- 715 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Bâb-ı Âli de Bir Gün -1-
Güne, Hüseyin abi’nin kalın ve otoriter sesiyle uyandım. Zoraki kalktım.Yorganım bile, kendince ağırlaşmıştı. O kadar kirlenmişti ki, içine girilesi değildi.Ama mecburdum. İlk geldiğim günden farkı neydi bu eski ve küçük otel odasının bilemiyordum?!
Her şey aynı duruyordu. Gece lambası bir yanıyor bir yanmıyordu. Gardrop bozması dolabın kapısı yine kırık. Komodinin çekmecesi açılmıyor halâ. Elimi,yüzümü yıkadım kahvaltıya indim. Hüseyin abi, duyacağım şekilde konuşuyordu kendi kendine;
"Güneş bile eskisi gibi doğmuyor, sezeryana kaçıyor" dedi. Gülümsedim bu ifade karşısında ..."Gülersin teres, ekmek elden, su gölden. Sabahlar çekilmez, günler yaşanmaz oldu. Erken kalkmanın lezzeti bile ekşimsi şu yorgun dünyamda." dedi ve kendisi kadar eski sandalyesine çöküverdi.
"Ne oldu abi ?"
"Ne olacak, yine haraç istiyor, pez...nkler!"
"Verme abi !"
"Çok direndim. Lâkin, biri gidiyor, biri geliyor.Ne yapacağımı bilemiyorum!"
***
"Otelin, en güzel odasını size veriyorum" diye, süslü laflarla bize yaptığı peşkeşi dillendiren,Hüseyin abi’nin sesi halâ kulağımda çınlamada...
Avluya bakan pencerenin önünde ki, iki adet salça kutusuna konulmuş menekşelerden başka, güzel ne vardı bu odaya dair?... Çoğu kez unuturdum onları sulamayı.Yapraklar kendini koyuverince, acırda birazcık su dökerdim toprağına...Günlüğü on liradan kalıyordum. Peyami Safa sokağının köşe başında bulunan üç katlı, on odalı bu eski otel yuvamdı artık. Kırmızı tabelânın üzerine beyaz tonla "Haşim Otel" yazıyordu.Yataklar, ilk alındığı gün ki gibi duruyordu.Her katta, bir banyo ve wc bulunmakta...Receptionla, merdiven dip dibe...Yukarı çıkarken Hüseyin abi’nin keli her defasında gözüme çarpardı.
Üç ay olmuştu geleli. Çamaşırları yıkayan, Adile teyze epeyce yaşlıydı.Hüseyin abi,kimsesi olmadığı için, yaptığı iş karşılığı otelinde kalmasına izin veriyordu.Hır gürle beraber yaşayıp gidiyorlardı. Çamaşırları bakır teştin içinde elle yıkıyordu .Beyazlara beyaz sıfatını yakıştırmak cesaret isterdi. Benek benek ve kanı-canı çekilmiş zayıf ellerle başka nasıl yıkardi ki? Acıdığımdan çoğu kez vermezdim çarşafları.Kendim yıkardım, az yorgun olduğum akşamlarda.
Okumak için gelmiştim İstanbul’a. Hem çalışıp, hem okumak ; çok ama çok zordu. Edebiyat bölümünü okuyordum.Bu yönüyle şanslıydım. Günümüz yazar ve şairlerini görmek tanımak imkânı vardı. Nazım Hikmet’i görmem mümkün değildi;Rusyadaymış.Ama olsun, gören arkadaşlarından dinleme imkânım vardı. Bâb-ı Âli de gezmek, kitap okumak ve almak, zevklerin en büyüğüydü. Gezerken, mutlaka önemli bir isime rastlanmak mümkün. Çoğu şair ve yazarı görmüştüm. Adaşım, Yahya Kemal’i merak ediyordum, lâkin yurt dışındaymış.Bunları düşününce yaşamak çok zevk veriyordu.Trafik zaten başlı başına bir dertti. Ama her şeye değerdi. Boğaz,Haliç vs. bir de, Eminönünde balık ekmek...offf off!
Hüseyin abi, babamdan büyüktü. Dedemin yanında çalışmış uzun yıllar...Sonrasında küçük bir tartışma, ani kızgınlık ve kalkıp İstanbul’a göçüvermiş...
Dedem anlatmıştı birkaç kez; giderken, hakkından fazlasını vermiş Hüseyin abi’ye...O da, aklını kullanıp arsa almış Peyami Safa sokağından.Yıllar itibariyle, önce tek katlı ev yapmış kendine, sonrasında odalarını kiraya vermiş öğrencilere.Derken, ikinci ve üçüncü kat bu hale gelmiş otel...
"Çorbamız kaynıyor ya, çok şükür" der her sohbet sonrasında...
Oturduğumuzda,uzuuunca dedemle yaşadığı hatırlarını anlatırdı.Canı sıkıldığı ve birine kızdığı zamanda ağzını doldura doldura galiz küfürler savururdu…lafı bitirirken de ”Çünkü,her türlü insanla uğraşmaktan bıktım,usandım” derdi.
***
Okul çıkışı ,Üsküdar tarafında bulunan bir inşaatta çalışıyordum. İnşaat işi, bedenen çok yorucuydu. Lâkin, akşam paydos sonrası aldığım günlük yevmiye, tüm yorgunluğumu unutturuyordu. Açlıktan gözlerim kararırdı her defasında. Çoğu kez, yol üzerinde köşe başında bulunan " Bol kepçe" çorbacısında kelle paça içerdim. Arkadaşlarım bilmezdi çalıştığımı, ilk derslerde çoğu kez uyurdum. Bu da herkes gibi Hülya’nın da dikkatini çekiyordu. Her defasında "Hüseyin amcaya ve Adile teyzeye yardım ediyorum" bahanesiyle geçiştirirdim.Yine böylesi bir gün gecikmiştim.Hocanın, "Ooo buyurunuz bey’im ! yine güzellik uykusundan mı kalktınız?" alaylı ifadesi sonrası sınıf gülme krizine kapılmıştı ki, cevabı yapıştırdım;
"Hocam,ne yapayım benim uyku saatimle sizin ders saatiniz çakışıyor da" içten içe gülerek yerime oturdum.
***
" Yahya Kemal, geliyor musun?"
"Nereye abi?"
"Cuma namazına gidiyorum. Ordanda her hafta yaptığımız gibi şair ve yazar arkadaşlarla dost meclisi sohbetleri yapıyoruz.Bu gün, Necip Fazıl da gelecek, yazdığı "Babıali" kitabını tanıtacakmış"
"Necip Fazıl mı, şimdi ben onu görebilecek miyim?"
"Nasipse, neden olmasın yavrum ? "dedi.
Bu gün, özel bir gündü. İçim içime sığmıyordu. Beklenen an gelmişti. Yüzlerce kişi vardı avluda...Üstad, yavaş yavaş geldi...Koşarak elini öptüm. iki saate yakın konuşmasını dinledim...Günümüz olaylarını,yaşanan sıkıntıları ve kitabını yazış hikâyesini anlattı.Böylesi bir günü yaşadığım için çok sevinçliydim.
Selim ADIM
Devamı var
YORUMLAR
Hüseyin abinin parlak keli, Adile Teyzenin yaşlılığı, İstanbul'un trafiği...Eminönünde balık ekmek keyfi, hatta Bol Kepçe Lokantasında kelle paça çorbası.O o o iyi gidiyorsunuz, iyi İbrahim Bey, iyi gidiyorsunuz.Hem de çok iyi...
HADİ BAKALIM, DEVAMINI SABIRSIZLIKLA BEKLİYORUZ.
Davidoff tarafından 9/29/2011 4:45:23 PM zamanında düzenlenmiştir.
İbrahim ERZURUMLU
İbrahim ERZURUMLU
İlk defa okudum sizi ve şimdi de bunu okuyorum.Beğendim kaleminizi tebrikler...
İbrahim ERZURUMLU
Görmeyeli hayli ilerleme kaydetmiş kaleminiz. İnanın çok şaşırdım. Çok başarılı buldum bu bölümü. İnşallah artarak devam eder çalışmalarınız ve başarılarınız.
Saygılar.
İbrahim ERZURUMLU
Mükemmel bir anlatım. Yazılarınızı okumayı seviyorum. Kutlarım güçlü kaleminizi. Saygı ve selamlarımla.
İbrahim ERZURUMLU
Konu seçkin, seçilmiş ama anlatım...Olağanüstü:) Dinlendirici yanı da var ve siz gerçekten melodi bile bırakmışsınız yazının içerisine.:))Devamı mutlaka olmalı bence de..Bekleyeceğim. Tebrikler efendim. Saygılarımla
İbrahim ERZURUMLU
Umut Kaygısız
Ülviye Yaldızlıı
Umut Kaygısız
Ülviye Yaldızlıı
İbrahim ERZURUMLU
Yaa ama olmazki üstadım. Hani bunun sonu.Tam tadı damağımda kaldı.
Sanki bir çok filden alınmış sahneler gibiydi.Otel-okul-sınıf- eminönü balık ekmek koktu resmen ama bu haksızlık öyle değil mi :(
Birde o kitapçıların olduğu yerde gezerken bende vardım her adımda.Kitapların kıyıda köşede kalmış kokuları doldu içime.He bu arada balık ekmek kokusu ve yanında da turşu olacak elbet unutmadım ya neyse konuyu dağıtmayayım .)
Ne güzel olurdu her yazarı görmek.Yaptığınız gibi elini öpmek.Dinlemek-dinlemek-dinlemek saatlarce günlerce bıkmadan.. Off offf
Ama bu hikaye yarım kaldı.Böyle bitmemeliydi üstad.Tiz vakit yazıla..Yarın duvara asıla...İşte o kadardır :)
Ömrünüze bereket dediğim gibi güzeldi lakin yarım kaldı...Selam ve dahi hürmetlerimle.
İbrahim ERZURUMLU
Ülviye Yaldızlıı
birde balık ekmek kokusu, turşu , şalgam suyu.:(
bana eminönü yolları yarın görünecek gibi:)