- 1522 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
Maça Üçlüsü
Dağılmıştı nefesi güzel kadının. Odanın bitkin halini alan enerjisi şimdi koyuveriyordu ruhunu. Kapandı usulca gözleri ama kulakları işitmeye açıktı, geriye yatırdı saçlarını ve boynunu sağ omzunun üzerine yerleştirdi. Kibritin sürtünme sonucu çıkarttığı sesi andıran, tenine yakın dolaşan kıyamet değişiverdi bir anda, bu defa ağız kokusu olmadan ilişti yanına ve adamın gözlerindeki ürkütücü mavilik, kadının çehresini örten karanlıkta yok oldu. Bu çatallı ses, yankıyla çarpıyordu zihninin duvarlarına ve çoğalarak sekiyordu dikenli vücudunda. Küçücük elleri ile ağrısızca çekilirken her biri, bedenini terk etmekten daha sadık bir fikir sayılıyordu. Güveniyordu güzel kadın, ağrının sızıntılı halinde keşfederek duymak istediklerini, hare hare kelimelerle okşadı avuçlarını, var gücüyle sıktı hiç bırakmayacakmış gibi onları ve sonra itaat etti kımıldamadan. Avuçları çözüldü, karıncalandı elleri ve boynu yataktan kalkar gibi aheste ayrıldı omzundan. Ses bitişti iyice, döküldü ufalanarak boynunda: "Baktığını değil, istediklerimi gör artık. Nesneleri değil, gözlerini değiştiriyorum benimkilerle. Bir, bir fazlası iki. İki, bir fazlası üç. Üç."
Freja hafifçe şakaklarını elleriyle bastırarak tuttu başını. Karşısındaydı adamın. Yüzü karaltıdan zor ayrışıyordu Magnus’un ve güzel kadının karşısında iri, mavi gözleri ardına kadar açılmış vaziyette duruyordu. "İyi misin? Başlayalım mı?" Freja kendini yokladı, içinde tuhaf bir eksilme hissetse de iyiydi, güçlüydü ve kararlı biçimde kafasını sallayarak onay verdi Magnus’a. "Tamam. Hazırım. Bir şey mi yaptın bana? Anlamadım ama iyiyim." Magnus gözlerini neredeyse hiç kırpmıyordu veya Freja gözlerini kaçırdığı anlara sıkıştırıyordu ritimsiz hareketlerini. Nefesi bile yok olmuştu bir anda. O mide bulandırıcı kokusu, kasvet altında saklanan kirli yüzü... Hepsi nasıl olduysa fark edilemez bir hal almıştı ama Freja odaya adımını ilk attığı anda taşıdığı tereddüt ve korkulardan sıyrılmıştı tamamen. Bir yanıt beklemeden biraz daha eğildi masaya ve üzerinde duran iskambil kağıtlarına yakınlaştırdı yüzünü. O ürkütücü iri, mavi gözlerin içinde çırpınıp durmaktansa, bakışlarını etrafta süratle dolandırmak çok daha mantıklı geliyordu. "Evet. Hazırım. Başlayalım" dedi. Magnus sol elinin avucunu sağ eliyle bir süre kaşıdı gözlerini güzel kadının üzerinden bir an bile ayırmadan. "Para sorun değil. Dilediğin kadar verebilirim. Sen başla bakalım." İskambil destesini aldı ellerine ama karmadan yelpaze gibi açtı sonuna kadar ve güzel kadına "Bir tanesini seç bakalım" dedi. Freja gülümsedi bu çok bilindik, göz boyayıcı numara karşısında. "Biliyorum. Bir tanesini seçeceğim. Sen karıştıracaksın onu destenin arasına ama bana çaktırmadan işaretleyerek tabi. Bu muydu? diye önüme çıkaracaksın, bende Aaa! diye şaşıracağım öyle mi?" Magnus yüz ifadesini hiç değiştirmedi. İnsanın iliklerine kadar işleyen bir soğuktu mavi gözleri. Yine son ana kadar kırpmasını beklese bile kadın, değişmedi görüntüsü. "Seç bir tanesini de başlayalım artık." Bu kez gülmeyi bıraktı Freja ve ciddileşerek şansını denemekten bir zarar çıkmayacağına karar verdi. Yine de hafife alarak, çok konsantre olmadan, alelade biçimde sürdü elini kağıtlardan bir tanesine ve çekti:"Maça üçlü."
Söylemedi kağıdı tabi, bıyık altından gülümseyerek "Evet. Tekrar destenin arasına mı koyacağım?" diye sordu. Magnus bu alaycı tavırdan bile rahatsız olmamış gibi sanki fırtına öncesi bir sessizlik barındırıyordu içerisinde. "Evet. Tekrar desteye koy ve karıştırıp masaya bırak. Ama iyi karıştığından emin ol." Güzel kadın kafasını iki kere salladıktan sonra itiraz etmeden, aynen dediği gibi yaptı ve iskambil destesini masaya bıraktı. Magnus sağ elini destenin üzerinde ve havada yaklaşık beş saniye tuttu ve yeniden yelpaze gibi açarak serdi onları. Sonra kadının gayri ciddi halini önemsemeden "Tekrar bir kağıt seç" dedi. Freja öylesine uzattı elini ve yine gözüne ilk parıldayan kağıdı aldı, çekti kendine: "Maça üçlü."
Freja şaşırmamıştı ve bu sihirli gösterinin de aslında çok sıradan olduğunu herkes gibi bildiği için sıkılmış gibi buruşturarak dudaklarını "Tebrikler. Daha evvel on defa falan seyretmiştim ama olsun. Buraya gelme nedenime dönsek ya. Basit numaralar gayesinde olmadığımı biliyorsunuz" dedi. Magnus derin bir nefes aldı, ilk defa bu kadar net biçimde gürültü çıkartıyordu ve çıkardığı bu gürültüyü sahipleniyordu. Az da olsa, gördüğü bu muamele karşısında sinirlenmişti anlaşılan. Elini çenesinde gezdirdi ve yanaklarını kaşıyarak berbat bir ses daha ulaştırdı güzel kadına. Freja bluzunun yakasını çok az çekerek havayla doldurdu göğüslerini ve "Tamam. Destedeki bütün kağıtlar maça üçlü değil, farkındayım. Göz ucuyla baktım. İnandım size. Lütfen geri dönelim mi gayemize?" dedi. Magnus gözlerini güzel kadından ayırmadan tekrar eline aldı desteyi. "Devam ediyoruz zaten. İzlediğiniz gösteri değildi bayan. Öyle olmasını isteseydim, maça üçlü çıkmazdı." Freja iki elini havaya kaldırarak hayretle "Ne çıkardı acep?" diye sordu, buraya kadar gelmesine rağmen içindeki inanmama ve alaycılık ateşi cayır cayır yanmaya devam ediyordu. Magnus bir şey söylemedi ve desteyi bir kez daha yelpaze şeklinde açarak kadının önüne koydu. "Şimdi üç adet kart seçip benim önüme koyacaksınız, bakmadan. Kağıtları ben açacağım. Bir tanesi geçmişten, bir tanesi bugünden, bir tanesi de yarından haber verecek. Anladınız mı?" Freja işte şimdi az da olsa heyecanlanmıştı. Nihayet hevesle beklediği konuşmalar başlayacaktı. Sandalyeden kalkıp eteğini düzeltti ve tekrar oturdu. "Tamam. Hele şükür! Başlayalım bakalım" dedi ve vakit kaybetmeden abandı masanın üzerine. Teker teker süzdü kağıtları. Biraz kararsız kalsa bile elinden geldiğince inanarak üç tane kağıt seçerek uzattı Magnus’un önüne. Sonra tekrar eteğini düzeltti ve sımsıkı tutunarak sandalyesine oturdu. Gözlerini ilk defa o ürkütücü ve iri maviliğin ortasına cesurca saplayabiliyordu. "Hiç hazır olmadığım kadar hazırım şu anda, başlayalım artık" dedi bir çırpıda. Magnus sağ elini bu üç kağıdın üzerinde ve havada beş saniye kadar tuttu yine. Büründüğü sessizliğin inandırıcı gizemini bozmadan elini en baştakine sürdü.
"Evvela gelecekten" diyerek başladı konuşmaya. Kağıdı çekip kaldırdı havaya ve dikkatle bakıp kapattı gözlerini. Freja merakını taşırarak gözlerinden, kuvvetle sıktı avuçlarını. "Evet. Ne görüyorsunuz? Ne olacak?" Magnus kağıdı açık vaziyette koydu masaya. "Maça üçlüsü." Freja bu defa şaşkınlığını gizleyemedi ve "Yine mi? Tuhaf! Gerçekten bütün kağıtlar aynı mı yoksa? Ama sanki bakmıştım. Anımsamak güç. Neyse lütfen başlayın." Magnus işaret parmağını kağıdın ucuna yerleştirdi ve gözlerini aşağıya devirerek sesinin içerisinden farklı tonda bir ses çıkarttı. Adeta bambaşka bir adam konuşuyordu ve Freja buraya geldiğinden beri ilk defa korkuyu hissetmişti yüreğinde. "Bir kadın var. Yaşlı, oldukça yaşlı bir kadın" diyerek başladı Magnus ve güzel kadının bir soru sormak için niyetlendiğini fark edince derhal elini dudağının üzerine götürdü ve "Sus" işareti yaptı. Hemen arkasından aynı parmağını kulağına götürdü ve bu kez de "Dinle" manasına gelecek biçimde hayali bir dalga işareti çizdi.
"Bu kadın çok hasta. Yatağında uzanmış, başında sen. Çakmak çakmak gözlerinde hüzünlü mavilikler. Tutuyor ellerinden, sıcacık. Güçlükle aralıyor gözlerini, sırf seni görebilmek için. Dünyasında bir tek sen varsın onun. Hiçbir şey düşünmüyor senden başka. Göğüs kafesine yıldırım düşmüş, acısını belli etmese de içine bıçak saplıyor sanki biri. Şiddetli bir acıya katlanarak ölecek bu kadın." Bütün anlattıkları Freja’nın gözünde tek bir kişinin canlanmasına yol açmıştı. Korku ve üzüntü eş zamanlı olarak gelmişti gözlerine. Sanki Magnus’un tüm söyledikleri doğruymuş gibi, olağanüstü bir inançla kapılmıştı cümlelerine. "Annem bu. Olamaz. Onun hayatında sadece ben kaldım. Artık yaşlı ve epeydir hastalıklarla boğuşuyor. Tanrım! Gerçek olamaz bu! Lütfen biraz daha anlatın." Magnus gözlerindeki maviliği bir miktar daha karıştırdı. Sanki büyülü denizin dibinden biraz daha hazine çıkarıyormuş gibi soluk soluğa kaldı ve sesindeki değişimi sürdürerek devam etti: "Rahat ol. Acıları bitiyor öldüğü zaman. Üzülme sakın. Çünkü o mutlu ve minnet dolu sana karşı. Ona uzunca bir müddet sen bakmışsın, hizmet etmişsin. Ama başka bir şey daha var. Ölmeden onu mutlu edeceksin, hem de çok." Freja tekrar telaşlanmıştı. Sanki Magnus’un konuşmasını hızlandıracakmış gibi üsteleyerek "Nedir? Söyleyin lütfen, derhal yerine getireyim vakit kaybetmeden. Canım annemi ne mutlu edecekmiş?" diye sordu. Magnus zaten lafın geldiği noktadaydı ama güzel kadın da aynı hususta üsteleyince bir müddet içinde tuttu soluğunu. Sonra ağzından sesten ziyade buhar çıktı dışarı ve Freja’nın gözlerindeki inanç kalbinin tam derinliğine saplandı, hiç çıkmadı. "Diğer kartları da açalım ondan sonra. Bir ilişki kurabilmem gerek. Yaklaştım ama henüz belirmedi. Biraz sabredin."
Elini ikinci kağıda götürdü Magnus. Freja kendince en heyecanlı yerinde kalmış olan gelecekle ilgili bölümü noktalamasına itiraz etmemişti. Adamın her söylediği gerçek olacak diye bir şey yoktu belki ama şu an mantığı devre dışında olduğundan, daha odayı terk etmeden başlamıştı annesinin yasını tutmaya. Elbet bir gün ölecekti ama bunu bir çırpıda duyuvermek ve olağan bir şeymiş gibi kabullenmek, zamana karşı gelmekten başka bir şey değildi. Sıktı kendini ve susmaya devam etti. Gittikçe ilginç bir vaziyet alan konuşma, Magnus’un kehanetleriyle daha da cazibeli bir hal almıştı. Freja çevirdi gözlerini maviliğe, artık ürkütücü ve soğuk olmaktan ziyade, bilmesi gerekeni sunan bir hazine gibiydi. Magnus yine işaret parmağını kağıdın üzerinde tutmaya imtina etti ve adeta içinde akordu bozuk bir mırıltıyla sesindeki perdeyi söküp aldı. "Bugüne bakıyorum şimdi." Açtı kağıdı, yukarı kaldırıp çok kısa bir süre baktı ve açık vaziyette meydanda duran maça üçlüsünün yanına bıraktı. "Bir maça üçlü daha".
Freja bir elini ağzına götürdü ve gülmekle şaşırmak arasında bir yerde, kızaran yüzü sayesinde duygularını daha fazla taşırdı karşısındakine. "Galiba dikkatsiz biriyim. Bütün kağıtlar maça üçlüsü olmalı. Aksi halde buna olanak yok. Saçma! Yoksa beni Kandırıyor musunuz?" Magnus işaret parmağını ağzına götürüp yine "Sus" işareti yaptı genç kadına ama sonra kulağına kadar yükseltmedi parmağını. "Anlattıklarım seni kandırmaksa şimdi dinlemeye devam etmeden gidebilirsin. İlizyonist değilim ben." Freja, Magnus ilk kağıda baktıktan sonra, annesinin hastalığı ve ölümünden bahsedince aşırı derecede heyecanlanmıştı ve belki haddinden fazla değer vererek sözlerine, sonunu getirmesini ümit ediyordu. O yüzden inanmış gibi yapmak ve bir netice beklemek en mantıklısı olacaktı. "Pekala. Haklısınız. Lütfen devam edin" dedi ve geriye çekti vücudunu masadan. Bunun üzerine Magnus nefes gürültüsünü uzun bir solukta dolaştırdı odanın içerisinde. Yine olduğu yerden uzaklaşıyormuş gibi çok gizemli bir dokunuşa tutunarak kaydırdı iri, mavi gözlerini. Freja’yı az da olsa korku çekiyordu kendine. Garipseme veya tam anlamıyla diken üstü dürtüsü, fark etmezdi. "Adamın iletişime geçtiği görünmeyen bir şeyler mi vardı odada?" diye düşünmeden edemiyordu güzel kadın. Tam bu esnada kapı gıcırtısını andıran bir tahta sesi geldi, sanki rüzgarın azizliğiyle önlerine ittirilmiş gibi. Freja kapıya doğru baktı, açılmamıştı. Sonra ürpertiyle birlikte Magnus’un gözlerinde buluştu, bakmıyordu adam. Artık işin alay edilebilecek en ufak bir zerresi dahi kalmamıştı. "Neydi o?" Magnus yanıtsız bırakmıştı bu soruyu. Bir eliyle çenesini kaşıdı ve yanaklarını da, gürültü çıkaracak kadar şiddetle hem de. Sonra "Kocanı gördüm" dedi. Freja içinden önlenemez bir korku biriktirmeye başlamıştı artık. Kalbinin çığlıkları çok uzaktan bile seçilebilecek tonda çınlıyordu. Titreyen ellerini masanın altına gizledi. "Emin misiniz kocam olduğuna? Ne yapıyor?" Magnus ikinci maça üçlüsünün üzerinden çekti parmağını ve "Gayet eminim. Tarif edeyim mi? Kumral, orta boylu, geniş omuzlu ve sürekli takım elbise giyiyor. Bu sabah mavi gömlek giymiş mesela" dedi. Freja hakim olamadığı ellerini usulca masanın üzerine çıkarttı, bir türlü sakinleşemiyordu. "Evet. Doğru. Gömleği ben ütüledim." Bunu üzerine koşulsuz devam etti adam ancak kadının tehlike arz edecek noktada paniklediğini fark ettiği için uzunca bir nefes dolaştırdı tekrardan. Sanki kadının göğsünün üzerine konup kalbini yatıştıracakmış gibi tesirli bir nefesti bu. Bir müddet susarak bekledi ve kadının ellerindeki titreme hafifledi. "Kocan bir süredir seni aldatıyor." Kadın itiraz etmeden ve "Kim ile?" diye çıkışmadan sağ elini havaya kaldırdı, hızını kesmesine müsaade etmedi. "Aynı apartmanda oturuyorsun kadınla. Kocan işten izin alıyor, birkaç saat erken geliyor. Kadın dul. Sen onu işten geliyor sanıyorsun, oysa o komşunun yanından geliyor. Sürekli görüştüğün bir kadın bu." Freja hayret etmeyi ertelemişti artık. Geçirdiği şoklar sonlanacak gibi olmadığından, imkan varken öğrenebildiği kadar çok şey öğrenmek maksadıyla sakin tuttu belleğini ve yaklaştırdı yüzünü Magnus’un yüzüne. "Peki. Nasıl ispatlarsın ki bu sözlerini? Emin olabilir miyim buna?" Magnus yakınına kadar sokulan güzel kadının yüzüne karşılık ifade değişikliğine gitmemişti. Bunu nasıl becerebildiği meçhuldü ama yine konuşmanın en başında olduğu gibi ifadesiz, gizemli ve kasvetliydi. "Çok basit" dedi önce. Sonra bir kere öksürüp çatallanan sesini düzeltti. "Kahve veya çay içme bahanesiyle kadının evine git. Bir şekilde yatak odasına gir. Üst çekmecesinde kocan için hazır tuttuğu boxerlar var. Hepsi de kareli. Sen hiç sevmiyormuşsun ya, kadın da inadına bir sürü kareli almış ona." Freja’nın öfkeyle dışarı fırlattığı nefesinin sesini kendisi bile duymuştu. "Pekala, inandım diyelim." Güzel kadının asılan yüzü, konudan konuya atlamalarına rağmen çabuk adaptasyon sağlamıştı. Magnus sağ elini bu kez üçüncü kağıdın üzerine götürdü. "Gelelim geçmişe" dedi ve açmasına imkan vermeyen kadın yetişti imdadına "Boşuna bakmayın. Maça üçlüsü". Magnus elini geri çekti ve kaşlarından sarkıttığı karanlığı derinlemesine hissettirdi güze kadının bakışlarında. "Emin misin? Dilersen açmadan da söylerim ama yanılma payı olur." Freja özür diler gibi elini havaya kaldırdı ve adamın bildiğini okuması için ricacı bir yüz ifadesi bıraktı. Magnus her zaman olduğu gibi beş saniye havada tuttu elini ve sonra usulca kaldırdı. Yine kısa bir bakış sonrası açık vaziyette diğerlerinin yanına koydu kağıdı. "Tekrar maça üçlüsü." Artık tek kelime itiraz etmek gelmiyordu içinden Freja’nın. Bir an evvel kurgunun tamamlanması için geçmişe ihtiyacı vardı. Merakla perçinledi inanışını ve sözünü bölmeye yeltenmeden baktı adamın gözlerine.
"Geçmiş..." Yutkundu Magnus, hem de defalarca. Bu kez zorlanıyor gibiydi. Hayali bir birleştirmeden ziyade, onu hırpalayan farklı bir şey vardı. İki elini kavuşturdu birbirine ve öne doğru uzattı. Sonra gücünü tekrar toplamak ister gibi o dehşet saçmaya meyilli iri, mavi gözlerinden medet umdu. "Bir erkek kardeşin varmış senin. Doğru mu bu?" Freja az evvel şaşırmayı bir kenara bırakmış bile olsa, istemsizce dondurdu bakışlarını. Ağzını çok az aralayarak "Evet ama öldü" dedi. Magnus yalnız tek bir hamlede salladı başını ve gürültü kusan bir sokakta kulaklarını tıkamadan yürümeye çalışan bir adam gibi çaresiz kaldı. "Biliyorum. İntihar etti değil mi? Zehir yoluyla kendi kanıyla boğulmuş." İşte o an, defalarca kurşun yağdırılmış gibi acıyla tuttu kalbini genç kadın. İçine önlenemez bir acı saplanmıştı. Unutmaya çalıştığı kötü bir hadiseydi hayatlarında ve anımsadığı en kötü manzara, her gün yaşıyor olmaktan ve zamanında kardeşinin sorunlarına yardımcı olamamaktan nefret ettiği bir gerçekti. "Evet" dedi güçlükle çıkartarak sesini. Magnus elini maça üçlüsünden çekti ve geriye sandalyenin kolundan tuttu. Göz göze geldiler bir kez daha. Can alıcı bir noktada birleşmiş gibi hissederek baktılar birbirlerine. Sanki birinin gerçeği diğerinden evvel düşürmesi gerekiyordu ellerinden. Adam kadını bekledi, kadın ise adamı. Sonunda Magnus dayanamadı ve "İntihar etmemiş aslında. Öyle zannetmiş herkes ama gerçek bu değil" dedi. Freja hayretle açmıştı ellerini. "Nasıl yani? Bu nasıl olur? Ne dediğinizin farkında mısınız siz?" Magnus kendinden emin biçimde ağzından çıkan sözlerin ağırlığını taşımaya devam ediyordu ve arkasından durmakta ısrarlıydı her birinin. "Evet. Öldürülmüş. Ustaca zehirlenmiş, o dönem bunalımda olduğu için ve katil iz bırakmadığı için şüphelenmemiş kimse." Freja’nın gözleri dolmuştu. Hem inanası geliyordu hem de isyan ederek her şeyi inkar etmek vardı bir solukta. "İyi de kim? Neden? Nasıl yapar? Söyler misiniz?" Ve daha fazla tutamadı güzel kadın kendisini, ağlamaya başladı. Odayı huzura veya temelli huzursuzluğa sürükleyen bir gürültüydü bu ve çok gerçekti. "Canım kardeşim. Kim kıymış ki ona?" Magnus iletişim halinde olduğu şeyle göz temasına girmiş gibi kapıya doğru uzun uzun baktı. Sonra lavralarından rahatsızlık duyduğu ne varsa, bıçak dilimleriyle kesti gözlerini ve acıyı ezbere taşıdı vücudundan kadına doğru. "Annen. Evet, buldum. Annene ölmeden evvel yaşatacağın son mutluluk ve huzur bu. Kardeşinin ölümünü aşikar edeceksin. İntihar olmadığını ispatlayacaksın ve onu da oğluna yardımcı olamamanın verdiği ızdıraptan kurtaracaksın en azından." Freja ağlamaya son verdi ve bir umut meşalesi yakarak içinde baktı adamın gözlerine. "İyi de nasıl olacak? Katil kim? Siz biliyor musunuz ki? Hem ben nasıl ispatlayacağım? Onca sene geçti üzerinden" Magnus hiç yanmayan ışıkları da söndürmüştü o an. İyice karanlık oldu ve tedbirsiz bir korkunun ufaladığı kalbini düştüğü yerden kaldırmaya çalışmadan bir kez daha gizem kattı orada yaşananlara. "Daha zamanı var. Günü gelince hepsi de olacak. Şimdi al bunları ve git" dedi, masa üzerindeki üç adet maça üçlüsünü de ilave ederek desteye, uzattı genç kadına. Korku ve panikle itiraz edecek olup elini olumsuz anlamda salladıysa da Freja, adam ısrarla tutuşturdu iskambil destesini kadının avuçlarına ve bir kez daha "Haydi git şimdi" dedi. Ve kadın susarak uydu Magnus’a.
Dışarı adım atar atmaz kafasına yerleşen, belki bütün dinlediklerinin temelini oluşturan soru işaretini noktalamak gayesiyle avucuna döndü ve desteyi açtı. Bütün kağıtlara baktı. Sıradan bir desteydi. Yetmedi, tatmin olmadı bundan ve kaldırıma oturup maça üçlülerini ayıklamak için tek tek elden geçirdi kağıtları. Yalnızca bir taneydi. Kapattı gözlerini ve sağ omzuna yatırdı boynunu tekrar. Geride kalmış bir düş ile vicdanını tokalaştırdı: "Baktığını değil, istediklerimi gör artık. Nesneleri değil, gözlerini değiştiriyorum benimkilerle. Bir, bir fazlası iki. İki, bir fazlası üç. Üç." Sonra açtı gözlerini, sanki upuzun bir uykunun arkasından güçlükle uyanmış miskin birisi gibi. Elini cüzdanına götürdü, açtı ve adama tek bir kuruş bile ödemediğini anımsadı. Ama o da istememişti, sadece "Git" demişti Magnus. "Neden?" diye bu belirsizliği kuşkuyla daha da kalabalıklaştırdı ama geriye de dönmeye cesaret edemedi. "Nasıl olsa tekrar hatta pek çok defa geleceğim. Belki bunu bildiğinden... Ama belki bunu para için yapmadığından... Veya... Gözlerim onun olduğu için."
YORUMLAR
FARKLI BİR ÖYKÜ OKUDUM. UZUN VE KEYİFLİ BİR YOLCULUK YAPTIM.
SANIRIM ÇİKOLATAYI YİNE KAÇIRDIM...TEBRİK VE SEVGİLERİMİ YOLLUYORUM...
Umut Kaygısız
Son iki öykünüde okudum
Kaleminin başka bir boyuttan dokunuşuna alıştım
tam şu saatte gazozda çuklatta çok iyi gelir..:)
Tebriklerimle
Umut Kaygısız
Çok teşekkür ederim.
WUWWWWWWWWWWWW
Neydi şimdi bu...Hiçte anlamam maça kızı maça oğlu falan...:(
Bunun için bile kahin aramak zorundayım ben :(
Magnusun adresi varmıydı Umut sende. Yok soracağım öğrenmek istediğim merak ettiğim hiç bir şey yokta.. Öylesine sordum.Hani olur ya Magnusun bana işi düşer diye :)
La havle...İyi de katil kim?
Gözlerde ki esrar neydi ?
Benim gözlerim demek isterken ne demek istedi ?
Yoksa kendi bakmak istediği gibi mi yorumladı. Yani magnus kadının içindeki o vicdan azabınımı hafifletmek için vardı. Yoksa freşa annesinin emekli maaşına sahip olmak için mi öldürdü kardeşini ... Tabi herkes biliyo kardeşinin köprü altında bali çekip ispirto içtiğini...
Off off çıkamıyorum ben bu işin içinden...
Kartvizitimi ver magnusa , ararsan mekanım da belli.
Bence freşa yaptı yaaa.Yani yine diyorum kadının gözleri ferfecr okuyo. Kendini temize çıkartmak için mağnuscuğumu bile etkilemeye çalıştı.Hiç tasvip etmedim yaptığı hareketleri.Ama ne yapayım elim kolum bağlı burada.:(
Çok değerli Umut.Fevkalade bir öykü... Yani gözlemci olarak ta harikasın da şimdi bunları söyleyip seni şımartmak istemiyorum.:)
Yolun açık olsun.Başarıların kat be kat çoğalarak artısın.Bir şey daha .Takipteyim...
Umut Kaygısız
Milkaları kutu kutu yollasam mı acaba? Magnus'a gelince... Tanışmak ister misiniz cidden? Bir randevu ayarlarım ama iyi düşünün. Bazen bilmemek veya unutmuş gibi yapmak hatta kendine yalan söyleyip ona kusursuzca inanmak iyi değil midir?
Çok teşekkürler:) Pembe sizindir:)
Ülviye Yaldızlıı
Severim pembeyi bana da yakışır hani :)
Çukulatalarıınnnnnnnnnnnnnn hesini yolla çünkü hayır diyemeyeceğim tek şeydirrrrrr:)
Magnusun bana ihtiyacı olacak diye düşünüyorum.;)
Onun açısından dedim.Yoksa bazı şeyleri polyannaca süslemekten yanayım
Şey bişey daha isteyebilir miyim..._?_:)
Benim için kar yağdırırmısın :) pompiiişşş pompişşş olsunlar ama :) Bu senenin ilk karı benim olsunmu :))
Umut Kaygısız
Ülviye Yaldızlıı
Keyiyli bir yazı okudum çok çok güzeldi kaleminiz daim olsun.
SEVGİYLE KALIN..
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız klasiği okudum...yine harikasın dostum...okudukça, yazmanın keyfine varıyorum...Ha nasıl mı yapıyorum? bende bilmiyorum? Başarıların devamını dilerim değerli dost...selam+hürmet ile
Umut Kaygısız
zaman aralığı bunu yazıcıdan alıp okuyalım
güzel yazarsın sen bilirim .
saygımla
Umut Kaygısız
lacivertiğnedenlik
Umut Kaygısız
Bu kez ilk yorum yazan olamadım . Ben yatınca ekllemişsiniz siteye . Çok ilginç ve okunası . Diğer öyküleriniz gibi daha iyi anlamak adınna tekrar okumadım . Böyle duru yazmanız daha güzel olmuş . Birilerinin göz boyaması mı ? Yoksa bizim algılaya
madığımız üçüncü bir göz mü ?
Gerçek bir öykücüsünüz . Kendimi kaptırarak okudum . Tebriklr ,sevgiler ve saygılar ..
Umut Kaygısız
glenay
glenay
Fındıklıyı oradan uzatırsan sevinirim . şimdi kalkıp (Evdeki çükolata ne
marka) bilmiyorum .Siz uzatmışsınız gibi yapıp yiyeceğim ..
Bu öykünüzü nedense diğerlerinden farklı buldum. Sanırım siğerlerinden daha somut bir olay kurgusu olduğu için. Üretkenliğiniz, orjinalliğiniz taktire şayan. Bir klasik okuyormuşum hissine kapıldım zaman zaman. Yazmayı sevdiğiniz için yazdığınız o kadar belli ki...Kutluyorum sizi.
Selamlar.
Umut Kaygısız
Aynur Engindeniz
Kutluyorum tekrar.
(Ayrıca yazıyı ilk okuyan bendim diyebilirim. Fikirlerimi sabaha bırakmıştım. Çikolata hediye ettiğiniz arkadaşıma afiyet olsun tabi. )
Umut Kaygısız
Bu yazım şekli daha güzel olmuş, daha rahat okunuyor.
Yazınızı beğenerek okudum. Tebrik eder, saygılarımı sunarım.
Umut Kaygısız
Uzun bir yolda güzel bir yolculuktu sanki. Yine farklı ve olağanüstüydü. Kutluyorum usta kaleminizi. Selamlarımla.
Aysel AKSÜMER tarafından 9/30/2011 10:29:15 AM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
Yine güzeldi Sevgili Umut, yine başarılı ve keyifliydi. Tebrik ve saygıkarımla
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Funda SAĞLAM
Gerçek mi, öykü mü anlayamadığım, merakla okuduğum güzel bir yazıydı.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
Umut Kaygısız
Hikâyeleri en çok da çıplak duruşlarında seviyorum....
Sitemizin hikâye zirvecilerinden birtanesisiniz ...
Uzunluğunun bir soluğa sığacak kadar akıcıcılığında tebrik ettim sizi...
Ayrıca ilk okuyan olmasam da milk antepfıstıklı tercihimdir:)
Umut Kaygısız
Mehtap ALTAN
Kavuşmak için yarını bekleyeceğiz!
hâyâl bile edemiyorum anında kavuşma olur bizimkisi:)
Gözleri değiştirme...Baktığını görür mü her zamn gözler,yoksa görmek istediğini mi..Görmek için bakmak mı gerek,Bakıp ta görmek mi?
Beynin algısı ve üçüncü gözün açık olması olayı sanırım..Aslında herkeste olan unutturulmuş yetenekler...
Güzel,ilgi çekici bir hikaye yine...
Sevdim...Yüreğinize sağlık...
Tebriklerimle...
Umut Kaygısız
İlginiz ve beğeniniz her zaman motivasyon unsurudur benim için. Tekrar teşekkür ederim.