ŞİİR MEDENİYETİ
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitemizin öğrenci derneği bir zamanlar Ayna isimli bir dergi çıkarıyordu. Elde ettiklerimi de okuyordum. Aralarında bugün öğretmen olarak görev yapan genç meslektaşlarımızın el emeği göz nurlarının ürünü olan bu dergimizin 7. sayısının 19.sayfasından bir not almışım. Muhterem Nurullah Genç beyefendi den bir tespit “batı medeniyeti daha ziyade aklı, doğu medeniyeti de daha ziyade kalbi öne çıkardığı için; batının bir kitapta anlattığı konuyu doğu iki beyitte anlatabilmektedir.” Şiir için darası alınmış söz olarak da bir benzetme yapılmıştır. Sevilen bir kişiye sevginin ifade edilmesinde en anlamlı ifadeler şiir diliyle anlatılanlardır. İşte bu güzel şiirler ki, en güzel diye nitelendirilen ve sürekli mırıldandığımız şarkı melodilerine de bir anlam kazandırmaktadır.
Bizim ecdadımız şair ruhlu insanlardır. İster köyde bir ümmi insan, isterse de konusunun uzmanı bir âlim ya da âmir olsun bu durum pek değişmiyor. Bazı padişahlarımızın mutlaka bir sanatı olduğu gibi bazıları da şair özellikleri de oldukları hepimizin malumudur. Mesela rahmetli Kanuni Sultan Süleyman bahçedeki armut ağacının dallarına zarar veren karıncalarla ilgili olarak;
Dırhta ger ziyan etse karınca,
Zararı var mıdır ânı kırınca.
diyerek o günün şeyhülislam makamında bulunan rahmetli Ebussud Efendi’den fetva istemiştir. Bu fetva talep beytini okuyan Ebussud Efendi de cevaben,
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.
diyerek fetvasını yine beyit olarak vermiştir(*). Böylelikle makamlar arasındaki fetva talebi ve talep üzerine verilen cevabi fetva da bir estetik düşünce ürünü olan şiir ile yerine getirilmiştir.
Bir başka örnek de rahmetli Yavuz Sultan Selim’e atfedilen bir şiirdir ki ben ona şah dörtlük diyorum. Normalde şiir yatay olarak soldan sağa okunur ve birinci satır bitince alt satıra geçilir ve aynı şekilde okunur. Ama bu şah dörtlükte birinci satırdaki virgüle kadar okunup alt satıra geçilerek okunur ve dördüncü satıra kadar okunup virgülden sonraki kısımlar da aynı şekilde okunduğunda da aynı şiiri okursunuz. Yani hem yan yana hem de alt alta okunduğunda da şiir aynı kelime ve satırlardan meydana geliyor.
Sanma şâhım, herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol hem de bin serdâr olur
Yâr olur, ağyâr olur, serdâr olur, dildâr olur.
Bir gurbet ilinde, ana-yar-sıla-evlat gibi hayatta çok değer verdiklerimize hasret kaldığımızdan dolayı duygulandığımız zamanlarda gözyaşlarımızın göz pınarlarımızda tutunamayıp yanaklarımıza akmasına sebep olan sözler de yine ozanlarımızın gönüllerinden dillerine bağlamanın nağmeleriyle dökülen şiirlerdir.
Hangi dinden olursa olsun bütün sanatkârlar, genelde mabetlerdeki eserleriyle
sanatlarının zirvesine çıkmışlardır. Bu genelleme bütün sanatlarda olduğu gibi ilahi formunda yazılmış şiirler ve bu şiirlerin bestelenmesinde oluşturulan melodilerde de aynıdır diyebiliriz. Bir Hac kafilesini uğurlama töreninde okunan sadece iki dörtlüğünün,
Yağan nur-u Hüda’ya Tekbir alan ihvana
Merve ile safa’ya Kesilen her kurbana
Muhammed Mustafa’ya Bütün ehl-i İslâm’a
Bizden selam götürün. Bizden selam götürün.
şeklinde olan bir kasideyi makamıyla okuyan bir mevlithandan dinleyince nasıl dayanabiliriz?..
Sevdiğimiz bir kişinin ölümünün yedinci, kırkıncı günü veya yıldönümünde okunan bir mevlitte makamıyla bir hoca efendinin yanık sesinden yine sadece iki dörtlüğünü aldığım,
Toprağa gark olmuş nazik tenleri, Yunus derki, gör takdirin işleri
Söylemeden kalmış tatlı dilleri, Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Gelin duadan unutmayın bunları, Başları ucunda hece taşları
Ne söylerler ne bir haber verirler. Ne söylerler ne bir haber verirler.
Kasidesini dinleyince neler hissederiz bir düşünün.
Tabii örnekleri çoğaltabiliriz. Günümüzde de çok sayıda edebiyat dergileri, gazetelerin edebiyet/sanat sayfaları ve yine bu konuda katılımcısı olan şiir ve edebiyat siteleri mevcuttur. Genç yaşlı ayırt etmeden gönüllerinden kopan şiirlerini sevdikleri tarzda yazıp önce bu yayın organlarında okuyucularıyla paylaşmaktadırlar. Tabii daha sonraları da şiirlerinin bir kitap hacmine ulaşanlar, arz talep durumuna göre kitap haline getirip okuyucuların beğenisine sunmaktadırlar. Yine kültür sanat programlarına yer veren radyo ve televizyon kanalları da şiir programları yayınlamaktadırlar. Şükürler olsun ki, artık güzel sanatların her türlüsü ile kültür, edebiyat ve şiir seven belediyeler ile özle sektör yöneticileri çoğaldığı için, okuyucu kitlesi fazla olan şairlerimizin davet edildiği ve canlı olarak şiirlerin bizzat şairleri tarafından dinleyicilerine aktardıkları şiir şölenleri(yeni deyimle dinletiler) düzenlenmektedir.
Kültürler bir milletin millet olarak nitelendirilmesinde ana unsurlardan biridir. Yazılı edebiyatımız gelişmeden önce sözlü olarak, daha sonra yazılı ve şimdi de sanal ortamda nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Bilindiği üzere harf inkılâbından sonra yeni neslin okuyamadığı için ancak bir kâğıt parçası olarak niteleyebileceği ve kütüphanelerin tozlu raflarında yerlerini alıp okuyucu bekleyen paha biçilmez eserler ise üniversitelerimizin Türk dili ve edebiyatı, tarih ve ilahiyat fakültelerindeki saygı değer hocalarımızın gayretleriyle günümüz Türkçesine çevrilerek bizlerin ve yeni nesillerin bilgilerine sunulmaktadır. Bu çalışmalarda sivil toplum kuruluşlarının da önemli rollerinin olduğu gerçeği de unutulmamalıdır.
Hayatınızın şiir kadar güzel ve duygulu olmasını diliyor, gönül dolusu selamlar sunuyorum.
(*) Osman Nuri Topbaş, İbret ışıkları, s:261.
YORUMLAR
Gün içerisinde tesadüfen uğradım sayfanıza, itiraf etmeliyim. Ama farklılık yaratan, seviyeli ve içerikli bir paylaşımla buluştuğum için ne kadar mutlu oladum anlatamam. Hayatın biz olmadan akan tarafında neler oluyor? Bunu da mesele etmeli. Dilimizi boğazlayan ellerimiz, çoğu kez bilinçsizce de olsa onu tüketenlere istismar kapılarını açıyor ne yazık ki.
Kutlarım...