- 3542 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇEVREMİZİ KİRLETMEYELİM
ÇEVREMİZİ KİRLETMEYELİM
Dr. Sadık Özen
Tanrı kâinatı yarattı. Bu arada tabii insanları da. Diğer bütün yarattıklarını, insanların hizmetine sundu tanrı. Bazılarını da doğrudan emirlerine verdi. Bu nimetlerden yararlanarak yaşadı insanlar. Bitmeyen ihtiraslarıyla yediler, içtiler, büyüdüler ve de şiştiler. Açgözlülüklerinin farkına bile varamadılar. Bir gün bu olanaklardan yoksun kalacaklarını ise hiç hesaba katmadılar. Acımasızca tükettiler. Çiğnediler, ezdiler, kirlettiler. Bütün bunları kendilerine sağlayan tanrıya şükretmeyi bilemediler. Bencillikle hareket ettiler. Doğanın bütün varlıklarını kullandılar, ama onlara saygılı olamadılar ve bunların bir gün tükeneceğini akıllarının köşesinden dahi geçirmediler. Öyle bencil oldular ki, kendilerinden başkasının haklarına da saygı göstermediler. Sadece kendi çıkarlarını düşündüler.
Sahip olduklarıyla yetinmedi insanlar. Teknolojik devrimler yaptılar ve tek dişi kalmış canavarı yarattılar. Böylece, işlerini kolaylaştırdılar. Geliştirdikleri her şey doğanın değerleriyle ters orantılı oldu. Hayvanların yerine makineler, insanların yerine robotlar icat ettiler. Dağları deldiler, ağaçları kestiler, ormanları yaktılar ve yok ettiler, yeşili soldurdular. Bitkilerin yerine beton yığınları diktiler. Denizleri kirlettiler. Sanayi atıklarını varillere doldurup denizlere attılar. Her türlü pisliklerini akarsulara döktüler. Zehirli ve radyoaktif atıklarla bir taraftan doğanın dengesini bozarken, bir taraftan da kendilerinden başkalarının hayatlarını tehlikeye attılar..Ozon tabakasını deldiler, küresel ısınmaya ve yağışların azalmasına, toprakların kısırlaşmasına ve veriminin azalmasına neden oldular. Bazıları yağmur duasına çıkarken, bazıları da doğayla daha nasıl oynayacaklarının ve onu daha fazla nasıl sömürebileceklerinin hesabını yapmaktalar.
Yer altı kaynaklarının tükenmekte olduğunu görünce, güneş ışınları ve rüzgârdan enerji elde etmenin yollarını buldular. Belki bir gün onları da tüketecekler. Bir taraftan bunları yaparken, bir taraftan da kara kara düşünüyorlar. Çünkü bu defa geleceğin kaygısı sardı kafalarını. Geliştirdikleri teknolojiler, doğayı daha çok sömürmelerine yetmiyor artık. Bunu gören süper devletler, bu defa gözlerini az gelişmiş veya geri kalmış fakir ülkelerin sularına, topraklarına ve yeraltı kaynaklarına diktiler. Buralara demokrasiyi götürme bahanesiyle, yeni sömürü modelleri geliştiriyorlar. Ellerindeki para ve silah gücünü kullanarak amansızca saldırıyor ve çaresiz insanları gözlerini kırpmadan öldürüyorlar. Sonra da sözde soykırım iddialarıyla, yalanlara dayalı birtakım yasalar çıkararak dünyanın dengesini daha da çok bozmaya çalışıyorlar. “Ele verir talkını kendi yutar salkımı” örneği sözüm ona “Silahsızlanma” projeleri üretiyorlar. Çifte standartlı bir uygulama ile yoksul devletleri bu projeye uymaya mecbur tutarken, bu arada kendileri için daha etkin silahlar geliştiriyorlar.
Bütün bu olumsuzluklar yaşanırken, şimdi de sıra doğaya geldi. Artık doğa da intikamını almaya başladı insanlardan. Tsunamiler, tufanlar, sel baskınları ve depremlerle sanki insanlara karşı bir savaş veriyor doğa. Isısını artırıyor, yağışlarını kesiyor, azalan veya kaybolan varlıklarının yerine yenisini koymuyor. Eğer böyle giderse doğa intikamını kötü alacak. Bir gün gelecek bütün dünya çöle dönecek. Bu durum süper devletlerin büyük bir telaşa kapılmalarına ve yeni planlar yapmalarına neden oluyor. Kötü geleceğe karşı hazırlıklı olabilmek ve kendilerini kurtarabilmek için mazlum ülkelerin topraklarını ve her türlü doğal varlıklarını ele geçirme çabasını artırdılar. Küçük devletlere acımasızca saldırıyor, yaşlı, çocuk, sivil asker demeden insanları kırıp geçiriyor ve acımasızca öldürüyorlar. Sonra da “İnsan hakları” ve “Demokrasi” den dem vuruyorlar.
Başta yoksul ve ezilenler olmak üzere, bütün dünya halkları bu gerçeği görmeli, bu dev güçlere karşı; birlik, beraberlik ve toprak bütünlüklerini koruyabilmeleri için hiç olmazsa kendi aralarında birleşmelidirler. Bu öneri bizim ülkemiz için de geçerlidir. Dileriz ki siyasetçilerimiz bu gerçeği bir an önce görür, ülke bütünlüğü için el ele verme gereğini duyarlar. Yoksa vakit çok geç ve geleceğimiz karanlık olacaktır.