- 786 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bebek şehid olmak istemiyor!
Çocuklarımızın, bebelerimizin anne karnında vurulmalarını da yaşadık ya,
Bütün sorunlarımızı çözdük. Zaten sorunun bugüne kadar çözül(e)meyişinin nedeni de buydu! Her şey denenmişti bir buydu noksan!
20 yaşında asker öldürmüştük- 18 yaşındaki PKK’liyi de, polisi vurmuştuk- milletvekilini de, köy yakmıştık, otobüsleri de.
Üstelik yaşlı-genç demeden toplu katliamlara da imza atmıştık.
O halde bu sorun neden çözülemiyordu? Neydi eksik bıraktığımız?
Demek ki bir boşluk vardı! Vardı ki sorun yıllar yılıdır sürmekteydi.
İşte o boşluk, yani sorunu çözmemizde ayak bağı olan eksiklik bugüne kadar anne karnında bir bebeğin de öldürül(e)meyişiydi!
Bilirsiniz,
Bir yazı yazılırken girişi ne kadar ilgi çekici olursa olsun, açıklamalar kısmı (gelişme) ne kadar detaylı ve örneklerle dolu olursa olsun, sonuç ne kadar çarpıcı ve can alıcı olursa olsun başlık yoksa yazı olarak yayımlanması büyük yanlış ve hatadır. Hatta yazıya alalade bir başlık da veremezsiniz. Başlık içeriğe uygun, mümkünse yazıdan daha bir çarpıcılıkta olmalı ki bir anlam ifade etsin.
İşte bizim de meseleyi çözmedeki en büyük eksiğimiz başlığımızdı!
Bu sebeple sorunun çözümü için anne karnında olan bir bebek öldürülmeliydi! ki çözüm tamamlanmış olsun. Şahsen benim açımdan sorun çözülmüştür! Artık ne olsun ki? Ya da ne olmadı ki?
Evet, acı, çok acı, çok çok acı. Hatta hiçbir acı bu acımızı dile getiremeyecek kadar acı.
Vuranın-vurulanın kimliği hiç önemli değil artık.
Artık kimse kahrolmasın; biz kahrolduk ya…
Yok yok sorun bitmiştir arkadaşlar, sorun kalmadı, tek sorun anne karnındaki yavrumuzun kanıydı, alındı ve sorun bitti!..
Dağılın hanımlar-beyler!
Sayın başbakan;
“İster Kürt sorunu deyin
İster demokratik açılım deyin
İster barış ve kardeşlik projesi deyin
Ne derseniz deyin böyle bir sorun var” demişti.
Çok doğru böyle bir sorun var ve gittikçe çıkılmaz bir hale doğru yol alıyor.
Öyle ki Türk-Kürt gençlerinden sonra, sivil büyüklerinden sonra, bayanlarından sonra bu sefer de sıra yüreklerini yaktığımız anneleri öldürmeye geldi. Karnındaki bebeleri de beraberlerinde.
Hem de bu annelerin karnındaki bebekleri tereddüt göstermeden kurşunlarla öldürdük...
Biz neyi tartışıyoruz Allah aşkınıza? Neyi konuşuyoruz?
Şu hale bir bakın;
Kurşun adres sorar mı(ymış)?
O adres soran kurşuna da, sormayan kurşuna da başlatmayın beni.
Kurşun adres sormalı mı(ymış)?
O kurşunun –Allah korusun - sizden birisine gelmekte olduğu bir sırada imkân olsa da sorsalar ne cevap verirdiniz?
“Kurşun tamamen gündemden çıkmalı” demek varken kurşunun biz adresini tartışıyoruz.
Artık kurşun adres sorsa ne yazaaaar, sormasa ne yazar?
Kurşun adres sorar mı?
İşte bu kafa yüzünden 60 bin kardeş öldürüldü.
En son henüz dünyaya gelmemiş anne karnındaki 8 aylık bebek (kardeşleri) öldürüldü anne karnında.
Sorumsuzluğun bu kadarına da mlyon kere pes! diyorum...
Sorumsuzluk,
Çünkü;
Eğer daha önceleri sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri, vicdan sahipleri bu soruna gereken ehemmiyeti verselerdi ve kendi korkularını yenip bu kanı durdurmak için seslerini yükseltebilselerdi eminim ki şimdi bu duruma gelmemiş olurduk.
Bugün;
Yine eller tetikte, bombalar, mayınlar bizlerden can almak için patlıyor.
Gençler, kadınlar, bebekler ölüyor.
Doğrusu,
Biz hiçbir şey yapmadık dostlar. Biz siyaseten münafıkça davrandık. Korkularımız vicdan, anlayış ve duygularımıza galip geldi. Bire bir konuştuklarımızı haykırışa dönüştüremedik.
Neticede öldürülen insandı; babası-annesi, yavuklusu, kardeşleri vardı. Bir Türk annenin bir Kürt annesine ya da bir Kürt annenin bir Türk annesine;
“Yüreğindeki yangını anlıyorum, yaranı ve yangınını en iyi ben anlıyorum. Ama artık çocuklarımız ölmesin” demesi için 27 yıl geçti. Eğer yıllar önce bunu yapabilseydik bugün bu noktaya gelmiş olmazdık.
Yeter artık! diyemedik, demedik.
Hani susmayacaktık sıra bize gelse de, gelmese de?
Hani haksızlığa karşı susan dilsiz şeytanlardan uzak olmalıydık?
Hani bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş sayılacaktı?
Hani bizim birbirimizden farkımız yoktu?..
Korktuk biliyor musunuz?
Hep korktuk; haklı taleplerimizi, tepkilerimizi dile getirmekten korktuk. Şiddet ve ölümlere karşı sesimizi yükseltmekten korktuk.
“Durun! Benim adıma kan akmasını istemiyorum” diyemedik.
Herkes için eşitlik, adalet, hakkaniyet istemedik
Hiçbir devlet insandan daha değerli değildir diyemedik.
İnsanın kalmadığı bir vatandan hangimize hayır gelecekti?
İnsanların onuru, canı, kanı bu kadar değersiz kılınırken hangi vatanı kurtaracaksınız?
Böyle hassasiyet mi olur?
Bir taraftan insanlar öldürülüyor, dul ve yetimler kervanına binlerce yeni canlar katılıyor siz/biz doğru dürüst “durun” çağrısında bulunamıyor(sun)uz.
İnanır mısınız cenazelere, taziyelere bile gidemedik.
Sonuç 60 bini aşkın ülkem insanı öldürüldü…
Bölgede dinleyin göç etmek zorunda bırakılan bir vatandaşı;
Eşinin 20 yıl önce gözlerinin önünde nasıl vurulduğunu anlatanı mı istersiniz?
Dedesini köyleri yakıldığında nasıl kaybettiğini anlatanı mı dersiniz?
Babasını gözlerinin önünde vuranların hikâyelerini dinledim. Buna bir de bizatihi kendi yaşadıklarımı ekleyin…
Batıda da asker anne-babalarından çocuklarının mayınlarla, baskınlarla nasıl vurulduklarını dinlediniz.
Yavuklusunun çatışmalarda nasıl can verdiğini dinlediniz.
Eli kınalı gelinlerin kınasının yarım kaldığını duydunuz.
Velhasıl 27 yıl boyunca ölüm kol gezdi çevremizde.
Hayır hayır,
Bana göre değil bu,
Bu şartlarda kanın akmasını seyretmek bana göre değil.
Benim sıkletim ve vicdanım artık bu yükü kaldırabilecek güce sahip değil.
Bu can 50 yaşına kadar bir işe yaramadıysa bari 50’sinden sonra bir anlam ifade etsin.
Evet, bu kan nasıl duracaksa dursun; biz “ille de kan dursun” diyoruz.
Şartlar umurumda değil; bu kan dursun. Kardeşlik şarkılarını çok özledik. Huzura hasretiz. Türkiye hepimize yeter. Bu güzel memleket bir bu kadar daha insana hay hay yeter.
O halde birbirimizden ne istiyoruz?
27 yıldır ölümlerin ne getirisi oldu? Türkiye Türk’üyle, Kürd’üyle ne kazandı?
Çözülen bir şey mi oldu?
60 bini aşkın can kaybettik, sonuç olarak kim kazandı ve neyi halledebildik?
Ne yani siz istiyorsunuz diye memleketi kan denizine mi dönüştürelim? Yakıp yıkalım mı her tarafı?
Çatışma ve şiddet ortamı hiç kimsenin kazancı olmayan bir deli gömleği değil mi?
27 yıllık şiddet bizi ne hale getirdi? Bundan sonra daha beter olmayacak mıyız? Hiç kimsenin bundan kazançlı çıkmayacağını anlamak çok mu zor?
Bu şiddet ortamından sadece Türk’üyle-Kürdü’yle Türkiye kaybeder. Biz kaybederiz.
Evet,
Şartlar ne ve nasıl olursa olsun;
Her sorumluluk sahibi üzerine düşeni 5–10–100 katıyla yapsın ve bu kanı durdursun.
Şimdi sizlerden/bizlerden;
Ben “ilk adımı atıyorum” diyen bir irade istiyoruz.
Neyi bekliyoruz? Neden bekliyoruz?
Çok şey mi istiyorum Allah aşkına?
Siz bilirsiniz,
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır”
"Bi eyyi zenbin qutilet?"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.