- 3423 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
DİŞÇİ KORKUSU
İnsanlar neden dişçiden korkarlar?
Bu soruyu başka türlü nasıl sormalıydım acaba! Şu an için dişimle ilgili herhangi bir şikayetim yok ama… Aklıma gelince ister istemez elim dişime gidiyor.Kabul etmek gerekir ki ağız sağlığımıza gereken önemi vermiyoruz.Dişimiz ağrıdığı zaman doktora gidiyoruz.Ağrıdığında bile dişçiye gitmeyi hep erteliyoruz.Yapmamız gereken aslında çok ama çok basit.Günde 2 kere dişlerimizi fırçalamak ve senede 1 yada 2 kere dişçimizi ziyaret etmek.
Ben de bu korkumu biraz olsun yenmeye çalıştım! Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi:
2010 yılının sonlarına doğru dişim kırıldı. Ne yersem yiyeyim kırılan dişime giriyor. E haliyle ağrıda oluyor. Elim de kürdan dişime giren kırıntıları temizliyorum her gün. Fırçalıyorum her gün dişlerimi 2 kere. Ama kırılan dişim ağrıyor. Oturduğum ilçe’ye diş hastanesi yeni açılmış. Başhekim de babamın arkadaşının oğlu. Bir görüştüklerinde bahsetmiş, randevuyu almış. Her sabah diş ağrısıyla uyanmak… Ne acı veriyor bir bilseniz. Yalnızca diş ağrısı mı? Efendim diş ağrısı meğer baş ağrısı da yaparmış. Öğrenmiş oldum böylece. Öğleden sonra kız kardeşimle telefonda konuşuyorum. O da biliyor benim ilaç almayacağımı. Soruyorum “internetten bak bakalım diş ağrısına iyi gelen bir bitki var mı? “ Bana verdiği cevap aynen şu:”Abla sence bu çare mi? Sende biliyorsun ki değil.” Bendeki de ne inat. İlaç içmeyeceğim işte. Ağrıyı ben çekiyorum çekmesine de bu inat kime.?
Neyse 2011’in ocak ayının ilk haftası idi. Babam bir telaş eve geldi. Diş doktorundan randevu aldığını söyledi. Randevu saati ise 18.00.di gideceğiz diş doktoruna (kaçarı yok kızım. Ya bu ağrıyı çekersin ya da korkunu yenip dişçiye gidersin.)
Annem sesleniyor:
-Kızım hadi geç kalacağız.
-Tamam, tamam geldim.
Kalbim nasıl çarpıyor. Ellerim buz gibi. Eyvah kitap almayı unuttum. Kitabımı niye alıyorum, korkumu hafifletmek için.
-Hah tamam.Kitabımı da aldım.Artık gidebiliriz.
E tabi babam da her zaman ki gibi sinir küpü oldu.
-Geç kalıyoruz nerde kaldın?
Fırçayı da yedik.
-Ya geldim işte.
Arabaya bindik. Daha hareket etmeden sorgu sual başladı.
-Doktor kimmiş, nasıl birisiymiş. İyi bir doktor mu, adını bilseydik internetten araştırırdık.(ilk defa bir doktoru araştırmadan, bilgi almadan gidiyorum.)
Tabi babam susuyor. Ben soru sordukça sanki iyice sinirleniyor…
İlk gittiğim diş doktorunu hatırlıyorum kısacık mesafede.13-14 yaşların da gittim ilk defa diş doktoruna. Dişimi çekecek olan bir bayan doktordu. Ben zaten korkuyorum, sakinleştireceğine iyice korkutuyor beni. Acımasa da bağırıyorum. İşini yapmaya çalışırken bir yandan bana kızıyor:
-Ye çikolatayı, şekeri sonra dişim ağrıyor diye gel buraya.
Korkudan daha beter ağlıyorum. Dişimi uyuşturmak için iğne yapacak daha doğrusu iğne elin de kaldı.E ben güldüm.Benim güldüğümü görünce iyice sinirlendi.
-Niye gülüyorsun?
Gülsem suç, ağlasam suç…
Gelelim ikinci doktoruma. Dolgu yaptırmam gerek. Gittim kliniğe. Biraz bekledikten sonra, doktor bey beni çağırdı. Girdim,göz ucuyla doktoru süzdüm.Gayet ciddi bir duruşu var. Radyoda İsmail Türüt çalıyor:”Gel ha böyle bu yana bir şey diyeyim sana sevdan öldürdü beni…” Doktor bey beni bıraktı başladı horon tepmeye. Hiç beklemediğim bir hareket. Çok ciddi görünüyordu. Demek ki görünüşe aldanmamak gerekiyormuş. Yardımcısına soruyorum:
-Hep böylemi
-?
Cevap yok. İşim bitince yardımcısına
-Allah sabır versin. Böyle bir doktorla çalışmak zor olsa gerek.
Dedikten sonra çıkıyorum. Sekreterin bir şey söyleme sine fırsat vermeden. Yolda babamla karşılaşıyorum.
-Ne oldu kızım?
-Ya bir kerede akıllı bir doktor cıksın karsıma. Deli bu deli! Anlatıyorum olanları, babamda gülüyor.
Gelelim üçüncü ve de son doktoruma!
Nasıl desem. Şey .çapkın gibi.Evet evet çapkın.(Daha oraya gelmedik)..Diş hastanesine gittik. E ben gerginim biraz. Derin nefes al ver al ver… İşte tamam. Hiç bir yere bakmıyorum. Randevu aldık almasına da kayıt yaptırmalıymışız. Onu da babam halletti. Tamam. Bekleme salonuna geçtik oturduk. Üfff… Ne kadar kalabalık. Bir bu kadar da gündüz bakmışlardır. Merak ettim doğrusu. Bir günde kaç hastaya bakıyorlar. E peki bu kadar hastaya bakıyorlar da kullandıkları aletleri nasıl dezenfekte ediyorlar. Başkasının ağzına vurduklarını bana da mı? Aman Allah’ım. Ya mikrop kaparsam, ya hasta olursam? Bu düşüncelerimden sıyrılıp şöyle bir etrafıma bakıyorum. Hastane çok temiz. Belli hijyene önem veriyorlar. Hastane burası tabiî ki önem verecekler. Hastanenin belli başlı kuralları var. Bu kurallara çalışanların hepsi uyuyor belli. Çalışanlara bakıyorum hepsi güler yüzlü, kibar, nazik ve çok ilgililer hastalara karşı. Ben etrafımı incelerken anneme doktorumuzun kim olduğunu soruyorum:
-Nereden bileyim kızım ben.
İşte tam bu sırada babam biriyle geliyor. Sonradan öğrendim Başhekim olduğunu. Tanıştırıyor beni:
-Merhaba. Hoş geldiniz, Nasılsınız?
-Teşekkür ederim.
-Ben bu hastanenin başhekimiyim.
-Memnun oldum doktor bey
-Sizinle Doktor Ensar Bey ilgilenecek.
-Çok teşekkür ederim.
-Geçmiş olsun
Doktorumun adını öğrenmekle korkum geçmiyor. Kendimi kitaba veremiyorum. Annem fark ediyor benim bu halimi.
-Kızım sakin ol.
Gel de sen sakin ol.Dişimin ağrısını da unuttum korkudan.
Neyse biz boş durmayalım. Bir yandan kitap okumaya çalışıyorum, bir yandan da etrafım da konuşulanları dinliyorum. Yanım da bir teyze var. Biraz daha konuşsaydık akraba çıkacaktık neredeyse.
-Geçmiş olsun.
-Size de
-Neyiniz var?
_Dişim kesilecek...
-Hımm…!
Anlamadım ama nasıl kesilecek ki. İyi ki bunu sormadım teyzeye yoksa hiç susmayacaktı.
-Doktorunuz kim.--Lütfen cevaba dikkat--
-Taşkın Bey. Ama öncesin de Ufuk Beydi. Doktorlar çok efendi,saygılı,güler yüzlü...(hımm..tabi tabi eminim öyledir.)
-E niye bıraktınız peki? Ufuk Bey den memnun değil miydiniz?
-Memnundum memnundum da!
-Da ne da ?
-Yapamadı. Taşkın beye geçtim ben de. Herkesin bir kapasitesi var. Onun ki de o kadarmış (teyzeye bak. Önce övdü, sonra yerden yere vurdu).
-Taşkın Bey den memnun musunuz bari.
-Ooo..Çok memnunum.
-Sizin doktorunuz kim?
-Anne kimdi?
-Ensar Bey.
-Bizim doktorumuz da Ensar Bey’miş.
--Nasıl Ensar Bey iyi mi?
-Yok, onu duymadım. Bilmiyorum.
Üzüldüm doğrusu. Bilgi alamadım bizim doktor hakkında. Doktorun adı tam karşımda… İki ismi varmış. Lütfi Ensar Dalgageçen. Adamın soyadın da bile meymenet yok. Doğrusunu söylemek gerekirse soyadının hakkını veriyor. Allah’ım nedir benim çektiğim bu çile, sen çektirme kimseye.
Çıplak bir ses bağırdı adımı. Tüylerim diken diken oldu. Tıbbi sekretere bakıyorum içeriye girdiğim de göz ucuyla. Güzel bir kız, bu kızdan o ses nasıl çıktı anlamadım. Adının Esin olduğunu öğrendiğim kızı sonradan çok sevdim, hoş sohbet,candan bir kız. Ah bir de bağırmasa öyle. Doktorumla da tanışma şerefine nail olabildik sonun da. Doktor Ensar Bey; 1.70 boylarında,120 kilo ağırlığın da, 50 yaşların da, kendisi, dul olup 4 çocuk babası birisi. Hayatta hiçbir şeyi dert edinmeyen,yaşadığı olumsuzluklara hep eğlenceli tarafından bakan,hiçbir şeyi umursamayan, sorumsuz, şımarık, ama çapkın. Eğlenceye düşkün, mendil değiştirir gibi sevgili değiştiriyor. Bir nevi kadınlardan intikam alıyormuş. Kliniğe bir bayan girdiğin de gözler fıldır fıldır dönüyor kur yapmak için bayan hastasına. Dedim ya çapkın. Ne yalan söyleyeyim Ensar Bey mesleğinde titiz birisi. Hasta memnuniyetine önem veriyor. Kendisi gibi titiz olan hastalarının da isteklerini yerine getiriyor. Ellerini iyice dezenfekte eder, maskesini değiştirir, kullanmış olduğu malzemelerini de temizler, dişçi koltuğunu da alkol (kolonya) ile temizler. Dikkatli, çalışkan birisi.
Birlikte çalıştığı Doktor Taşkın Bey, tam bir aile babası… İşin de çok başarılı. Hastalarına karşı her zaman saygılı, nazik, kibar... Mesleğine âşık… Hastaları nın memnuniyetine önem veren bir doktor. Mesleğinde en iyi olabilmek için dikkatli ve titiz çalışıyor. Tıbbi sekreter Esin Hanım. Çok neşeli, güler yüzlü, kibar, cıvıl cıvıl bir kız. O da çok titiz çalışıyor. Ensar Bey Esin hanımı hep kızdırıyor. Çoğunlukla da Esin Hanım haklı. Şahit oldum bir keresinde; kesim gününde Doktor bey:
-Esin hanım, perşembe gününe randevu verelim hastaya, dolgu olacak, der.
-Perşembe günü 8 tane kesim var doktor bey.
-Olsun, araya sıkıştıralım.
Hasta çıktıktan sonra Esin Hanım Ensar Beyle tartışıyor.
-Kesim gününe başka bir işlem koyuyorsunuz sonra bana kızıyorsunuz nasıl karışıklık yaparsın diye.
Doktor Bey bundan zevk alıyor sanki. Gülüyor Esin hanımın bu davranışına. Alışmış artık herkes onların bu haline.
Doktor Ufuk Bey; uzun boylu, kumral, 34-35 Yaşların da. İlk gördüğüm de çok rahatsız oldum kendisinden. Bakışı, duruşu, konuşması… Onu her gördüğümde ürperiyor ve hep aynı şeyleri hissediyorum. Nasıl desem; bakışları hüzünlü, duruşu sinsi, gururlu, kibirli, karda yürüyüp izini belli etmeyen biri. Başından bir felaket geçmiş ve yaşadığı acıları kendini işine vererek kurtulmaya çalışıyor. Ya da çift kişilikli, belki de şizofren. Gündüz başka, gece bambaşka biri oluyordur. Belki de çok sevdi, aşıktı. Sevdiği kız bir başkası için terk etmişte olabilir onu, gönül yarası vardır. İnsanlara güveni yok. Belki de yalnızca kadınlardan hoşlanmıyor. Aldatılmanın verdiği bir şey olsa gerek. Kim bilir. Kısacası hoşlanmadım ben bu doktordan. İyi ki de benim doktorum olmamış.
Oturduk dişçi koltuğuna. Doktor maskenin ardına gizlenmiş, cellât gibi göründü bana. İlk sorusu:
-Şikâyetiniz nedir? Oldu.
-Ben kontrole geldim öylesine.(yalan korkudan dişinin ağrıdığını bile söyleyemiyorsun.)
-Açın ağzınızı.
Elim mahkûm, açacağız mecbur, oturdum bir kere o koltuğa, kaçış yok. Açtım ağzımı bekliyorum. Şöyle bir baktı;
-Çekelim gitsin bu 20 lik dişi, çekelim gitsin. Hiç bir işe yaramaz dedikten sonra aldı beni bir korku.
-Ne yapacaksınız nasıl çekeceksiniz, çok acıyacak mı? Çok kanayacak mı? Sonra ne olacak, hemen geçer mi? Ağrır mı? ? ? Bir dakika iğne mi yapacaksınız. Durun bekleyin nefes alayım. Korkuyorum ben ama. Haaayııııırr..!
Doktor da gülüyor benim bu halime ve sabırla bekliyor elinde iğne ile. Şimdi düşünüyorum da ne çok soru sormuşum. Hiç susmadan peş peşe sıraladım soruları. (Cellât hiç acımadan yaptı iğneyi, canım yandı.) Korkuyorum ben ama. Neredeyse hatim indireceğim. İyice uyuştuktan sonra çekiyor dişi. Gözlerim kapalı. Bağırıyorum (Acımıyor ki, niye bağırıyorum ben de bilmiyorum. Galiba ya acırsa diye...) Dişimi çektikten sonra;
-Orası hep çukur mu kalacak?
Yine yalnızca gülümsemekle yetiniyor. Kendisine soru sorulmasını pek sevmiyor galiba. (Bir kerede cevap verse soruma şaşarım.Sorduğum soruları bir kaç kere tekrarlamak zorunda kalıyorum). Ya da sorduğum soruya gülümsüyor.
Aslında korkulacak bir şey yokmuş ya. Hissetmedim bile acısını.(gelmeden önce de böyle düşünseydin ya).Korkunun ecele faydası yokmuş. Korkulacak bir şey de yokmuş.
Tam çıkarken doktor bey;
-8 dolgunuz var. Onlar için de bir randevu alın. Demesin mi?
Başımdan aşağıya kaynar su döktüler sanki. Eyvah çilem bitmemiş daha. Başta da dediğim gibi, ağız sağlığımı düşünerek tekrar görüşmek üzere deyip, dişçide benden bir parçayı da bırakarak… 20 lik dişimle vedalaşıp randevu aldıktan sonra ayrılıyorum oradan…
YORUMLAR
Gecenin Sessizliği
diş hekimlerinin o uzuuun koltuklarına bende bir-iki defa oturmak zorunda kaldım..en son iki gün önce:)nasıl acı duydum diyeceğim ama acı da yok ya..uyuştu mu bitti..sahi niye korkuyoruz?(ben 6 aydır erteliyordum) yaşadıklarınızı çok iyi anladığımı söyleyebilirim...gözlemleriniz de gerçekten harika...hastane koridorlarında ben de çok profil çıkarmışımdır...
akıcı diliniz ve eğlenceli anınız için teşekkürler...yazılarınızın devamını bekleriz...selamlar...
Gecenin Sessizliği
Değerli yazar,konuda anlatımda güzel lakin...Okuyana kadar akla karayı seçtim şu göz ağırtan renkten dolayı...tebrik+selam ile
Gecenin Sessizliği
İbrahim ERZURUMLU
"Nasıl desem; bakışları hüzünlü, duruşu sinsi, gururlu, karda yürüyüp izini belli etmeyen biri. Başından bir felaket geçmiş ve yaşadığı acıları kendini işine vererek kurtulmaya çalışıyor. Ya da çift kişilikli, belki de şizofren. Gündüz başka, gece bambaşka biri oluyordur. Belki de çok sevdi, aşıktı. Sevdiği kız bir başkası için terk etmişte olabilir onu, gönül yarası vardır. İnsanlara güveni yok. Belki de yalnızca kadınlardan hoşlanmıyor. Aldatılmanın verdiği bir şey olsa gerek."
Vayy be, salonda otururlarken demek bunları düşünüyorlar hakkımızda.
Çok hoş yazmışsınız, gülümseyerek okudum hepsini su gibi aktı. elinize sağlık.
Ben de 13-14 yaşında bir defa gitmiştim. Çıplak elini ağzıma sokmuştu adam o tuz tadını almak düzenli diş fırçalamamda en önemli etken oldu. Büyük geçmiş olsun ayrıca.