3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
895
Okunma
Caddelerin kırışmaya yüz tutan ciltlerinde utanmadan dans ederiz belki tükenmişliklerimizden biraz cesaret alıp.
Karanlıktan korkuyorsan eğer, senin için trafik lambalarını yakabilir, bulvar adlarının etimolojisini anlatabilirim masal niyetine; uyursun.
Karanlıktan korkuyorsan eğer, söyle; soyunmayayım ben de bu gece.
Isırılmış elmaya enteresan bir şekilde benzeyen ayın gözlerine bağlayabiliriz kara göğü ki;
tanrılar duymamalı âdem ve havva’nın iki sokak serserisi gibi alelalede öpüştüğünü.
Hem daha tanımıyoruz birbirimizi!
Vücutlarımızın adresini daha önceden bir kenara not düşemeyecek kadar henüz tanışık olduğumuzdan birbirimizle,
kalbe gittiğini sandığımız o uhrevî yol, sütten çıkmış ak kaşığın üzerinde bütün bir kendini anlatma çabaları ve romantik bakışlar erotizme çıkabilir.
Ertesi gün biz birbirimizi çoktan unutmuşken, muhafazakâr toplumun dramatik hafızası bize bizi hatırlatabilir; olmadık yerde aşk acısı çekeriz.
Demek istediğim: eğer sahiden böyle bir bedel ödeyeceksek, olması gereken yerde ve şimdi âşık olmalıyız birbirimize.
Bir yabancıya göre fazla güzelsin.
Güldüğünde aklıma cennet geliyor ve cennete girmek için can atan pek çok iyi ruh kafamın bir köşesinde sırasını bekliyor.
Bu çağda herkes yolunu şaşırmış!
Yani âşık olmaktan korktuğum için değil de, bu ruhlar başımı çok ağrıttığından bakmaya çekiniyorum düş yüzüne.
Ve ellerini tutmak istediğimden değil de...
Yorgun görünüyorsun...
Ver de ellerini, biraz ben taşıyayım.
Hani, yolda yürürken birinin omzuna yanlışlıkla çarptığımızda söylediğimiz gibi:
"Affedersiniz, size yanlışlıkla âşık oldum"
Affedersin.