye alışık değildim hem de hiç. Gözlerinin ucundan akıtmıştı beni adeta. Zorla kaydırarak anneme sarıldı, adeta ufacık bir kız çocuğunun acıya dayanıksızlığa isyanı gibi. Hıçkırarak ağlıyordu güzel gözleri. Ben sadece iki soluk uzağında seyrederken titreyen ellerini, annem sıkıca tuttu. "Artık güzel şeyler olsun anne" diye isyan ediyordu. Sonra eniştem tuttu saçlarından, bastırdı göğsüne. Odadan dışarı çıktılar bir süre. O an anlamıştım. Günlerce dayanılması çok zor, karşı koyarken bir başına kaldığınız bir mücadelede ezilen ruhunuza yaşlanmaması için emirler yağdırırken ve pes etmeniz için hayatınızdaki her şey el ele vermişken, aslında çektiğim cefanın ne kadar değersiz ve az yıpratıcı olduğunu anlamıştım o an. Ben yaptığım her iyiliğe karşılık üç kötülük görürken acı çektiğimi düşünüyordum. Şiddet ezmesine dönen onurumu kendimle baş başa kaldığım zamanlar dışında koruyamıyordum. Dışardan bakınca "Vah vah" diye iç çekilen bir vaziyette, takatsiz bir denizci gibi dönüyordum mavi yolculuğumdan. Oysa bilakis güçleniyordum kafa tutarak kadere. Asıl acıyı, beni uzaktan seyrederken ve olayların içine aldığı ruhum üzülürken sevdiklerim çekiyordu. Bu büyük bir haksızlık! Benim hiç kimseyi bu denli üzmeye hakkım yok ama onlarında beni kullanarak, beni sevenleri mağdur bırakmaya hakları yok. Dolayısıyla haksızların gücünü ispatladığı bir oyuna dönmüştü hayatım. Ve ablam bir süre sonra gözlerindeki yaşı imha etmiş biçimde odaya geri döndüğünde, özellikle kaçmıştı kalbimi yırtan suskun nefesimden. Sonra biraz rahatladı ve her geçen belirsiz saat daha da rahatladı, biraz zorlayarak kendini, benim gibi sahte gülümsemeler birle bıraktı etrafa. Konumuz kel alakaydı belki ama öylesine ihtiyacımız vardı ki hayattan uzak cümlelere... İyi geliyordu, iyileşmesek bile. "Artık güzel şeyler olsun anne" yüzüme vurulmuş en uzun tokat gibiydi ve yanıtı kalbim verdi: "Evet. Bence de."
Dedikten sonra düşürdüm kalemi. Alışık değilim ki, çabucak yorulur sigara tutan ellerim. Güldüm manzarası yerle bir olmuş ıssız mahalleme bakarak. Kare şeklinde beyazlıklar sırt sırta vermiş ve yer yer yuvarlak sarılıklar serpiştirilmiş. Kopamıyorum boynundan, sarıldıkça daha fazlasını arzulamak istiyorum gecenin. Küçücük gözleri yastığım olur ama ben uyku nedir bilmem. Şimdi yüreğimde sıcaklığına bir avuç kar düşürülmüş heves var. Biraz olurmuş, biraz da olacakmış gibi. Birkaç güne kadar bitireceğim bu kitap ve okudukça belki ondan fazlasını içine yazacağım ajandam. Sonra komşu şehire yolculuk... Ablasının yanına, ablamı da alarak yanıma...
"Mahallemin kızı ol. Uzak evlerde sevgi şarkılarında sarıya boya saçlarını. Ama çok yakışmasın. Ölene dek tek bir adama ait olma, devamlı sev. Her aşık olduğunu sandığında tekrar değiş ve benim bir türlü sevdamı aşikar edemeyeceğim kadın ol. Bir zaman sonra yaşlandığında bile bırakmadığım gibi öylece kal. Senden çalacak bir şeyim kalmaz diye korkarsam artık, belki anlatırım seninle sensiz hayatımı. Ama sen yine de mahallemde yaşıyormuş gibi içimde sürdür ömrünü."
YORUMLAR
Umut Kaygısız
plasebo
Mübalağasız söylüyorum lütfen içtenliğime inanın sayın yazarım, sitede yazılarını büyük beğeniyle okuduğum yegane insansınız.Hiç bir hikayeniz olmadı ki beni mıhlamasın sayfaya, savurmasın ana karakterinin ruhunun girdabına.... tek kelime yine muhteşemdi.
Mahalle delikanlısının harikulade işlenmiş kimliği ve ömrüne mühür vuran sevdası içine ustaca yerleştirilmiş hayat dersi.
Bu arada bölümler arası geçişler muhteşemdi.Hiç sezdirmeden ustaca hiç sınır koymadan öylece rahat ve doğaldı ki.
Başlardaki lirizmin dorukları sonra gerçek yaşam ve monologlara hatta iç konuşmalara ulaştıkça yaşamın eli dokundu usulca okura.
Denge müthiş saglanmış.
Varolsun yetkin kaleminiz.İyi ki varsınız iyi ki sizi okuyoruz burada.Selam ve hürmetlerimle.
Umut Kaygısız
Özlemişim...
Gürül gürül akarken atlasın kokusunu toprağın teni ile birleştirip edebi zenginlik doğuran bir kalem neden yazmaz ki! :(
Sevgiler...
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Funda SAĞLAM
saygı duyarım o halde:((
yeni yayın adresim
radyobirnumara
beklerim dosru cuma akşamı
saat
22:00
saygımla
Dönmemekte hala kararlı mısınız Sn. Kaygısız?
Bizler yani sizi okumaktan büyük keyif alanlar ya da en azından kendi şahsım adına konuşmam gerekirse yokluğunuzun oldukça farkındayız.
Usta kaleminizden bizleri mahrum bıraktığınız yetmedi mi artık? Biliyorum bu konuda herkes bir şey söyledi belki sizde alıştınız artık burada yazmamaya ama biz alışamadık bilmenizi isterim. Elbette bunun taktiri sizin...
Saygılar...
Umut Kaygısız
Aynen tahmin ettiginiz gibi, önceden günde 2-3 saatimi ayırıyordum bu site için lakin şimdilerde 2 günde 10 dk dan fazlasını harcamıyorum. Yorum bile yazmıyorum ama sanmayın ki seyirci değilim. Uzak ve sessiz varlıgım kafi derecede mutlu ediyor beni. İnşallah başka bir zamanda farklı bir yerde yeni yazılarımı sunarım size. Kararım kat'idir, üzülerek yanıtlıyorum sizi inanın.
Her daim sevgi ve saygıyla ve hep hoş ça kalın:)
Hamuş-71
Kendinize haksızlık yaptığınızı sizde bende biliyoruz Sn. Yazarım. Söylediklerim abartı gelmiş size üzüldüm. Tarif ettiğimden daha fazla değerli ve hacimli bir kalemsiniz bunun ne sizinle ne de bir başkası ile polemiğine girecek değilim.
Elbette ki ; kararınıza saygım sonsuz ve bilirim ki ; eğer kalbin yanısıra kalemi de kırılmışsa bir yazarın ne söylense beyhude.
Bundan sonraki çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Her şey dilediğinizce, gönlünüzce olsun. Cevap verme nezaketiniz içinde ayrıca teşekkür ediyorum.
Saygıyla...
İtiraf ediyorum bu sitede bugüne değin böyle uzun yazı gördüğümde okumadan kapattım sayfayı.
Yakınla ilgili sorunum var, gözlerimi fena zorluyor uzun yazılar.
Okumaya başladığım daha ilk satırlarda ülsûbun çekiciliği ile, "oku kızım, devam et." dedim gözlerime. / pişman da olmadım açıkçası
Sonrasında, asil bir sevinin sahipsiz çığlıkları ile sarsılan, ama her sarsılışında sevdiğine daha çok bağlanan harika bir aşk okudum.
Akıcı bir üslûp
sürükleyici bir plânla gelişen olay akışı ve duyguların akımı
finaldeki paragrafsa son derece çekici
...
VE GÖRDÜĞÜM UMUTSUZ BİR KALBİN, UMUDU YOĞURURKEN YORULMASI, AMA VAZGEÇMEYİŞİ
NE GÜZEL, NE GÜZEL
one number bir yazı, kutladım alkışlarımla sevgili yazar........
Nebiha Muradî tarafından 10/8/2011 9:43:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
Ben sabah 6 dan akşam 9 a kadar çalışıyorum ve pazar günü ile yarım gün. O yüzden siteye fazla uğramam söz konusu değil ama elimden geldiğnce ziyaret edeceğim ve muhakkak takip listemin başında yer alan kişilerden biri olacaksınız. Ben yorum yazarım, siz aldırmayın ve nezaket için bile olsa karşılık verme hissiyatı içine girmeyin lütfen, beklenti içinde olmam.Emin olun kırılmam da. Çünkü zaten artık yazmayacağım. Neden bu kadar konuştum bende bilmiyorum:)
Ama bana samimi biri olarka geldiniz, onur duydum ziyaretinizden.
Kalimera.
Sonrasında ise, hiçbir zaman kibarlık olsun diye sayfalarda dolaşmadım, sizin d e öyle bir beklentiniz olmadığının öyle güzel farkındayım ki sevgili Umut. Asla ahbap çavuş ilişkisinde değilim. Sadece bana ayzdığınız yorumlarda dikkatimi çekiyordu, son derece düzgün yazıyorsunuz, imlâ olsun, duygu ifadesi olsun. O nedenle merak ettim ve okumaya başladım. Sonra da okunmaya değer olduğunu anlayıp gözlerimi çekemedim yazınızdan.
Son derece dolu olduğunuz aşikâr, büyük kayıp olacak yazmamanız, ama öncelikle iş elbette. Bekleriz sabırla, boş vaktiniz olursa yazın lütfen. Ben ara ara okuyacağım yazılarınızı, dinlensin gözlerim.:))
İçtenliğiniz hele ve o doğallığınız, tertemiz bir yürek taşıdığınızı da fısıldadı bana.
O yüzden hoş gldiniz dost yüreğime, dostluğunuza talibim. SEVGİLERLE-HOŞ KALMANIZ DİLEĞİMLE.
Umut Kaygısız
Kalimera.
...
Ve bence artık yatın, altıda kalkacaksınız madem.:)) Bu da dostça bir uyarı olsun.
Kalimera.
uyuz klavye hep yanlış yazıyor. :((
...
İYİ GECELER :)
Umut Kaygısız
Kalimera.
Umut Kaygısız
Kalimera.
hiç bir zaman susmanı istemem
sen gerçekten yüreğini yazılarına döken güzel bir kalemsin
seni okumaktan keyif alıyorum
.
çok saygımla
Umut Kaygısız
Duygu işciliği ile örünmüş ki bence bu kalem mükemmel şiirlerde yazabilir
duyguları bu kadar yoğun yaşatabildiği için.
ve öykü içindeki geçişlerde de kopukluklar olmadan okutan
etkiletici bir öyküydü yine..
Kutlarım
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
İlk evvela başlığı okudum ve "Boğulsun" dedim içimden...
Sonra öykü içinde ilerledikçe seyrim değişti. Konuya, karakterlere diyecek hiç bir şey bulamıyorum. Gerekli de değil sanırım. Eser kendini anlatıyor.
Büyük emek...Gün aşırı böylesine dolu dolu yazabilmek...Zamanınız bol sanırım...Maşallah.
Kutluyorum. İstikrarlı yürüşünüzü ve edebi duruşunuzu...
Saygılar.
Umut Kaygısız
Aynur Engindeniz
Umut Kaygısız
Aynur Engindeniz
Yine de size yeni hayatınızda başarılar ve mutluluklar dilemek zorundayım...Ben yorumlarınızı değil, öykülerinizi istiyordum oysa...
Aynur Engindeniz
Uzun bir süre hem de.Benim için çok uzun bir süreydi.Şimdi gözlerimde hafif bir değişiklik içimde farklı duygular.Okudukça anlıyorum nasıl yoğun bir yazıda olduğumu...
Sihirli yazmalar yazarım:))
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
a)Çokonat b)Al beni c) Milka Hemen markete gidiyorum ve derhal yolluyorum:)
Gerçekten tebrikler, başka ne denir ki bu büyük emek ürünü öyküye.
Saygılar.
Umut Kaygısız
Tebrikler, bu muhteşem satırlara yazacak bir yorum bulamadım, iyisi mi susayım ve selamlarımı göndereyim.
Umut Kaygısız
Muhteşemdi yine. Betimlemelerinizi çok beğeniyorum. Anlatımınız akıcı. Konularınız için hep ilgi çekici. Kutluyorum güçlü kaleminizi. Çok teşekkürler. Selamlar.
Umut Kaygısız
Yine güzeldi Umut Bey, bir kez okudum ama bir daha okuyacağım. Akıcı ve yine farklıydı. Saygılarımla...
Umut Kaygısız
Nermin Kaçar
Umut Kaygısız
"Tamam sen nasıl istersen"diye devam etmeli cümleler.
Sonra aldığımız kitabı okumalıyız geniş gövdeli çınaların gelgesinde.
Sonra tek tek analiz etmeliyiz.Anlatırken gözlerimize kilitlenmeliyiz.Öncesi sonrası silinmeli evrenin.Dil susmalı.Nabız durmalı.Ses sadece sıcak soluğunu değdirmeli...
Sonra ablam çayı demleyip terasa getirmeli.Bahçedeki güllerin kokusu bizim başımızı döndermeli.Sonra kapı çalınmalı ve ablam gelmeli.Elinde kocaman bir kutu çukulata ile bayram yerine dönmeli evimiz. Sonra mevsimlerin en güzeline konuk olmalıyız.Kitabın 148. sayfasında dediği gibi: Yanan şömineni önünde ağaçların kendine has tütsülenmiş kokusunu duymalıyız, vakit geç olmalı mesela gece saat; 04.56 gibi. Bakmalı camdan .beyaz helva şekerini andıran hayallere dalmalı.Üşümeli belki .Belki yalandan . Sadece sana dokunmasını istemeyi istemek arası bir duygu belirmeli. Kırmızı şalını alıp örterken, değen elini hissetmeli vücudunda.Titrer beden , soğuk değildir oysa...
En iyisi susmak biliyorum.Susup gidiyorum ama derinliklerinde kaldım öykünün .Hala yalpalıyorum.Şaraptan mı acaba diyen gözlerle bakıyorum aynaya.Bekliyorum.Cevap vermiyor.Ben de bir daha susuyorum.Ve gidiyorum.Ablamın demlediği bir yudumluk kalmış çayımla cebime doldurduğum çukulatıların siyahlıklarında yürüyorum .Yolum uzun...
Umut Kaygısız
Her satır, her paragraf ayrı güzel, ben de kitapçıda kayboldum gittim.
Duyguların anlatımı harika. O kadar çabuk okumuşum ki bir baktım sona gelmişim bile...
"Mahallemin kızı ol. Uzak evlerde sevgi şarkılarında sarıya boya saçlarını. Ama çok yakışmasın. Ölene dek tek bir adama ait olma, devamlı sev. Her aşık olduğunu sandığında tekrar değiş ve benim bir türlü sevdamı aşikar edemeyeceğim kadın ol. Bir zaman sonra yaşlandığında bile bırakmadığım gibi öylece kal. Senden çalacak bir şeyim kalmaz diye korkarsam artık, belki anlatırım seninle sensiz hayatımı. Ama sen yine de mahallemde yaşıyormuş gibi içimde sürdür ömrünü." Hele final müthiş...
Tebrik ve sevgilerimi yolluyorum...
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Umut stop. Şimdi düzenle yerini tkla stop. Sonra şu beyaz bölgeyi geri geri tıklayarak, yazının beş- altı santim yedide olabilir:) altında bırak stop. Sonra kaydet stop. Yazının devamı varmışta silinmiş gibi duruyor stop.Hem gözü yoruyor stop . Stop bakma başka bişey yok stop.Eee stop dedik ya :) Bir çay alıp geliyorum stop :)
Öykünün başında aklıma şu söz takıldı .Biz kardeşimle konuşurken de bu sözü söyleriz .
Biz hiç iyi erkekleri sever miyiz ? nerde içkici ,vesaire var onları isteriz .Bu öyküde okuyunca
onu hatırladım .Nedense mahalemizdekileri de istemeyiz .Uzaktaki sanki daha iyi ,daha herşey işte .
Ne kadar yanlış düşündüğümüzü yaşadıkça anlıyoruz ama eski alışkanlıklar da kolay bırakılmıyor .
Sanki bu öyküyü ben yaşadım o kız bendim ,o kitap alan da benim sevgilimdi .Ve gerçekten aynen böyle oldu .
sizi yürekten kutluyorum , daha ,daha öykülerinizi okumak üzere . Selamlar ..
Umut Kaygısız
glenay
Erkekler hep çocuktur yada biz kadınlar onları öyle görürüz .
Çocuksu halleri bazen hoşumuza bile gider ama bu çocuk bir gün en kaba erkek tavırlarıyla bizi ezmeye ,aşağılamaya kalktığında bütün bağlar kopar
Kim kimdir nedir ,tanımaz olursunuz .Hele bende bağışlamak söz konusu olamaz .Uzattım galiba .
:)
dikkatle ve itinayla okudum
sonra bi daha okumak itiyorum..
hangi satırdan atlasam da yazıya boğulsam acaba?
etkilendiğim yerden mi?
gülümsediğim yerden mi?
düşündüğüm yerden mi ?
insanın yazıya başladıktan sonra sıkılmadan okuması demek benim yazıyı çok beğenmem demek:)
çünkü genel olarak pek yazı okumuyorum, kitap dışında..
sürükleyip gidiyor insanı..
güzeldi az mı gelir bilmem ama
gerçekten çok güzeldi...
sevgiler...